26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Şehap yağmuru Rasathane müdürü Fatin beyin gazetemize verdiği izahat: “1933’te vuku bulacak sema donanmasını memleketimizden görebileceğiz.” Osman Bahadır [email protected] Kasım 1929 tarihli Cumhuriyet gazetesinde bir gökyüzü olayıyla ilgili bir yazı yer alıyordu. 1933 yılında olması beklenen bu olayla ilgili olarak yapılan söyleşide Rasathane Müdürü Fatin Bey şunları söylüyordu: “Fezanın derinliklerinde halkavi bir zincir teşkil eden ve arzın mahrekini (yörüngesini) iki yerden kat ederek devreden bir toz akımı var ki, biz buna şehap diyoruz. Bunlar radyum zerratı (parçacıkları) değil, hurdebini (mikroskopik) solit [kum] parçalarıdır. Şehap zinciri her sene arzın (dünyanın) mahrekiyle Ağustos ve Teşrinisanide (kasımda) olmak üzere iki defa temasa gelir ve semamızdan görülürler. Teşrinisaninin 9’unda bu şehap akını rüyet (görüş) sahasına girmiş olup bu gece semtürreis (zenit) istikametine bakılırsa mükemmelen görülebilir. Şehap zincirinin kümeli ve geniş bulunduğu bir kısmı vardır ki, burası 33 senede bir arz mahrekine tesadüf eder, şehap yağmuru dediğimiz semavi (göksel) şehrayin (donanma, şenlik) husule gelir. Şehap kitlesi saniyede 4042 km. süratle ve arzın seyrine muvazi (paralel) olarak hareket eder. Arzın 30 km.lik süratinin inzimamiyle (eklenmesiyle) 70 km.yi bulan bu baş döndürücü cereyan neticesinde kum zerratı ile havayi nesimi (hava rüzgarı) arasında müthiş bir çarpışma olur ve şedit (şiddetli) bir ziya (ışık) husule gelir. İşte şehap yağmuru budur. Yanan parçalar sandrakoz denilen semavi bir kül haline gelirler. Şehap yağmurları 1799, 1833 ve 1866’da muntazaman vukua gelmişlerdir. 1899’da bu hadise vaki olmamıştır ki, sebebi şehap akınının Müşteri’ye (Jüpiter’e) pek yakın geçerek onun tesiriyle sathının bozulması şeklinde gösterilmiştir. 1933 veya 1934 Teşrinisani’sinde de şehap yağmuru hadisesinin vukuuna hükmedilebilir. Mamafih bu hüküm bir yıldızın hareketi hakkında verdiğimiz haberler derecesinde mutlak olamaz. Dünya rasathaneleri 1933 şehap yağmurunun temaşa ve bunların fiziki vasıflarını tetkik için hazırlanmaktadırlar. Hadise vaki olur, hava da müsaade ederse, bu sema donanmasını memleketimizde de müşahede edeceğiz. İstatistiklere nazaran her sene arzımıza 100 milyonu mütecaviz (aşan) şehap düşmekte ve bu yüzden arzımız her sene 5 milyon ton tezayüt etmektedir (artmaktadır). Maahaza (bununla birlikte) asırlardan beri devam eden bu terakümat (birikimler) arzda hiçbir fazlalık teşkil etmemiştir ve edemez.” Cumhuriyet gazetesi şehap yağmuruyla ilgili olarak bir de kroki yayınlamıştır. Bu krokiyle ilgili olarak da şunlar söylenmektedir: “Eset (Aslan) burcundan zuhur edecek olan hadisenin temsili bir krokisini dercediyoruz. Noktalarla gösterilen yıldızlar Eset burcunu teşkil etmektedir. Ortadaki iki daire, merkezi inşiaı (ışınımı) göstermektedir. Şehap yağmuru buradan teşaub ederek (dallanarak) dağılır.” OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu ([email protected]) 18 Determinizmin en gözde ürünü olarak yorumlanabilecek bilgisayar sistemlerinin kuantum mekaniği karşısındaki kaderi nasıl şekillenecek? Sanattaki izdüşümü realizmden (post)modernizme geçiş olan kuantum aslında bir metadeterminizm mi? Kuantum ve (Post) Modernizm 20. yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkan bilgisayarlar deterministik cihazlardır. Oysa yine aynı dönemde biraz da kuantum mekaniğinin ortaya çıkışıyla determinizmin pabucu dama atılmaya başlamıştır. Bilimsel perspektifte determinizm, nedensellik olguları insanlığın gelişimine önemli katkılar sağlamışken, determinizmdeki katı neden/sonuç ilişkisi kaderciliğe kadar irtibatlandırılabilir ve tüm evreni dini ifadelerle açıklama heveslisi olanların ekmeğine yağ sürer (edebiyat ve sanat dünyası da bu gelişmelerin paralelinde ilerlemiştir; determinizm yaklaşımı sanatta realizmi üretmişken kuatum fiziğindeki gelişmelerin sanatsal izdüşümü (post)modernizm olmuştur). Bilgisayarın determinist çalışma modeli kırılabilir mi? Yani bilgisayarın “kararsız” çalışması sağlanabilir mi? Bugün “dört” dediği şeye ertesi gün “üç” diyebilir mi bir bilgisayar? Öteki hiçbir parametre değiştirilmeden. Kaos ya da kuantum teorilerinde determinizmle çelişir gibi görünen şey nedir? Örneğin klasik fizik modellerinin “ihmal” ettiği değişkenleri dikkate almak mı? Öyle ki ünlü metaforu kullanmak gerekirse “Bugün Pekin’de kanatlarını çırpan bir kelebeğin havada oluşturduğu dalgalar gelecek ay New York’ta fırtına sistemlerine dönüşebilir“. İhmal edilen değişkenin resmin içine girmesi fizik kurallarını değiştirdi ve ortaya fizikötesi bir şey mi çıktı? Hayır, sadece kuralı ya da formulü çok daha geniş bir perspektifte uygulamayı gerektirdi. Ya da kuantum mekaniğindeki gözlemcinin de gözleneni etkilemesi boyutunu ele alalım. Gözlemcinin görmediği anda gözlenen şey örneğin birden çok yerde olabilir. Gözlemci onu nerede gördüğünü tespit ederse, diğer olasılıklar “yok olur” ve gözlenen artık sadece oradadır. Çocukken mutlaka siz de konuşan, hareket eden oyuncakların, eşyaların varlığından haberdardınız evinizdeki. Siz kafanızı çevirdiğinizde ya da odadan çıktığınızda birdenbire canlanan ve kendi bağımsız yaşamlarını sürdüren nesneler (oyuncaklarınız, koltuklarınız vb) siz tekrar odaya döndüğünüzde bıraktığınız yerde sizi bekler hale gelirler. Tüm bunları da olasılıklar içine dahil edelim. Bizi şaşırtan bir durumla karşılaştık mı? Kelebeğin maksimum etkisi New York’ta fırtına çıkması oldu. Ya da gözlemediğimiz anlarda gözlenen şeyler her yerdeydi, gözlemeye başladığımızda son bıraktığımız yere geri döndüler. Eğer şaşıracaksak etkinin büyüklüğüne şaşırabiliriz. Ancak tüm bu olanlar tanımlanmış bir evrensel kümenin dışına çıkmadı; çıkamaz. New York’ta fırtına kopması denilen şeyi ilk defa duymuyoruz; fırtına da New York da evrensel kümenin birer üyesi. Bir başka deyişle bildiğimiz anlamda determinizmin pabucu dama atıldı belki ama onun yerine ikame edilen şey olsa olsa metadeterminizmdir (keza (post)modernist bir roman da günün sonunda bir romandır). Benzer şekilde bilgisayarlar ya da onların oluşturduğu karmaşık bilişim sistemleri de ister kararlı ister kararsız olsun determinist ya da metadeterminist seviyede çalışmanın ötesine geçemezler. Doğrusu evrenin kapalı bir sistem olduğu varsayımı ile bunun tersini düşünmek de pek olası görünmüyor. Bilgisayar