05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aydın bilim adamı: Haberal Her bilim adamının, araştırmalar yoluyla evrensel bilime katkı yapma yanında, ülkesinin temel değerlerini koruma ve yüceltme özgörevi (misyonu) de bulunur. Akademisyen, bilimsel gelişmeleri izleme ve bu gelişmelere öncülük etme yanında, bilimsel duyarlılık ve titizlikle, ülkenin sorunlarını teşhis ve çözme yönünde çaba sarf etmeyi, aydın ve yurtsever olmanın gereği sayar. Prof. Dr. Şahin Kavuncubaşı, Başkent Üniversitesi, sahin@baskent.edu.tr B ilim insanları ve üniversiteler, ülkenin gerçek anlamda “deniz fenerleridir”; sürekli çalışarak ülkenin çağdaş uygarlık yolunda giderek artan bir ivmeyle ilerlemesine öncülük eder. Elbette bu öncülük görevi, bilim insanlarının çok çeşitli engel, baskı ve tehditle karşılaşmalarına yol açar. Rehber olarak bilimi benimsemeyen bağnaz ve tutucu kesimlerin her zaman hedefinde akademisyenler bulunur; zira bu kesimler varlıklarını aklın ışığına değil, karanlığın köhneleşmiş ilişkilerine borçludur ve ancak bu ortamda kendilerini sürekli yeniden üretmeyi başarabilirler. Atatürk’ün önderliğinde gerçekleştirilen devrimlerin temelinde hep bilim yer almıştır; ulu önderimiz çağdaş Türkiye’nin kuruluşunun ancak ve ancak insan aklının özgürleştirilmesi ile sağlanacağını, bunun da bütün dogma ve boş inançlarla mücadele ile başarılacağını öngörmüştür. Laiklik başta olmak üzere tüm Atatürk ilkelerinde bu felsefeyi görebiliriz. Sorunlar yumağı haline gelen Türkiye’de, “ortak aklın” oluşturulamaması, sorunların giderek derinleşmesine yol açmaktadır; ortak aklın oluşturulamamasının temel nedeni ise, farklı görüşlere ve eleştirilere tahammül gösteremeyen iktidarlar ve yöneticilerdir. Ulusal çıkarların ve ülke bütünlüğünün tehdit altında olduğu bir dönemde, ulusal kimliğinin bilincinde olan bilim adamlarının, kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen ve ABD tarafından bile çelişkiler yumağı olarak görülen bir dava kapsamında apar topar gözaltına alınması bilimsel arenada derin kuşkulara ve tepkilere yol açmıştır. Çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkmayı hedefleyen Cumhuriyet değerlerine bağlı rektörlerin, bilim adamlarının kör karanlıkta evlerine, ofislerine yönelik aramaların, telefon dinlemelerinin, yakışıksız gözaltına alma işlemlerinin çağdaş hukuk devletine yakıştığını kim söyleyebilir? Sadece muhalefet partileri değil, iktidar partisinden de bu yönde rahatsızlıkların dile getirilmesi düşündürücüdür. Uçu açık, mesnetsiz iddialarla, kanıtlardan çok, olsa olsa böyle olabilir, şeklindeki kanılarla bu dava, siyasi nitelikli bir dava sürecine, bilim alanını da ekleyerek farklı bir nitelik kazandı. Her ülkede belirli alanlarda öncülük eden bilim adamları vardır; Prof. Dr. Mehmet Haberal, Sayın Emre Kongar’ın 30 Nisan 2009 tarihli köşe yazında belirttiği gibi, organ nakli konusunda Türkiye ve dünyada otorite haline gelmiştir. Organ nakli yanında, hiçbir kişisel menfaat gözetmeksizin ülkenin aydınlanmasına katkı sağlayan, 10.000’e yakın öğrenciye eğitim ve yaklaşık 7.000 kişiye istihdam olanağı yaratan Başkent Üniversitesi’nin kuruluşunu da yine Prof. Dr. Mehmet Haberal sağladı. Cumhuriyet değerlerine bağlı, ülkenin sürekli kalkınması için çabalayan özverili bir bilim adamının kurduğu üniversite, ulusal ve uluslararası yayın sıralamasında hep zirvede yer almayı başararak, Haberal’ın deyimiyle “ülkenin deniz feneri” haline geldi. Akademik alanda 1000’den fazla eserler veren bir bilim adamı olan Haberal, ülkemizin gündemindeki sorun ve tehditler konusunda toplumu aydınlatıcı konferanslar ve panellere ev sahipliğini üstlenerek, gerçek bir bilim insanının ve üniversitenin ne olması gerektiğini gösterdi. Mehmet Haberal, zahmetli ama onurlu yaşamında önüne çıkartılan engellere rağmen ülkeyi pazarlayanların değil, ülkeyi kuranların yolunda ilerledi. Özgürlüğünün kısıtlandığı bir süreçte bile, aydın bir insanın ne olması ve ne yapması gerektiğini Prof. Dr. Haberal, Haziran 2009 yılı mezuniyet törenindeki mesajıyla ortaya koyuyor: “…. benim en baştaki görevim ülkeme sahip çıkmak onu korumak ve kollamaktır. Değerli öğretim üyesi arkadaşlarım; bir yıl boyunca yoğun çalışarak bu güzide öğrencilerimizi ülkemize kazandırdığınız için sizlere teşekkür ediyor, daha çok çalışmanızı istiyorum. Çünkü sosyal güvenlik kurumuna prim ödeme sıralamasında beşincilik, hedefi kalite olan Başkent Üniversitesi’ne yakışmaz. ” Zor olanı seçmiş bir insan Haberal. Güçlükler, zorluklar önünde Cumhuriyet çınarı gibi dik durdu; hepimizin birinci görevinin “daha çok çalışarak ülkemizi ATATÜRK, Cumhuriyetimizin ilkeleri ve demokrasi kuralları doğrultusunda yükseltmek ve yüceltmek” olduğunu her zaman öğütledi. Prof. Dr. Haberal, olumsuz koşullarına karşın hukukun üstünlüğüne olan inancını koruyarak, hesap vermek yükümlülüğünü ön planda tuttu: “Her yıl mezuniyet törenimizde ben çıkıp hesap veririm. Ama bu hesap ne devlet bütçesinin trilyonlarının hesabı ne de devlet bankalarının milyon dolarlarının hesabıdır. Bu hesap Başkent Üniversitesi ve ona bağlı kurmuş olduğumuz kurumlarda çalışan binlerce değerli arkadaşımızın alın terinin hesabıdır. Bu yıl bu hesabı suçsuzluğun “suçluluk” olarak kabul edildiği, başka bir deyişle devlete hizmetin cezasız kalmayacağını adeta ispat etmeye çalışan zihniyetlerin işgal ettiği makamlarda Başkent Üniversitesine yakışır şekilde verdim.“ Prof. Dr.Haberal’ın ulusal çıkarlar sözkonusu olduğunda ödün vermez kişiliğinin ve saygınlığının bu tip davalarla yıpratılması mümkün değil. Kalıcılık eserlerle olur; hele hele harcında Atatürk ve Cumhuriyet değerleri varsa, bu eserleri kirletmeye ve yıkmaya çalışanlar, tarihin karanlık ve çirkin yerinde isimlerini anıtlaştırmış olurlar. Okula hazır mıyız? Erdoğan Yılmaz, İstanbul Kültür Eğitim Kurumları (İKEK) Genel Müdürü E CBT 1176/15 2 Ekim 2009 ğitimle ilgili tanımlara bakıldığında bu sürecin sonunda bireyde özetle şu kazanımlara ulaşılacağı varsayılır: Olumlu yönde bedensel, zihinsel, ruhsal ve sosyal değişim ve gelişim sağlama, Yeni, bilgi, tutum