02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Ekonomik gelişme açısından bir zamanlar Kore ile hemen hemen aynı düzeydeydik. Hatta biz daha iyi durumdaydık. Ne oldu da onlar bizim bu denli önümüze geçtiler? Kore Farkı (2) “Türkiye’de bir yenilik sisteminin iyi işleyebilmesi için gerekli olan kurumların neredeyse tamamı var. Bazı zayıf kurum ve halkalar yok değil ama, sistemin kurumsal yapısı tamam. Dahası, sistem ARGE’yi teşvik eden iyi programlar da içeriyor. Ama...” Sözünü ettiğim ‘Ulusal Teknoloji Modelleri ve Türkiye’de Yenilik Kapasitesinin Geliştirilmesi’ adlı kitapta ‘ama’dan sonrası şöyle: “...Türkiye’de mevcut destek programlarının tümü ARGE arzını teşvike yöneliktir. Daha açık bir deyişle, ARGE giderlerinin bir bölümünün doğrudan devlet yardımlarıyla, ARGE personel giderlerinin bir bölümünün de vergi indirimleriyle karşılanması gibi önlemlerle ARGE maliyetleri düşürülerek, firmaları daha çok ARGE yapmaya teşvik etmek öngörülmektedir. Ancak, [meselenin yalnızca ‘ARGE arzını artırma’ yönünü ele alan] bu programların etkilerinin sınırlı kalması muhtemeldir. ARGE’ye olan talebi artırmaya yönelik tamamlayıcı politikalara da ihtiyaç vardır. Bu çerçevedeki en önemli politika, kamu satın almaları [kamunun tedarik politikası] yoluyla ayrıca kalite standartları ve teknik kurallar yeniden düzenlenip uyum zorunluluğu konarak yeni ya da daha yüksek kalitede ürünler geliştirilmesi için talep yaratmaktır. [Buradaki temel amaç, bu tür ürünlerin ülke içinde üretilmeleri ve bunları geliştirebilmek için gereken ARGE faaliyetinin de ülke içinden karşılanmasıdır.] “Ayrıca, yeni makine (gömülü teknoloji) alımları, Türkiye’de teknoloji yenilemenin başlıca yolu olarak görülmektedir. Ne var ki firmalar, özellikle KOBİ’ler, yeni teknolojiler konusunda yeterli bilgiye sahip değillerdir; modern makine ve donanımı etkin olarak kullanamamaktadırlar. ...Türk sanayiinin önünde iki seçenek vardır: Birincisi, ilk önce, gerçek ücretlerde kesinti yapılarak, vergiler azaltılarak, girdilerde sübvansiyon sağlanarak (örneğin, enerjide) yerli firmalarda maliyetleri düşürmek ve böylece onlara rekabet gücü kazandırmaktır ki, bu daha önce çok denenmiş ve çıkar yol olmadığı görülmüştür. İkinci yolsa, firmaların teknoloji ve yenilikçilikteki yetkinliklerini geliştirerek yüksek katma değerli ürün ve faaliyetlere yönelmelerinin sağlanmasıdır. Türkiye’deki, otomotiv ve tüketici elektroniği sanayilerinin hikâyesi yabancı teknoloji taklitçiliğinin, sürdürülebilir büyüme için hiç de yeterli olmadığının açık kanıtıdır.” Türkiye için söylenen bu... İsterseniz aynı kitapta yer alan G. Kore ile ilgili tespite de göz atalım. Deniyor ki: “Kore, geçen kırk yılda bilim ve teknolojide muazzam bir gelişme kaydetmiştir. İnsan kaynaklarına ve ARGE’ye sürekli olarak ve yoğun bir biçimde yatırım yapan Kore, bu çorak topraklar üzerinde eşsiz bir yenilik sistemi kurmayı başarmıştır. Kore’nin yenilik sisteminin kurulmasında etkili olan başlıca faktörler (1) dışa dönük bakış açısına sahip kalkınma stratejisi, (2) sanayii hedef alan kalkınma politikası, (3) büyük firmaya odaklanan sanayi politikası, (4) insan kaynakları, (5) devletin önderliğinde bilim ve teknoloji altyapısının inşasıdır... Kore deneyiminden çıkarılacak birinci ders şudur: ‘Bilim ve teknolojideki gelişmede, dolayısıyla da ekonomik büyümede insan kaynağı belirleyicidir.’ İkincisiyse: ‘Özel sektörü teknoloji geliştirmek için yatırım yapmaya pazar rekabetinden başka hiçbir şey daha iyi teşvik edemez.” Demek ki Kore farkı neymiş? ‘İnsan kaynağı’ ve özellikle de Kore burjuvazisinin ‘pazar rekabetini’ algılayış ve buna yanıt veriş tarzı... Peki ama, bizim de yabana atılmayacak bir insan kaynağımız yok mu? Var; örneğin, Porter da bir süre önce Türkiye’deki konferansında “çok kaliteli mühendisleriniz var” dememiş miydi? Demişti... Bizim özel sektörümüzün üretimdeki ideolojik ufkunu da ‘pazar rekabeti’ belirlemiyor mu? Başta TÜSİAD, bütün iş âlemimiz demeçlerinde sık sık ‘pazar rekabetini’ kutsadığına göre, öyle olmalı... O zaman iki ülke arasındaki fark ne? Sakın bu, ‘ulusal güdü farkı’ olmasın? Güneş Arabaları Ekibi Ödülle Döndü K endi tasarımları olan ARIBA IV isimli arabayla, Avustralya’da yapılan World Solar Challenge’de (WSC) Türkiye’yi temsil eden İTÜ Güneş Arabaları Ekibi “Best New Comer” ödülünü kazandı. Güneş enerjisiyle çalışan otomobillerin yarıştığı 10. World Solar Challenge’ye Castrol’ün desteğiyle katılan İTÜ Güneş Arabası Ekibi, Avustralya’nın en kuzeyinden en güneyini toplamda 3030 km olmak üzere çöl şartlarında kat etti. İlk defa katıldıkları bu yarıştan ödülle dönen ekip üyeleri, edindikleri tecrübe sayesinde bir sonraki yarışı daha iyi şekilde tamamlayacaklarına inandıklarını söylediler. WORLD SOLAR CHALLANGE Hibrid teknolojisinin, güneş enerjisinin, düşük emisyonun ve alternatif enerji kaynaklarının kullanılmasında kıtalararası son tasarımların mücadele ettiği World Solar Challenge’de, ARIBA IV tam bir dayanıklılık örneği göstererek Darwin’den Adelaide’a varmayı başardı. Yarış öncesi ve sırasında bazı problemler yaşayan ekip, aynı zamanda Avustralya’nın zorlu şartlarına da ayak uydurmaya çalıştı. İTÜ Güneş Arabası Ekibi, Türkiye’ye ödülle dönmenin gururunu yaşarken, dünyada bu konuda yürütülen çalışmaları da yakından izleme imkânı buldu. İTÜ Güneş Arabaları Ekibi, 2004’ten bu yana tasarlayıp hayata geçirdiği 4 güneş arabasıyla Tübitak FormulaG yarışlarının şampiyonluğunu da elinde bulunduruyor. Son olarak ARIBA IV isimli aracın tasarımını ve üretimini gerçekleştiren ekip, 2004’te İTÜ Elektronik Mühendisliği Bölümü öğrencileri tarafından kuruldu. Ekibin halen, Elektrik, Kontrol, Uçak, Makina, Kimya ve MetalurjiMalzeme Mühendisliği bölümlerinden olmak üzere 20’ye yakın aktif üyesi bulunuyor. Tasarım Ödülleri sahiplerini buldu CBT 1184/ 6 27 Kasım 2009 Engelliler için geliştirilmiş 49, toplamda 336 tasarımın yarıştığı Tasarım Yarışması'nda 34 ödül dağıtıldı. Ödüllü projeler arasında spor yapmaya fırsat bulamayanlar için mobilya ile spor aletlerini entegre eden genç odası, zekâ küpünü andıran ve yalnızca kutucukların çevrilmesiyle çehresini yenileyebilen salon takımı gibi yenilikçi yaklaşımlar yer alıyor. Engellilerin hayatını kolaylaştırmaya yönelik yatak içinden çıkan tekerlekli sandalye, oto matik mekanizmalar sayesinde daha az çaba ile kullanılabilen gardırop tasarımları dikkat çekerken, daralan mekânlara büfesini kendi içinde barındıran yemek masası, tavana asılarak alan kaybı ve görüntü kalabalığını önleyen askılık gibi projelerle çözüm sunuluyor. Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) tarafından bu yıl beşincisi düzenlenen Ulusal Ev Mobilyaları Tasarım Yarışmasının Ödül Töreni 12 Kasım'da, Yapı Endüstri Merkezi'nde (YEM) gerçekleştirildi. Engellilerin yaşam kalitesini artıracak 49, toplamda da 28 üniversiteden 336 projenin değerlendirildiği yarışmanın kazananları, binlerce YTL'lik para ödülünün yanı sıra, tasarım haklarının tescili, uluslararası fuarlara katılım ve MOSDER üyesi sektörün en büyük 32 şirketinde iş ve staj olanakları kazandılar. Yarışmanın kategori birincileri şöyle sıralanıyor: Genç Odası: Eşyaların yalnızca gereksinim duyulduğu zaman görülmesini sağlayan tasarımıyla Mehmet Mert Sezer, İTÜ Kanepe: İstenilen şekilde bükülerek farklı biçimler verilebilen dev sünger halkası tasarımıyla Cansu Akarsu, İTÜ Hizmet ve: Ayaklı askılıklarda yaşanan devrilme sorununa çözüm getiren tasarımıyla Servis Elemanı Erkal Tuntaş, Muammer Erel, Erhan Yaman, Mimar Sinan Üniversitesi Yatak Odası: Altındaki aynalar sayesinde göz yanılsamasıyla havada asılıymış hissi veren tasarımıyla Ayça Güven, Muzaffer Koçer, ODTÜ Salon Takımı: Farklı ev modellerine göre düzenlenebilen modüler oturma sistemi tasarımıyla Damla Tönük, ODTÜ Yemek Odası: İç mekânda yemek köşesi, dış mekânda piknik masası oluşturabilen tasarımıyla Esin Hasgül, İTÜ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle