Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bugünkü halimize nasıl dönüştük? Bir rekontrüksiyon denemesi... İnsanda kafatası (beyin dokusu) büyümesi devam ediyor mu? Durmuş mu? Neden? Akıllı canlı olma yolculuğu ayağa kalkan bir primatla değil, annesinin rahminde 180 derecelik AKIL TAKLASI (salto intelligente) atan embriyoyla başladı... Oktay Kaynak, oktaykaynak@ttmail.com G ünümüzden 810 milyon yıl önce çöken doğu Afrika'daki Rift vadisini sular basmış ve vadinin belirli bir yerinde bir anlamda mahsur kalan atamız primat, yaşamını ve neslini sürdürebilmek, beslenebilmek için tatlı suda balık avladı. Bu arada suda boğulmamak için kafasını su dışında tutmak zorunda kaldı ve dolayısıyla farkında olmadan, koşulların dayatmasıyla zaman içinde ayakları üzerine kalktı. İçinde bulunduğu suların bazı bölümlerinin yeraltı kaplıca suları olduğunu düşünebiliriz; günümüzde olduğu gibi, Rift vadisindeki tektonik çökmelerden dolayı yeraltı suları yeryüzüne çıkmıştı. Bu tür sularda geçirilen 45 milyon yıl bu primatın belden aşağısını insansı hale getirdi. Belki belden aşağı iskeletinin (pelvis, bacak ve ayak kemikleri) insansı olmasında bu sıcak kaplıca sularının da etkisi olmuş olabilir. İnsan vücudunun 45 milyon yıl süresince su içinde kalması tüysüzlüğün de sebebi diye düşünülmelidir. Çünkü suda yaşayan canlıların tüyleri yoktur, kafası su içinde kalmadığı için (boğulma riskinden dolayı) tüylüdür. İSKELET YAPISINDA DÖNÜŞÜM Belden aşağısını insansı hale getiren bu 45 milyon yıl lık süreç içerisinde kafatası (beyin dokusu) neden büyümeye başlamamıştır? Neyi beklemiştir? Belden aşağısı insansı olduktan sonra, vadide meydana gelen erozyonlar sayesinde vadiden çıkmış olabilir. Fakat ayak başparmağı insansı olup kavrama yeteneğini yitirdiği için ağaçlarda bir primat gibi kolay hareket yeteneğini yitirdi ve belden aşağısı terresteriel (yerci), belden yukarısı da arborial (ağaççı) oldu; sonuçta yerde yaşamak zorunda kaldı. Bu iskelet yapısının yaşamını ve neslini sürdürme açısından riskli olduğu anlaşılmalı. Belden yukarısının da insansı olması gerekir ki kolay yürüyebilsin, kolay koşabilsin. Yani o iskelet yapısı yaşam için bir dezavantaj teşkil etmektedir. Ayrıca fizik yasaları gereği, belden yukarısının belden aşağısına uyması yani aynı günümüz insanının iskelet yapısı gibi olması zorunluluğu vardır. Australopithecus fosille rinin belden eğriliği (bir anlamda belden bükülmüş kambur bir insan gibi oldukları) anlaşılamamaktadır. Bir canlının ağırlık aksının ayak alanları dışına çıkmaması gerekir. Aksi halde avcısından kaçarken, avlanırken zorluk çekecek, yaşamını sürdürmekte sorunları olacaktır. Bu nedenle gövde derece derece dikleşmeye ve günümüz insanınınki gibi ideal iki ayaklı iskelet olma yoluna çıkmıştır. Doğal olarak primatlardaki çömlek karınlılığın sona ermesi gerekmiştir. Kaburga kafesi primatlardaki konik yapıdan insanlardaki silindirik yapıya dönüşmeye başlamıştır. Bu arada yaşam sürmekte, yavrular doğmakta, nesiller devam etmektedir. Tek yavrulayan memelilerin (ikiz, üçüzler istisnadır) uterusundaki embriyoların kafaları doğum kanalına yakın, bedenlerinin arka kısmı ise armut biçimindeki uterusun geniş tarafındadır. Öyle yerleşirler, öyle gelişirler ve yüzleri annelerinin karınlarına dönük olarak doğarlar. Bu, şempanze dahil günümüz primatlarında böyledir. İnsanda ise tam tersidir. Bu bir tek insana özgüdür, embriyonun kafası armut biçimindeki uterusun geniş tarafında, bedeninin alt tarafı ise doğum kanalına yakın dar tarafındadır. İnsan embriyosu doğuma iki ay kala baş aşağı döner ve öyle doğar. Bu neden böyle oldu? AKIL TAKLASI DÖNEMİ 45 milyon yıl süren özel şartlardan dolayı belden aşağısı insansı hale gelen Australopithecus'un, belden yukarısı fizik yasaları ve yaşamını sürdürme avantajı olarak dikleşmeye başladı. Aynı zamanda göğüs kafesi daralmaya başladı. Bu dikleşmenin ve daralmanın öyle bir noktasında, uterustaki embriyonun duruş biçimi değişmeye başladı. Paleoantropoloji bilimi, Australopithecus ların yüzlerinin annelerinin bir bacağına dönük doğduğunu söylemektedir. Bu primattan insana gidişin bir ara aşamasıdır. Yani modern insanda olduğu gibi yüzü annenin sırtına dönük doğma süreci başlamıştır. Gövde dikleşmesinin ile kaburga daralması ve silindirikleşmesinin yöneldiği hedef ve şekil, modern insan şeklidir. Bu modern insana gidiş yolculuğunun belirli bir aşamasından sonra uterustaki embriyo 180 derecelik bir takla atmak zorunda kaldı. Bunun nedeni yerçekimi, gövde dikliği ve karın bölgesinin daralmasıdır. Buna AKIL TAKLASI (salto intelligente) diyorum. Bu akıl taklasından sonra kafatası (beyin dokusu) büyümesi başlar. Australopithecus’ lardaki 350cc400cc, 450cc500cc, . . . 600cc700cc'lik kafatası (beyin dokusu) çeşitliliğinin ve giderek büyümenin nedeni bu akıl taklasıdır. Gövde dikleşip, kaburga silindirikleşip, karın bölgesi daraldıkça kafatasındaki büyüme devam etmiştir. Ta ki; gövde dikleşmesi tamamlanıncaya kadar. Günümüzde gövde dikleşmesinin tamamlandığını kabul edersek, kafatası büyümesinin de bittiğini kabul edebiliriz. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Akıllı canlı olma yolculuğu ayağa kalkan bir primatla değil, annesinin rahminde 180 derecelik AKIL TAKLASI (salto intelligente) atan embriyoyla başlamıştır... Neden suda yaşayan bir akıllı canlı yoktur? Suda yaşayan, suda soluyan, yaşamak için oksijenini sudan alan, okyanuslardaki yeraltı madenlerini çıkarıp işleyen, piramitler inşa eden bir canlı yok? İnsan aklı ve hayal gücü denizkızı mitolojisini üretmiştir. Eğer yunuslar, balinalar denizlerin veya okyanusların dibinde yere basarak insan gibi yürüselerdi ve dik dursalardı, onların da yavruları bir AKIL TAKLASI (solta intelligente) atardı ve akıllı canlı olurdu. Suda yaşayan her canlı yatay olarak yaşadığı için, fizik yasaları gereği yatay yaşamak zorunda oldukları için, akıllı canlı üretememişlerdir. Birçok kara canlısının denizaslanı, denizatı, suaygırı, vs. gibi suda yaşayan denkleri var, neden insanın olmasın? İnsanın suda denkliğinin olmamasının nedeni suda yaşayan memelilerin dik yürüyerek yaşayamamalarıdır. 7 Kasım 2008 CBT 1129/ 2