Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Osmanlı Mirasının Doğası Tarihi hikâye ile karıştıran bizim toplumun kafasını bulandırmak çok kolay. Bir budala olsam, babam ve annem Osmanlı mıydı? Türk müydü? Ya da Osmanlı babam Cumhuriyetten sonra ne oldu? diye sormaya başlayabilirim. Doğan Kuban bir Osmanlı savaşıdır. Avrupa donanmalarını Çanakkale’ye Avrupa Birliğini kuranların babaları getirdi. Ruslar Ayastefanos’a gelip anıt diktikleri zaman Doğu Anadolu’yu Ruslarla birlikte Ermeni birlikleri işgal ediyordu. Ermenileri Osmanlı ülkesine Ruslar getirmedi mi? Amerikan misyonerleri Anadolu’nun Ermeni ve Kürtleriyle tavla mı oynuyorlardı? Lawrence Araplarla kadın mı oynatıyordu? Mısır ve Kıbrıs’ı Osmanlıların elinden İngilizler almadı mı? Kıbrıs’taki İngiliz üssü hâlâ durmuyor mu? Filistin’de İsrail devletini kurma projeleri Kudüs Osmanlıların elinde iken yapılan projeler değil miydi? Osmanlı ordusu Irak’ta ve Filistin’de kimlerle savaş yapıyordu? Mondros’u Osmanlılara kim imzalattı? Müttefikler 1919’da Osmanlı payıtahtını işgal etmediler mi? İzmir’i işgal edip, Sakarya’ya Osmanlı, dünya ile savaşgelenlerle savaşanlar Osmanlı halkı ve ordusu değil miydi? Bunlar Türkiye’yi işgal edince Osmanlılar birdenbire Türk mü oldular. Yoksa hep masına lokma olacak bir Türk’tüler de söylemiyorlar ülke olmadı. Bunu sorgumıydı? Yoksa Mustafa Kemal Osmanlı ve yabancı ajanı olduğu için mi hem padişahı hem de yabancıları dışarı attı? Bugün Batı Anadolu kıyılarından birkaç km ötede seyrettiğimiz adalarda yaşayan Türklere ne oldu? Kürtler Osmanlı devletine şimdi mi kafa tutuyor? Ermeniler Türk anımsamak önemlidir. topraklarından hak istemeye yeni mi başladılar? Saidi Kürdi (ya da Nursi) ya da onun müritlerini Türkiye mi yetiştirdi? Türkiye’de kiliseler cumhuriyette mi kuruldu? Ç Cumhuriyeti’nin de bir Osmanlı mirası olmasıdır. Cumhuriyeti Osmanlılar yani Türkler kurdu. Cumhuriyet, Türk toplumunun, yok olma tehdidi karşısında, . Türk Devrimi, Amerikan Devrimi, Fransız Devrimi, Rus Devrimi, Çin Devrimi gibi bir devrimdir. dir. Bütün İslam dünyası sömürge iken Türkiye’yi sömürgelikten kurtarmıştır. Bunun tartışılması Fransız ya da Rus devriminin tartışılması kadar abesle uğraşmaktır. Fakat içerde ve dışarıda bununla uğraşanlar manın varlığını kanıtlamaktadır. Osmanlı İmparatorluğu Türklerin kurduğu, fakat Türklüğünü inkâr edenlerin yönettiği bir devletti. Bunun etnik yapısı, bilindiği gibi, çok boyutludur. Fakat asıl sorun Osmanlı’nın kültürel kimliğidir. Osmanlı çok geniş bir İslam harmaniyesi içinde farklı giysileri olan katlı bir toplumdur. Diyarıbekir, Şam’la buluşur, Edirne ve Selanik’le buluşmaz. Erzurum İzmir’le buluşmaz. Bu kentlerin hiçbiri Filibe, Üsküp, Belgrad ya da Ohri ile aynı değildir. Hiçbiri de iktidarın merkezi İstanbul’la aynı değildir. Mekke Medine ile Kastamonu’nun ilgisi yoktur. Bursa ve Kâhire’nin mollaları birbirine benzese bile, halkları ve yaşamları benzemez. Bu imparatorluğun Kuzey Afrika’ya, Arap ülkelerine, Azerbaycan’a, Eflak, Buğdan ve Balkanlara ve Ege adalarına yayılan heterojen, sinkretik, bir ölçüde simbiyotik yaşamının sınırları I. Dünya Savaşı sonunda Anadolu’ya indirgenmiştir. I. Dünya Savaşı sonrasında, bugün Anadolu ve Türk Trakyası’na sıkıştırılmış ve sonunda cumhuriyetle birlikte varlığını öğrenmiş bir Türk ülkesi ve ulusu var. çatışmalarla hırpalanıyor. Fakir ve cahil ülkeler kendi vatandaşlarını on yıl sonra nasıl doyuracaklarının hesabını yapmadan, kapitalist curcunaya davul çalarak katılıyorlar. Osmanlı, dünya ile savaşmayı göze alabilen bir Türk toplumu bıraktı. . Bunu sorgulamaya kalkanlar toplumun ortak aklından hâlâ bir şeyler öğrenebilir. Ama Müslüman dünyanın tek sömürge olmayan toplumu olduğunu, ara sıra anımsamak önemlidir. Bugünlerde yeniden Osmanlı olmak isteyen bazı aklı evvellerden söz ediliyor. Bunlar 19. yüzyıldaki gibi yeni Osmanlı ya da Jeune Turc olmak istemiyorlar. Eski Osmanlı olmak istiyorlar. Bu bir mizah konusu olduğu için yazımın bundan aşağısı da mizahi olmak zorunda. Osmanlılaşmak, Selçuklulaşmak, Araplaşmak, Dubaileşmek ve köylüleşmek geçerli modalar olabilir. Fakat bunların tümü otomobili deveye biner gibi kullananlar için geçerlidir. Yeni eski Osmanlılar için en zor şey içine girecekleri döneOsmanlı dönemini seçmek olacak: dönemi mi, mi mi, Kanuni dönemi mi, ya da Rusların Ayastefanos’a geldikleri büyük Hakan Han dönemine mi dönmek isterler, yoksa Anlaşması’nı imzalayanlar dönemine mi? Sayısal ve niteliksel zorluklar var: Yıldız Sarayı’nda mı, Çırağan’da mı, Dolmabahçe’de mi, Topkapı’da mı oturmak isteyecekler. Osmanlı döneminde Anadolu nüfusu %95’i kırsal kesimde oturan, okuma bilmeyen on milyon köylü idi. Şimdi kentlerde elli milyon insan yaşıyor. Okuma yazma bilmeyen köylüyü idare etmek kolay. Telefonlu, televizyonlu yeni kentleşememiş köylünün karnını ve gözünü nasıl doyuracaklar? Artık Filibe’de, Üsküp’te, Belgrad’da, Bağdat’ta, Halep’te Türk idarecileri yok. Ama Türkiye’nin İmparatorluk nüfusu kadar öğrencisi var. Afganistan’a birlikler gönderiyoruz ama, Kuzey Irak bize uzak. Viyana ve Selanik kapısında da vize kuyruğu gerek. Mimarlar Odası Başkanı İstanbul’u Osmanlılaştırmak istiyorlar, demiş. Nüfusu on beş milyon yeni İstanbul’un neresini ile buluşturabileceğimizi kestiremiyorum. Ama gökdelenden saray, Canyon’dan Kapalıçarşı yapabiliriz. Sayın Okuyucular, Kavram kargaşalığı, benzetmeler, yakıştırmalar, çöp tenekesinde işe yarar naylon torba aramaya benziyor. İngiliz filizofu, sosyal tarihçi ve antropolog Ernest Gellner çağdaş felsefenin en bilgili ve eleştirel temsilcilerindendir. ‘The Devil in Modern Philosophy’ (Çağdaş Felsefede Şeytan) adlı kitabında çağdaş dünyanın batık gemisinden ve dört tahta parçası üzerindeki kazazedelerden söz eder. Avrupa ve Amerika eğer dört tahta üzerine sığınmışlarsa onları maymun gibi taklit etmeye uğraşan deve simgeli insanlar da eskiyeni Osmanlı İmparatorluğunu yüzen sallar üzerinde kuracaklar anlaşılan. MİZAHİ OKUMA BİRER ARAÇ OLAN İNSANLAR EMPERYALİST PROGRAM Bunları unutan budalaları yetiştiren bir emperyalist programın nasıl işlediğini sormak, bütün diğer sorguları sormaktan daha önemli. Bu soruların içeriğini oluşturan Kıbrıs, Kürt, Ermeni, Ökümenik patriklik, misyoner okullarının bugünkü uzantıları, Türkiye Cumhuriyeti’nin yarattığı sorunlar mı? Hepsi Osmanlı mirasıdır. Fakat bunların tümünden çok daha temel gerçek Türkiye Bu sürekliliklerin ve farklılıkların doğasını anlamayanlar ancak budala olabilir. Türkiye Cumhuriyeti tarihi üzerinde kahve dedikodusu üretenler, Türkkarşıtı geleneksel Batı etkinliklerinin, bilinçli ya da bilinçsiz araçlarıdır. Çinliler Doğu Türkistan’ı geri vermiyor, Tibet’ten çıkmıyor. Amerikalılar da Güney Kaliforniya’yı Meksika’ya geri vermiyor. İngilizler Kuzey İrlanda’ya el koymuşlar. Fransızlar da başka dil ya da diyalekt konuştukları için Bask ve Breton’lara özel idareciler önermiyor. Savaş ve işgallerden söz etmiyoruz. Parça parçalılık bütün dünya ülkelerinde vardır. Bunları kurcalamak ve kaşımak oldum olası dış politika araçlarından biridir. Afrika ve Asya’nın fakir ülkeleri ve gelişmemiş toplumları sürüp giden Tayfun Akgül Dünya Kanser Raporu2 008 Dünya Kanser Raporu, kanserin eşsiz bir küresel görünümünü sunmakta ve küresel durumun birçok önemli özelliğini belgelenmektedir. Küresel kanser yükü 20. yüzyılın son otuz yılında ikiye katlanmıştır ve 2020 yılında ikiye katlanacaktır. Bu rapor sağlık hizmetleri ve araştırmaları alanında çalışanların yanı sıra genel okuyucu kitlesi için de kanserin kapsamlı bir genel görünümünü sunar. Büyümekte olan halk sağlığı krizinin net bir tablosunu çizerek, kanserin raslanma örgüsünü, teşhisini, nedenlerini ve önlenmesi konusunda kısa ve öz bilgiler sunar. Aynı zamanda ümit veren bir mesaj da vermektedir. Her ne kadar kanser büyük ve daha da büyümekte olan yıkıcı bir hastalıksa da büyük ölçüde önlenebilir. Kanserle küresel mücadele için mevcut öncelikler arasında kaynakları düşük ve orta düzeyde olan ülkelere odaklanmanın yanı sıra etkili kanserle savaş önlemlerinin tespiti, uygulanması ve değerlendirilmesi yer almalıdır. En yeni bilimsel gelişmeleri, tedavideki yeni yaklaşımları öğretmek, bilinenleri ise nüfusun davranışlarına dönüştürmeyi kapsayan bütün çalışmalar kanserle savaşta çok önemlidir. Bu kitap TC Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Derneği’nce ücretsiz dağıtılmaktadır. CBT 1188/2 25 Aralık 2009