18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Ekim ayı boyunca gök olayları Hasan H. Esenoğlu, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, [email protected] Bilimin nereye gideceğini, uzmanlar değil, genelciler belirler. 47 Eylül 2009 arasını Japonya’nın Okayama şehrinde, Japon Jeoloji Derneği’nin davetlisi olarak geçirdim; dönüşte de iki gün Paris’e uğrayarak dostum, büyük omurgalı paleontoloğu Şevket Şen’i ziyaret ettim. 15 Eylül’de ise İtalya’nın en kuzeybatı köşesini oluşturan muhteşem Aosta vadisindeki Cogne köyünde yapılan Alp jeolojisi çalıştayına katılmak üzere Milano’ya uçtum. Uzmanlar ve Genelciler di. Bu en son çevrimin evrimi 22. ile karşılaştırmalı olarak belki şöyle yazılabilir (Başlangıç, en fazla aktifliğe ulaştığı maksimum ve bitiş olarak): Son 160 yıllık gözlenmiş Güneş’in 11 yıllık manyetik çevrimlerinin yıllara göre dağılımı bu sayfada verildi Şekilden uzun süreli gözlemlere bakıldığında, aktivitenin en fazla olduğu tepelerde keskinlik varken, taGÖK banlardaki sakin yıllarda uzama ATLASI: olabiliyor. Şekilden uzama yılları15 Ekim akşam nı ve aralıklarını belki şöyle sırasaat 21:00 için verildi. layabiliriz (kırmızı çemberle belirGök atlasına gökyüzüne bakar şekilde doğru yönlerde yukarıya tilenler alttaki tablo) kaldırarak eşleştirmek yeterli. Ay boyunca takım yıldızlar–burçlar Tabandaki uzama yılları ve buradan izlenebilir… aralığı ile tepelerdeki düzgün yükseliş ve inişe dayanarak bilinen şu GÖK OLAYLARI GÜNLÜĞÜ olayın belki daha belirginleştiği yogün saat rumunu yapabiliriz: Güneş lekele4 09 DOLUNAY rinin frekansında 1843 yılından 6 01 Mars Pollux’un 6 derece güneyinde 6 05 Merkür–Güneş açıklığı en büyük. Batı (18 derece) beri bilinen 11 yıllık periyottan 11 12 SON DÖRDÜN başka, 80 yıllık ikinci bir periyot da12 04 Ay’ın 1.2 derece kuzeyindeki Mars Ay tarafından örtülecek ha bulunduğu, İstanbul 13 12 Jüpiter kavuşumda (Yer–Güneş–Jüpiter) Üniversitesi’nin ilk öğretim üyele13 15 Ay Güneş’e yakın rinden Ord.Prof.Dr. Wolfgang 18 09 YENİ AY Gleissberg tarafından ispatlanmış21 18 Antares Ay’ın 1 derece güneyinde tır. Bu bulgu, uzun süreye ulaşan 26 02 Ay Yer’e en uzak şimdiki zengin veri ile daha netleş26 03 İLK DÖRDÜN miş olabilir. Beklenti: 2010 yılı, 27 23 Neptün Ay’ın 3 derece güneyinde 24. çevrimin başlangıcı olması ya31 12 Juno üst kavuşumda (Yer–Güneş–Juno) nında bir de 80 yıllık periyodun ye31 17 Ceres Güneş’e en yakın ni bir çevrim başlangıcı olmalıdır. GÜNEŞ: Güneş’te niAY EVRELERİ hayet lekeler belirmeye başİlk Dördün Dolunay Son Dördün Yeni Ay ladı, normalin çok üzerinde Gün Saat Gün Saat Gün Saat Gün Saat uzun süren 23. çevrimin sa26 02:42 4 09 11 11:56 18 08:33 kinlik dönemi sanki sona erBAŞ. MAX. BİTİŞ Yıl : 1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 22. Çevrim: 1986–87–88–89–1990–91–92–93–94–95–1996 23. Çevrim: 1996–97–98–99–2000–01–02–03–04–05––06–––07–––08–––2009 24. Çevrim: 2010–… Çevrim Yıl Aralık (yıl) : 11 12 13 14 23 : 1880–1890–1900–1910–2010 : 10 10 10 100 İstanbul Üniversitesi Güneş Gözlemevi’nden iki adet Güneş leke grubu varken çok ince süzgeç (hidrojen alfa) ve CCD algılayıcısı ile çekilmiş Güneş’in kromosfer resmi bu sayfada verildi (gözlem tarihi: 24.09.2009, poz: 30 mili saniye). Yazının devamı 14. sayfada Cogne’den Graz Üniversitesine mensup dostlarımın bir vasıtasıyla ayrılarak 19 Eylül’de Graz’a geldim ve aziz arkadaşım Prof. Bernhard Hubmann ile birlikte onun yayın yönetmenliğinde çıkan bir seride yayımlanacak bir kitabımın tashihlerini elden geçirdik. İki gün sonra Viyana’ya geçtim ve orada da, çıkacak bir makalemin tashihlerini gördüm, dostlarla sohbet ettim, kitaplar aldım. Japonya ve İtalya seyahatlerimin bahanesi biri 2008’de diğeri de 2009’da vefat etmiş olan iki büyük hocamın, Prof. Akiho Miyashiro ile Prof. Rudolf Trümpy anılarına konuşma yapmak için davetli olmamdı. Japonya’da Miyashiro anısına davet edilen tek yabancıydım. Cogne’de ise Trümpy anısına konuşması istenen tek kişiydim. Her iki konuşmamda da ölmüş olan bu iki büyük bilim adamının bilimsel katkılarını genel bir tarihsel çerçeve içinde anlatmam istenmişti. Viyana’dan İstanbul’a dönerken bir ara düşündüm: Biri başkalaşım kayaçların uzmanı bir petrograf, diğeri ise Alplerin jeolojisinin yirminci yüzyılın ikinci yarısındaki en büyük ismi olan bir stratigraf olan bu hocalarımın bilimsel katkılarını anlatmak için pek çok öğrencileri arasından hem de doktora öğrencileri olmadığım haldeniçin ben seçilmiştim? Şurası muhakkak ki, bu iki bilim insanının öğrencileri arasında dünyada eserleri en çok ses getirmiş olan benim; ama bunun onların eserlerinin anlatmak için seçilmeme neden olduğunu, en azından bunun tek neden olduğunu sanmıyorum. Esas nedenin, benim jeolojide herhangi bir ihtisas konumum olmamasından kaynaklandığı kanaatindeyim. (Meselâ ben Türkiye’de tanındığım gibi bir «deprem profesörü» değilim.) Jeolojide beni ilgilendiren sorunlarla ilgiliyim. Sorunun çözümü için hangi bilgi gerekiyorsa onu aramak ve bulmak benim işim. Meselâ İstanbul depreminin beni ilgilendiren kısımlarının incelenmesi için yapısal jeoloji, sismoloji ve tektonik bilgileri mi gerekiyor? Ben onları araştırırım. Permiyen Devri sonunda yaşamın yüzde doksanbeşinin ortadan kalkmasının nedenlerini araştırabilmek için paleontoloji, biyoloji ve jeokimya mı bilmek gerekiyor? Ben onları öğrenirim. Öğrenciliğimden beri bu şekilde çalıştığım için jeolojide çok geniş bir bilgi ve tecrübe hazinesine sahip oldum. Bu hazine, dünyamızla ilgili sorunları uzmanlardan daha kolay görüp daha hızlı çözebilmemi sağlıyor. Bunu yaparken doğal olarak uzmanların ürettikleri bilgileri kullanıyorum. Burada uzmanlar, buğdayı, fasulyayı, soğanı eken, danayı veya koyunu yetiştiren çiftçilerin görevlerini yapıyorlar; ben ise onların sağladığı malzemeden yemek yapıyorum. Her ne kadar her jeologun işi jeolojinin gelişmesi için vazgeçilemez bir öneme sahipse de, çiftçinin çok, usta aşçının az olması gibi, uzmanlar çok, ama benim gibi genelciler bilimde azdır. Bilimin nereye gideceğini ise, uzmanlar değil, genelciler belirler. Viyana’dan uçakta dönerken aklımdan bunlar geçiyordu ve bir ara Türkiye’nin hemen her dalda bir uzmanlar cenneti olmasına karşılık, genelcilerin yok denecek kadar az olduğu aklıma geldi. Türkiye’nin bilimde hemen hemen «yok» denecek kadar zayıf olmasının önemli sebeplerinden biri budur. Tıptaki biriki başarımız hep uzmanların işidir. Jeolojide de genelcilerimiz (İhsan Ketin ve Sırrı Erinç dışında) yoktur. Rahmetli İhsan ve Sırrı hocalar da bilimsel araştırmalarını yüzde doksan beş Türkiye ile sınırlamışlardı. Bu durumun nedeni hem geçmişimizden gelen bir aşağılık kompleksi («batının büyük adamları dururken biz kim oluyoruz?» düşüncesi) hem de genelcilerin yetişmesini mümkün kılacak büyük eğitim ve araştırma merkezlerimizin olmamasıdır. Burada üstüne basarak tekrar edeyim: Türkiye’nin tek bir gerçek üniversitesi yoktur, zira Türkiye’de tek bir gerçek üniversite kütüphanesi yoktur. Benim dünyada bile artık tanınan kişisel kütüphanemi oluşturmamın tek nedeni buydu. O kütüphane ve ailemin sağladığı sık seyahat imkânı, benim genelci olabilmemi sağlamıştır. Genelcisi olmayan bilim bilim değil, bir meslek koludur. Genelci yetiştirmek ise yatırım ister, hem de uzun soluklu, cömert yatırım. Kenar mahalelerde, köy ve kasabalarda yetişmiş politikacıların anlayamayacağı, yapamayacağı cinsten yatırım. CBT 1176/ 5 2 Ekim 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle