Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR YENİ YETENEKLER BEYİNDE AK MADDEYİ ETKİLİYOR Bilim insanları ilk kez, yeni yeteneklerin edinilmesi sırasında beyindeki ak maddenin ne şekilde değiştiğini izlediler. Örneğin hokkabazlık numaralarının öğrenilmesi sırasında işlenen görsel bilgiler anlaşıldığı üzere yalnızca sinir hücrelerinin bulunduğu gri maddeyi değil, beyin hücrelerinin bağlantılarından ve uçlarından oluşan ak maddeyi de etkilemekte. İngiliz bilimciler üç topu havada çevirmeyi öğrenen katılımcıların beynini altı haftalık alıştırmadan önce ve sonra incelemiş. Oxford Üniversitesi’nden Jan Scholz ve arkadaşları beyindeki değişimin alıştırmaların bırakılmasından dört hafta sonra bile devam ettiğini söylüyor. Manyetik rezonans tomografisiyle ak maddenin mikro yapısını ve gri maddedeki değişimleri de izlemişler. Beynin dış bölümlerini meydana getiren gri maddenin öğrenme sırasında değiştiği uzun bir süredir biliniyordu, İngiliz araştırma ekibi şimdi ilk kez ak maddedeki değişimleri de saptadı. Ancak gri ve ak maddedeki değişimler illaki aynı zamanda meydana gelmiyor. Dahası bu iki madde aynı kişide farklı derecelerde etkilenebiliyor ki bilim insanları bundan iki maddenin birbirinden bağımsız olarak biçimlendiği sonucunu çıkarıyorlar. Altı haftalık çalışmadan sonra katılımcılar üç topu düşürmeden iki kez havada döndürmeyi öğrenmişler. Yani alıştırma kişiyi sadece ustalaştırmakla kalmayıp, beynini de değiştiriyor diyor uzmanlar. rine ait çok sayıda fosil bulunduğu için iki amatör bu bölgeyi sistematik olarak araştırmışlar ve en sonunda Nisan 2009’da bu dev izleri bulmuşlar. Kireçtaşındaki yuvarlak izler metrelerce devam ediyor. Araştırmacılar bir buçuk metre çapındaki yuvarlak izlerin gerçekten de dinozorlara ait olup olmadığını öğrenmek için Claude Bernard Üniversitesi’nde görevli paleontologlar JeanMichel Mazin ve Pierre Hantzpergue’e başvurmuşlar. Paleontologlar tortulun tarihine ve morfolojik kriterlere bakarak izlerin gerçekten de büyük sauropodlara ait olduğunu saptamışlar. Hayvanlar en az kırk ton ağırlığında ve 25m uzunluğundaydı diyen uzmanlara göre Plagne bölgesi, dinozorların sıkça geçtiği bir güzergâh üzerindeydi. Kireçtaşı yüz elli milyon yıl önceki geç Jura evresine ait. Dinozorlar bu bölgeden, deniz seviyesinin alçak olduğu zamanlarda geçmişler. liyor: Manyetik alanda üretilen zayıf elektrik akımları beynin görme merkezine iletilmekte. Bu şekilde denekler ışık noktacıkları (fosfenler) görüyorlar. Belli başlı durumlarda fosfenleri görünür kılmak için küçük bir uyarım yeterli olmakta. Glasgow Üniversitesi’nde Vincenzo Romei ile çalışan araştırmacılar şimdi önceden duyulan sesler sayesinde deneklerin elektrik uyarımlarına karşı daha duyarlı hale geldiklerini kanıtladı. Denekler kısa bir süre öncesinde sesler duyduklarında neredeyse iki milsi fosfen görmüş. Hareket etmeyen veya deneklerden uzaklaşan sesler daha az etkili olmakta. Mesela yalnızca seksen milisaniyelik bir ses bile görsel korteksi daha duyarlı hale getirmekte. Seslerle güçlenen görme duyusu, evrimin, “saldırganlardan” korunmak zorunda kalan hayvanlara bahşettiği bir yetenek diyor Romei. Hayatta kalabilmek için hızla yaklaşan düşmana çabuk reaksiyon gösterebilmek çok önemli. Sonuçta ses uyarımları, görsel uyarımlara kıyasla daha hızlı işlenmekte. Anlaşıldığı üzere önceden duyulan bir ses, bunu takip eden görüntünün yorumunu etkiliyor. Norveç’in bol yağış alan ılıman güneybatı bölgesinde bulunmuş. Bu nedenle ağaçların tıpkı yağmur ormanlarında olduğu gibi hızla çürümeleri gerekirdi. Trondheim Teknik Üniversitesi’nden Terje Thun, ağaçların bu kadar uzun süre sağlam kalmalarını, karaçamın ölürken salgıladığı reçineye bağlıyor. Geçmişteki yaz sıcaklıklarını öğrenebilmek için eski ağaç gövdeleri arayan Thun, “mumyalanmış” ağaç gövdelerine Sogndal bölgesinde rastlamış. Ağaç halkaları sıcaklıklar hakkında da bilgi veriyor, sonuçta ağaçların büyümeleri iklim durumuna bağlı. Araştırmacının verileri ağaçların beklenilenden çok daha eski olduğunu göstermiş. 13.yy’da büyümeye başlayan ve beş yüz yıl önce ölen ağaçlarda taze odunu görünce şaşırıp kaldık diyor Thun. Ölmekte olan karaçam bol miktarda reçine salgılamakta. Bu yapışkan madde odunu hızla çürüten mikroorganizmaları uzak tutuyor. Bu özelliğinden dolayı reçine Mısırlılar tarafından da mumyalama iş KULAK, GÖZDEN HIZLI İngiliz bilim insanlarınca gerçekleştirilen son bir araştırmaya göre uyarımlara gözlerimizden daha önce tepki veren kulağımız, gözlerimizi de uyarıyor. Araştırmacılar deneklere sesler dinlettiklerinde, beynin görme merkezindeki uyarıların daha iyi algılandığını görmüşler. Deneklere yaklaşan sesler en etkilileri olsa da çok kısa süreli sesler bile gözleri etkiliyor. Bilim insanları bu durumu ilkel bir reflekse bağlıyor. Yaklaşmakta olan obje ne kadar çabuk hissedilirse, düşmandan o kadar çabuk kaçmak mümkün. Araştırma sırasında deneklere bazı sesler dinletilirken, görme merkezi de kısaca TMS (transkranyal manyetik uyarım) tekniğiyle uyarılmış. Teknik şöyle iş BEŞ YÜZ YILDIR ÇÜRÜMEMİŞLER Norveçli bilim insanları, beş yüz yıl önce ölmelerine rağmen günümüze çürümeden korunagelen çam ağaçlarını gün ışığına çıkardı. Ağaç gövdeleri tahmin edileceği gibi kuru ve korunaklı bir bölgede değil aksine leminde kullanılmıştır. Fakat ağaçların bu kadar uzun bir süre çürümeden kalabilmeleri yine de şaşırtıcı diyor araştırmacı. Sogndal’da bulunan bazı ağaç gövdeleri 1350 yılındaki veba salgınında yüz yaşından daha yaşlıymış. Buna göre ağaçlar (toplam olarak) neredeyse sekiz yüz yıl dayanmışlar. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma KÖTÜ HUYLU HÜCRELERİN BEYNE YOLCULUĞU yecanlanmışlar: “Bu daha önce görmediğimiz Alman bilim insanları ilk kez agresif bağışıklık bir davranış biçimiydi”. Burada “sürünme” ile hücrelerinin ne şekilde beyne ulaştığını gözlemlehücrelerin özellikle de kan akışının ters yödi. Multiple Skleroz gibi hastalıklarda bağışıklık sisnündeki hareketleri anlatılmak isteniyor. Tteminin hücreleri beyin dokusuna girerek büyük zahücreleri dakikalarca hatta saatlerce damar cirarlar veriyorlar. Bu hücrelerin kan akışını ne şekilde darları boyunca ya da daireler çizerek hareket terk ettikleri bugüne kadar bilinmiyordu. Nitekim etmeye devam ediyorlar. Bu arayışın sonunkan ve sinir sistemi normalde özel damar cidarlada hücrelerin bir kısmı yeniden kan akışına rıyla birbirinden ayrılmıştır. Bağışıklık hücrelerinin kapılırken, diğerleri damar cidarlarından içebuna rağmen sinir hücrelerine sızabildikleri şimdiri sızıyorlar. Hücreler kan beyin bariyerini baye dek sadece doku örnekleriyle kanıtlanabildiyse de hücrelerin kan beyin bariyerini ne şekilde aştıkları Thücrelerinin (yeşil) damarlar (kırmı şarıyla aştıktan sonra, arayışlarını damarların zı) içindeki yirmi dakikalık sürünme etrafında sürdürüyorlar. Bundan sonra Tsorusu henüz yanıt bulamamıştı. hücrelerinin bir obur hücreye (makrofaj) Bu ilginç gelişme şimdi MaxPlanck hareketi görülmekte. tutunmaları sadece zaman meselesi haline geNörobiyoloji Enstitüsü’nde İngo Bartholomaeus ile çalışan ekip tarafından aydınlatıldı. Farelerle deneyler yapan araş liyor. Hareketli bir Thücresi obur hücreye rastladığında birbiritırmacılar Thücrelerini yeşil flüoresanlı proteinle işaretleyerek, ne sıkı sıkıya bağlı bir çift oluşturuyorlar. Thücrelerinin bağışıklık canlı dokulardaki hücre hareketliğini iki fotonlu mikroskopla ta işlevini yerine getirebilmeleri için obur hücrelerle bağlantıya geçkip edince, saldırgan Thücrelerinin kan ve sinir dokusu arasın meleri gerektiği zaten uzun süredir biliniyordu ama bilim insandaki bariyeri birkaç adımda aştıklarını görmüşler. Sinir sistemi dı ları bu interaksiyonu ilk kez kan beyin bariyerinde gözlemlemeşındaki işaretli hücreler beklenildiği gibi hareket ediyorlar, yani yi başardı. Thücreleri obur hücrelerle birleştikten sonra iltihabı birçoğu kan akışında “sürükleniyor”. Ancak bazıları, kan akışın tetikleyen uyarı maddeleri salgılamaya ve sinir sistemine sızmada “sürüklenmeye” devam etmeden önce bir müddet damar ci ya başlıyor. Bu “saldırının” sonucunda ise gitgide daha fazla Thücdarlarında yapışık kalıyor. Thücreleri buna rağmen sinir sistemine resi cidarları aşıyor. Anlaşıldığı üzere Thücrelerinin sinir dokusunun sınırındaki ulaşınca tamamen farklı bir şekilde davranıyor. Hücrelerin sık sık damar cidarlarına yapıştıklarını gören etkinlikleri, bağışıklık hücrelerinin akını için önemli bir sinyal yearaştırmacılar, hücrelerin “süründüklerini” de fark edince iyice he rine geçiyor. DÜNYANIN EN BÜYÜK AYAK İZLERİ Fransa’da bugüne dek bilinen en büyük dinozor ayak izleri bulundu. 1.50 m büyüklüğündeki izler tahminlere göre Jura devrinde yaşayan kırk ton ağırlığında ve yirmi beş metre uzunluğundaki otçul dinozorlara ait. Ayak izleri bu tür izler üzerine uzmanlaşmış MarieHelene Marcaud ve Patrice Landry tarafından Lyon yakınındaki Plagne bölgesinde bulunmuş. Bölgede Jura ve Tebeşir dev CBT 1180/ 4 30 Ekim 2009