Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Tanrı ve Doğa, Seli Dereden Akıtır! İstanbul’da su baskını, inanan insanlara Tanrı’dan öğretici bir uyarı olmalıdır. Tanrı’nın yarattığı doğa ve yasalarına göre sular derelerde toplanır ve denize akar. Pratik olarak yağmurda dolan yerler hâlâ dere yatağıdır. İnsanlar doğaya onun yasalarını öğrenerek, onlara uyarak müdahale ederler. Bu da bilim denilen şeydir. İstanbul’un bazı yerleri henüz kent değil, dere yatağı olduğuna göre burada bir bilgi noksanı vardır. Dere yataklarında ağaçlar biter, ama apartmanlar bitmez. Bu yargıyı toplum anlamazsa sel baskınına yine kurban verebilir. Doğan Kuban yöntemlerle (yani gerekli altyapı incelemeleri yapılmış planlarla) uygulanmasını gerektirmiyor mu? Buna göz yumanların bir sorumlulukları olduğunu unutalım mı? Evet, toplum da sorumlu ama, o pasif bir sorumludur. Aktif yani eylemli sorumluluk belediyelere aittir. Ben mimar ve İstanbul tarihçisi ve koruma uzmanı olarak, İstanbul belediyesinin 1970’ten sonra bana bir şey sorduğunu hatırlamıyorum. Çok yaşlı olduğum için devre dışı kalmam doğal sayılabilir. Ne var ki genç mimarların, inşaat mühendislerinin, şehircilerin, jeofizikçilerin, ulaşım uzmanlarının da fikrini kimse almıyor. Yıllarca İstanbul belediyesinin kent açılımlarının başında olan bir profesör, geçen gün belediyenin kendini dinlemediğinden yakınıyordu. Örneğin yeni Boğaz köprüsü için hakkında fikri sorulmuş bir uzman hatırlıyor musunuz? Varsa, nerede bu uzman? Ne demiş? Türkiye’nin en şaşırtıcı olgusu, hiçbir uzmana danışmadan yaşayan 1215 milyonluk İstanbul kentidir. Bu mucizeyi becerenleri, kırk kişi öldü diye suçlamak kanımca doğru olmaz. Çünkü bu kentte her gün nemelazımcılık, açlık ve bakımsızlıktan ölen ya da ulaşıma kurban olanların sayısı bu sayıdan kuşkusuz daha fazladır. Başımıza gelenlerden toplum ve idarenin ortak sorumlu olduğunu kabul etsek de üçüncü ortağı unutamayız: Cehalet. Cehaletin etkinliğinin, idare edenlerin sorumluluğunda olduğunu toplumun öğrenmesi gerek. Peki cehalet devlet işlerine nasıl bulaşıyor? Bilgi ve bilimi dışlayarak! Bir soru daha sormak gerek: Dışlanan bilgi ne yapıyor? Çünkü onun da üniversitede temsilcileri var. Onlar sivrisinek sazı çalıyorlar. Davul zurnaya alışanlar da işitmiyor. Kısaca durum La Fontaine’liktir. Aziz Nesin için fazla basit olurdu. Aslında sorulacak sorular bitmez. Kimse kırk kişi öldü diye hayıflanmadı. Ölenlerin yakınları dışında. Taşlaşmış bir toplum vicdanı. Bir kentsel ve insani felaket olarak kabul etmek için kaç kişinin kurban olması gerekiyordu? Ulaşımda yılda kaç kişi ölmesi gerek, toplum ve hükümetin alarma geçmesi için? Al Gore’un deyimiyle, farkına varmadan haşlandı mı bu toplum? Sayın sorumlularla bir şeyi daha hatırlatalım: Sel’in İstanbulluya kestiği cezanın parasal boyutu, İstanbul’daki liberal inşaat piyasasında oluşmaktadır. B elediye başkanı halkı suçlamış. Halk da belediye başkanını. Sel yatağının varlığını belgeleyemeyen gökdelenli toplum nasıl bir toplumdur? Su basacak yeri belgelemeyen belediye nasıl bir belediyedir? Fabrikasını dere yatağına kuran insan nasıl bir patrondur? Doğanın cezasını hak eden kentli nasıl bir kentlidir? Suçlama ilkel bir yöntem. On dört yıldır İstanbul’u yönetenler bu suçu bütün insanlara bulaştırsalar da örtbas edemezler. Çünkü dere yatağında boğulan vatandaşlar istatistiklere dönüşüyor. Medya ne kadar saptırsa da ölümden daha gerçek olamaz. 21. yüzyılda insanlar büyük şehirlerin yeni mahallelerinde suya kapılırlarsa o kentlerin ve hatta ülkelerin yöneticileri bu ilkel sahnenin ayrılamaz figüranlarıdır. Çünkü selin yolu bellidir. Eğer bir insan evini sel yatağına yapıyorsa, bir fabrikatör fabrikasını dere yatağına yapıyorsa, bir belediye ve bir idare bunlara izin veriyor ya da göz yumuyorsa, bunlar toplumdaki ilkelliğin (yani cahillik, bilgisizlik, bilimsizlik ve ihmal) gösterileridir. Eğer bir toplumun idarecileri yani politikacıları, belediyeleri ve bürokratları kentlerinin %60’ının kaçak olduğunu yineleyip duruyorlarsa ve bir şey yapamıyorlarsa, bu açık bir ehliyetsizlik kanıtıdır. Yani belediyeler ve kentler (kent imarı bağlamında) %40 randımanla çalışmaktadır. Nüfusunun %6570’inin kentlerde yaşadığı bir ülkede eğer nüfusun en az %60’ı imar suçu işliyorsa, o ülke imarlaşmamıştır, yani uygar değildir. Cezai boyut bu gözlemin yanında önem taşımaz. Belediye başkanları ya da devleti yönetenlerin (kuşkusuz başta İstanbul geliyor) köyden gelenin kentleşmekte zorluk çektiği, kentin de bir dev köy niteliğinde olduğu söylendiği zaman suçu ona buna yükleyerek kendi yüklerini azaltmaya çalışmaları bilinçsiz bir tepkidir. Cahil ve örgütlenmemiş bir toplumun üyeleri olduklarını ara sıra hatırlamalıdırlar. EYLEMLİ SORUMLULUK BELEDİYEDE Bu davranışlar her gün ‘ne büyük işler yaptıklarını duvarlara yazanların küçük işleri ihmal ettiklerinin farkında olmadıklarını’da gösteriyor. Kaldırımçiçekinşaatruhsat gibi olaylarda bir canavar olan Türkiye belediyeleri kent olgusunun bilimsel disiplinle buluştuğu yerlerde hiçbir varlık gösteremiyor. Daha kötüsü bunların ciddi örgütlenme hastalıklarının göstergesi olduğunu da anlamıyorlar. Bütün bu olanların sayın idarecilerimizin buyurdukları gibi, insandan, halktan kaynaklandığını düşünsek bile, cilalayıp cilalayıp vitrinlere koyduğumuz bir demokrasimiz olduğunu hatırlayalım. Biz aramızdan bazılarını, bizim için karar versinler diye seçmiyor muyuz? Sağduyu ve bilimsel düşünce sel yatağına inşaat yapmanın biçimsel Prof. Dr. İhsan Mungan’a Eduardo Torroja Madalyası Halen 55 ülkeden 640 üyesi olan IASS “International Association for Shell and Spatial Structures (Uluslararası Kabuk ve Uzamsal Yapılar Derneği)” 50. Jübile Yılında, kurucusunun adıyla anılan Torja Madalyasını Prof. Dr. İhsan Mungan'a verdi. Madalya, Derneğin Valencia kentinde yapılan 50. Yıl Jübile Sempozyumu sırasında törenle verildi. Dernek, İspanyol bilim adamı ve 20. yüzyılın önde gelen yapı mühendislerinden Profesör Eduardo Torroja’nın (18991961) öncülüğünde 1959 yılında Madrid’de kuruldu. IASS’in 50 yıldır kabuk ve uzamsal yapılar konusunda her yıl farklı bir ülkede düzenlediği sempozyumlar, dünyanın en önde gelen kabuk ve uzamsal yapı tasarımcıları ile bu tür yapılarla ilgili bilimsel araştırma yapan mühendislerini bir araya getirmektedir 1974 yılında konan Torroja Madalyası geçen 35 yılda sadece 12 yapı mühendisi ve bilim adamına verildi. IASS’nin Yönetim Kurulu, madalyanın en az üç önde gelen dernek üyesi tarafından önerilen adaylardan kime verileceğini iki kriteri göz önünde bulundurarak karara bağlıyor. Bu kriterlerin birincisi kabuk ve uzamsal yapıların gelişmesine evrensel düzeyde önemli katkıda bulunmuş olmak, ikincisi ise IASS’nin yönetiminde ve etkinliklerinde müstesna hizmetleri olmak (www.iassstructures.org). Mungan, Almanya’da 19611985 yılları arasında kabukların burkulması alanında yaptığı bilimsel araştırmalarla, öncelikle yükseklikleri günümüzde 200 metreyi bulan soğutma kulelerinin çok narin betonarme kabuk olarak tasarımını mümkün kılan formülleri geliştirmişti. Bu formüller, başta Almanya ve Fransa olmak üzere, birçok ülkenin ilgili yönetmeliklerinde yer almakta. Mungan 20 yıl süreyle IASS Yönetim Kurulunda, bir dönem Başkan Yardımcısı olmak üzere, görev yaptı, Derneğin Yayın ve Danışma Kurulunda halen de aktif hizmette bulunmakta. Tayfun Akgül CBT 1176/2 2 Ekim 2009