türü cihazların, özellikle de saklı program olgusunun determinizmin olgunlaşma aşamasından sonra ortaya çıkması bir tesadüf mü? Yoksa insanoğlunun evreni öğrenme sürecinde katettiği her aşamadan sonra bunun basit bir prototipini kendi yaşamında oluşturması doğal bir gelişim mi? Eğer bu bir tesadüf değilse kaos ve özellikle de kuantum mekaniğindeki gelişmelerin bilişim dünyasına yansımalarını da bu yüzyıl içinde mutlaka göreceğiz. Kuantum fiziğini temel alarak bilgisayar sistemleri geliştirme çalışmaları çoktan başladı. Kararlı bir halde işlemeleri sağlandığında bilişim kapasitesi açısından (aynı fiziksel alana çok daha fazla veri depolama gibi, aynı süre içinde çok daha fazla işlem gerçekleştirme gibi) büyük bir sıçramaya neden olacak altyapılar yakında gündelik hayatımızın bir parçası haline gelecek. ALTIN POST’UN PEŞİNDE 50 KAHRAMAN Argo Gemicilerinin Detanı / Rodoslu Apollonios Argo Gemicilerin Destanı, Troya Savaşı’ndan yıllarca önce Argo adlı gemiyle efsanevi Altın Post’un peşinde Kolkhis’e (bugünkü Abhazya) gitmek üzere denize açılan Akhalı kahramanların heyecan verici hikâyesini anlatıyor. Bu yolculuk öyküsü nedense İlyada ve Odysseia destanlarının bir adım gerisinde kalmıştır hep. Oysa İÖ 3. yüzyılda yaşamış olan Apollonios aynı antik destan geleneğinin en önemli temsilcilerinden birisidir. Aslen İskenderiyeli olan Apollonios’un bu destanı o kadar ilgi görür ve sevilir ki Rodoslular ozana fahri hemşerilik verir. O zamandan bu yana da, İskenderiyeli Apollonios, “Rodoslu Apollonios” olarak anılır ve tanınır. Kitabın başkahramanı İason’dur, ama aralarında Herakles, Orpheus, Kastor, Peleus gibi ünlü mitolojik şahsiyetler de vardır. Olympos tanrıları da her zamanki şaşırtıcı davranışlarıyla bu serüvendeki yerlerini alırlar. Argo Gemicilerinin serüvenleri genelde Anadolu kıyılarında geçmesine karşın ülkemizde pek bilinmez. Rodoslu Apollonios’un Argonautika adıyla kaleme aldığı bu serüveni Bilgin Adalı, gençler için ilk kez bütün olarak, yalınlaştırarak ve şiirsel bir yapı içerisinde Türkçeye kazandırdı. 2300 yıl önce yazılan bu gör kemli destan, olanca güzelliğiyle Türk okurları bekliyor. Yapı Kredi Yayınları, 120 sayfa, 14 YTL. MODERN TÜRKİYE’NİN DOĞUŞU Bernard Lewis, çeviri: Babür Turna “Türklerin tarihe karşı giriştikleri yarış…” Orijinal Güncel III. Edisyon Çevirisi Günümüz Türkçesi ile Ünlü otorite Bernard Lewis’in Türklerin son 250 yıldaki tüm çağdaşlaşma çabalarını tek bir ciltte detaylarıyla anlatıp yorumlayan klasik eseri, yazar tarafından güncellenmiş orijinal III. edisyondan çevirisiyle günümüz Türkçesinde. Princeton Üniversitesi Yakındoğu Etüdleri profesörü Bernard Lewis, bu güncellenmiş klasik kaynak kitabında Türklerin son 250 yıldaki çağdaşlaşma serüvenini geniş bir kaynakçaya dayanarak yetkinlikle yorumluyor. Türk milletinin bin yıl önce Çin’den vazgeçip İslamiyet’e yöneldiğinde başlamış olan Batı’ya doğru yürüyüş, şimdi İslamî mirasın büyük bir bölümünden vazgeçerek Avrupa’ya yönelmiş ve yönetimde, toplumda ve kültürde Avrupai yaşam tarzını benimseyip hayata geçirmek üzere kesiksiz, kararlı bir çabayı doğurmuştur. CBT 1184/ 10 27 Kasım 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle