Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kimin yaşayacağına bizler mi karar vermek zorunda kalacağız? Yaşam sürelerinin giderek uzamasıyla birlikte toplumda yürek sızlatan törel ikilemlerin de yaşanması kaçınmaz olacak. Erken doğum hayati bir risktir, önlenebilir? Erken doğum hızla artıyor. Müdahale ile oluşan çoğul gebeliklerde ise bu oran daha da yükseliyor. Ö lümün geleceğiyle ilintili olarak, törel bakış açısından iki farklı senaryo ile karşı karşıya kalmamız işten değil. Bunlardan biri ortalama yaşam süresinin, yaşlanma ve buna bağlı olarak ortaya çıkabilecek sorun ve rahatsızlıklara henüz bir çözüm bulunmamışken, giderek uzamasından kaynaklanıyor. İkincisi ise, gerek ölüm gerekse yaşlanmanın halihazırda yarattığı olumsuzlukların aynı anda alt edilmesi ve böylelikle insanların 150200 yaşına hatta daha ileri yaşlara dek sağlıklı bir yaşam sürdürmeleriyle ilgili. İlk durumda seçime bağlı ölümün törel geçerliği ve davranış biçimininhem intihar hem de ötenazinin ve bu yönde verilecek tıbbi desteğin tartışmaya açılması gerekiyor. İkinci durumda ise, küresel bir nüfus felaketinin önüne geçilmesi için, gebelik ve doğumun önlenmesi konusunda bir sorgulamaya gidilmesi gerekiyor. ça; uçuşla ilgili ilk deneyimleri, çift kanatlı uçaklar tek kanatlı uçaklardan daha iyi uçtukları için insanların gelecekte uçakların 12 kanadı olacağını düşündükleri günleri anımsayın. Ancak yaşam sürelerinin şimdilerde olduğu gibi çarpıcı bir biçimde artmayı sürdüreceğini ve yaşlanma ile buna bağlı olumsuzlukların üstesinden gelinmesinin zaman alacağını düşünmek son derece mantıklı. Öyle ki, ülkelerin birçoğunda hastalıklı ve elden ayaktan düşmüş insanların sayısının bir hayli yüksek olduğu bir dönemin yaşanması kaçınılmaz olacak. Toplumsal görgü kuralları ve hatta çoğu hekim destekli intihar ve ötenazinin gerekliliği gibi sorular içler acısı bir boyuta ulaşacak. T ZOR SORULAR Derken yaşlılık bilimi alanındaki gelişmeler imdada yetişecek ve uzun yaşama bağlı olumsuzluklar giderek yok olarak yeniden üremeyle ilgili sorulara odaklanılacak. Kaç çocuğa izin verilecek? Çocuk yapmak izne tabi tutulmuşsa, kimlere çocuk yapma izni verilecek ve buna kim karar verecek? Çocuk yapmalarına izin verilmeyen kadınlar bu durumdan nasıl etkilecekler? Kaza sonucu gebeliklerin önlenmesi amacıyla genetik açıdan olası anne adayı olarak görülen genç kızların kısırlaştırılmaları konusunda kamunun görüşüne dayanan bir politika mı izlenecek? Bu soruların her biri son derece ciddi ve beraberinde getirdiği sıkıntıların bir bölümü Çin’de yaşandı. Seçime bağlı intihar ve ötenazi (en azından isteğe bağlı ve edilgen biçimleri) bir bakıma üremenin kısıtlanmasıyla ilgili sorunlar kadar sıkıntılı değil. Çünkü, yaşlı ve süreğen hastalıkları olan insanların büyük bir çoğunluğu onca sıkıntılarla yaşamı sürdürmektense huzurlu bir biçimde ölmeyi yeğleyecektir. Uzman destekli ve yasallaştırılmış bir intiharla ilgili görüşler şimdiden yoğun bir biçimde desteklendiği gibi, edilgen ötenazi de giderek kabul görüp yaygınlaşıyor. Gelgelelim, insana asıl itici gelen yaşlı ya da hastalıklı insanların zoraki ölümleri. Kadınların zorla kısırlaştırılmaları gibi çok acımasız bir önlemden pek de farklı olmayan bu önlemin önce yüreklendirme ile başlayıp sonradan bir zorunluluğa dönüştürülmesi Nazi döneminin tüyler ürpertici anılarını çağrıştırıyor. İnsanların yaşamlarını bu biçimde sonlandırmayı seçmenin uzun yaşamın beraberinde getireceği sorunların uygun bir çözümü olacağı kuşku götürür. Aynı anda hem ölüm hem de doğum ikilemiyle karşı karşıya kalmamız çok daha büyük bir olasılık. Bu konuda üçüncü bir çözüm yaşamı uzatma yönündeki çabaların bir yana bırakılması olabilir. Giderek büyüyen yemek porsiyonları ve bir sigaraya var mısınız? Rita Urgan, kaynak New Scientist, 13 Ekim 07 Ölüm söz konusu olduğunda da doktor destekli intihar, isteğe bağlı ya da istek dışı ötenazi, edilgen ve etken ötenazi (yaşam destek birimlerinin devreden çıkartılması ya da yeniden canlandırma yoluna gidilmemesi, sağaltım sonrasında yaşam niteliğinde kayda değer bir artış sağlanamayacağı yargısına varılıp sağaltım işlemlerinin durdurulması türünde sorunlar tartışılıyor. CİDDİ KARARLAR Her iki durumda da insanların doğum ve ölümle ilgili hemen her konuda günümüzde yaşananlardan çok daha ciddi törel sorunlarla karşı karşıya kalacakları kesin. Günümüzde sorunun doğumla ilintili kesiminde doğum kontrolü, kürtaj, aile boyutu, çocuk bakımı, anababalığa uygunluk, cinsiyet seçimi, klonlama, embriyonik kök hücrelerin kullanımı ve daha nice konu tartışı ürk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği, Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği, Türk Perinatoloji Derneği ve Türk Neonatoloji Derneği bebek ölümleri ve erken doğumun önlenmesiyle ilgili gelişmeleri değerlendirdiği bir basın toplantısı düzenledi. Son zamanlarda kamuoyunu meşgul eden ve toplumsal bir üzüntüye yol açan bebek ölümleri nedeniyle gerçekleştirilen basın toplantısında Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. İsmail Mete İtil, Türkiye Maternal Fetal Tıp ve Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Acar Koç, Türk Neonatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Yurdakök ve Türk Perinatoloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Turgay Şener biraraya gelerek konuyla ilgili görüş ve önerilerini paylaştı. Toplantıda, “Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesi’nde kaybedilen bebeklerin çok büyük bir kısmı erken doğum ve bunun getirdiği ağır ve yaşamı tehdit eden komplikasyonlar sonucunda yitirilmişlerdir. Bu durum erken doğumun toplumsal olarak ne denli ağır yaralar ve kayıplara yol açtığının göstergesidir” denildi. ERKEN DOĞUM ORANLARI Dernek temsilcileri, görülebilecek erken doğum oranına da dikkat çekti: “Normal bir gebelik süreci genel olarak 40 hafta sürmektedir. Ancak 37. haftadan sonra 41. gebelik haftasına kadar gerçekleşen doğumlar normal zamanında (term) doğumlar olarak kabul edilmektedir. Erken doğum klasik olarak 2437. gebelik haftaları arasındaki doğumları tanımlamaktadır. Görülme sıklığı yaklaşık olarak %10 civarındadır. Ülkemizde her yıl yaklaşık 1.300.000 doğum olduğu düşünülürse yılda en az 100.000 civarında erken doğum vakasıyla karşılaşacağımız söylenebilir.” Erken doğumların anne ve çocuk sağlığı üzerine birçok olumsuz etkileri bulunduğuna dikkat çekilen toplantıda erken doğumun oluşmasına yol açan faktörler üzerinde de duruldu: “Enfeksiyon önemli bir erken doğum nedenidir. Enfeksiyonlar dışında rahim iç boşluğunun gereğinden fazla gerilmesine yol açacak diğer bazı durumlarda da erken doğum sıklıkla görülebilmektedir. Bu durumlar arasında çoğul gebelikler, anne karnındaki çocuğun su miktarının fazla olması (polihidroamniyos), rahim yapısını bozacak büyüklükteki myomlar veya doğumsal rahim anomalileri sayılabilir. Eskiden nadir görülen çoğul gebelikler giderek daha sık görülen ve buna bağlı olarak kadın doğum hekimlerinin günlük pratiğinde daha çok yer alan bir tablo haline gelmiştir. Kendiliğinden oluşan ikiz gebelikler yaklaşık olarak 90 gebelikte 1 görülürken, üçüz gebelikler 8.000 gebelikte 1, dördüz gebelikler ise 730.000 gebelikte 1 olarak görülür. Halbuki günümüzde yardımcı CBT 1118/ 10 22 Ağustos 2008 lıyor. Ölüm söz konusu olduğunda da doktor destekli intihar, isteğe bağlı ya da istek dışı ötenazi, edilgen ve etken ötenazi (yaşam destek birimlerinin devreden çıkartılması ya da yeniden canlandırma yoluna gidilmemesi, sağaltım sonrasında yaşam niteliğinde kayda değer bir artış sağlanamayacağı yargısına varılıp sağaltım işlemlerinin durdurulması türünde sorunlar tartışılıyor. Bu tartışmalar sonunda henüz bir görüş birliğine varılmış değil. Ancak, çok azı istikarlı ve tümü de tartışmalı olan, birtakım uzlaşmalar söz konusu. Daha uzun yaşam süreleri bu soru dizilerinin en azından birini çok daha ivedi ve çok daha zorlu kılacak. Peki, bizler bu zorlu tartışmalara acaba hazır mıyız? Bu konudaki kestirimler tabii ki son derece saf