02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür Bütün dünya halkları aynı delikten geçecekler Bütün bilim adamlarının, biraz aydınlanmış politikacıların ve namuslu idarecilerin dünyanın her köşesinde farkına vardıkları bir gerçek var. 21. yüzyılda dünya toplumları dar bir tünelden geçecekler. Bu enerji darlığı, açlık, ve tüketimi kısıtlama gereksinmesi geçididir. Doğan Kuban nut, blue jean, coca cola, turistik gezi, yüksek yapı istiyorsanız, Türk toplumunun kendi geleneğinde buna hazırlayan bir şey yok. Daha çok yaşamak istiyorsanız çağdaş tıbbın teknolojisine, yani makinelerine ve ilaçlarına sahip olmanız gerek. Duayla ne barajlar doluyor ne de daha çok tarımsal üretim yapabilirsiniz. Aç kalma, fakir kalma, cahil kalma, öğretim, makine üretmek, çölde ya da dağda, her yerde aynı. Bulgaristan’da, Ortaasya’da, Hakkâri’de aynı şekilde olması gerek. Matematik, fizik, kimya ve psikolojinin yerlisi yok. Eşya taşımanın adı lojistik olduysa, bunu atalarımızın deve kervanı kitaplarından öğrenmiyoruz. Aptal ve fakir halklar geri kalmışlıklarının cehalet sonucu olduğunu öğrenene kadar fakir ve aç kalacaklarını ve dış dünyayı ağızlarının suyu akarak ekrandan seyredeceklerini hâlâ anlamamış olanlardır. İslam bizim dünyamız ama, Türkiye’deki milyonlar, Boğaz kıyılarında çaylarını içerken Afganistan’da olup bitenlere çok uzaktan bakıyorlar. Oysa bizim de öyle bir dünyanın ortağı olduğumuzu ara sıra hatırlamalılar. İslam toplumları sadece iki yöntem keşfetmişe benziyorlar: Kendilerinin üretmedikleri yabancı kökenli silahlarla gerillacılık oynamak, kabilse ülkelerinden kaçmak. Bunlar ölümcül oyunlar. Bu onlara silah satan Amerika’nın, Avrupa’nın, Çin’in, Rusya’nın evrensel konumunu değiştirmiyor. Eğer insanlık duyguları taşıyorsanız oradan oraya kaçışan ve umutsuzca kavga eden, o çaresiz savaşları yapanlara nasıl yardım edebileceğimizi düşünün. Kuşkusuz silah almaları için para vererek değil. Ne var ki çarenin özgün bilgi üretmek olduğunu anlayana kadar ıstırap çekecekler. Ülkeleri korku ve açlıkla karşı karşıya olanlar arasından milyonlarca genç insan yollarda ve sınırlarda yabancı ülke kapılarını zorluyor. Pakistan ve Kenya’dan Anadolu yolu ile Yunanistan, İtalya ve Romanya’dan Avrupa’ya girmeye çalışanların maceralarını gazete haberi olarak okuyup unutacak yerde, bir evrensel insanlık dramı olarak düşünmek, aptal bir entelektüel değerlendirme ile yetinmeyip, onlara insanca bir empatiyle yaklaşmak gerek. Bu acılara dayanmak kolay değil. Balkanlar’dan Türkiye’ye geçen insanların yakın geçmişteki dramı bugüne göre çok hafifti. Avrupa edebiyatının dile getirdiği bütün dramlar, ada B unun dünyanın her köşesinde aynı olduğunu, namuslu ve bilgili politik liderlerin kendi halklarına verdikleri mesajlardan öğrenebilirsiniz. Bizim politikacılarımızın Obama’nın birçok yenilikler içeren tarımsal programından ya da İngiliz hükümetinin Gordon Brown’ın ağzından CO2 kontrolüne ilişkin yaptıklarından haberi var mı acaba? Oysa, bu millet bilmese bile, neredeyse bir Amerikan papağanına dönmüş. Peki Obama ve çevresindekiler gibi küçük çiftçilere, toprağına dönmek isteyen gençlere teşvik, güneş enerjisi için yardım, köylerde yaşam kalitesinin yükseltilmesi için programlarımız var mı? Halkın bunlardan haberi oluyor mu? Bizim gazetelerde de bir bakanın alternatif enerji programımız şöyle, tarım programımız böyle diye bir konuşma yaptığını dinledik mi? Kimileri sözcüğü beğenmiyormuş. Oysa bu Türkçenin en güzel sözcüklerinden biri. Çağdaşlaşma dünya ile aynı tünelden geçmek demek! Ülkelerin tarihi yapıları, tarihi birikimleri, ekonomik olanakları ve yeryüzündeki coğrafi konumlarının verdiği jeopolitik durumun farklı olması, bu dar boğazdan geçebilmek için ulaşılması gereken standartların farklı olmasını gerektirmiyor. Toplumların dünya hakkında bilgilenmelerine engel olacak hiçbir izolasyon yok. Gerçek kesin ve çıplak. Koşu devam ediyor. Beklenen performans Çinlide, Amerikalıda ya da Türk’te aynı. Din, politik ideoloji, gelenek, dil bu performansın gerekliliklerini değiştirmiyor. Renkleri ve kültürleri ne olursa olsun tek bir insan ırkı var. Geleceği karşılamak için ondan beklenenler aynı. İnsanları farklılaştırmaya çalışan her çabadan kuşku duyabiliriz. lar denizinde batan kayıkta ölen Pakistanlı genç adamın çektiği acılarla karşılaştırılamaz. ‘Holocauste’ kurbanları için bütün insanlık kuyruğa girerken, milyonlarca Asyalı ve Afrikalının kaçıştığı yolların koşullarını değerlendiren kaç kişi var? Gerçi insanın ancak kendi kişisel yaşamının boyutlarını anladığı ve toplumları hatta kendi toplumunu etkileyen açlık, fakirlik, savaş, şiddet, zorbalık gibi olaylar karşısında anlayışsız ve duygusuz kalabildiği hep yapılan bir gözlem. Belki de gerçek insanlık, bu acımayı ve sempatiyi içleştiren bir bilinçlenmedir. Kapınızdaki enerji bunalımı, açlık ve susuzluk karşısında direnme yöntemleri dünya ile ortak ve aynı yöntemlerle olacak. Zenginler fakirleri zorluyorlar ve zorlayacaklar. Fakirler de bu boyunduruktan kurtulmak için çabalayacaklar. Afganlılar açlık nedeni ve geri kalmışlıklarının nedeninin kadınlarının burka giymeleriyle orantılı olmadığını anlamazlarsa hiç şansları yok. İçinden geçtiğimiz bütün acıklı durumların sarrafları var. DÜNYAYA ORTAKLIĞIN YOLU Evrensel mekanizmanın yüzyıllardır süren temel sorunlarını anlamayan zavallı toplumların şikayetleri herhangi bir makamın kulağına ulaşmıyor. Dağda, denizde, ovada, sözde dünya düzenini koruyan beyinsiz zorbaların ufak bir hatası ile son buluyor. Ne var ki geçilecek delik bir tane. Kimileri beğenmese de bunun adı çağdaşlaşma (yani günümüz dünyası ile aynı kulvarda koşmak). Dünyaya ortak olmanın başka yolu yok. Türk halkı ne politikacı ne de gazetecilerden çağdaşlaşmanın tek olduğuna ve yöntemlerinin de ortak olduğuna ilişkin bir şey işitiyor mu? Müslüman ya da Hıristiyan ya da Yahudi devlet adamlarının aç olanlara ya da aç kalacaklara acıdıklarını gösteren kaç işaret var? El sıkmaktan yorulmayan birtakım politika spesiyalistleri takma gülücükleriyle dünyayı aldatıyorlar, desem yanlış mı olur? Yoksa insanlar da olanları hak ediyor mu desek? Bu duyarsız adamları hangi dünya yetiştiriyor? İnsanlara neredeyse ölümü bile unutturdular. Afrika, Irak, Afgan çöllerinde ya da Akdeniz’de devrilen bir sığınmacı botunda ya da kırmızı ışıkta geçen bir şoförün arabasında ölüm geliyor. Bizim idarecilerimiz, halkımız ve mangalda kül bırakmayan yazarlarımız önümüzdeki yıllarda kaç milyon insanın açlıktan öleceğini hiç akıllarına getirirler mi acaba? Fakirlikle öğrenme yetenekleri arasında doğrudan ilişki olduğunu Avrupa’daki Türk çocuklarının okul performanslarından izlerler mi? Geçen gün Economist’te bir başlık vardı “Adapt or Die” ‘Uy ya da Öl’. Bunlar hiçbir din kitabında yazmıyor. DİL VE DİNDEN BAĞIMSIZ Yaşamak için minimum standartlar, neye inandığınız, dilinizle dininizle ilgili değil. Çağdaş yaşam, yani dünyaca aranan konfor ve onları sağlayacak olanaklar için belirli bir çaba gerek. Bu çabanın standartları çağdaş. Geçmişten gelmiyor. Eğer otomobil, uçak, köprü, gemi, televizyon, telefon, kerpiç ya da ahşap yerine modern ko Tayfun Akgül ÇİĞDEM KAĞITÇIBAŞI’NA ARMAĞAN KİTAP İnsan Gelişimi, Aile Ve Kültüre Bakış Cambridge Üniversitesi Yayınları’ndan çıkan “Perspectives on Human Development, Family, and Culture” adlı kitap, akademik kariyerinde 40 yılını dolduran psikoloji profesörü Çiğdem Kağıtçıbaşı’na armağan edildi. Kitap, başta Türkiye olmak üzere farklı kültürlerin aile yapısını, bireyin aile içindeki konumunu, cinsiyet farklılığının aile içinde yarattığı etkileri ele alan makaleleri bir araya getiriyor. Kitabın editörleri Prof. Sevda Bekman ve Prof. Ayhan AksuKoç. Gelişimsel ve kültürel psikoloji alanındaki çalışmalarıyla tanınan Profesör Çiğdem Kağıtçıbaşı, dünyanın en saygın kültürlerarası psikologlarından biri. Akademik kariyerinde 40 yılını dolduran Kağıtçıbaşın’a armağan edilen kitap, sosyal gelişimsel, kültürel psikoloji ve müdahale politikalarıyla ilgili makaleleri içeriyor. CBT 1180/2 30 Ekim 2009 Bir grup uluslararası saygın akademisyenin kaleme aldığı makaleler, tüm kültürlerde izlenen ortak insan davranışlarını ve her bir kültüre özgü davranışları ele alıyor. Ayrıca aile yapısındaki değişiklikler ve bu değişikliklere yol açan etmenler sosyokültürel ve kuşak farklılıkları bağlamında inceleniyor. Sosyal psikolojideki kuramsal ve uygulama alanındaki tüm yeniliklere öncelik veren kitap, farklı kültürlerden gelen öğrencilere ve akademisyenlere yol gösterici nitelikte. Profesör Sevda Berkman’a göre kitapta yer alan makalelerin seçiminde göz önünde bulundurulan ortak kriter aile ve kültürün insan gelişimine etkisi. Kitaba katkısı olan uluslararası yazarların yanı sıra Türk akademisyenlerin de makalelerine yer verilmiş. Prof.Ayhan AksuKoç’un bildirdiğine göre bu yazarların yaşamları Prof.Kağıtçıbaşı ile bir dönem kesişmiş; öğrencisi olmuşlar, birlikte çalışma yapmışlar, vb... Şu anda hepsi akademik pozisyona sahip kişiler.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle