Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Amerika’dan eve dönünce masamın üzerinde aynı elden çıkmış iki kitap buldum: Birisinin daha önceki bir baskısını okumuştum, ama diğerini ilk defa görüyordum ve yazarla konuyu bir araya koyunca kelimenin tam anlamıyla şoke oldum: Bir Atatürk ve Cumhuriyet âşığı yazar, bir Atatürk düşmanının hayatını kaleme almış! Orhan Karaveli’nin kaleminden Ali Kemâl. Bir “Hainin” Hayatını Okurken “Dostları” Daha İyi Tanımak! Yazarı ve daha önceki eserlerini bildiğim için bu kitabın içerisinden benim basmakalıp tarihlerden öğrendiğim Ali Kemâl’in çıkmayacağı muhakkaktı. Ama okuyunca gördüm ki, kitapta yüz değiştiren sadece Ali Kemâl değildir. İyi tanıdığımı sandığım pek çok dostun da nezdimde «yüzü» değişti ve Ali Kemâl’i okuyunca, Ali Kemâl karadan griye geçerken, onun düşmanı Mustafa Kemâl’in sandığımdan daha da büyük bir insan olduğunu öğrendim. Kafamdaki beyaz Mustafa Kemâl’in pırıltısı arttı. Orhan Karaveli önce bize ailesinin gözünden Ali Kemâl’in kim olduğunu ve yaşamını tanıtıyor. Çevresine uyum sağlamakta güçlük çeken, zeki ve bu nedenle de isyankâr bir kişiliği tanıyoruz. Zekâsı sonunda kendisine iyi bir tahsil veriyor ve Ali Kemâl içinde doğduğu toplumun dışındaki uygar dünyayı tanıyor, onu seviyor ve onun gücünü görüyor. Muhtelif işlere girip çıkıyor. Patronlarıyla genellikle geçinemediğini görüyoruz. Sonunda kendi patronu oluyor. Yaşamını kalemle kazanan bu adam, çevresine de kafasıyla etki etmek arzusundadır. Bu arzu sonunda onu politikaya itiyor ve o andan itibaren Ali Kemâl kendisi fark etmese bile inişe geçiyor. Bu iniş, onun hırçın karakterinin bir ifadesidir aslında. Kendi zekâsından büyük bir zekâ görmeye alışmamıştır çevresinde. Eğer böyle bir zekâ belirirse, Ali Kemâl’in yapabileceği tek şey ona delilik atfetmektir. Mustafa Kemâl’in Anadolu’da başlattığı hareket onun havsalasının alamayacağı bir şeydir. Ama Karaveli hemen vurguluyor: Ali Kemâl’in havsalası almadı da, Ulunay’ınki mi aldı veya Refik Halit’inki mi? Onlar zaferden sonra yeni rejimle hemen barışıp gene önemli adamlar oldular, peki Ali Kemâl niçin linç edilerek ödedi yaptıklarını? Ali Kemâl yalnız saldırgan ve etkili bir gazeteci değil, aynı zamanda da politikacıydı ve önemsiz bir politikacı değildi. Onun gibi düşünen Fevzi Çakmak Paşa yanıldığını zamanında anlayarak taraf değiştirdi ve kahraman oldu, ama Ali Kemâl’in karakteri onun yanıldığını anlamasına elverişli değildi ta ki iş işten geçene kadar. Ali Kemâl’in bir talihsizliği de, Sakallı Nureddin gibi bir sefilin eline düşmüş olmasıdır. Karaveli, Sakallı Nureddin’i kullanarak Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda yalnız düşmanla değil, kendi çevresiyle ne nasıl uğraşmak zorunda kaldığını büyük bir maharetle anlatıyor. Sakallı Nureddin’i, Mecliste Atatürk’e seçilme hakkını dahi vermek istemeyen sefilleri tanıdıkça insan ister istemez günümüzü düşünmeye başlıyor. İnsanın her türlüsü, her zaman olacaktır. Marifet, hepsini yerinde ve zamanında kullanarak insanlığa hizmet edebilmektir. Bu açıdan Ali Kemâl kitabını okudukça Mustafa Kemâl okuyucunun gözünde büyüyor. Ama tabii bunun bir fiyatı var. Sırf Sakallı Nureddin’ler değil yüzü kara çıkanlar bu hikâyeden. Kendisine bir entelektüel olarak büyük hayranlık duyduğum Adnan Adıvar’ın Paris’te sürgündeyken kendisine bir genç tarafından hediye getirilen Nutuk’u yere atması sahnesi, Adıvar hakkındaki düşüncelerimde ciddi bir fırtınaya sebep olmadı desem yalan olur. Ali Kemâl bir günah keçisi miydi, diye soruyor Karaveli. Ben ona ikna olamadım. Başına gelen felaketin mimarı, duraysız, hırçın karakteri ve kendisini olduğundan akıllı sanmasına neden olan kibridir. Ama, Ali Kemâl’in fikirlerini öğrenince görüyorsunuz ki, belki bugün masanıza gelip otursa, keyifle konuşacağınız ve pek çok konuda mutabık kalacağınız bir entelektüeldir. Türkiye’nin uygarlaşmasından yanadır. Dini taassubun düşmanıdır. Toplumların hır gür olmadan evrimle değişmelerini isteyen bir liberaldir. Bu ilginç adamı tanıdıkça ve çevresi hakkında bilgileriniz arttıkça, görüyorsunuz ki kendisini çevresinden ve kendinden kurtarabilen insan sayısı ne kadar azdır. İşte o tiplere biz dâhi diyoruz. Vatan haini diye bilinen bir adam hakkındaki kitabı okurken bakıyorsunuz ki o adamın alnındaki damga giderek silikleşiyor ve onun çevresinde melek zannettiklerinizin çoğunun kanatları erimeye başlıyor. Bu hikâyeden alnı tamamen ak iki grup insan çıkıyor: Ali Kemâl’in geride bıraktığı ve Cumhuriyete hizmet eden ailesi ile Atatürk ve İsmet İnönü. Bu enfes kitabı mutlaka okuyun ve çevrenize bir kez daha bakın. Her şey hâlâ aynı mı? Hiç sanmam! CBT 1184/ 5 27 Kasım 2009