Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör yordu. Yazıları inceleyen Freeth makinenin her zaman doğru tahmin edemediğini söylüyor. Oysa olimpiyat oyunlarının tarihi daha doğru hesaplanıyordu. Freeth ve ekibi makine üzerinde en az beş farklı yarışla ilgili bilgiler bulmuş. Mekanizma bu yarışların sırasını belirleyebiliyordu. Bunların dışında metonik takvim üzerindeki ay isimleri de çözüldü. Bilim insanları ay isimlerinin dilbilimsel analizleri sonucunda aletin kökeni hakkında da bilgiler edindiler. Mekanizma büyük bir olasılıkla Korintler tarafından kurulan bir koloniye ait. Bu koloniye, ünlü matematikçi Arşimed’in yaşamış olduğu Sirakuza kenti de dahil. Freeth bu nedenle Antikythera bilgisayarının Arşimed’in mekanik geleneğine uzandığını düşünüyor. hastalık etkenleri ve parazitlerin yayılma sıklığı gibi bilgeler dahil edilmiş. Ve araştırmacılar dini grupların çeşitliliğini bu bilgilerle ilişkilendirince ortaya şu sonuç çıkmış: Bir bölgede enfeksiyon hastalıkları riski ne kadar büyükse dini gruplaşmalar da o denli fazla. Yüksek enfeksiyon riski toplumun hep daha küçük gruplar şeklinde bölünmesine yol açıyor ve insanlar yabancılarla ilişkiye girmekten kaçınıyorlar. Bu şekilde kendine özgü dini gelenekleri bulunan hep daha küçük sosyal yapılar oluşuyor. Benzer sonuca bilim insanları dilin gelişimi ve enfeksiyon riski arasındaki ilişkiyi inceleyerek ulaşmışlardı. Aslında Gürüz de HasanÂli Yücel de sonunda çalışmak zorunda oldukları ahmak ve cahil politikacılar nedeniyle başarısız olmuşlardır. Her ikisi de devirlerinin en kaliteli bilim adamlarının dostu olmuşlar, bu kişileri önemli yerlere getirmişlerdir. Zırvalığın Sınırları 25 temmuz 2008 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknoloji’de Aytekin Aydemir, Kemâl Gürüz’ün HasanÂli Yücel’den sonra ülkemizin yetiştirdiği en büyük araştırma ve yüksek öğretim yöneticisi olduğu yönündeki sözlerimi eleştiren bir yazı yayımlamıştı. İçinde hiçbir veri veya doğru bir ifade bulunmayan bu yazıya cevap vermeyi dahî gerekli bulmadıydım. Ancak 16 Ağustos 2008 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik’te Rifat Okçabol’un benzeri bir yazısı çıkınca, okuyucularıma olan saygımdan ötürü bu tür yazılara son defa olarak cevap vermeye karar verdim. Ayktekin Aydemir, benim Kemâl Gürüz’ün, TÜBİTAK başkanı olmadan yaptığı icraatı araştırmadığımı söyleyerek, bunu yapmamı tavsiye ediyor. Bu zat zahmet edip bana sorsaydı, kendisine Kemâl Gürüz’e hayatımda ilk kez merhaba demeden onun geçmiş icraatı hakkında çok güvenilir bir kaynaktan detaylı bilgi aldığımı söyleyebilirdim. Aydemir’in yazısını okuduktan sonra, bu sefer başka bir kaynaktan bilgilerimi teyid ettim. Kemâl Gürüz’ün Trabzon’daki rektörlüğü sırasında verdiği bilimsel kararların (yurtdışına gönderilen öğrenciler dahil) hepsinin altına imzamı rahatlıkla atabileceğimi tekrar gördüm. Rıfat Okçabol ise aynen Aytekin Aydemir gibi yarım yamalak, yanlış bilgilerle Gürüz’ü eleştirmeğe kalkıyor. Evet Gürüz paralı eğitim savunmuştur (Türk üniversitelerindeki 26 yıllık tecrübeme dayanarak ben de savunuyorum), ancak Gürüz savunduğu sistemde tek kuruşu olmayan çocuğun da okuyabilmesini mutlak temin edecek tedbirleri getirmeyi ihmal etmemiştir. Evet Gürüz en çok Ahmet Necdet Sezer’le takışmıştır. Sezer’le takıştığı her konuda Gürüz haklıydı. Sezer’in yükseköğretimdeki icraatının Abdullah Gül’ünkünden tek farkı, Sezer’in solcuları, Gül’ün ise dincileri tercih etmesiydi. Benim gözümde hiçbir bilimsel kıstasa dayanmayan her iki grup atamanın verdiği zarar aynıdır. Ben bunu çeşitli gazetelerde en açık bir dille Sezer zamanında tenkid etmiştim. Gürüz’ün yerinden ettiği veya sıkıştırdığı rektörler konusuna ise hiç girmeyelim, zira, bunları Unamuno gibi uluslararası büyük saygınlığı olan bir dâhi ile kıyaslamaya kalkan Okçabol okuyucu önünde rezil olur! Tek bir örnek vereyim: Gürüz’ün görevden el çektirdiği rektörlerden biri şimdiki İçişleri Bakanıdır. Okçabol, imâlarla sözümona eleştiri yapacağına hangi üniversiteyi kastediyor, hangi rektör söz konusudur açık açık yazsaydı ki kendisine soru sorabileydim. Bir tarihte Oral Çalışlar da Gürüz’ü önemli bir bilim adamını sıkıntıya sokmak nedeniyle eleştirdiğinde, ben kendisine bahsettiği önemli bilim adamını önemli yapan siyantometrik kıstaslar hakkında bir soru sormuştum. Çalışlar cevap veremediği için bana saldırmayı tercih etmişti. Kemal Gürüz, kendi konusunda benzerlerinin pek çoğundan daha çok uluslararası atıf almış bir bilim adamıdır. 