Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Yeni araştırma: Marmara can çekişiyor Hidrobiyolog M. Levent Artüz, Marmara Denizi’inin oşinografik koşullarının geçen yılla karşılaştırıldığında daha yoğun bir kirlilik ile karşı karşıya kaldığını ve buna bağlı olarak kirliliğin 2. fazı olan “Tür çeşitliliğinin bozulması ve buna bağlı olarak fert adetlerinde yoğun artışlar” olduğunu söylüyor. Özellikle de son dönemlerde Marmara Denizi’ni tehdit eden “salya” olgusu “pimi çekilmiş bir bomba gibi” vahim bir tehlike oluşturuyor. Reyhan Oksay B ir deniz için bugüne dek yapılmış en uzun soluklu monitoring projelerinin başında gelen “Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi” MAREM (Marmara Environmental Monitoring) projesi, Hidrobiyolog M.Levent Artüz liderliğinde, 2009 yaz döneminde de Sevinç ve Erdal İnönü Vakfı bünyesinde ve Beşiktaş Belediyesi’nin maddi katkılarıyla sürdürüldü. 30 Temmuz tarihinden 14 Ağustos tarihine kadar tüm Marmara Denizi’nin (BoğaziçiKaradeniz çıkışından Çanakkale BoğazıEge çıkışına kadar olan bölge) fizikselkimyasal oşinografik ve biyolojik etüdü yapıldı. 21 Ekim tarihinde MAREM’in düzenlediği toplantıda Levent Artüz, bu çalışmanın sonuçlarını açıkladı. Levent Artüz, 2009 yaz döneminde elde edilen verileri bir önceki yaz dönemi ile karşılaştırdıklarında şu sonuçlara eriştiklerini belirtiyor: * Marmara Denizi’nde ilk olarak 2007 yaz döneminde oluşan ve balıkçıların “salya”, basının ise “deniz yüzeyini kaplayan beyaz köpük” olarak isimlendirdikleri plankton patlamasına bağlı olarak ortaya çıkan musilaj agregat yapı, geçen süre içinde köklü değişiklikler yaratıyor. Örneğin dibe çöken yapı, midye, istiridye, yumuşak mercanlar gibi yer değiştiremeyen canlıları neredeyse tümü ile yok ederken, bu yok oluşa bağlı olarak denizin dip yapısında denizyıldızı, denizkestanesi, denizhıyarı gibi “derisidikenlilerde” anormal artışlar yaşanıyor. Artüz, denizin özellikle bu gruba dahil formlar ile dolduğunu ve ticari öneme sahip türlerin –örneğin palamut büyük bir çoğunlukla ortadan kalkmış olduğunu izlediklerini açıklıyor. Artüz, gidişatın böyle devam etmesi durumunda, belli başlı ticari balık türlerinin her geçen yıl birer birer yok olacağından duyduğu kaygıyı dile getiriyor. *En vahim sonuçlardan biri de, suda erimiş oksijen de ğerlerinde geçmiş yıllar baz alındığında çok düşük, hatta sıfıra yakın değerlere rastlanması. * Marmara Denizi’nin alt su tabakasında sürekli 14.2 santigrat derece ortalama değere sahip Akdeniz kökenli su kütlesinin sıcaklığının 14.815.0 dereceye yükselmiş olması. * Marmara Denizi genelinde ciddi bir bulanıklılığın saptanması. İlk bulgulara göre bunun nedeni askıdaki partiküller. Marmara Denizi’nde ticari avlanma yapan balıkçıların da artık kirliliğin bilincine vardığına dikkat çeken proje koordinatörü O. Bülent Artüz, balıkçıların artık suçlanan taraftan suçlayan tarafa geçtiğini söylüyor. Daha önce trol ile avlandıkları, gırgır yöntemini yanlış kullandıkları için suçlanan balıkçılar artık tehlikelinin farkında. Öyle ki devletin bu konuda önlem almaması durumunda balıkçılığın çok yakın bir gelecekte tümüyle tarihe karışacağını düşünen Levent Artüz, balıkların yok olmasını şu benzetme ile açıklıyor: “Çayırın olmadığı yerde ineklerin gelmesini bekliyoruz. Yani balıklar artık beslenemiyor.” altında devreye soktukları projenin, bugün Marmara kirliliğinin temel nedenlerinden biri olduğunu kabul etmiyor. İstanbul’da gerçek anlamda bir arıtma tesisi yok, arıtma diye tanıtılan tesislerde, yalnızca atıkların içindeki katı maddeler ayıklanıyor, geriye ne kaldıysa olduğu gibi Marmara’ya boşaltılıyor." Bu arada bazı tekil girişimlerin bulunduğuna dikkat çeken Artüz, Marmara bölgesinde Tekirdağ ve Marmara Adası gibi bazı yerel yönetimlerin, arıtma projelerini devreye sokmak için çalışmalar yaptıklarını ve bu girişimlerin de göz SONUÇLAR VE ÇÖZÜM Levent Artüz yaptıkları çalışmaların ön değerlendirmesine göre Marmara Denizi genelinde ciddi ve gerçek anlamda önlem alınmasını gerektiren vahim bir durum olduğunu söylüyor. Durumu “içler acısı”. Geriye dönüş mümkün mü? Artüz: “Geri dönüşün ne anlama geldiğini önce tanımlamak gerekir. Bir kere 70’li yıllara geri dönmek imkânsız. Yapılması gereken, kirli girdisini hiç vakit geçirmeden durdurmak. Bu konu yerel yönetimlerin yetki alanına giriyor; ancak bu arada herhangi bir hükümet politikası da söz konusu değil.” “Kirliliğe bakışları ‘Mikroskobik canlıların ne önemi var?’ cümlesi ile özetlenebilecek olan yöneticiler, 1970’li yıllarda İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu adı Hidrobiyolog Levent Artüz le görünür yararlar sağladığını söylüyor. Artüz, “İstanbul’da denize girmek tehlikeli. Ancak Şarköy ve Kumbağ dolaylarının görece olarak daha temiz olduğunu düşünüyorum”. Artüz: "Marmara Denizi için halihazırda yeterince gecikmiş olan önlemler ivedilikle, belki de bir afet bölgesi statüsü içinde, biran evvel devreye sokulması gerekmekte." CBT 1180/ 7 30 Ekim 2009 kezlerinde hasarının büyük bir kısmını önlemiş oluruz. Basıncı düşüren önlemlerin dışında göz sinir hücrelerini koruyan yeni tedavi yöntemlerini bulmak için bizim laboratuvarda da çok araştırma yapılıyor. Umudumuz böyle bir tedaviyi göz sinir ve beyin görme hücrelerini korumak için geliştirmek. Böyle bir sinir koruyucu tedavi göz basıncını indiren tedavilere destek olacak. CBT Sessiz körlük adı verilen glokom hastalığına yakalanmamak için ne tavsiye ediyorsunuz? Son araştırmalar göz basıncı dışında, sigaranın, yetersiz fiziksel egzersizin glokomun oluşmasına ve ilerlemesini etkilediğini gösteriyor. Bildiğimiz iyi yaşam şartları diğer hastalıklar gibi glokom için de önleyici özelliğe sahip. Ne yazık ki glokom, birçok hasta tarafından ancak ileri dönemde fark ediliyor. Türk Oftalmoloji derneğinin hazırladığı http://gozsagligi.com/ sayfasında glokom ile ilgili ayrıntılar var. Türkiye'deki göz doktorları da dünyada saygıyla kabul edilen çok iyi araştırmalar yayınlıyor. “En ucuz enerji güneş enerjisidir” Enerji, Türkiye’nin en önemli sorunudur” görüşünden yola çıkan Dr. Muzaffer Tamer, Türkiye’de ilk plastik pencere üretimini başlatan insan. Enerji tasarrufu konusunda çeşitli kitaplar yazdı. Plastik Profil Üreticileri Kalite Birliği Derneği (PÜKAD)Başkanı. İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim elemanlığından emekli oldu. Tamer ile Türkiye’de enerjinin ve enerji tasarrufunun ne olduğunu konuştuk Hüseyin Kıvanç Türkiye’de enerji sorunu nedir? TAMER Türkiye, enerji konusunu hiç ciddiye almıyor. Petrolün varilinin 40 dolar olduğu zaman, bir hesap yapıldı. Binalar yanlış da olsa, 825 sayılı yalıtım yönetmeliğine göre hiçbir Avrupa standartlarına uymuyordu. Bizdeki yönetmeliğe göre uygun binalar yapılsaydı, dört milyar dolar tasarruf yapılacaktı yılda. Biz, Avrupa ile “sizin standartlarınıza uyacağız” diye anlaşma imzalamışız. Şu ana kadar değişiklik yapıldı ama, bu değişiklik, daha Türk Standartları Enstitüsü’nden (TSE) çıkmadı. TSE’den niye çıkmadığını da allah bilir. Enerji politikasının iyileştirilmesi için hükümetler, ne gibi önlemler alabilir? TAMER Bir ülkede kullanılan toplam enerjinin yüzde 35.5’I binalarda kullanılmaktadır. Yüksek binalarda bu oran yüzde 48’e yükselir. Dolayısıyla pencereler, yeni yapılan binalarda en önemli kısımdır. Günümüzde, nükleer enerjinin herhangi bir ülkeye yararı var mıdır? TAMER Ben kişisel olarak nükleer enerjiye karşı değilim. Ancak Türkiye için enerji alanında bir şey yapılacaksa, bu güneş enerjisi olmalıdır. Örneğin Almanya, 2000 yılında planını yapmış. 2010 yılında, kullandığı toplam enerjinin yüzde 12’sini fotovoltik sistemle (güneş enerjisini direkt olarak elektrik enerjisine çeviren sistem) elde edecek. Almanya, bir yılda ortalama 1800 saat güneş görür. Türkiye’de en düşük güneş gören yer, 2300 saat, güney bölgesinde ise 3800 saattir. Alman hükümeti,vatandaşına şunu söylüyor: Sen, evine güneş enerjisi sistemi kurarsan, ben sana faizsiz kredi vereceğim. Ayrıca gündüz tükettiğin enerjiden yapılacak tasarruf dolayısıyla, gece enerjisini sana daha ucuza vereceğim. Güneş enerjisi sistemi, sonsuza kadar gider. Bu sistemde hareket eden bir aygıt yoktur. Enerji konusunda tasarruf için neler yapılabilir? TAMER Enerji konusunda alınacak önlemler, yurttaşın çıkarı için olmalıdır. Yurttaşlar da bunun bilincinde olmalıdır. Ev alırken bile dairenin tüketeceği enerjiyi göz önüne almalıdır. Bunun için de her apartmanın kimlik belgesi olmalıdır. Kimlik belgesindeki en önemli kısım, bir yılda metre karesine ne kadar enerji tüketeceği yazılmalıdır...