02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Günümüzde Sosyal Kontrat: John Rawls’un Anısına “Düşünce sistemleri için gerçek ne ise sosyal kurumlar için adalet odur; sosyal kurumların birinci erdemi adalettir. Bir teori ne kadar zarif ve sade biçimde ifade edilse de gerçekleri içermiyorsa reddedilmeli veya gözden geçirilmelidir. Benzer biçimde yasalar ve kurumlar ne kadar iyi düzenlenmiş olurlarsa olsun, adaleti sağlayamadıkları takdirde değiştirilmeleri veya yürürlükten kaldırılmaları zorunludur.” Yük. Müh. Fatih Ertimur (İstanbul Kültür Üniversitesi) ukarıdaki satırların yazarı John Rawls günümüzün son kontrat teorisyeni sayılmaktadır. 1921 yılında Baltimore, ABD’de doğdu. Princeton ve Oxford’da öğrenim gördü. Oxford’da H.L.A Hart ve Isaiah Berlin ile çalıştı. Cornell ve MIT’den sonra akademik yaşamını 1962’de katıldığı Harvard Üniversitesi’nde sürdürdü. Az sayıda fakat etkin eserler verdi, en önemlisi burada sözünü edeceğimiz “Bir Adalet Teorisi”dir.Rawls düşüncelerini bir matematikçinin üslubu içinde anlatır; ideal bir toplum, ideal paydaşlar varsayımı ile başlar, titiz bir mantıksal yaklaşımla teoriyi geliştirir. Daha sonra toplumsal gerçeklerden hareketle varsayımlarını değiştirerek teoriyi gözden geçirir. Rawls’ın ifadesi ile “Bir Adalet Teorisi”nin konusu; düzenli bir toplumun temel yapısı, hak ve ödevlerin dağılımı, toplumsal işbirliği ürünlerinin paylaşımıdır. Amaç; kendi çıkarlarını kollamak isteyen hür ve rasyonel kişilerin eşit düzeyde oldukları bir başlangıç konumunda kabul edecekleri kuralları belirlemektir. Bu kurallar hak ve ödevlerin temelini oluşturur, yararların ve zorlukların dağılımını düzenler. nında ve siyasal farklılıklardan bağımsız bir anayasadır. “Bir Adalet Teorisi” günümüzün bu doğrultuda gerçekleştirilen son ve önemli çalışmasıdır. Nobel ve Matematik Prof.Dr. Erol Balkanay (İstanbul Kültür Üniversitesi) Y ‘BİLGİSİZLİK PERDESİ’ Burada belirtilen başlangıç konumu hipotetiktir. Locke bunu “doğa durumu” olarak adlandırır. Rawls’da bu bir “bilgisizlik perdesi” veya peçesidir (veil of ignorance). Bilgisizlik perdesinin arkasındaki kişilerin doğa ve topluma ilişkin genel bilgileri vardır ama kendi olanaklarını, toplumdaki konumlarını bilmezler. Çıkarlarını kollamak isterler, ama çıkarlarının nerede olduğunu bilmezler. Bu durumdaki kişilerin verdiği kararlar, birlikte yaşamanın temel kurallarını adil bir biçimde ortaya koyar; bunu yapmak aklın yoludur, çünkü farklı özçıkarları bağdaştırmanın tek yolu adalettir. Bu kurallar kişilerin aralarında vardıkları anlaşmayı, başka bir deyişle sosyal kontratı oluşturur. Rawls bu anlaşmayı iki madde biçiminde ortaya koyar: Birincisi her kişinin başkalarının benzer özgürlükleri ile çelişmeyen, en geniş temel özgürlüklere sahip olmasıdır. İkinci madde ise sosyal ve ekonomik eşitsizliklerin düzenlenmesinde herkesin çıkarının gözetilmesi, sosyal mevki ve konumun herkese açık olmasıdır. İki madde sıralı olarak geçerlidir, temel özgürlükler bölüşümden önce gelir. Birinci maddede belirtilen temel özgürlükler arasında; düşünce, inanç ve ifade özgürlüğü, seçme ve seçilme özgürlüğü, kişinin fiziksel veya psikolojik baskıdan korunması, mülk edinme hakkı ve benzerleri yer alır. Temel özgürlükler tüm bireylere eşit olarak uygulanır ve önceliklidir. İkinci madde kendi içinde iki kuraldan oluşur. Sosyal konumun veya mevkilerin herkese açık olmasında amaç, toplumun üyelerine yetenekleri ölçüsünde fırsat tanımakla sınırlı değildir. Burada daha geniş anlamda bir fırsat eşitliği CBT 1184 / 12 27 Kasım 2009 amaçlanmaktadır, çünkü kişinin yeteneklerinin geliştirilmesinde sosyal statüsünün veya doğuştan kazandığı olanakların ağırlığı vardır. Eşitsizliklerin düzenlenmesinde herkesin çıkarının gözetilmesi ise daha karmaşık bir kavramdır; belki de kontratın en kritik konusudur. Rawls’un yaklaşımı toplumun en alt düzeyinde olanlara mümkün olan en çok yararın sağlanmasıdır. İdeal veya optimum durumda eşitsizlikler kaçınılmazdır. Ancak burada söz konusu olan; Faydacılık akımının öngöreceği bir Pareto optimalitesi değildir, eşitsizlikler toplumsal bölüşümde, örneğin gelir dağılımında önde olanların durumlarındaki gelişmenin daha geride olanlara yarar sağladığı sürece adildir. Somut örnek olarak liberal bir ekonomide sermaye sahiplerinin daha zengin olmaları; yeni iş sahaları açtıkları, işsizliğin azaldığı ve/veya genel refah düzeyinin yükseldiği sürece adil olacaktır. Ancak iktisat terminolojisi ile, toplumda önde olanların elde ettiği çıkarın geride olanlara marjinal katkısının negatif olduğu noktadan itibaren sosyal adalet bozulmaktadır. Dolayısı ile toplumun üst sıralarında yer alanların daha da ilerlemesinin geride kalanlara marjinal katkısının sıfır olduğu nokta, sosyal adalet açısından erişilebilecek en uygun konumdur. Kuşkusuz bu konum statik değildir, teknolojik gelişmeye paralel olarak ileri gidecektir. Atlantik Okyanusu’nun doğusundan baktığınızda; Rawls’un Adalet Teorisi’nin ılımlı bir sosyal demokrat modelin felsefi temelini oluşturduğu, belki de liberal ekonominin bir tür savunmasını içerdiği söylenebilir. KARŞIT GÖRÜŞÜ Muhafazakâr görüşte olanlar çok geçmeden aynı üniversitede öğretim üyesi olan Robert Nozick’de, Rawls’un karşıt görüşlerini bulmuşlardır. Nozick, son dönemlerin bireycilik ve minimal devlet anlayışını savunan önemli isimleri arasındadır. Genç bir öğretim üyesi iken, 1974 yılında, Rawls’un Adalet Teorisi’nin bir kritiği sayılan “Anarşi, Devlet ve Ütopya”yı yayınladı. Nozick kitapta, toplumsal sözleşme kavramını ve bu kavramdan geliştirilen kamu iradesini özünden reddeder; kişi kendinin sahibidir ve başkaca bir iradeye bağlılıkla yükümlü değildir. Devletin rolü, hırsızlık ve şiddeti önlemekle görevli büyük bir özel güvenlik kuruluşu ile eşdeğerlidir, iktisadi hayattaki rolü ise yalnızca bireysel sözleşmelerin yaptırımını sağlamaktır. Nozick’in kitabı muhafazakâr çevrelerde büyük ilgi gördü. Rawls ise “Bir Adalet Teorisi”nin ana fikrini işlemeyi, geliştirmeyi sürdürdü. 1993’te “Politik Liberalizm”i yayınlar. Onu 1999’da “Teori”yi çokuluslu ortama uygulayan “Halkların Yasası” izler. 2001’de “Hakkaniyet olarak Adalet Justice as Fairness” yayınlar ve 2002 yılının Kasım ayında öldü. Rawls; John Locke ile başlayan, Rousseau ve Kant ile devam eden sosyal kontrat geleneğini sürdürmeyi amaçlamıştır. Gerek “Hükümet Üzerine Tezler”, gerek “Toplumsal Sözleşme”nin Batı demokrasileri üzerindeki etkisi ortadadır. Sosyal kontrat bir siyasal manifesto değildir, felsefe pla Matematikte Nobel Ödülü neden yok? 23 ve 30 Ekim tarihli dergideki yazılarıma Prof.Dr.Rennan Pekünlü, Hans A.Bethe’nin anılarına dayanan 06 Ekim tarihli yazısında, Matematikte Nobel verilmeme nedenini, Nobel’in karısı, Nobel’i dönemin ünlü matematikçisi ile aldatması söylentisine bağladı. Benzeri söylentiler hep yapıldı. Araştırdığımda bunun doğru olmadığını öğrenince bu dedikoduya değinmedim. Zaten Bethe, Nobel’le ilgilenen Rydberg‘in, Nobel’in ölümünden 70 yıl sonra kendisine aktardığı söylentiye dayanıyordu. Tüm bunlar bir yana, Alfred Nobel hiç evlenmemiş, müzmin bekârdı! Karısı değil de kız arkadaşı veya sevdiği kadın Nobel’i bir matematikçiyle aldatmış olamaz mı? Elde hiç kanıt yok. Nobel’i etkiyen kadınlar da İsveç’ten ve matematik dünyasından uzak kişilerdi. Nobel’i etkileyen başlıca iki kadından sözedilir. İlki Bertha Kinsky’dir. 1876 yılında A.Nobel bir Paris gazetesine “Çok zengin, kültürlü orta yaşlı bir bay için, yabancı dil bilen, ev işlerini yönetebilecek, sekreterlik yapabilecek olgun ve kültürlü bir bayan aranıyor” ilanı verir. 30 yaşlarında Avusturyalı bir bayan Bertha Kinsky işe alınır. Bir hafta gibi kısa bir süre sonra, iş gezisinden dönen Nobel bir notla sarsılır. Bertha, sevgilisi ile evlenmek için Viyanaya kaçtıklarını bildirmektedir. Bertha Von Suttner adını almıştır. Ama Nobel ile dostlukları hep sürdü, devamlı yazıştılar. Avrupa’da barış yanlılarıyla birlikte olan Bertha Von Suttner, Nobel’in “savaş malzemeleri” ve “patlayıcılar” üretmesini eleştirir, kendinin “barış çabalarını”anlatır. Nobel “...benim savaş malzemesi ve patlayıcı üreten fabrikalarımın dünya barışına katkısı, senin barış konferanslarından daha etkili olacak, çünkü buluşlarımın iki orduyu birkaç saniyede yok edebilecek olması, gelişmiş toplumları savaştan uzak tutacak...” gibi yanıtlar verir. Ama, Nobel’in vasiyetine “Nobel Barış Ödülü” koyması, Kinsky’den fazlasıyla etkilendiğini gösteriyor ve patlayıcı üretmesi nedeniyle günah çıkartırcasına davrandığı izlenimi veriyor. Kinsky, savaş karşıtı bir de roman yazdı. 1905 yılı Nobel Barış Ödülü de Bertha Von Suttner’a verildi. Sophie Hess, Nobel’i etkileyen kadınlardan diğeri. Viyana’da çiçekçide çalışıyordu. 21 yaşında güzel ve çekiciydi. Nobel, Sophie’nin okumayı seven, dil bilen kültürlü birisi olması için çok çaba gösterdi. Fransızca öğrenmesi için Pariste bir ev satın aldı. Sophie ise pahalı fakat zevksiz arzuları peşindeydi. Sonunda Nobel’i terkedip başkasıyla evlendi. (Bir matematikçiyle değil!) Asıl soruna dönersek, Matematikte Nobel olmamasının nedenlerini hiçbir zaman kesin bilemeyiz; ama: İnsanlığa en yüksek derecede pratik yarar sağlayan Matematiksel keşfin Fizik, Kimya ve Tıpta olduğu gibi her yıl kolaylıkla belirlenemeyecek olması, o dönemde saygın Matematik ödüllerinin bulunması, Nobel’in Matematiğe ilgisizliği, İsveç Kralının Matematikçilere büyük değer vermesine karşın Nobel’in deneylerini tehlikeli bulmasının yarattığı duygusallık, Nobel’in Matematiğe karşı tavır almasının nedenleri olabilir. Kaynaklar: 1) Theoni Pappas, Mathematical Scandals, Wide World Publishing/Tetra, 2002; 2)Mark Ronan,Symmetry and the Monster, Oxford University Press, 2006; 3) Cliff A. Pickover, A passion for Mathematics, John Wiley& Sons,Inc, 2005
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle