Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör mekte. İşte erkek şempanzeler bu yüzden zamanlarının bir kısmını tek başlarına geçiriyor. Araştırmacılar bu şempanzelerin genelde hangi bölgelerde yaşadıklarını incelediklerinde bir sürprizle karşılaşmış. Erkek şempanzeler en büyük besin kaynaklarını ya da en fazla dişi bulunan grupları aramak yerine, yavruyken anneleriyle birlikte yaşadıkları bölgeye gidiyor. Anneleri çok uzun süre önce öldüğü için bilim insanları şempanzeleri bu bölgelere çeken faktörün anne sevgisi olmadığını, bölgede iyi bildikleri besin kaynakları olduğunu söylüyorlar. Erkek şempanzeler Gombe Parkı'nın fakir bitki örtüsünde besin kaynakları aramaktansa, doğrudan yavruluk döneminden hatırladıkları besin rezervlerine gidiyorlar. Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey, YÖK'ün başına, TÜBİTAK yönetiminin bir danışmanını atadı. Bu kişi bir üniversite profesörü. Benden dört yaş büyük olmasına rağmen, benimle tam aynı yılda, yani 1981'de doktorasını ABD'nin en saygın üniversitelerinden birinden alıp üniversite hocalığına başlamış. Yeni YÖK Başkanı ve Üniversite Anlayışı Benden üç yıl sonra doçent, onbir yıl sonra da profesör olmuş. Bu arada bölüm başkanlığı ve ODTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü müdür yardımcılığı gibi idari görevler de yapmış. Doktorasını alıp geldiğinin ertesi yılı bölüm başkan yardımcısı olduğuna bakılırsa idareciliğe hevesli bir kişi. Zaten bir yıl sonra da bölüm başkanı olmuş. Bu bir bilim insanı için fevkalâde fena bir puan. Ancak beni dtaa çok bilimsel üretimi ilgilendiriyor: Olur ya, hocam Kevin Burke gibi, hem iyi bir bilim insanı hem de iyi bir idareci olabilir. Kendisi 1981'den bu yana 31 yayın yapmış. Bunların yaklaşık on tanesi uluslararası dergilerde çıkmış. Gerisi ya Türkiye ya da Malezya gibi bilimsel etkisi ihmal edilebilir ülkelerin dergilerinde. Yani Sayın Prof. Özcan 26 yıllık akademik yaşamında her iki yıla bile bir uluslararası önemli yayın isabet ettiremiyor. Atıf durumu ise tam bir felâket. Bir sayıma göre onbeş, bir diğerine göre ise sadece beş. İnsanın onbeş değil de yüzbeş olsa ne olur diyesi geliyor. Onbeş, Türkiye standartları için bile komik bir rakam. Tevekkeli ilk profesörlük başvurusunda geri dönmüş ve profesörlük titrini bir Türkiye üniversitesinden bile ancak ondört yılda alabilmiş. Yöneticilikte de bir enstitü müdürü yardımcılığının ötesinde tecrübesi yok. Peki Sayın Cumhurbaşkanı kendisini neye dayanarak YÖK'ün başına getirdi? Bu soruya cevap bulmam zor, zira elimde veri yok. Bildiklerim medya 'haberleri'. Buna da Türkiye'de asla güvenilemez. Ancak kulaklarımla Sayın Prof. Özcan'ın bizzat kendi ağzından işittiklerim üzerine birkaç söz söyleyebilirim. Dedi ki, ünivesitede yasak olmaz, üniversite yalnızca bilimle uğraşır. Arkasından da rektörlere 'yasayı çiğneyin’ tavsiyesinde bulundu. Acaba Sayın YÖK Başkanı bu iki ifadenin birbiriyle çeliştiğinin farkında mı? Ünivesitede meselâ akıllı tasarım veya yaradılış fikirleri öğretilemez. Bunu öğretmeye kalkan üniversiteden kovulur, zira bunlar bilimsel değildir, zırva oldukları kanıtlanmış fikirlerdir. Peki birisi çıkıp da bir biyoloji bölümünde ben bu konularda ders açmak istiyorum derse ne yapacağız? Son yıllarda Bay Bush yönetiminde dinin bilime müdahalesinin şahlanması nedeniyle ABD Kanser Araştırma Enstitüsünden pek çok araştırmacı ülkelerini terk etmek zorunda kalarak Singapur'a yerleşti. Nedeni, bahsettiğim konulardaki zırvalıkların kendi ülkelerinde araştırmayı imkânsız hale getirmiş olması. Şimdi gelelim ülkemizdeki şu meşhur türban sorununa. Bir öğrenci düşününüz ki, insanın din kitaplarında yazıldığı gibi yaratıldığına, dünyanın gerçekten yedi günde yoktan halkedildiğine, Nuh Tufanına ve daha buna benzer pek çok dinî masala inansın ve bu inancının sembolü olarak da türban taksın. Ben bir doğa bilimi hocası olarak bu tür inançları olan ve bunlarda kendi rahatını ve sıhhatini fena etkileyen türban takacak kadar ısrarlı olan bir öğrenciye ne öğretebilirim? Ben onun ancak aklına, muhakeme ve gözlem yeteneğine hitap edebilirim. Ancak bunları kullanarak, inandıklarının doğru olmadığına onu ikna etmek mümkün değildir. Peki o zaman ne yapacağız? Türbanlı öğrenci tüm bilimle alay edercesine benim önümde mi oturacak? Onun ve benim zamanıma, diğer öğrencilere yazık değil mi? Ya tam dersin veya bir bilimsel gezinin ortasında 'Namaz vakti gelmiş, ben gidiyorum' derse? (Bu yaşadığım bir tecrübedir). Sayın YÖK Başkanı’nın ayağının tozuyla dedikleri, iyi düşünülmeden söylenmiş sözlere benziyor. Kendisine dediklerinin sonuçlarını iyi tartmasını, yani YÖK'ü de bilimsel bir yöntemle idare etmesini öneririm. Yükseköğretimimizin bunca gerçek sorunu varken abesle iştigalin sırası değil. Peki, Prof. Özcan kendisini atayan yönetimin talihsiz çizgisini izlemeye kalkarsa ne olur veya ne olmalıdır? Onu sayın rektörlerimize hitaben yazdığım yazıda söyledim. virüsün insandan insana bulaşarak, mutasyon geçirmesinden ve dünya genelinde olası bir salgından endişeleniyor. Ancak kuş gribinin Pakistan'da henüz salgın haline gelmediği bildirilmekte. Pakistan'da 15 Aralıkta da altı vaka meydana gelmiş ve bir kişi ilk kez yaşamını yitirmişti. ERKEK ŞEMPANZE YUVADAN AYRILMIYOR Amerikalı biyologlar erkek şempanzelerin yetişkinlik dönemlerinde bile “baba ocağından” ayrılmadıklarını keşfetti. Erkek şempanzeler yalnız kaldıklarında, anneleri ölmüş bile olsa yine onların tercih etmiş olduğu bölgelerde kalıyor. Anlaşıldığı üzere erkek şempanzenin sosyal statüsü, yaşam alanı, besin ve eş seçiminde pek önemli bir rol oynamamakta. Eski yaşam alanına bağlılık, şempanzelerin çevredeki tüm besin kaynaklarının ezbere bilmeleriyle ilgili. Minnesota Üniversitesi'nden Carson Murray ile çalışan araştırmacıların,Tanzanya'daki Gombe Ulusal Parkı'nda incelemiş oldukları şempanze grubunda 4153 hayvan bulunuyordu ve bunların arasında 1012'si erkekti. 2001 2004 yılları arasında elde edilen verileri değerlendiren bilim insanları, hayvanların zamanlarının çoğunu çeşitli büyüklükteki gruplarda geçirdiğini saptamış. Mesela erkekler birlikte avlanabilmek için daha büyük ve daha esnek gruplar kuruyor. Ne var ki bu tür gruplaşmalar bazı olumsuzlukları da beraberinde getirmekte. Örneğin dişi için rekabet büyürken, avların da paylaşılması gerek AZTEK UYGARLIĞI BİLİNENDEN İKİ YÜZ YIL ÖNCE KURULMUŞ Meksiko kentinde bulunan yeni bir piramidin bölgede bulunan Aztek yapılarının en eskisi olduğu bildirildi. Tlatelolco ilçesindeki kazıyı yöneten arkeolog Patricia Ledesma, yeni buluntunun Aztek tarihini değiştirebileceğini söyledi. Bölge, bir zamanlar Azteklerin en önemli din ve siyasi merkeziydi. Piramitteki basamakların 1100 ve CBT 1086/5 11 Ocak 2008 1200 yıllarında inşa edilmiş olması nedeniyle, Aztek uygarlığının yüksek bölgede bugüne kadar sanılandan 200 yıl önce kurulduğu düşünülmekte. On bir metre yüksekliğindeki basamakların yanında ortaya çıkan kafatası ve heykelin yağmur tanrısı Tlaloc'a ait olduğu tahmin ediliyor. Piramidin yakınlarında ayrıca 1431 yılına ait olduğu tahmin edilen çok sayıda oda bulunmuş. Spiegel Online'daki habere göre arkeologlar kazı çalışmalarını hızlandırarak, bir an önce piramidin büyüklüğünü ve yaşını kesin olarak belirlemek istiyorlar. Daha önceki piramit kalıntılarından yola çıkan uzmanlar, Azteklerin, Tlatelolco'yu 1325 yılında kurmuş olmaları gerektiği sonucuna varmışlardı. Aztekler aynı yıl başkent Tenochtitlan'ı da kurmuşlardı. Pasifiklerden, Meksika körfezine kadar geniş bir alana yayılan Aztek uygarlığı, İspanyolların 1520 yılında kıtaya ayak basmalarıyla yıkılmıştı. Nilgün Özbaşaran Dede