18 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER BEYN M Z B ZDEN ÖNCE KARAR VER YOR A. M. Celal Şengör Berlin Charite Enstitüsü ve Bernstein Hesaplamalı Sinirbilim Enstitüsü’ndeki araştırmalar sırasında, insanların bilinçli olarak bir şeye karar vermelerinden birkaç saniye önce, beyinde bu kararın etkinlikleri okundu. Dylan Haynes ve arkadaşları, görüntüleme tekniklerinin yardımıyla bilinçli bir kararın ne şekilde alındığını inceledi. Bu şekilde beyindeki birçok sürecin bilinçsiz olarak işlediği anlaşıldı. Deneyler sırasında katılımcıların önlerindeki tuşa basarak bir soruya yanıt vermelerinden yedi saniye önce alnın arkasındaki frontopolar korteksteki etkinlikten katılımcıların hangi eli kullanacağını anlamış. Gerçi bu etkinlik katılımcıların davranışlarını yüzde yüz doğru öncelemiyor ama, doğru öncelemeler daha fazlaydı, diyor bilim insanları. Bu da kararın belli bir süre önce bilinçsiz olarak alındığını, ama bunun her zaman son karar olmadığını göstermekte. Bu korteksteki karar sürecinin hazırlanmasından sonra bilgiler hareketin yerine getirilmesi ve yerine getirilme zamanının saptanması için diğer beyin bölgelerine iletilmekte. Araştırma, kişi tarafından alınan kararların beyinde bu kadar önce hazırlanıyor olmasını göstermesi açısından önemli. rafından saptanan 13 önemli uygarlığın filizlendiği yerleri işaretledi. Bunlar Batı Avrupa’da Roma’dan Girit’e, Orta Doğu’da Memfis’ten Kudüs’e ve Hindistan ve Çin’deki tarihi yerlere kadar uzanıyordu. Force bu bölgelerin, deprem, tsunami ve volkanik püskürme gibi tehlikelere rağmen genelde tektonik yarıkların 75 km, yakınında kurulduğunu fark etti. Gerçi tektonik levhaların kırılma bölgelerine uzak kurulan uygarlıklar, insanların doğal afetlerle boğuşmak zorunda kalmamaları nedeniyle daha uzun ömürlü olmuştu, fakat daha sonraki kültürlerin gelişiminde etkili olan uygarlıklar bu sınırlara daha yakın kurulmuş. Aslında bu konuyla ilgili çok teori vardı. Jeologlar, kırılma bölgelerinde suyun bulunduğunu biliyor örneğin. Volkanlar ise verimli topraklar sunuyor. Force bu araştırmasından sonra ilginç bir açıklama getirdi. Ona göre yaşlılar, çocuklarına tehlikelere ve değişimlere hazırlıklı olmalarını öğreterek, yeni nesillere depreme daha iyi dayanan yapılar inşa etmelerini veya besinlerini depolamak için daha iyi yollar bulmalarını öğütlüyordu. 65 milyon yıl önceki felâketten yalnızca uçan dinozorlar, yani kuşlar kurtulabilmişti. Bugün 8500 kadar tür ile kuşlar en başarılı kara omurgalıları. Yarasalar 1100 küsur tür ile tüm memelilerin % 20’sini oluşturuyor; uçan böcekler 80.000 tür ile tüm hayvanlar arasında en başarılı olanlar.. Başarının temeli: Küçük boy ve uçma yeteneği. Evrim savaşını belli ki uçabilenler kazanmakta. Uçmak: Evrimde Başarının Sırrı Biyolojik evrimde soyunuzun başarılı olmasını mı istiyorsunuz? Sizden sonraki nesillerin uçmaya elverişli olmalarını temin etmeye çalışın. Bu sonuç, öğrencim Saniye Atayman ile 250 milyon yıl önce yaşamın neredeyse ortadan kalkmasının neden ve sonuçlarını bulabilmek için yaptığımız