Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SON ARAŞTIRMALAR RENKKÖRLÜĞÜNE GEN TERAPİSİ Erkeklerin yüzde sekizinin renkkörü (yeşil ve kırmızıyı görememe) olduğu dünyamızda sincap maymunlarının durumu daha da kötü. Nitekim erkek sincap maymunlarının (Saimiri sciureus) tümü kırmızı ve yeşili göremiyorlar. Washington Üniversitesi’nde Katherine Mancuso ile çalışan bilim insanları şimdi iki maymunu iyileştirmeyi başardılar. Araştırmacılar maymunların gözlerine insan genleri aktarınca tüm renkleri ayırt etme yetisine kavuşmuşlar. Gelişmenin insanlardaki renkkörlüğü tedavisinde de umut olduğu bildirildi. İnsan ve diğer primatlar üç tip renk reseptörüyle renkleri ayırt ediyorlar. Hücreler kırmızı, yeşil ve mavi rengin algılanmasından sorumludur. Doğuştan renk körü olan erkek sincap maymunları ışığın belli başlı dalga boylarını algılayan reseptörlerden yoksun oldukları için yalnızca sarı ve maviyi görebiliyorlar ve birçok kırmızı ve yeşil tonlarını griden ayırt edemiyorlar. Sadece bazı dişi maymunlar üç rengi de görebiliyorlar, çünkü gözlerinde gerekli pigmentler bulunuyor. Kısa bir süre önce Nature Online dergisinde yayımlanan araştırmada bu nedenle erkek sincap maymunları kullanılmış. İkisi de göz doktoru olan Jay ve Maureen Neitz tarafından büyütülen iki maymuna daha sonra insanlarda kullanılan renk testi de öğretilmiş. Cambridge Colour Test olarak adlandırılan test sayesinde maymunlar o anda hangi rengi gördüklerini söylüyorlar. Söz konusu test, kişilerin nokta şeklinde motifleri ayırt ettikleri bildik renk testine benziyor. Renkkörü olanlar bu motifleri çok zor seçebiliyorlar. Doktorlar iki erkek sincap maymununa yeni testi uygulamayı öğrettikten sonra gen terapisine geçilmiş. Renkkörlüğü belli başlı pigmentlerin oluşumundan sorumlu olan LOpsin geninin eksikliğinde ortaya çıkıyor. Bilim insanları iki maymunun ağtabakasının altına LOpsin geni aktarmışlar. “Maymunlar yirmi gün sonra kırmızı ve yeşil renge tepki göstermeye başladılar” diyor bilim insanları. Bugüne kadar doğuştan var olan görme bozukluklarının sadece çok gençlerde tedavi edilebileceği sanılıyordu. Çünkü beyin gençken değişen algılamalara uyum sağlayacak kadar esnektir deniyordu. maddenin antioksidan etkisi olduğunu ve stres ve bitkinlik semptomlarını önleyebileceğini buldular. Bu etki uzun süre kavun özü alan kişilerle kanıtlandı. Araştırmaya katılan yetmiş kişiden bazıları kavun özü diğerleri nişastadan oluşan etkisiz ilaç almış. Bir hafta sonra iki grup da daha az stres yaşadıklarını ve kendilerini daha az bitkin hissettiklerini söylemiş. Ancak etki sadece enzim içerikli ilacı alanlarda kalıcı olmuş. Bilimi insanları plasebonun başlangıçta bu kadar etkili olmasını, kontrol grubunda sadece stres ve bitkinlikten şikâyet edenlerden değil, bu tür rahatsızlıkları olAvrupa ve Çin’den bilinen örneklerine benziyor. ERKEN CİNSEL DENEYİMDEN GENLER DE SORUMLU lıntısını, diğer bir anlamda da dinozorların eski bir temsilcisini buldu. Neredeyse eksiksiz olan 170 milyon yıllık Spinophorosaurus nigerensis iskeleti, dinozorların neredeyse hiç bilinmeyen kökenleri hakkında yeni bilgiler vermekte deniyor “PloS ONE” dergisinde. Dinozorların geçmişi bugüne kadar gün ışığına çıkarılan kalıntıları rağmen hala aydınlatılamadı. Özellikle de uzun boyunlu sauropodların gelişimi büyük bir sır. Sauropod fosilleri genelde bundan yaklaşık olarak 65 milyon yıl önce son bulan tebeşir devrine aittir. Fakat dev sürüngenlerin ortaya çıktığı alt ve orta jura devrine yani 200 ila 170 milyon yıl öncesine ait iskeletler son derece enderdir. Oysa bu bilgiler, dinozorların evrimini aydınlatmak için gereklidir. Bu nedenle Almanya’daki Braunschweig Doğa Tarihi Müzesi ve İspanya’daki Elche Paleontoloji Müzesi bilim insanları tarafından bulunan iki iskelet büyük bir şanstı. Araştırmacılar iki fosili 2007 yılında Nijer’deki 170 milyon yıllık kayaç tabakalarında bulmuşlar. Spinophorosaurus, sauropodların, dört sütun bacak ve küçük kafalı uzun boyun gibi tipik özelliklerini taşıyor. Çeneden kuyruk ucuna kadar olan uzunluğu yaklaşık olarak 13 metre. Kafatası ve omurga yapısındaki özellikler, Spinophorosaurus’un daha sonraları tüm dünyaya yayılan ardıllarının büyük büyük babası olduğunu gösteriyor. Spinophorosaurus’un kelime anlamı, dikenli sürüngen. Kuyruğunda taşıdığı sivri çıkıntılar, tahminlere göre sauropod soyağacının köklerindeki yeri için diğer bir kanıt. Bilim insanları sauropodların evrimsel geçmişini kıtalardaki kaymalarla ilişkilendiriyorlardı. Mesela bir kıtanın ikiye ayrılmasından sonra yeni türler oluşmuştu. Sauropodlarda da böyle bir bağlantı söz konusu. Çünkü son olarak bulunan sauropod, 1382 kişiye ait verilerin değerlendirildiği uzun süreli bir araştırma sonucunda, ilk cinsel deneyimin çok erken yaşta yaşanmasında genlerin de sorumlu olduğunu gösterdi. Oregon Üniversitesi’nden Jane Mendle ile çalışan ekibin “Child Development” dergisinde yayımlanan araştırması için 19791994 yılları arasında anneler ve bu annelerle akraba olan kişilerle her yıl, 1994 yılından sonra ise iki yılda bir yüz yüze görüşme yapılmış. Bu annelerin çocukları ise on dört yaşından itibaren araştırmaya katılmışlar. Sonuçlara göre yalnız yaşayan annelerin çocukları cinsel yaşama çok erken yaşta başlıyor. Bu kategorid e k i gençlerin yüzde altmış üçü en az bir kez cinsel deneyim yaşamış. Babaları bazen aile içinde yaşayan gençlerde bu oran yüzde elli üçle sınırlı. Anne ve babası her zaman birlikte olan gençlerin ise sadece yüzde 21’i seks yapmış. Diğer sözlerle babasız büyüyen gençlerde ilk cinsel deneyim yaşı ortalama olarak 15,28, anne ve babanın birlikte yaşadığı klasik ailelerde ise 16,11 olarak ortaya çıkmış. Fakat bilim insanları bu sonuçları çevre faktörlerinden çok genlere bağlıyorlar. Birbiriyle akraba olan ama ailevi durumları farklı olan gençleri incelediklerinde, akrabalık derecesi ne kadar yakınsa cinsel deneyimin yaşandığı zaman da birbirine o kadar yakın oluyor. Bununla birlikte araştırmacılar kalıtımın cinsel davranışlar üzerinde ne kadar etkili olduğunu söyleyemiyorlar henüz. Nilgün Özbaşaran Dede mayanların da bulunmasına bağlıyorlar. Tahminlere göre enzim oksidatif stresi düşürmekte. Oksidatif stresle, kimyasal süreçlerle beden dokusuna işleyen zararlı serbest radikaller anlaşılmakta. Daha önceki araştırmalarla da psikolojik stres ve hücreler arası oksidatif stres arasındaki bağlantı ortaya konmuştu. “Son çalışmanın amacı bedenin oksidatif stresle daha iyi başa çıkması halinde psikolojik stresin önlenebilirliğini araştırmaktı” diyor araştırmayı yöneten bilim kadını MarieAnne Milesi. DİNOZORLARIN “BÜYÜK BÜYÜKBABASI” BULUNDU Sauropod’a ait tüm bir iskelet dinozorların gelişimine yeni bir bakış açısı sundu İspanyol ve Alman bilim insanlarından oluşan bir ekip Nijer’de en eski sauropod ka Araştırma DÜNYA BENZERİ GEZEGENİN VARLIĞI KANITLANDI Güneş sistemimizde dünya benzeri ilk gezegen olarak Corot uydusu tarafından keşfedilen ve Corot 7b olarak adlandırılan gezegenin varlığı, astronomik ölçülerle de kanıtlandı. Uydu ve Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) yarıçap belirlemeleriyle, Şubat 2009 tarihinde ilk kez keşfedilen güneşötesi gezegeninin katı bir yüzeye sahip olduğu tespit edildi. Corot 7b güneş sistemimizin dışındaki en küçük ve yıldızının etrafında en yakın mesafede dönen gezegen olarak kabul edilmekte. Gezegenin yarıçapı dünyamızınkinden yaklaşık olarak yüzde seksen daha büyük. Ancak ilk ölçümlerle gezegenin kütlesi hesaplanamamış. Bu ölçüm ancak ESO’nun Şile’deki Atacama çölünde yere alan 3,6m’lik teleskopundaki “HARPS” (High Accuracy Radialvelocity Planet Sercher) spektografıyla mümkün olmuş. Bu sayede çapla ilgili verilerle birlikte dünyanınkine benzer yoğunluk hesaplanabilmiş. Bugüne kadar keşfedilen yaklaşık 350 güneşötesi gezegen daha çok Jüpiter’e benziyordu. Bilim insanları ayrıca sürpriz bir keşif daha yaptılar. Ölçümler Corot 7b dışında, olasılıkla aynı merkezi yıldızın etrafında daha büyük bir mesafede dönen ikinci bir dünya benzeri gezegenin bulunduğunu gösteriyor. Bu gezegenin varlığı yine HARPS’ın radyal hız ölçümleriyle kanıtlanabilmiş. Corot 7b merkezi yıldızının etrafını 20,4 saatte tamamlarken, CorotExo7c dört günde çevrelemekte. Corot 7b dünyamızın 500 ışık yılı uzaklığında tekboynuz takımyıldızında yer almakta. CBT 1176/ 4 2 Ekim 2009 KAVUN ENZİMİ STRESTEN KORUYOR Fransız bilim insanları Nutrition Journal dergisinde, çok fazla stres altında olan kişilere kavun yemelerini öneriyorlar. Araştırmacılar kavunun içinde bulunan süper oksit dismutaz enzim grubundan olan