Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Enerji Yoksulu Kent Kapıda Koca kıtayı boş bulan ve halkından arındıran Amerikan Avrupalıları, bütün dünyanın en zengin ve en güçlü ülkesi olarak, 20. Yüzyılda, bütün toplumlara, başlarına bela olan otomobil, gökdelen, atom bombası, tüketim çılgınlığını öğrettiler. Ve en çok sera gazı üreten toplum olarak iklim dengesinin değişmesinde de örnek oldular. Şimdi balayı bitti, kel göründü.Doğan Kuban ane Jacobs 1962’de yayımlanan “The Death and Life of Great American Cities” adlı kitabı ile büyük kentlerin ne denli kırılgan olduklarını anlatmıştı. Bundan yarım yüzyıl önce sera etkisi, ekolojik felaketler, susuzluk, çölleşme, enerji sıkıntısı gibi sorunlar henüz devreye girmemişti. Jacobs daha çok spekülatif yapılaşma, otomobil trafiği, insanını sahip olamadığı kent mekânlarının olumsuz etkilerini kentleri öldüren gelişmeler olarak anlatıyordu. Arada geçen zamanda o zaman akla bile gelmeyen gerçek tehlikeler ortaya çıktı. Bunların iki tanesi son yıllarda ciddi hükümetlerin üzerinde raporlar hazırlattıkları iklim değişikliğinin ekonomisi. Bunların en çok bilineni İngiliz hükümetinin ekonomist Lord Stern’e hazırlattığı 2006’da yayımlanan 700 sayfalık rapor. Raporun en önemli sonucu iklim değişiklikolmuş vizyonlarıyla Türkiye’nin geleceğini tehdit ediyorlar. Belediyelerin yapı politikası ülkeyi iflas ettirme potansiyeli taşıyor. Amerikan ekonomisini batıran büyük riskli ‘Mortgage’ sistemi idi. Türkiye ekonomisini batıran da büyük bir olasılıkla ilkel kent ve yapı vizyonları olacak. J lerinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması için(2008’de değiştirilen hali ile) ulusal gelirin %2’sinin bu amaçla kullanılmasını öngörmesiydi. 2008’de Avustralya Hükümetine Profesör R. Garhaut tarafından hazırlanan rapor ise Stern Raporu’nun durumun ciddiyetini yeterince yansıtmadığını ileri sürüyordu. SANILDIĞINDAN YAKIN OLABİLİR İklim krizi ile birlikte enerji krizinin kapımıza dayanma süreleri sanıldığından daha yakın, 510 yıl içinde olabilir. Bütün bu olasılıkların karşısında nüfusu nedeniyle olağanüstü zayıflıkları olan Çin’de –aslında pek çok fakir ülke bu durumda geleceğin kenti için çok ilginç bir deneme yapılıyor. Ünlü İngiliz firması Ove Arup’un Çin’de ‘DONGTAN’ adlı tasarladığı ekokent inşa ediliyor. Bu 500.000 kişilik kent yakın geleceğin iklim ve enerji koşullarında kentlerin nasıl olabileceğini sade tasarım olarak önermiyor, uygulama olarak gerçekleştiriyor. Bizim milyonlar doldurulmuş kaotik kentleri bu gelecek kent modeli ile karşılaştırırsak, kentlerin bugünden o güne dönüşümünün ne kadar zor, karmaşık ve pahalı olacağı gözler önüne seriliyor. DONGTAN yeniden yapılan bir kent. Binlerce yıllık tarihi kentlerin dönüşümü de bir şekilde, gerçekleşmek CBT 1129/ 8 7 Kasım 2008 zorunda. Toplumun bundan haberi olması yaşamsal bir sorundur. Şimdiki idareciler bir seçim dönemini daha, bilinçsiz geçirirlerse Türkiye bir daha yetişemeyeceği kadar geride kalabilir. Kuşkusuz ekokent tasarımları çok uzun yıllardır yapılıyordu. Fakat bugün enerji kısıntısı kapıya dayanmıştır. Yeni kent vizyonları gerekiyor. Gökdelen hayalleri kuran belediyelere, iş adamlarına ve mimarlara hatırlatalım ki DONGTAN’da yüksek yapı önerisi yok. DONGTAN tasarımı bugünün kentlerinde söz konusu olmayan bazı temel verilere göre şekilleniyor. Ekokent DONGTAN kendine yeterli bir yeşilkent olacak. Su ve enerjiyi kendine yetecek kadar üretecek. Sera etkisi yapacak hiçbir artık olmayacak. Ulaşım sadece yayalar için, otomobil yok. Kent 500.000 kapasiteye ancak 40 yılda (2050) ulaşacak. Kent çevresindeki doğal alanlar tarımsal üretime ayrılıp kent çevresinde bir sınır yaratılacak. Bu kentin dışarı taşmasına engel bir tür tarımsal sur olacak. Tarımsal sulama yağmur sularıyla yapılacak. Ev atıkları ise yakıt olarak kullanılacak. Atıkların %90’ının yeniden kullanılması öngörülüyor. İnşaat alanı bütün kent alanının sadece %40’ı, geri kalan alanlar tarıma ve parka ayrılıyor. Bütün çatılar çimle kaplı ve bu tasarımla yapılacak yalıtımın %70 enerji tasarrufu sağlayacağı hesaplanmış. Kente enerji sağlayan rüzgâr trafoları, bioyakıtlar ve yeniden dönüştürülen kullanılmış organik maddeler. Gerekli motorlu araçlarda benzin ve mazot kullanılmayacak. (Bütün bu bilgiler internetten elde edilebilir.) Dünyanın en büyük kentleri arasında yirmi en kirlisine sahip olduğu ve nüfusunun da 1.3 milyar olduğu düşünülürse bu kendi kendine yeten 500.000 nüfuslu ekokent modelinin Çin’de gerçekleşmesi anlaşılabilir. Türkiye’de nüfus patlaması, ekonomik sıkıntı, büyük bir hızla yaklaşan enerji dar boğazı belki bir DONGTAN gerektirmiyor. Milyonluk kentleri boşaltmak üzerine hayal kuramayız. Fakat dünyanın içine girdiği yeni iklimsel ve ekonomik durum ve Bu konuda o kadar uzun zamandan bu yana o kadar ayrıntılı çalışmalar yapıldı ki, yeni rant alanları açmaktan öteye perspektifleri olmayan Türk belediyeleri için –ara sıra sözü edilse bile böyle sorular fantastik hikâyeler gibi görünüyor olmalı. Oysa Türkiye gerek enerji, gerekse susuzluk açısından en kırılgan ülkelerden biri. Bu sayısal olarak kanıtlanmış bir durum. Ankara ve İstanbul’da baraj doluluk oranlarını herkes öğrendi. Gürcistan krizi sırasında Rusya doğalgazı kestiği anda hem elektrik üretemeyeceğimiz, hem de ısınamayacağımızı öğrendik. Hatta kentlere uzaktan su bile getiremeyeceğimiz (elektrik olmadığı için) söylenmişti. enerji sorunu büyük kentlerde kentsel dönüşüm adı altında, tümüyle rant hesaplarıyla tasarlanan, yapı yoğunluğunu arttırıcı tasarımların terk edilmesi gerektiğine işaret ediyor. Türkiye’de belediye ya da rant yöneticileri II. Dünya Savaşı sonrasının artık ‘caduc’ TÜRKİYE ÇİN DEĞİL Türkiye’nin ülke olarak nüfus sorunu Çin gibi değil. Ve öğrendiğim kadar, Anadolu’nun enerji potansiyeli doğru işletilirse ülke gereksiniminin %30’una yakın. Fakat büyük nüfuslu kent ister Çin’de olsun, ister Türkiye’de büyüklük ve çağdaş isteklerden kaynaklanan sorunları birbiriyle aynı ya da yakın. Bizde hızlı kentleşme kent ve çevresindeki toprakları petrol kuyusu gibi yağmalamakla sonuçlandı. Biz petrol kuyularını toprağın derinliğine doğru değil, göğe doğru açtık. Belediyeler imar hakkı vererek oy kazanan rant örgütlerine dönüştü. Geleceğin temel sorunu enerjidir. Çin örneğinde gördüğümüz gibi büyük şehirlerin en kısa sürede planlamaları gereken sorun Çin’de geleenerji sorunudur. Bu gelişceğin kenti meler toplumla teknolojinin karşılıklı ilişkilerinin, hem için çok enerji kaynaklarının farklıilginç bir delaşması ve yeni dağıtım süneme yapılıreçleri, hem sayısal varyasyonlar (nüfus), hem yeni ileyor. “DONGtişim koşullarının yaratacağı TAN” adlı psikolojik ve davranışsal farkbir ekokent lar nedeniyle, bu yeni durumu inşa ediliyor kavramsal bir yeni kurgu içine yerleştirmemizi gerektiriyor. Yeni ilişkiler ve değişiklikler kuramsal modellerin sık sık değişmesini, hatta kuramın mekanizmaları etkilemesine yol açacak. Bir başka deyişle, enerji, iklim, nüfus ve ekonomik koşullarda, güncel tasarımlar aşama aşama, sürekli değişerek oluşacaklar. Bugünkü politik ve idari sistem bunu gerçekleştiremeyebilir. Nasıl dünyadaki bütün gelişmelere karşın hâlâ insanlar ilkel koşullarda yaşıyorsa, dünya kentlerinin büyük bir bölümü de eski koşullarda, daha ilkel bir yaşam sürmeye mahkum olabilirler.. Bundan sonra enerji sorunu, ekoloji sorunu, iletişim teknolojisi, nüfus artışı gibi sorunlar yeni kent biçimleri, yeni konutlar, çarşılar, bürolar, ortaya çıkaracak. Ekolojik yapılar, toplu ulaşım, maksimum enerji tasarrufu anahtar sözcükler olacak. Öte yanda var olan kentler yüzyılların yatırımı, tarihi, simgesi ve yer seçiminin ağırlığını taşıyor. İzmir’in, İstanbul’un, Antalya’nın, Foça’nın konumları ve yapıları kolaylıkla değişemeyecek faktörlerdir. Fakat geleceğin kentinin enerji tasarrufu üzerine planlanması da bir yaşamsal sınırdır. Yeni standartları tüketim ekonomisi değil, tasarruf ekonomisi saptayacaktır. Kentin geleceğini yaratacak, ileri teknoloji ve yeni yaşam teknikleri, iletişim teknikleri, yapım teknikleri ve orada yaşayacak bilgi toplumu bugün Türkiye’de yok. Kısa bir süre sonra sürünmemek için toplumu yaratan bütün kuşakların, bütün toplum gruplarının birbirleriyle etkileşim içinde yaratacakları sinerjiye gereksinim var. Fakat bunların doğru bir gelecek konusunda aydınlanmaları gerekir. Türkiye’nin köle olmama koşulu bu aydınlanmadan geçmektedir.