ve şu anda Amerika Jeoloji Derneği’nin bir kitabı olarak yayım aşamasında olan bir çalışmanın yan ürünlerinden biri. İlk defa Karbonifer Devrinin sonlarına doğru sürüngenler arasında vücut ısısını kontrol edebilmek için gelişen değişik vücut yapılarından birinin dişlerinin de memeli dişleri gibi ayrışmaya başladığını ve hatta bir diş formülünden bahsetmenin mümkün olduğunu görüyoruz. ABD’nin Teksas eyaletinin batısındaki karasal geç Karbonifer ve erken Perm tabakaları arasında bulunan ve Pelikozor (Pelycosauria) denilen bu hayvanlar, Perm devri içerisinde giderek daha çak memeliye benzeyen terapsidler ve nihayet bunlardan olan Gorgonopsid’lere ulaşıldığında, memelilerden ayırt edilemeyecek canlı türleri oluşturuyorlar. Vücutlarında kıl bile bulunan ve memelilerdeki monotremlere benzeyen bu hayvanların sıcakkanlı oldukları sanılıyor. Perm sonundaki yok oluş bu hayvanları da etkiliyor ama bunların bazı akrabaları Triyas Devrine geçebiliyorlar. Triyas’ın ortalarına kadar (yaklaşık 240 milyon yıl önce) memeli benzeri bu hayvanlar tekrar bir açılım gösteriyorlar ve bu arada bambaşka bir soydan ilk Arkozorlar (Archosauria) beliriyor, yani egemen sürüngenler. Bu egemen sürüngenlerden bugün yaşayanlar arasında mesela timsahlar var. Ancak, yaklaşık 210 milyon yıl önce arkozorlar iki ayak üzerinde yürüyen, süratli hareket edebilen ve enerjisini uzun süre koruyabilen türler geliştiriyorlar, ki bunlar bizim dinozor dediğimiz hayvanlardır. Dinozor kemiklerinin on dokuzuncu yüzyıl başlarında ilk kez İngiltere’de bulunması, bu hayvanların iskelet yapıları itibarıyla hiç şüpheye yer bırakmayacak bir şekilde diyapsid sürüngenlere dahil edilmesi sonucunu doğurdu. Yirminci yüzyılın ortalarına kadar dinozor denince akla büyük, soğukkanlı ve dolayısıyla yavaş hayvanlar geliyordu: Yani tipik sürüngenler. Ancak daha on dokuzuncu yüzyılda Othniel Charles Marsh ve Thomas Henry Huxley gibi büyük paleontologlar, dinozorların bazılarının yapı itibarıyla kuşlara çok benzediklerini fark etmişlerdi. Hatta ilk bulunan ve bugün Hollanda’da muhafaza edilen Arkeopteriks fosilinde tüyler korunmamış olduğu için fosil kuşkusuz bir sürüngen olarak sınıflanmıştı. Ancak yirminci yüzyılın altmışlı yıllarından itibaren birbiri arkasına gelen keşifler dinozorlar hakkındaki bilgilerimizde bir devrim yarattı. Bu hayvanların kemik yapısı aynı kuşlar gibi sıcakkanlı olduklarını gösteriyor, iskelet ve kas yapıları çok süratli ve uzun süre hareket edebildiklerini, yumurta ve yuva buluntularını yuva yaptıklarını ve yavrularına baktıklarını işaret ediyordu. Sonunda Çin’de dinozorların tüylü oldukları da keşfedilince, birdenbire fark edildi ki kuş ile dinozor arasında anatomik bir ayırım artık mümkün değildir. Dinozorları ve kuşları kucaklayan ve sürüngenlerle memeliler arasında yer alan yeni bir sınıf kondu taksonomiye: Dinosauria! Tebeşir devri sonundaki (65 milyon yıl önce) felaketten ise yalnızca uçan dinozorlar, yani kuşlar kurtulabilmişti. Bugün 8500 kadar tür ile kuşlar en başarılı kara omurgalılarıdır. Memeliler arasında da yarasaların 1100 küsur tür ile tüm memelilerin % 20’sini oluşturdukları ve nihayet uçan böceklerin 80.000 tür ile tüm hayvanlar arasında en başarılı olanlar olduğu görülünce, Saniye ile bu başarının temelini aramaya başladık. Tüm bu hayvanlarda ortak tek bir şey vardı: Küçük boy ve uçma yeteneği. Evrim savaşını belli ki uçabilenler kazanmaktadır. PENÇEL SÜPER KURBA A AN RENK DE MESAJLA MA M YLE Bukalemunun kamuflaj için rengini değiştirdiğini herkes bilir. Fakat Melbourn Üniversitesi zooloğu Devi StuartFox, KwaZulu Natal Üniversitesi biyoloğu Adnan Moussalli, renk değişimin aslında kamuflajdan çok, bir iletişim aracı olduğunu keşfetti. Güney Afrika’da yaşayan yirmi bir cüce bukalemun türü incelenmiş. Bu türlerden bazılarının renk paleti daha zengindir ve insan gözünün görmediği kızılötesi renkleri de kullanır. Araştırmacılar renk değişim derecesini, renklerin çekiciliğini ve bukalemunun rengi ve üzerinde bulunduğu zeminin rengi arasındaki farkları hesapladıklarında, en belirgin renk değişiminin iki erkek bukalemunun karşı karşıya gelerek birbirlerini etkilemek istediklerinde meydana geldiğini görmüşler. Eğer renk değişimi kamuflaj amaçlı olsaydı en büyük renk değişiminin o anda gerçekleşmesi gerekirdi, diyor bilim insanları ve bu yetinin daha çok iletişim ihtiyacına bağlı olarak geliştiğine inanıyor. Bukalemunlar hızlı reaksiyon süresi sayesinde sinyalleri parlak renkleriyle iletebiliyor. Bu çok kısa süreli renk değişimi mesaj iletimi için yeterli olsa da düşmanlar bu değişimi fark etmiyorlar bile. Neredeyse yüz yılı aşkın bir süredir Arthroleptidae ailesine ait kurbağa kalıntılarını inceleyen bilim insanları, kemiklerin üzerindeki sivri çıkıntıların işlevini bir türlü anlayamamışlardı. Fakat Harvard Üniversitesi biyologu David Blackburn, Kamerun’daki arazi araştırmasında bu kurbağa DO AL AFETLERLE B Ç MLENEN UYGARLIKLAR Amerikalı jeolog Eric Force’a göre, uygarlıkların gelişiminde tektonik süreçler önemli bir rol oynuyor. İddia pek de yersiz değil. Force ilk önce haritada, arkeologlar ta ailesinin canlı üyeleriyle karşılaşınca bu çıkıntıların ne işe yaradığını gördü. Biyolog yumruk büyüklüğündeki kurbağayı eline alınca hayvan birden arka ayaklarıyla tekmelemeye başlayarak elini tırmaladı. Kurbağayı inceledi, arka ayaklarının ucunda deriden dışarıya fırlayacakmış gibi görünen çıkıntılar fark etti. Bu pençeler ilginç bir şekilde deriyi delip geçiyor. Pençelerin tam olarak ne şekilde işlediğini ve hangi türlerde bulunduğunu araştırdı ve orta Afrika’daki 11 türde bu tür pençelerin bulunduğunu saptadı. Bu kurbağaların parmak uçlarındaki kemikler son derece sivri ve hafif kıvrıktı. Bunların ucunda ise parmak kemiğine zengin kolajen içerikli bir salgıyla tutunan yumrular vardı. Kurbağa belli başlı ayak kaslarını gerdiği zaman, sivri kemik, koruyucu yumrudan ayrılarak deriden dışarı fırlıyor. Araştırmacılar bu kurbağaların bir tür yenileme yetisine sahip olduklarını düşünüyor. Nilgün Özbaşaran Dede CBT 1138/ 5 9 Ocak 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle