Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Fermi (Nobel 1938, kanımca Fermi birden fazla Nobel hak etmiştir.) tarafından yapıldı. Deneysel yüksek enerji ve temel parçacıklar fiziğindeki akıl almaz gelişmeler ve deney sonuçları, zayıf etkileşmelerde yansıma simetrisinin kırıldığı şeklinde işaretler vermiştir. Lee ve Yang (Nobel 1957) zayıf etkileşmelerde yansıma simetrisinin kırıldığını ve kırılmanın nedenlerini gösterdiler. Bu fizikte bir devrimdir, radyoaktif bozunmaların yarı ömürleri, aynadaki sayaçta başka laboratuvardaki sayaçta başka değerler veriyordu, inanılması gerçekten güçtü fakat bir gerçekti. Böylece kimi fiziksel olayların sağ veya sol el koordinat sistemlerine göre farklı sonuçlar verdiği fiziğin anlayış spektrumuna girmiş oluyordu, simetri kırılmaya başlamıştı. Nambu simetrinin kendiliğinden nasıl kırıldığını o tarihlerde gösterdi. Abdus Salam (Nobel 1979, Prof. Salam, Feza Gürsey’in yakın bir arkadaşı idi, ülkemizi birkaç kere ziyaret etmiş ODTÜ seminerler vermişti. Sosyal olaylar ile ilgilenen Müslüman toplumların neden geri kaldıkları hakkında kitaplar yazdı. İdeals and Realities adlı eseri Türkçeye İdealler ve Gerçekler adı altında çevrildi,) ve Landau (Nobel 1962) yansıma simetrisinin kırıldığının kanıtlanmasından sonra, etkileşmenin değişmez olduğu dönüşümleri araştırmaya koyuldular. Abdus Salam, Glashow, Winberg zayıf nükleer etkileşmeler ile elektromanyetik etkileşmelerin kökeninin aynı olduğunu simetri ve simetri kırınmalarına dayanarak açıklamayı başardılar ve üçü de Nobel ile ödüllendirildiler. Bu Büyük Birleşme (Grand Unification), yani dört temel kuvvetin belli bir enerji eşiğinin üstünde birleşmiş süper bir kuvvet olduğunu ileri süren kurama büyük bir ivme kazandırdı. Henüz daha bilim, kütleçekim kuvveti ile diğer kuvvetlerin birleştirilmesi bağlamında ciddi bir gelişme yaşamamıştır. 1970’li yıllarda, David Gross, Frank Wilczek ve David Politzer (Nobel 2004) yerel simetriler üzerine yaptıkları çalışmalar, günümüzde doğruluğu LHC deneyi ile tespit edileceği tahmin edilen STANDART MODEL’in matematiksel alt yapısını oluşturdu. Standart modelin speküle ettiği HİGGS parçacığı prensip olarak piondan farklı değildir. Nasıl önceleri teorik olarak varlığı ileri sürülen pionun var olduğu deneysel olarak kanıtlandı ise HİGGS varlığının da deneysel olarak kanıtlanması gerekir. Enerji yoğunluğu, yani kuarklar, HİGGS alanı ile etkileştiğinde kütle kazanmaktadır. Simetrinin bundan sonraki öyküsü, uzayzamandan bağımsız iç simetriler üzerinde yazılacaktır. Bu bağlamda sicim teorisinin speküle ettiği süper simetrik parçacıklarının var olup olmadıkları anlaşıldıktan sonra, fizik çok başka tonlarda söylem geliştirecekdir. Hayrettin Ökçesiz hayret@akdeniz.edu.tr Anayasa Mahkemesi “esas bakımından uygunluk” denetimine yönelirken yargılamanın doğası gereği “hipotetik” değil “kategorik” bir akıl kullandı. Mantık hatalarının hukuksal hatalar olduğunu görmezlikten gelmedi, dokunulamaz hükümler karşısında içeriksel denetimin yasaklanmasının adalet ve hukuk kalitesi bakımından taşıdığı ağır özrü, “Radbruch Formülü” çerçevesinde giderdi. Anayasa Mahkemesi, Türban ve Radbruch Formülü Kimi körkütük mevzuatçıyla, pozitivist Kelsen’ci karınca, tüm dinci “her yol mubah”çılar AKP’nin türbanı öne sürerek ihtiyatla yeltendiği devlet dönüştürme girişimine üstün bir gayretle tanıtsal destekler veriyor, bu hizmetlerini anayasa Mahkemesi’ni yerden yere vuran asli maddi siyasetçilerin tuttuğu şecaat defterine sabırsız bir beklentiyle yazdırıyorlar. Ödül günü gelecek mi? Gerekçesi 22.10.2008 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 5.6.2008 tarihli iptal kararında Anayasa Mahkemesi söz konusu anayasa değişikliğinin Anayasaya ve Hukuka aykırılığını ortaya koyarken izlediği hukukmetodolojik yolda yıllardan beri kamuoyuna tanıtmaya çalıştığım bir formülü kullanmıştır. Bu, “Radbruch Formülü”dür. Alman Federal Mahkemesi’yle Federal Anayasa Mahkemesi birçok ilke kararında bu ölçütü benimsemiştir. Federal Anayasa Mahkemesi’nin 14.2.1968 tarihli, vatandaşlıkla ilgili bir kararında (Başka ülkelere sığınan Yahudilerin Alman devleti uyrukluğu ırksal nedenlerle ellerinden alınmıştı) bu ilke şöyle ifade edilmişti: “1. Nasyonal Sosyalist hukuk kurallarının hukuk olarak geçerliliği, bunları uygulamak veya sonuçlarını tanımak isteyen yargıcın hukuk yerine bir haksızlık hükmü vermiş olacağı derecesinde adaletin temel ilkelerine açık biçimde ters düşmesi durumunda reddedilebilir. 2. İmparatorluk Vatandaşlık Yasası’nın 11.11.1941 tarihli (RGB1 I, 772) 11. Kararname’sinde adaletle olan çelişki öylesine katlanılamaz bir dereceye ulaşmıştır ki, bu kuralın başlangıçtan beri yok sayılması zorunludur. 3. Hukukun kurucu temel ilkelerine açıkça ters düşen bir yasal haksızlık uygulanmakla ve kendisine uyulmakla hukuk olmak özelliğini kazanmaz.” (BVerfGE 23, 98); Ralf Dreier, Recht Staat Vernunft, Frankfurt / M 1991, s.l00) Gustav Radbruch’un yukarıdaki karara temel oluşturan düşüncesi şöyledir: “Adalet ve hukuk güvenliği arasındaki uzlaşmazlık, koyma ve güç yoluyla güvenceye alınmış pozitif hukukun, içerik bakımından haksız ve amaca uygunsuz olsa dahi öncelik taşımasıyla çözülebilir, meğer ki pozitif yasanın adaletle olan çelişkisi, ‘yanlış yasa’ olarak, adalet karşısında geri adım atmasını zorunlu kılacak derecede katlanılmaz bir ölçüye varmış olsun. Yasal haksızlık durumları ile yanlış içeriğine rağmen geçerli yasalar arasında kesin bir sınır çizmek olanaksızdır. Ancak bir yerde kesin bir sınır çizilebilir: Adaletin amaçlanmadığı, adaletin özünü niteleyen eşitliğin pozitif hukuk yapılırken bilinçli olarak yadsındığı yerde yasa, yalnızca ‘yanlış hukuk’ değil, daha çok her türlü hukuk olma doğasından yoksundur” (H.Ökçesiz, Sivil İtaatsizlik, 3.baskı, İstanbul 2001, s.125) 1994 yılında Ü.Gürkan, A.H.Atalay’la birlikte yaptığım, “Yargıtay Hâkimlerinin Hukuk Devleti Anlayışı” konulu bir anket çalışmasında yanıt veren yargıçların %57.5’i “Yargıcın apaçık ve ağır derecede haksız bulduğu bir hukuk normunu aşmaya çalışmasını meşru karşılar mısınız?” sorusuna “Evet” demişti (H.Ökçesiz, ed., Hukuk Devleti, İstanbul 1998,s.257). Görülüyor ki, ülkemizde de yargıçlar kendilerini hukuk yapmakla ve yaratmakla vazifeli saymaktadır. Söz konusu anayasa değişikliğiyle anayasaya önceden içermediği hiçbir ilke, daha ileri bir adalet standardı kazandırılmamıştır. Buradan iki sonuç çıkmaktadır: Ya abesle iştigal edilmiştir veya iptal kararıyla dahi kazançlı çıkılacak bir “yarma harekâtı” başlatılmıştır. Aslında kurnazca hareket edilmiştir. Anayasa mahkemesinin içeriksel denetim eğiliminin sınanması gerekmiştir. Mahkeme şekli denetim sahasında kalmış olsaydı, alınmak istenen radikal kararlara sıra gelebilecekti. İptal davasıyla da pek bir şey kaybedilmemeliydi. “Türban”lının omzundan tüfeng atılmıştır. Anayasa Mahkemesi “esas bakımından uygunluk” denetimine yönelirken, bu gözlemden bağımsız olarak, yargılamanın doğası gereği “hipotetik” değil “kategorik” bir akıl kullanmıştır. Mantık hatalarının hukuksal hatalar olduğunu görmezlikten gelmemiş, dokunulamaz hükümler karşısında içeriksel denetimin yasaklanmasının adalet ve hukuk kalitesi bakımından taşıdığı ağır özrü bu “Radbruch Formülü” çerçevesinde gidermiştir. Mahkeme bu genişletilmiş denetim usulü sonucunda söz konusu değişiklikleri anayasaya uygun dahi bulabilirdi. İçeriksel denetim kararıyla iptal kararının birbirine karıştırılmaması gerekmektedir. DOĞA VE SİMETRİ Görüldüğü gibi bütün bu olup bitenler simetri ekseni etrafında gelişiyor. Simetriyi anlamadan doğayı anlamak pek mümkün değil. Nobel Komitesi bu genel gidişatı göz önüne alarak ödülleri dağıtmaktadır. Nambu neden bu ödüle layık görüldü? Nambu’ya Nobel kazandıran kendiliğinden simetri kırılması ne anlama gelir, şimdi kısaca olayı fenemolojik bir yaklaşımla ele alalım. Esasında temel parçacıkların kütle kazanma mekanizmalarını, simetrinin kendiliğinden kırılması açıklar ve bu sadece evrenin ilk aşamalarında gerçekleştiği düşünülen olaylar ile sınırlı değildir. Klasik fizikte sıcaklık değişimlerinin nedeni ile simetrinin kendiliğinden kırıldığını gösteren birçok örnek vardır. Demir, bilindiği gibi manyetik özellikler gösteren bir elementtir. Demirden yapılmış bir çubuk mıknatıs ele alalım. Mıknatısı oda sıcaklığında N ve S kutupları karakterize eder. Çubuğu hangi yönde döndürürseniz döndürünüz, daima N ve S kutupları olacaktır. Aynı çubuğu erime sıcaklığının altında bir sıcaklığa kadar ısıtırsanız çubuk N ve S kutuplarını kaybeder. Oda sıcaklığında çubuğa mıknatıs özelliğini veren demir atomlarının aynı yönde sıralanışları ortadan kalkar. Isınan atomların kinetik enerjileri atomların gelişigüzel sıralanışına neden olur. Çubuk soğursa, demir atomlarının kinetik enerjileri artık atomların belli bir yön kazanmasının önüne geçemez ve çubuk tekrar mıknatıs özelliğine kavuşur. Bu basit olay, simetrinin kendiliğinden kırılmasına bir örnek oluşturur. Nambu’nun yaptığı, bu mekanizmanın matematiksel modelini kurmaktır. CBT 1129/ 15 7 Kasım 2008