37 yaşında bilim adamlığını terk ederek bilim yöneticisi olmuştur. Bu konudaki kariyeri Türkiye’de HasanÂli Yücel’inki kadar başarılıdır. Yaptığı atamaların tümü elindeki malzemenin ve o saçma seçim sisteminin el verdiği oranda başarılı olmuştur. Aslında Gürüz de HasanÂli Yücel de sonunda çalışmak zorunda oldukları ahmak ve cahil politikacılar nedeniyle başarısız olmuşlardır. Her ikisi de devirlerinin en kaliteli bilim adamlarının dostu olmuşlar, bu kişileri önemli yerlere getirmişlerdir. Gürüz başkanlığındaki TÜBİTAK ne daha önce ne de daha sonra o kadar çok sayıda kaliteli bilim insanını bünyesinde barındırabilmiştir. Ancak aynen Yücel gibi Gürüz de yüksek öretim konusunda saygın yerlerde olmak üzere dört tane enfes kitap yayımlamıştır (Yücel’den farkı, ikisi yurt dışında). Gürüz’ü kendinden sonra gelen Özcan’ın atanmasından sorumlu tutmak ne kadar akıl kârı ise, Yücel’i de kendisinden hemen sonra atanan Sirer’den sorumlu tutmak o kadar akıl kârıdır. Aytekin’e ve Okçabol’a tavsiyem, önce yazacakları konuyu araştırmayı öğrensinler. Cumhuriyet Bilim Teknoloji bilimsel olmaya çalışan bir dergidir, dedikodu dergisi değil. Dediğimi yaparlarsa kim bilir, belki günün birinde uluslararası bilim dünyasında kendilerine saygın bir yer bile edinebilirler. Ben bunu kişisel tecrübeme dayanarak tavsiye ediyorum. OTİZME YOL AÇAN GEN BULUNDU İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi ABD Otizm Birimi, kendilerinin de yer aldığı Harvard Tıp Fakültesi ile birlikte yaptıkları ve Science dergisinde yayımlanan önemli bir araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Otizm yaşamın ilk 3 yılında ortaya çıkan sosyal –duygusal gelişme aksaması, dil gelişim gecikmesi ve tekrarlayıcı davranışlardan oluşan bir beyin hastalığıdır. Bu tanıyı alan bireyler arasında gösterdikleri belirtiler açısından farklılar olabilmektedir. Temelde genetik bir bozukluk olduğu bilinmektedir. 11 Temmuz 2008’de dünyanın en önemli bilimsel dergilerinden Science dergisinde yayınlanan bir çalışma otizme yol açan 6 yeni gen tanımlandı. Bu çalışma Harvard tıp Fakültesi Gentik Bölümü Prof Chris Walsh öncülüğünde gerçekleşmiştir. Türkiye’den bu araştırmada İstanbul Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Öğretim Üyesi Prof. Nahit Motavalli Mukaddes yer aldı. Mukaddes, yeni buldukları genler ile ilgili şu açıklamayı yaptı: “Harvard tıp Fakültesi Genetik Bölümü ile yaptığımız uluslararası ortak çalışmada otizme yol açabilecek 6 yeni gen bulundu. Bu çalışma pek çok genin otizmde yer aldığını bir daha kanıtladı. Bu genlerin yarısının yaşam deneyimleri tarafından kontrol edilen ve sinaptik gelişmede rolü olan genler olduğu ve yaşamın ilk yıllarında beyinin öğrenme süreçlerinde rolü olduğu düşünülüyor. Bu da bugün tedavi de gündemde olan erken tanı ve yoğunerken eğitsel programın önemini bir daha göstermektedir. Bu sonuçlar çok heyecan verici ve otizmi anlamada önemli bir dönüm noktasıdır. Bu önemli bilimsel buluşu gerçekleştirmede hasta grubumuzun ciddi katkısı olmuştur. Bu çalışma devam etmektedir ve daha büyük buluşlar ümidini taşımaktayız.” Nilgün Özbaşaran Dede ENFEKSİYONLAR DİNİ İNANÇ ÇEŞİTLİLİĞİ ÜZERİNDE ETKİLİ OLABİLİR Mİ? CBT 1118/ 5 22 Ağustos 2008 Bu konuyu araştıran Amerikalı araştırmacılar Corey Fincher ve Randy Thornhill, enfeksiyon hastalıklarının sık yaşandığı bölgelerde inanç çeşitliliğinin daha zengin olduğu sonucuna vardılar. Dini gruplaşmalar ve enfeksiyon hastalıklarının ortaya çıkış sıklığını karşılaştıran bilim insanları, temasa bağlı yüksek bulaşma riski daha küçük grupların dolayısıyla da birbirinden farklı dini inançların oluşmasına yol açıyor diyorlar. Araştırmanın çıkış noktasını oluşturan soru şuydu: Niçin bazı ülkelerde çok fazla dini gruplar bulunurken, diğerlerinde daha az dini inanç türleri var? Örneğin Fildişi Sahilleri’nde 76 din grubu bulunurken, Norveç’te bu oran on üçle sınırlı. Brezilya’da ise insanlar 159 farklı dine inanıyorlar. Oysa yüzölçümü çok daha büyük olmasına rağmen Kanada’da topu topu on beş farklı din var. Genel bir motif arayışında olan araştırmacılar, geleneksel yaşamın devam ettiği 339 toplumdaki enfeksiyon riskini incelemişler. Hesaplara bölgelerin yüzölçümleri, ortalama hava sıcaklığı, yağış miktarı, tıbbi veri bankası bilgileri ve