Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Geçenlerde Cumhuriyet gazetesindeki bir haber, Eflatuncu filozof, matematikçi ve İskenderiye Kütüphanesi’nin müdürü Hypatia’nın öldürülmesinden sorumlu tutulan Hıristiyan kilisesi azizlerinden Kiril’den de bahsettiği için, okuyucularıma bu melunu tanıtmayı düşündüm, zira Kiril, biz İstanbullular için Hypatia’dan bağımsız bir öneme de sahip. Aziz (!) Kiril’i Tanıyalım Kiril (376444) Hıristiyan kilisesinin en önemli önderlerinden biri olup, “imanın sütunu” ve “tüm kilise babalarının mührü” olarak bilinir. Yaşamı boyu bıkıp usanmadan insanlar üzerinde baskı kurmayı düşlemiş, her türlü serbest düşünce ve her türlü güzelliği kilise düşmanı ilan ederek temsilcilerine akıl almadık kötülükler yapmayı tasarlamış ve bunu kısmen de becermiş olan bu alçak, sonunda İstanbul’a bugün gördüğümüz surlarını kazandıran İmparator II. Theodosius’un da sabrını taşırarak hapse atılmıştır. Ancak hapisten kaçan Kiril, İmparator’un adamlarını rüşvetle elde etmiş ve saray dışında İmparator aleyhine nümayişler düzenleterek nihayet İmparatoru bile bezdirmiştir. Kiril yaşamı boyunca güç peşinde koşmuş ve özellikle İskenderiye piskoposluğunun Antakya piskoposluğunun altında olmasına engel olmaya çalışmıştır. Antakya kökenli Nestorius’un Konstantinopolis Piskoposu olması ve burada 428 yılından itibaren Meryem’in Tanrı’nın değil, yalnızca insan İsa’nın annesi olduğunu vaaz ettirmeye başlaması üzerine Kiril, bunun teslise aykırı olduğunu öne sürüp Nestorius aleyhine şiddetli bir kampanya başlattı. 429’da tüm Mısır keşişlerine bir mektup dağıtan Kiril bunları Nestorius aleyhine kışkırttı. İmparatorluktaki bu huzursuzluktan tedirgin olan İmparator II. Theodosius, 431 yılında Efes’teki Meryem Kilisesi’nde bir konsey toplanmasını emretti. Ancak Efes’teki papazlar Kiril tarafından elde edilmişlerdi. Konsey Kiril ve taraftarları tarafından Nestorius ve taraftarları daha Efes’e varamadan toplandı ve derhal Nestorius’un afaroz edilmesi ile ilgili bir karar çıkartıldı. Ancak Antakyalı Yohannes ve diğer Nestorius taraftarları nihayet Efes’e ulaşınca onlar da bir Konsey topladılar ve Kiril’i batıni (yani dini kendi keyfine göre yorumlayan) olmakla itham ederek piskoposluğundan kovdular ve onu “kıliseyi tahrip etmek için doğmuş ve tahsil görmüş bir canavar” olarak nitelediler. Tüm bu olaylar imparatoru iyice kızdırmıştı. II. Theodosius akıllıca bir kararla Efes konsey kararlarını yok saydı ve tüm bu kargaşaya ve kavgaya neden olan Kiril’i hapsettirdi. Ancak Kiril kaçtı, imparatorun çevresine rüşvet vererek nihayet onu da bezdirdi ve Nestorius’un sonunda aforoz edilmesini temin etti. Bu aforoz Hristiyanlık içinde ilk önemli bölünmeyi yaratarak Doğu Asur Krılisesinin oluşmasına neden oldu. Benim (aslında yanlış olarak) Nesturi kilisesi de denen Doğu Asur Kilisesi’nin tarihine olan ilgim, bu kılisenin tüm Asya’da muazzam bir misyonerlik teşkilatı kurarak Asya hakkındaki coğrafi bilgilerin gelişmesine yaptığı katkı dolayısıyladır. Bu nedenle Hıristiyan dinini mümkün olduğu kadar akılcı temellere oturtmaya çalışan Konstantinopolis piskoposu Nestorius’un da yaşam ve görüşlerini okumuş, kaçınılmaz olarak da Kiril’le karşılaşmıştım. Kiril’in (Hypatia’nın katli dışında da) yaptıklarını ve kişiliğini tanıdıkça bir yobazın ne kadar alçalabileceğini görüp dehşete düştüm. Aziz (!) Kiril, benim yaşamı hakkında bilgi sahibi olabildiğim insanlar arasında en alçak ve rezillerinden biridir. Bu adamın yaşamı hani neredeyse Nazi kasaplarına rahmet okutacak düzeydedir. Novatian’ın görüşlerini savunanların kiliselerinin kapatılması ve kutsal mallarına el konulması arzusuyla İskenderiye’yi birbirine katmış, vali Orestes’i bezdirmiş, Orestes ile dostluğu ve onu etkilediği bilinen uygar görüşleri nedeniyle Hypatia’nın katlini kışkırtmış, Nestorius’un görüşleri nedeniyle tüm Doğu Roma dünyasını bir iç savaşın eşiğine getirmiştir. Tüm bu rezillikleri yaparken tek savunduğu şey akıl düşmanlığına dayanan katı bir yobazlık olmuştur. Aziz(!) Kiril, dinin insanlığa verebileceği zararları kişiliğinde özetlemiş ender bulunan yobazlardan biridir. Bu tür insanların hayatlarını incelemek, onların ve benzerlerinin insan uygarlığına verebilecekleri zararların daha iyi anlaşılabilmesi için çok önemlidir. Şuna eminim ki Kiril’i iyi tanıyan bir insan ne Hallacı Mansur’un katline katlanabilir, ne al Gazzalî’yi ciddiye alır, ne Aziz Bartolomeus gecesine göz yumabilir, ne Hitler’e oy verir, ne Lenin’e veya Stalin’e veya Mao’ya tahammül edebilir, ne de George Bush’u ikinci kere başkan yapardı. CBT 1188/ 5 25 Aralık 2009