Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
İNTERNETBİLİM POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org Plan, tarım sektörümüz için hiçbir gelecek vaat etmiyor. Tarımsal Yapının Etkinleştirilmesi (2) Dokuzuncu Plan'da yer alan "tarımsal yapının etkinleştirilmesi" ile ilgili öngörülerin ardında tarımımızın geleceğine ilişkin bir vizyon ya da stratejik bir seçim olduğunu söylemek zor. Belki 494'üncü maddenin vizyonu ortaya koyduğu ileri sürülebilir. Madde şöyle: "Gıda güvencesinin ve güvenliğinin sağlanması ile doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı gözetilerek, örgütlü ve rekabet gücü yüksek bir tarımsal yapı oluşturulacaktır." Ne var ki, izleyen maddelerde, bu yapının oluşturulabilmesi için, bilim ve teknoloji alanında alınacak herhangi bir tedbir öngörülmüyor. Onun için, madde eğer bir vizyona işaret ediyorsa bu vizyon temelsiz. Sözü edilen yapının oluşturulması, başka pek çok düzenlemenin yanında, özellikle tarım teknolojileri ve bu teknolojileri destekleyecek bilim alanlarında ciddî bir hazırlığın yapılmasını gerektirir. Acaba, Plân'ın, önceki yazılarımda sözünü ettiğim "ARGE ve Yenilikçiliğin Geliştirilmesi" başlıklı bölümünde sayılan öncelikli alanlar arasında biyoteknolojinin de yer almış olması, tarım teknolojilerinde yetkinleşmeyi sağlayıverecek yeterli bir tedbir olarak görülmüştür de onun için mi "tarımsal yapının etkinleştirilmesi" için bu alanda başkaca bir tedbire gerek görülmemiştir? Keşke, Plan ya da devletin yetkili organlarının onayından geçirilen bir politika dokümanında belli bir teknolojinin, öncelik konusu olarak adının anılmış olması bunun gereğinin yerine getirilmesi için yeterli olsaydı! O zaman, örneğin, 03 Şubat 1993'te dönemin Başbakanı Süleyman Demirel'in başkanlığında toplanan Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun onayladığı Türk Bilim ve Teknoloji Politikası: 19932003 belgesinde 'biyoteknoloji' öncelik verilmesi öngörülen bir alan sayıldığı için, bugün Türkiye bu teknolojide epeyce yol kat etmiş, tarımla ilgili teknoloji sorununun da önemlice bir bölümünü çözmüş olurdu.Yapılması gereken nedir? Bu kez de, Dr. Baha Kuban'ın tamamını www.inovasyon.org Sitesi'nden okuyabileceğiniz "Brezilya Dersleri; Siyasetten Sonra Teknoloji Politikasında da Latin Rüzgarı mı?" başlıklı makalesinde yer alan Brezilya örneğini aktararak açıklamaya çalışayım. Kuban diyor ki: "Hükümet, özel sektör ve üniversite temsilcilerinden oluşan 'Biyoteknolojide Rekabet için Brezilya Forumu', bu alanda uluslararası ticaretten daha çok pay almak, sektörde istihdamı, teknoloji kullanımını arttırmak için 3 milyar ABD$'ı harcama kararı almış bulunuyor. Bu yılın sonundan önce devlet başkanına sunulacak olan program Brezilya’yı 10 yıl içinde bu sektörde [biyoteknolojide] lider ülkelerden biri konumuna getirmeyi hedefliyor. Bu miktarın 530 milyon ABD$'ı kadarı sağlıkla ilişkili konulara ayrılmış... Yakıt teknolojilerinde en ilginç uygulamaları hayata geçirmiş olan Brezilya [bu ülkede ulaştırmada kullanılan yakıtın %50’ye yakını şeker kamışından üretilen etanolden sağlanıyor], şeker kamışından alkol elde etme verimliliğini daha da arttıracak selülozik dönüşüm tekniklerini geliştirmeye yaklaşık 70 milyon ABD$’lık bir fon ayırıyor." Bilmiyorum; bir teknolojiye öncelik vermeyi lafta bırakmamak için yapılması gerekenler konusunda daha fazla bir şey söylemeye gerek var mı? Plân'ın hakkını yemeyelim; "Tarımsal Yapının Etkinleştirilmesi" başlıklı bölümde, içinde "ArGe" ibâresinin geçtiği bir madde var: "Tarım sektöründe, kamu kurumlarınca yapılan ArGe çalışmalarının ilgili kurumların faaliyetlerini destekleyici olması sağlanacaktır [Madde 511]." Bugün, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bağlı 60 araştırma kuruluşu bulunmaktadır. Demek, 2007'den 2013'e kadar kamunun bu 60 tarımsal araştırma kurumuna biçilen rol bundan ibaret: İlgili kurumların [hangi kurumlarsa bunlar] faaliyetlerini destekleyici olmaları sağlanacak(!) Açık kalplilikle söyleyelim; plan, tarım sektörümüz için hiçbir gelecek vaat etmiyor. Bu gidişle Türkiye ne tarımda teknoloji pazarı olmaktan kurtulur; ne tarımının sürdürülebilirliğini sağlar; ne de başka sektörlerin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında (örneğin, Brezilya'nın yaptığı gibi, sürdürülebilir bir enerji kaynağı yaratılmasında) tarım sektöründen etkin olarak yararlanabilir. Google Earth, bilime yaradı! Bilim adamları Google Earth’ü keşfetti. Dijital dünya haritası biyologların, iklim bilimcilerin, meteorologların ve daha birçok bilim adamının araştırma aracı haline geldi. İ nternet bağlantılı bilgisayar kullanıcıları bir yılı aşkın bir süredir arama motoru Google’ın hizmetinden yararlanıyor. http://earth.google.com adresine girip de yaşadığı semtin ya da evinin damını görmeyen kalmadı neredeyse. Yüz binlerce uydu ve hava fotoğrafıyla bir araya getirilen bu harika yerküresi sıradan bilgisayar kullanıcıları için eğlenceli bir oyuncak olsa da bilim adamları bu yazılım programının kendi çalışmaları için ne kadar kullanışlı olduğunu fark ettiler. Mesela İnternet’teki buz verilerini bir araya topladıktan sonra bunu dijital dünya atlasına aktaran iklim bilimciler, tek tuşla buzun nerede inceldiğini ve büyük bir buzdağından kopan bir buzun ne yöne sürüklendiğini izleyebiliyor. Küresel ısınmanın ne şekilde seyrettiği ve ne gibi sonuçlar doğurduğu da çok iyi takip edilebiliyor Google Earth sayesinde. Tabii sel, deprem, vb doğal afetlerin meydana getirdikleri zararlar ya da önemli salgınların dağılımı kısa bir süre içinde tasarlanıp dünya haritası içindeki yerlerine yerleştirilebiliyor. Spiegel dergisindeki (31/2006) yazıda da belirtildiği gibi bugüne kadar yüzlerce yanardağının yeri işaretlendi. İşaretlerin üzerine tuşlandıktan sonra açılan pencerede bilgiler ve uyarılar var. Bir kamera, yanardağlardan yükselen dumanları adım adım takip ederek canlı olarak taşıyor ekrana. YENİ BİR YAZILIM Yazılım programının bu kadar kullanışlı olmasından cesaret eden bilim adamları şimdi coğrafi bilgi sistemine uygun bir yazılım programı hazırlıyor. Bonn Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü’nden Klaus Greve şu sıralar konum verileri gibi çok zor bir alanda çalışıyor. Dünya genelinde birçok bilim adamanın çabasıyla dünyadaki canlı türlerini barındıran muazzam bir veri bankası oluşacak. En bilinen hayvanların ve bitkilerin yaşam alanları mümkün olduğunca otomatik olarak kaydedilecek. Bu çalışmanın temelini doğa bilimleri müzelerinde özel sıvılarda ya da içleri boşaltılıp yeniden doldurularak ölümsüzleştirilen milyarlarca canlı türü oluşturuyor. Bu dev koleksiyon içinde neredeyse yüz milyon buluntunun yeri ve tarihi de kayıtlı. Böylece ilk kez küresel tür dağılımıyla ilgili bir haritaya kavuşacağız, diyor Greve. Verilerin ne ifade ettiğini uzmanlar özel yazılım programlarıyla görebiliyor sadece. Ama geçmişin biyosferine yolculuk artık mümkün. Kullanıcı istediği pencereyi açtığında endüstri devrimi öncesindeki çekirge kamışçısının (Locustella naevia) ve Atypus affinis örümceğinin dağılımını araştırabiliyor. Böylece insanın bu canlıların yaşam alanları üzerinde ne şekilde etkili olduğunu görebiliyoruz diyor bilim adamları. CBT 1016/6 8 Eylül 2006