ve davranışlar kazanma ve bunları uygulayabilme, Kişiliğini oluşturma, zenginleştirme ilgi ve yeteneklerini keşfederek bunları geliştirme. Üst eğitim kurumuna, bir mesleğe ve yaşama hazırlanma… Bu beklentileri daha da ayrıntılı olarak uzatmak olasıdır. Önemli olan şudur: Eğitim çocuğu eğmek, bükmek, şekilden şekle sokmak, sindirmek, tek tipleştirmek, ezbere bağımlı kılmak ve bu yolla edinilmiş bilgilerini test etmek değildir. Tersine ona “kendi yaşantısı yoluyla” ve kendi “ilgi, yetenek ve gereksinimleri doğrultusunda, kendini keşfetmek, geliştirmek, değiştirmek, dönüştürmek ve gerçekleştirmek için” yol açmak, yardımcı ve destek olmaktır. Mevcut sistem bu ana yönü ve ödevi unutmuş, rastlantıya, öğretmenin eline ve vicdanına terk etmiş, ikinci, üçüncü dereceden bir hedefe dönüştürmüştür. Bunun en önemli göstergesi çocuklarımızın “ilgi, yetenek ve gereksinimlerini karşılamak” yerine sınav başarısını tek ölçüt haline getirmek, merkeze çocuğu değil sınavı koymak, çocuğu sınav başarısının nesnesi yapmak, onu sadece bu yolla “başarılıbaşarısız, değerlideğersiz” saymaktır. Bir sınavlar cehennemine dönen ülkemizde sınavla yatıp sınavla kalkılmakta, “ne aldın, kaç aldın, yüzde kaçlıksın” soruları çocukların tepesinde bir kılıç gibi durmakta ve gündem sürekli bu konuyla doldurulmaktadır. Bu bir insan olarak çocuklarımıza yapılan önemli bir haksızlık onların zihinsel ve ruhsal gizil güçlerini boşa harcamak hatta ağır bir istismardır. Ayrıca, eğitimin tanımında bulunan bir çok kazanıma böyle bir tutum ve yaklaşımla ulaşmak da olası değildir. Tersine bu yaklaşım çocuk ve gençlerin gelişim ve “başarı”ları önünde bir engel oluşturmaktadır. Düşüncelerimiz “sınavların önemli olmadığı” şeklinde anlaşılmamalıdır. Sınavlar elbette önemlidir. Hatta yaşam boyu süreceği düşünülürse çok daha önemlidir. Ama bireyin kendini gerçekleştirmesi, içinin doldurulması, kendini adeta yeniden yaratmasına fırsat verilmesi, bu yönde desteklenmesi açısından bakınca ya da üst eğitim kurumuna, bir mesleğe ve yaşama hazırlanması söz konusu ise asla ye terli değildir. PEKİ NE GEREKLİDİR? Kanımca eğitimden arzu edilen yararın sağlanması için sınavdan önce merkeze şunların konulması gerekli ve önemlidir: Değerler ve karakter kazanımı için eğitim, Sanatsal, kültürel, sosyal gelişim ve yaratıcılık için eğitim, Bilimsel buluş ve değer katan yenilikçilik (inovasyon) için eğitim, En az üç temel dilde (matematikanadil ve yabancı dilde) ve yüksek düzeyde akademik başarı için eğitim, Kendisine ve başkasına saygı için eğitim, Etik bir anlayış ve yaklaşım ile sorumluluk kazanmak için eğitim. Tüm bunların özünde ise “çocuğu önkoşulsuz ve önyargısız sevmek; ona ve başta özgürce gelişim hakkı olmak üzere tüm haklarına saygı duymak; onu dinlemek, ona değer vermek, özde onunla eşit olduğunu kabul etmek” bulunmalıdır. Özetle okulu okul yapan temel değerler bunlardır ve esas olan “Çocuğun ve gencin hizmetinde olduğunu bilinç, inanç ve coşkuyla içselleştirmek”tir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle