Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Bilim, evrim ve laiklik Dünyanın yuvarlak olduğu ve güneşin etrafında döndüğü bilgisi 16. ve 17. yüzyılda Hıristiyan öğretisine aykırılığıyla tarihe damgasını vurmuştu. Dönemin dini liderleri bu bilginin İncil’de belirtilmiş olanı yalanladığını öne sürerek bu bilgiyi üretenlere karşı savaş açmışlardı. Galileo gibi düşünürler bu uğurda cezalandırılmış, Bruno ise öldürülmüştü. Turgay Sehil, turgaysehil@mynet.com K opernik’in amacı; ne Hıristiyan öğretisini yalanmak, ne de dünyanın bir tepsi gibi yayvan olduğunu anlatan din adamlarını karşısına almaktı. Güneşin gökyüzünde süzülmediğini keşfetmişti. Dünya hareket halindeydi ve bu hareketi gündüzlerin geceye dönüşmesinin, yıldızların belirmesinin gerçek nedeniydi. Evrende olup bitenleri anlamak için kutsal kitapların rehber alınması gerektiğini savunanlar dünyanın yuvarlak olduğuna dair kanıtlar ortaya çıktıkça geri adım atmak zorunda kaldı. Bilim ve din arasındaki bu savaş üç yüzyıl sürdü ve sonunda kazanan taraf bilim oldu. Savaşın en büyük cephesini oluşturan Hıristiyan dünyası bu savaştan önemli deneyimler kazandı. şin geleneksel savaş taktikleri yerine günümüz modern savaş taktiklerinin geliştirilmesinin kaynağıdır. DAVRANIŞLAR BÜTÜNÜ Canlılık eylemi; her toplumun, dolayısıyla türün, ama en başında her bireyin yerine getirmekten kaçamayacağı bir ‘davranışlar bütünü’dür. Darvin’in öncülüğünü yaptığı ve günümüz biliminsanlarının antropolojik ve genetik araştırmalarıyla katkı sağladıkları ‘ayakta kalma savaşımı veren canlı’ tanımlaması insanın bu yönünü dile getirmektedir. Devinen evrende, kutsal kitapların ve dinsel öğretilerin savunucuları da aslında bu ‘savaş halini’ oluşturan doğa yasalarına uyumlu davranışlar sergilerler. Bugün de aynı davranışı evrim kuramına karşı görüyoruz. Oysa evrim kuramı da, mızrağın nasıl olup uydunun güdümündeki nükleer füzeye dönüştüğünü anlayabilmemizin yöntemidir. Bu makro ölçekli insan algısı, tarihsel süreç içinde dilsel aktarımlar üzerinden gerçekleşen bu teknolojik dönüşümün nasıl meydana geldiğini açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Ayakta kalma çabasıyla bağlantılılık içinde gelişen dilsel etkileşimler insan davranışlarını ilişkilendirerek dönüşmeye devam etmektedir. Bu dönüşüm kısaca üretim ya da ekonomi olarak adlandırılmaktadır. Yani evrim kuramını reddetmek aynı zamanda ekonomiyi anlamamayı da birlikte getirir. Ayrıca yeryüzünde gerçekleşen tarihsel ve ansal olayların nedenselliklerini de anlamamak demektir. Evrim kuramının güçsüzler üzerine söylediklerini bir kenara bırakalım; bu kuram davranışlarımızın ardışıklığının ve bağlılaşımının ortadan kaybolduğu anlarda bireylerin doğrudan ayakta kalmaya yönelik davranış sergilemek zorunda olduklarını da söylemektedir. Bununla da kalmamakta; ahlaksal ya da etik olarak nitelendirdiğimiz ve davranışlarımızın kaynağı olduğunu söylediğimiz ölçütlerin de dolaylı yoldan ayakta kalmamıza hizmet ettiğini açıklamaktadır. naklı da bireysel ve topluluksal davranışlara etki ederek bu devingenliği kendi çıkarları doğrultusunda dönüştürebiliyorsa, bunun nedeni evrim kuramının model alınıyor olmasıdır. Çünkü her toplum, ne kadar kaotik olursa olsun, onu meydana getiren başlangıçlılık koşullarına bağlı kalarak devinim halindedir. Evrim kuramı da bu başlangıçlılık koşullarının gerçekçi bir biçimde tanımlanabilmesinin nedenidir. Bilimsel bilgi üretiminin toplumların gelişmesinde ne denli etkili olduğu sıkça dile getirilir. Çünkü daha güvenli bir ülke, daha özgür bir yaşam, daha iyi bir sağlık hizmeti, kısacası insanca bir yaşam için bilime her şeyden çok ihtiyacımız olduğu bir gerçektir. Ama öte yandan bilim, karşılaştığı her türlü bilgiye kuşkuyla yaklaşmak ve onu dönüştürmek zorundadır. ÜLKEMİZDE SIĞLIKTAN KURTULMAK Ülkemizdeki laiklik tartışmasını içinde bulunduğu sığlıktan kurtarmak için tartışmayı belki de bu ikileme, yani tartışmanın çıkış noktasına odaklamak gerekir. Çünkü bu ikilem ihtiyaç duyduğumuz biliminsanlarını yetiştiremememizin asıl nedenidir. İkilemden söz ederken kastettiğimiz şey; bireyin, toplumunun bağımsızlaşmasını ve diğer toplumlarla yarışır düzeye ulaşmasını isterken, aynı zamanda sığındığı geleneksel öğretilerin değişiminden rahatsız olmasıdır. Bilgiyi ayrıştırmak, sorgulanabilir ve sorgulanamaz olarak sınıflamak, toplumsal üretimi evrimsel bir kavrayışla açıklayamayan anlayışın ürünüdür. Bu durum eşyanın doğasına aykırıdır ki üretimin gerçekleşmesini sağlayan bilgi olgusu, canlı ve cansız varlıkları ilişkilendiren nesnel bir etkileşim sürecine karşılık gelir. Bırakın günümüz biliminsanının bir öğretiyi sorgusuzca benimsemesini, biliminsanı öğretinin kendisini bu çerçeve içinde ele almak ve tanımlamakla görevlidir. Sonsuz devingenlik içinde dönüşmekte olan bilginin gerçekliğinin ya da doğruluğunun gözlemci üzerinden belirlendiğini ve bu nedenle gözlemcinin zaten görecelilik içinde olduğunu bilmek zorundadır. Günümüzde bilim hiçbir şekilde ne olduğumuzu ya da ne olmadığımızı ortaya çıkarmak için yapılmıyor. Bilim, insanın ayakta kalmak için ortaya koyduğu bir çabadan ibarettir. Acıma olgusunu içinde barındırmayan doğada, insanın hayatta kalabilmesinin yegane aracı bu çabasıdır. Yani pençesidir, kürküdür, dişidir. BİLİMLE UZLAŞMA CBT1035/20 19 Ocak 2007 Batılılar bilime karşı durmak yerine üretilen bilgiyi Hıristiyan öğretisiyle uzlaştırmayı öğrendi. Bu tarihsel deneyim günümüz laik devlet modelinin ortaya çıkmasının temelini oluşturdu. Laik devlet modeli hiçbir dinsel öğretiye bağlı kalmadan sadece doğayı gözleyerek ve deneylenerek ortaya çıkarılan bilgiden yararlanmayı öğrendi toplumların yaşam biçimine dönüştü. Bruno’yu yakan ateşin çevresinde toplanan kalabalık, yeryüzünün bu makro ölçekli yenidünya görüşünü dinsel öğretiyi yalanladığı için şiddetle karşı durulması gereken bir kuram olarak değerlendirmişti. Oysa 17. yüzyılın makro düzeydeki bu kuramı bugün evreni anlıyor olabilmemizin nedenidir. Samanyolu’nun milyarlarca galaksiden biri olduğunu ve gezegenimizin de Samanyolu’nda bulunan milyarlarca yıldız sisteminin birinde bulunduğu bilgisine bu kuramın genişlettiği ufkumuz üzerinden ulaşmış bulunmaktayız. Bugün sürdürülmekte olan mikro evreni (atomlar ve atomaltı parçacıklar) anlamaya yönelik olan çalışmalar da (kuantum, bağlantılılık, kaos kuramları) bu kuramla bağlantılılık içinde yürümektedir. Doğayı gözlemleyerek ve deneyleyerek gelişen bilim bugün karşı konulmaz bir şekilde bilgi toplumlarının ayakta kalma savaşının ana unsuru haline geldi. Bilimsel bilgi üretimini bu açıdan ele aldığımızda, bilimin salt bir ‘kuram üretim aracı’ olarak değerlendirilemeyeceği, bilimin yaşam biçimimizi belirleyen unsura dönüştüğü kolaylıkla anlaşılır. Mesela dünyanın yuvarlak olduğu bilgisi geçmi Kütüphane, kütüphane, söyle bana kitap nerde? Doç. Dr. Yelda Özsunar Dayanır, Adnan Menderes Ü. Tıp Fakültesi Radyoloji AD, Aydın AMAÇ DİNSEL DEĞİL Bütün bunlardan elde edilebilecek en gerçekçi çıkarım; evrim kuramının dinsel öğretiyi yalanlamak adına üretilmiş olmadığıdır. Tıpkı dünyanın yuvarlaklığının tespit edilmesi gibi, evrim kuramı da insan varlığının nesnel koşullar altında gözlemlenmesi ve deneylenmesi üzerinden geliştirilmiştir. Biz istesek de, istemesek de yeryüzü bu kuram üzerinden biçimlenmektedir. Çünkü evrim kuramının insan davranışlarının kaynağını açıklaması üzerinden yeryüzünü biçimlendirdiğini söylerken, aslında bir etkinliğin meydana gelmesinden söz etmekteyiz. Gelişmiş toplumlar eğer bugün diğer toplumların devingenliğini öngörebiliyor ve bundan kay B aşlığa bakıp bu haftayı kütüphane haftası mı sandınız? Hayır, değil. Bu başlık sadece yollarda gezinirken gördüğüm başıboş çocukların, internet kafeleri doldurup oyun oynayan gençlerin, kahvelerde pinekleyip duran yaşlı insanların kendi aralarında tekrarlayıp durdukları bir tekerleme… Uğuldayarak etrafta geziniyor, ama gitmesi gereken yere, yani parayı halktan alıp halk yararına kullanacağını iddia eden küçük kulaklı yöneticilere ulaşmıyor. Bu ülkede kütüphaneler eski sokakların karanlık, boyasız, bakımsız binalarına; kitaplar küflü ve köhne