05 Aralık 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür Kemal Gürüz: Yüksek Öğrenim Kitapları YÖK eski başkanı Kemal Gürüz, eğitim sistemleri konusunda ülkemizde ilk akla gelen isimlerden biri. Gürüz, bu alanda yetkinliğini, uluslararası kitaplarıyla da gösteriyor. Gürüz’ün son kitabından başlarsak: İş Bankası Kültür Yayınları: Yirmi Birinci Yüzyılın Başında Türk Milli Eğitim Sistemi. Gürüz, “Tarihsel perspektif, uluslararası karşılaştırmalar, temel sorunlar ve çözüm önerileri” ile, eğitimi Osmanlı İmparatorluğu zamanından alıyor, Cumhuriyet Dönemi’ni inceliyor; uluslararası karşılaştırmaları okul öncesi, ilk ve ortaöğretim ve yüksek öğretim kademeleri, mesleki ve teknik eğitim ile ayırımları, eğitimin finansmanı, idari yapı ve karar mekanizmaları ve bizim milli eğitim sisteminin çıktılarını ile birlikte ele alarak geniş bir bakış açısı getiriyor. Gürüz, Türkiye’nin 84 yıllık döneminde bugün ulaştığı gelişmişlik düzeyinin, büyük ölçüde milli eğitim sistemi içinde öğretmenlerin yetiştirdiği insangücünün yarattığı katmadeğere borçlu olduğunu vurguluyor. Önümüzdeki yıllarda eğitiminöğretimin her kademesinde okullaşma oranının hızla yükseltilmesi olgusuna ve bu amaçla 2025 yılında eğitim bütçesinin bugünkünün üç katına, yoklaşık 70 milyar dolara çıkması gerektiğine işaret ediyor. Ayrıca eğitim sistemindeki temel sorunları ve çözüm önerilerini tartışıyor. Yeni bir YÖK bileşeni, YÖK’e bağlı Öğrenci Yetiştirme Komitesi öneriyor. Gürüz, üniversite kurumunu, küresel bilgi ekonomisi bağlamında ele alıyor ve ülkelerin rekabet gücü perspektifinde nitelikli insan kaynaklarının ve ARGE gücünün önemine değiniyor. Zengin kaynak taramasıyla hazırladığı ve kendi yorumuyla yoğurduğu Gürüz’ün kitabı dikkate değer bir çalışma. Ekleriyle birlikte 470 sayfa. Türk Dili ve Osmanlı Mirasının Doğası Attilâ İlhan’ın ara sıra yayımlanan eski televizyon konuşmalarından birinde, dil devrimine değinen ve YenileşmeTürkçeleşme akımını eleştiren bir konuşmasını dinledim. ‘Fransız hâlâ 15. yüzyılda yazılanı okuyor, bizimkiler okuyamıyor’ diyordu. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl yaptığını anlayamıyorum. Bu gözlem doğru değil. Bugün bir öğrenci Yunus Emre’yi anlar, Baki ve Tevfik Fikret’i anlayamaz.Doğan Kuban Yunus Emre’den: Karl da lar n ba nda Salk m salk m olan bulut Saç n çözüp benim için Ya n ya n a lar m s n Attilla İlhan’ın gözlemi yaygın bir klişedir. Henüz ders kitaplarının dillerinin sadeleşmediği dönemde Afet nan’ın Yurt Bilgisi kitabını ya da Atatürk’ün özgün ‘Nutuk’ dilini anlamakta zorluk çekerdik. Fakat Pir Sultan Abdal 16. yüzyılda: u kar ki yaylada göç katar katar Bir güzel sevdas serimde tüter Bu ayr l k bana ölümden beter Geçti dost kervan eyleme beni diyordu. Tevfik Fikret ise Doymayan bir han ya ma alçalan bir ihti am; Bir mu a’ a leyli ehrayin ki pür jeng ü zalam; Cehl ü haclet, kahr ü süfliyyet.. nihayet in’hidam te mazi…Bir de istikbali seyret, adkam diye yazar. Türk’ün konuştuğu ve yazdığı Türkçe hep vardı. Okuma yazmanın kırsal çevrede hemen hemen yok olduğu bir çağda, resmi tarihçilerden ve resmi yazışmalardan başka düzyazı olmayan bir dönemin değerlendirilmesinde ve bilim dilinin Arapça olduğunu da unutarak, Osmanlıcaya ağıt yakmak bir abartmadır. Türkçenin KutadguBilik’i ürettiği dönemde (1071) İngilizce henüz oluşmamıştı. Fransız edebiyatının 11. yüzyıla önemli bir yapıtı yoktur. Bugünün İngilizleri Chaucer ve Shakespeare’i özel sözlükle okurlar. Türk aydınları Türk tarihinin uzun bir göçer dönemi olduğunu, göçerin Avrasya’da değişik kültürlerle karışıp simbiyotik bir kültürel geçmişi olduğunu nedense unutuyorlar. Avrupa’da ya da Çin’de, bizim tarihimize model olacak bir süreç yoktur. Osmanlıca heterojen bir etnik grubun dilidir. Anas S rp, Rum, Rus, Çerkez olan Sultan ve devlet erkân n n Türkçe için duyarlı olmadıkları açıktır. Türkçeyi devlet dili ilan eden Karamano lu Mehmet emsettin Bey gibi bir Osmanlı sultanı çıkmadı. Anadolu’da Türkmen Alevileri kuyulara dolduran Hırvat devşirmesi Kuyucu Murat Pa a’n n, Pir Sultan Abdal’ın diline saygı duyması da olanaksızdı. zılı belgelerinde varlıkları adlarıyla saptanmış ve bugün Asya ve Avrupa’ya dağılmış yarısı Türkiye’de olan en az 150 milyon insan var. Türkiye’nin adı, bu ülkede Türkçe konuşanlar egemen oldukları için verilmiştir. Osmanlı toplumuna katılan Slavlar, Lazlar, Çerkezler, Rumlar, Ermeniler Osmanlıca değil, Türkçe konuşuyorlardı. TAR H EN AZ TÜRKÇEDE YA IYOR Osmanlıcaya ilişkin bu yargılar üzerine bugünkü Türkçe ortaya çıkmıştır. Bu beş yüz yıllık Osmanlı kültürünün yadsınması anlamına gelmiyor. Bize özgü duyarlığın içinde Osmanlı geçmişi, Osmanlıca, Arapça ve Farsça da vardır. Babamız, dedemiz Osmanlıdır. Geçmişten gelen her şey zenginliğimizdir. Ulusal tarihimiz Anadolu’da Selçuklu ve Osmanlı üzerine oturur. Fakat bu tarihi kimliğin daha eski katmanlarının da tanımladığı bir uzun soluklu kimlik de, en az dilimizde yaşamaktadır. Dil’in birle tirici gücünün yerine geçecek bir sosyal olgu yoktur. Protestanlığın en büyük gücü Luther’in İncil’i Almancaya çevirmesinden kaynaklanmıştır. İngiliz halkını yaratan İngilizce, Fransa’yı yaratan Fransızcadır. Avrupa’yı birleştiren de kilisenin zorladığı Latince olmuştur. Amerika tek bir dilin birleştirdiği ülkedir. Hindistan’ın politik bütünlü ü ise İngilizce sayesinde gerçekleşme olanağı bulmuştur. Dünya politik bir egemenlik aracı olan İngilizceyi ortak bir anlaşma dili olarak kullanıyor. İngilizce ile diğer Avrupa dilleri arasındaki sürtüşmeyi de 1970’lerden beri izliyoruz. Divan edebiyatı, toplumdan beslenmeyen bir edebiyatın, söz oyunundan başka bir şey geliştirmediğini göstermiştir. Kuran’ bile anlamayan Müslüman Türk halkının halk şiiri ve masal dışında, ne edebiyatı, felsefesi, ne romanı, ne tiyatrosu ne de doğru dürüst tarihi, yani dünya uluslarıyla karşılaştırılacak bir kimlik kaynağı gelişmiştir. İlk büyük birleştirici Osmanlı tarihini Hammer’in yazmış olması doğru değerlendirilirse, bazı gerçekler daha iyi anlaşılabilir. Osmanlı edebi mirası, okumamış Türk’ün yabancısı olan bir mirastır. Osmanl ’n n en kötü miras , okumamış bir halktır ve Türkçeye bile çevrilmemiş bir Kuran’dır. ranl lar ve Araplar n en büyük gücü dillerinden geliyor. Bütün geri kalmışlıklarına karşın milliyet hisleri dilleri etrafında gelişmiştir. OsmanlıTürk kavgası dinciyi Osmanlıca yanlısı yapmış, Türk’ün entelektüel geli mesini engellemiştir. Bugün dinini kendi dilinde okumayan kaç millet var? Neden Arap Kuran’ı anlasın da Türk anlamasın? Tanrı tek bir dini gönderdiği zaman insanları ayırmak için mi, birleştirmek için mi gönderdi? Türkiye’nin ilk geriliği, dinini kendi dilinde öğrenmemesidir. Bu giderek ulemanın egemen kalmak için kullandığı bir cehalet arac olmuştur. Osmanlı tarihi, tarihçilerimizin yapıtlarıyla gösterdikleri gibi, kendi içinde olağanüstü tutarlı bir sistemdir. Her şeyini kendi içinde yaratmıştır. Fakat bizim tarihimizi doğru yazmamız için Osmanlı kabuğundan daha derinlere inmemiz gerekiyor. DİĞER KİTAPLARI Kemal Gürüz’ün State University of New York Press’de 2008’de Higher Education and International Student Mobility in the Global Knowledge Economy (Küresel Bilgi Ekonomisi’nde Yüksek Öğrenim ve Uluslararası Öğrenci Dolaşımı) başlıklı İngilizce bir kitabı daha yayımlandı. Gürüz, bu ilginç çalışmasında, yüksek öğrenimin gelişimini ve bugününü, ülkeler arası mukayeselerle ele alıyor. Bononia Univresity Press’de yayımlanan “Observatory for Fundamental University Values and Rights, Case Studies” başlığı altında, Türkiye’de yüksek öğrenim: Çağdaşlaşan Bir Toplumda Kurumsal özerklik ve sorumluluk” konusu, tarihsel bir perspektif içinde politika önerileri sunan kitapta, yazarlar arasında bulunuyor. Diğer yazarlar ise Üstün Ergüder ve Andris Barblan. Gürüz’ün ÖSYM’de yayımlanan Dünya’da ve Türkiye’de Yüksek öğretim (2003) kitabı da var. OSMANLI’NIN FELAKET : D LS ZL K Osmanlı kültürünün en büyük felaketi dilsizliğidir. Osmanlıca, saray çevresinin ve idarenin dilidir. Halkın konuşup yazTayfun Akgül dığı, şarkı söylediği dil değildir. Osmanlı yazılı kültürü bir iktidar kültürüdür. Bu sınıfsal dil, toplumun cahil kalma nedenlerinden biridir. Osmanlı’nın milliyet karşıtlığı, bir anlamda, Osmanlıcada sergilenir. Biz Kutadgu Bilik kadar, Yunus Emre kadar, Türkçe yazan ve düşünenler kadar Türk olabiliriz. Türkiye’ye Ortaçağdan bu yana Turcia, Turcomania dedirten, Osmanlı İmparatorluğu’na Emporium Turcorum dedirten Çinlilerin, Rusların, Bizanslıların ya CBT 1138/2 9 Ocak 2009
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle