Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yabileceği düzeyde gözükmektedir. Bu alanlardan uzay bilimleri payını arttırırken, sosyal bilimler geriye düşme yolundadır. Başlıca bilim kollarında Türkiye'nin dünyadaki payı grafikte de somut olarak sunulmuştur. Tüm bilim alanlarının dörtte üçünün yer aldığı grafikte, mühendislik, klinik tıp, kimya ve yerbilimlerinın ortalama bilim düzeyinin üzerinde bulunduğu görülmektedir. Bilim, bilgi ve bilgiyi kullanmak Her ne kadar günümüzün insanı arkeolojiden zoolojiye kadar her alanla ilgili bilgiye ihtiyaç ve ilgi duysa da, ülkemizde bu ihtiyacın büyük ölçüde karşılanabildiği söylenemez. Daha ziyade cehaletin henüz üstesinden gelemediğimizin pek çok işareti vardır. Doç. Dr. İsmail Tufan , Akdeniz Üniversitesi Gerontoloji Bölümü itufan@akdeniz.edu.tr SONUÇLAR Çokuluslu yayınlardan sağlanan atıfları da soyutlayarak bilim alanlarındaki payımızı belirleyen bu analiz, şu noktaları ortaya koymaktadır: 1. “Toplum bileşik kaplar gibidir; unsurlarında, kurumlarında büyük farklılıklar göstermez“ düşüncesinin geçerliliği sınırlıdır. Eldeki değerlendirme ülkemizde bilim alanları arasında 5 ila 10 kata varan başarı değişkenliği bulunduğunu, mühendislik, klinik tıp ve kimya gibi belli başlı bilim kollarına kıyasla, sosyal bilimler, genetik, biyoloji, nörobilimler, botanikzooloji, fizik gibi başlıca bilim kollarının halen 23 kat geride kaldığını göstermekte. 2. Bilim alanları (veya kurumlar) açısından makale başına ortalama atıf etki değeri hayli yanıltıcı yargılara sürükleyebildiğinden, buna gereğinden fazla önem verilmemeli. İkiüç örnekten şunu anlamaktayız: Moleküler biyoloji ve genetikte 11.66 olan etki değerimize rağmen, alan alt kümede, mühendislikte etki değerimizin 2.84 olmasına rağmen, alan ön planda yer almaktadır. Gerek yayın sayısının, gerekse çokulusluluk ile bol sayıda yazarlılığın göz ardı edilmemesinde isabet var. 3. İleride bilimde hamle yapmak üzere, daha fazla atıf sağlayıcı çalışmalara, araştırmayı derinleştirmeye yönelmek gerektiği bilincini daima korumak lazım. Sağlık bilimlerinde atıf almayı öngördüren bağımsız etkenlerden şu dördünün öne çıktığı ileri sürülmüştür (2): Yazının yayımlandığı dergi, kontrol grubunun varlığı, bilgi olarak değerliliği ve örneklemin büyüklüğü. Bu nedenle çalışmayı, büyük bir olasılıkla kabul edileceğini düşündüğümüz dergiye değil, daha iyi planlayarak önce daha kaliteli bir dergiye iletmeyi denememizin yararlı olacağı anlaşılmaktadır. 4. Ülkemizde bilim kollarının izafi durumunu çeyrek yüzyıl önce atıflara değil yazar sayısına dayanarak ele aldığım bir değerlendirmeye göre (3), şimdiki durumumuzda birkaç çarpıcı nokta dikkat çekici. Biri, genel düzeyi belirleyen tıp ve temel bilimlere kıyasla, mühendislik bilimlerinin en iyi düzeyini, sosyal bilimlerin de düşük düzeyini günümüzde de koruduğu keyfiyetidir. Diğeri ise, tarım bilimleri geçmişte çok gerideyken, halen önde gidenler arasına sıçramasıdır; bunda bu alanın tüm bilimler arasındaki payının önemli ölçüde daralması belki etken olmaktadır, ama alanın ilgilileri bu gözlem için muhtemelen başka etkenler de sıralayabilirler. 5. YÖK ve üniversiteler geliştirecekleri planlamada, bilimde daha geride kaldığımız alanlarda daha çok bölüm açmalı, daha çok eleman kadrosu, maddi ve manevi destek sağlamalıdır. Sonuç olarak, nesnel değerlendirmeye izin veren bir yöntemle, bilim ve teknolojideki çeşitli alanlarda ülkemizin performansı önemli farklar sergiliyor. Bazı bilim kolları dünyada binde 8 pay ve ülkeler sıralamasında 24'üncü sırayı alırken, diğer bazı bilim kollarında binde 1 payla ve 40'ıncı sırayla yetinmekteyiz. Bu yazıdaki saptamaların ülkemizin bilim politikası konusunda yetkililer ve kurumlarca alınacak önlemler açısından ışık tutucu olduğuna inanıyoruz. DEĞİNİLER: 1. Baysal B, Seçen H: Türkiye'nin bilimsel yayın ve atıf bakımından dünyadaki yeri. Cumhuriyet BT, sayı 933, 5 Şubat 2005 2. Callaham M ve ark. … citation of published studies in peerreviewed journals. JAMA 2002;287:284750 3. Onat A: Türkiye'de uluslararası bilim ve tıp araştırıcıları 197983. Acta Pharmaceut Turc 1985; 27:6877 B ilim, bilgi ihtiyacını gidermeye çalışan ilk adres olsa da bilginin tek kaynağı olarak da görülmemeli. Bilim ve bilim adamının “işi” hakkında biraz düşünmek gerekmektedir. Bilim ve bilim adamı, ikisi de henüz yeni birer görüntüdür. Eskiden daha çok pratik bilgiler vardı ve kuşaktan kuşağa (kısmen gizli bilgi şeklinde) aktarılmaktaydılar. El zanaatları, tarım, gemi yapımı, özellikle silah tekniğiyle ilgiliydiler. Bugünkü anlamıyla bilim Rönesans döneminde gelişmeye başladı. 18. yüzyılda ilk filizlerini verdi.19. yüzyılın başlarında ortaya çıkan endüstri inkılabı bunun bir sonucuydu (Kromrey 1994, 13). Bilimin dışındaki kişiler için bilim adamları kısmen bir bilmecedir. Ele aldıkları konularla ilgili düşüncelerini ortaya koyarken bazen anlaşılması güç terimler kullanırlar. Özellikle sosyal bilimlerde günlük konuşmalarda geçen sözcüklerin anlamları tamamen farklı olabilir. Nitekim Lichtenberg'in sözleri de buna işaret ediyor: “Bizlere, sadece bilginler için yazdığımız eleştirisi getirilmiştir; her ne kadar bunun, şikâyetlerin en büyüğü olup olmadığı belli değilse de, ben kendimi buna göre ayarlayıp, daima küçük adama da yardımcı oldum” (Schneider 2001) diyor. Bilim adamı, İkinci Dünya Savaşı'na kadar genellikle akademik çevrelerde hareket eden biriydi. Hatta orada bile 170 yıl öncesine kadar özel bir grubun üyesi olarak görülürdü. Belki bize şaşırtıcı gelebilir, ama bilgin kelimesinin İngilizcesi, scientist, henüz 1840 yılından beri kullanılmaktadır. Cambridge'li tarihçi ve filozof William Whewell tarafından şu sözlerle ortaya atılmıştır: “Bilimi teşvik edenler için (cultivator of science) acilen bir isme ihtiyacımız var. Ben onları scientist olarak adlandırmaktan yanayım” (Margenau, Bergamini, LIFE redaksiyonu 1966, 29) . lemler üzerine araştırma ve teorik çalışmalar, yok denecek kadar azdır. Bu görünümüyle Türkiye'de sosyoloji, ancak şüphelenmemek sanatı olarak adlandırılabilir. Sosyoloji terimi Fransız filozof Auguste Comte'ye (17981857) dayanır. Tarihin büyük bölümünde, bilimi tanımamış olan insanın yaşam hedeflerini dinsel inançlar ve gelenekler belirlemiştir. Bilim tabiatın sırlarını çözdükçe, bunlar anlamlarını yitirmiştir. Böylece insani eylemlerin hedeflerini tayin eden ve bunlara meşruiyet kazandıran temeller kaybolmaya başlamış ve ortaya bir boşluk çıkmıştır. Comte bu boşluğun bilim sayesinde doldurulabileceğine inanmaktaydı. Hatta bunu bilimin temel görevi olarak kabul etmekteydi (Kromrey 1994, 13). Sosyal bilimciler genellikle soru sorarak şüpheleriSosyoloji, Türkiye'de ni giderir. Almanya'da yaönemi kavranamamış şanan bir olay bunun ne kabilim kollarının başındar efektif ve tasarruflu olada gelir. Sayısı hiç de bileceğine ufak bir örnek olarak burada anlatılmaya az olmayan sosyal değer görünmektedir. Biproblemler üzerine lindiği gibi Almanya'nın araştırma ve teorik nüfus yapısı diğer endüstri ülkelerinden önemli bir çalışmalar, yok denefarka sahiptir. Alman topcek kadar azdır. Bu lumu sadece yaşlı olmakla görünümüyle kalmayıp, nüfusu azalmaksosyoloji Türkiye’de tadır. Ama bunun tek nedeni üreme yeteneğini yi“şüphelenmemek” tirmiş yaşlı insanların çosanatıdır. ğalması değildir. Daha çok modern toplumun yaşam ve çalışma biçimleriyle, eğitim süreçleriyle veya kadının çalışma yaşamına katılımıyla ve daha pek çok faktörle bağlantılıdır. BİLİM, SOSYAL BİLİM Evrenin bir bölümünü kendine konu olarak seçip, deneye ve gerçekliğe dayanarak konulara yükselmeye uğraşan bir bilgi türü olan bilim (Ediskun, Dürder 1985), ilk etapta akla fen bilimlerini getirir. Buna karşın sosyal ve beşeri bilimler, faydaları sıkça sorgulanan bir takıntı olarak algılanırlar (Bormann 2002, 355). Nitekim sosyolojiyi “bilineni ve ilgi duyulanı, anlaşılamaz ve ilgi duyulmaz hale getirme sanatı” (Eickelpasch 2002) olarak tanımlayanlar dahi olmuştur. Bilim adamı modern, hızlı ve şüpheci eğilimlidir (Margenau, Bergamini, LIFE redaksiyonu 1966, 11). Özellikle sosyologlar bilinenlerden daima şüphe duyduklarından, sosyolojinin “şüphecilik sanatı” (Eickenpasch 2002) olduğu söylenir. Ama sosyoloji, Türkiye'de önemi kavranamamış bilim kollarının başında gelir. Sayısı hiç de az olmayan sosyal prob YAŞANMIŞ HİKÂYE Şimdi gelelim yaşanmış olan hikâyeye: Almanya'nın köylerinden biri uzun zamandan beri politikacıların ve bilim adamlarının dikkatini çekmekteydi. Bu köyde, diğer bölgelerden daha çok çocuk dünyaya geliyordu. Herkes bunun nedenini merak ediyordu. Köyün sırrı çözülürse, Almanya açısından yeni bir umut doğabilirdi. Dönemin hükümeti de böyle düşünmüş olmalı ki bilim adamlarından oluşan bir araştırma grubuna her türlü maddi ve teknik olanak sağlandı. Araştırma ekibinde kimler yoktu ki: hekimler, besin uzmanları, fizikçiler, matematikçiler vb. Ama iki yıl sonra köyün sırrını hâlâ çözememişler, hatta mantıklı bir hipotez bile geliştirmeyi başaramamışlardı. Çok zor durumdaydılar. Araştırma süresi tükenmek üzereydi. Son çare olarak bir de köylülere danışalım dediler. Bir anketör ekibi görevlendirildi. Sır, anketörler ? CBT1086/21 11 Ocak 2008 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP