Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam üreme tekniklerinin gelişmesi nedeniyle bu oranlar değişmiş ve çoğul gebelik insidansı belirgin oranda artmıştır. En büyük artış ise üçüz ve dördüz gebeliklerde olmuştur. Öyle ki, üçüz ve üstü gebeliklerin görülme olasılığı %300400 oranında artmıştır.” Toplantıda erken doğumun maddi zorluklarına da değinildi: “Ülkemizde resmi kurumlardaki küvöz sayısı yaklaşık 1.850 olarak alındığında, erken doğum eyleminin canlı doğumla sonuçlanması durumunda prematür bebeklerin küvöz ihtiyacı karşılanamayacak ve dolayısıyla bebek ölümlerinin sayısı artacaktır. 2003 verilerine göre, bebek ölüm hızının binde 29, perinatal ölüm hızının binde 24 olması, erken doğum sonucunda dünyaya gelen prematür bebeklerin yaşamsal kalitesi hakkında ciddi kaygılar ortaya çıkarmaktadır. Bunun yanında, bir günlük küvöz ve prematür/yenidoğan devamlı bakım maliyeti resmi kurumlarda 27.00 YTL 44.50 YTL olup, bir bebek için ortalama 1 haftalık küvöz+yoğun bakımın kamuya maliyeti kabaca yıllık 80 milyon YTL olacaktır. ” Erken doğum ve buna bağlı ölümleri engellemek için gerekli önlemler 1. Çoğul gebeliklerin oluşmasında önemli faktör olan yardımcı üreme teknikleri uygulamalarında transfer edilen embriyo sayısına hem devlet hem de özel kurumlarda olmak üzere kesin kısıtlama getirilmesi, 2. Devlet tarafından ödenen yardımcı üreme tekniği ilaç ve uygulamalarının pahalı olması nedeniyle konulmuş olan kısıtlama yerine “Embriyo Freezing” olarak adlandırılan dondurma yöntemlerini zorunlu hale getirilerek ve sonraki uygulamalarda da devlet güvencesi getirilerek merkezlerin transfer ettiği embriyo sayılarında azaltmaya gitmelerini sağlamak, 3. Yenidoğan hizmetlerini yürüten merkezlerin donanım, hekim ve personel ihtiyacının ülke şartlarına göre yeniden değerlendirilmesi, 4. Doğum öncesi anne ve doğum sonrası bebek bakımına yönelik olarak verilen sağlık hizmetlerinin organizasyonunun sağlanması ve hasta bebek nakil sisteminin kurulması, 5. Yenidoğan bebek uzmanı yetiştirilmesi için Sağlık Bakanlığı, YÖK ve Üniversiteler arası işbirliğinin sağlanması, 6. Erken doğum konusunda toplumsal bilgilendirme ve eğitim olanaklarının yaratılması olarak belirlendi. ainam@metu.edu.tr “Felsefe ne işe yarar”la başlayalım isterseniz: İnsan olma sürecini tamamlayamamış bir canlı kategorisi olarak görüyorum ben insanı. Hâlâ bilmemiş, tamamlanmamış. Bu yolculukta felsefe ne işe yarıyor acaba, felsefe bize ne yapar? Ne İş Yapar Felsefe? “Felsefe ne işe yarar?” sorusu bizim kültüre yakışan bir soru. O bakımdan hoşuma gitti. Bir de tabii bana soracağın soruların hepsinin bilirim ben cevabını. Her soruyu sorabilirsin. İstersen çarpım cetvelini de sorabilirsin.Ben genç ve biraz da kendini bilmez bir adam olarak felsefeyle ilgili okumalarımdan felsefeyle de hakikatin aranabileneceğini gördüm. Hakikatin buralarda olduğunu hissediyorum! Yakınımızda! Biraz önce buralardaydı tam yakalayacakken yitip gitti yine. Felsefenin ne işe yaradığını ancak kendi bakış açımdan söyleyebilirim. Herkesin felsefeyle teması farklı beklentilerle olmuştur. Mesela Frankafon felsefe, o tavırla yapılan felsefe. Angloamerikan felsefe. Felsefe de¬nen bir faaliyet var ve herkes buna kendi bakış açısından yaklaşmaya çalışıyor. Oysa bu yüzyılda felsefenin durumu biraz daha karmaşık, bizim gibi kültürlerin kendileriniarayışı ve buluşuyla ilgili önemli ipuçları sunabiliyor felsefe. Örneğin ben 2030 yıl evvel “Türk felsefesi”nden sözederken, (Elbette “Türk Felsefesi” belki daha kuşatıcı anlamıyla “Anadolu Felsefesi” sözünü iyice açmak gerek...) hocam Teo Grünberg dedi ki: “Sen Türk felsefesi gibi bir şeyden bahsediyorsun; peki bu Türk müziği gibi bir şey mi olacak yoksa Türk fiziği gibi bir şey mi?” Ben o zaman net cevap veremedim. Biz bu topraklarda yaşanan hayatı felsefece yorumlamaya ve anlamaya çalışacağız. Yaşanan hayatın edebi yolla kavranma biçimi vardır, diğer sanat alanlarıyla, din yoluyla, günlük hayatın beklentileriyle, siyasi yolla ama felsefece anlama diye bir anlama tarzı olduğunu da düşünüyorum. “Felsefe ne işe yarar?” sorusuna gelirsek, bir defa hayatımızı anlamaya yarayacağını düşünüyorum. Ancak sadece anlamada kalacağını düşündüğüm bir faaliyet değil felsefe. Ondan öteye felsefeyle nasıl ilişki kurduğunuza bağlı olarak, onun terbiyevi bir yanı da olduğunu düşünüyorum. Kültürümüzde edeple ilgili olarak. Geçmişte böyle bir kök var. Helenistik felsefe diyebileceğimiz, özellikle Aristoteles’den sonra Büyük İskender’in seferlerinin ardından gelen dönemde, Stoa felsefesi Epiküros okulunun yaptığı eğitimde felsefe yoluyla insan olma, hamlıklarımızdan arınma rengi vardır. Ama bu özellikle Hıristiyanlığın bu kültüre egemen olmasının ardından bu renk ortadan kaldırıldı. Felsefe entelektüel bir disiplin olarak görülmeye başladı, kavram mühendisliği ya da entelektüel oyun haline gelmeye başladı. Felsefenin köklerinde edeple olan ilişkisinin eridiğini görebiliriz. Bu ortaçağın sonunda da ortaya çıktı. Aydınlanmanın özünde de felsefeden bir beklenti vardı. İnsanın olgunlaşması, gelişmesi, kendini tanıması ve hayata çeki düzen vermesi özelliklerinin felsefede olduğu unutulmuştu. Hâlâ da böyle olduğunu düşünüyorum. 1980’lerden sonra Batı kültüründe hatırlanmıştır, ancak bunun da ticari ve mekanik biçimde yapıldığını düşünüyorum. Felsefi Danışmanlık diye bir şey var: ”Philosophischen Praxis” Alman kökenlidir, 1981 yılında G.B.Achenbach’ın bir çalışmasıyla başladı diyebiliriz. İngiltere’de, Amerika’da, Baltık ülkelerinde, İsrail’de bu çalışmalar yapılıyor. Felsefi eğitim almış insanlar bir de felsefi pratiğiyle bir çeşit danışmanlık üstlenerek şirketlere ve insanlara yardımcı olmak görevini üstleniyor. Batı’da hayatının bir dönemine gelip “Ben neden yaşıyorum?” sorusunu soran, “Nerden geldim, nereye gidiyorum, hayatın manası nedir?” fikirleriyle meşgul olan insanlar dinden ya da gelenekten etkilenmeyerek sorgulama yolunu seçen insanlar felsefe tartışmak istiyor. İşte bu insanlar danışmanlara para vererek onlarla felsefe konuşmak istiyorlar. Sorularına felsefe tarihinde nasıl cevaplar verildiğini merak ediyorlar. Profesyonel tartışmacılar, belki biraz Eski Yunan’daki sofistlere benzeyen insan tipleri bugün son 20–30 yıldır Batı kültüründe meydana çıkmaya başladı. Akademik felsefe çevreleri bu yaklaşımlara tepkili. Felsefenin ayağa düşürüldüğünü görüşü hakim. O belki de kültürün tükenmişliğiyle ilgili. Çıkar yol kalmadı. Evet. Bir açıdan, dinî yoldan, sanat yolundan, bilimden, teknolojiden, tıptan bir çıkış bulamadık bir de felsefeyi deneyelim bakalım diye düşünenler olabilir. Tayfun Akgül CBT 1118/ 11 22 Ağustos 2008