01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SUNY Programı, bir hilkat garibesi Prof. Yaman Barlas; [email protected] 1.08.06 tarihli CBT’deki yazımda Prof. Celal Şengör'ün ‘üniversitelerimizöğrencilerimizHarp OkullarıYÖK’ üzerine temel görüşünü eleştirmiş, yazılarından örnekler vermiştim. Bu örneklerden birisi de, Şengör’ün ‘Koramiral John Ryan’ın Ziyareti’ yazısı ve New York Eyalet Üniversitesi’nin (SUNY) bazı üniversitelerimiz ile başlatmış olduğu uluslararası ortak lisans programlarına övgüsü idi. SUNY şansölyesi Koramiral Ryan’ın ülkemizi ziyaret nedenini Şengör anlatıyor: Kemal Gürüz YÖK başkanıyken, SUNY ile bazı üniversitelerimiz arasında bir ortak eğitim anlaşması yapıyor. Bu anlaşmaya göre öğrenciler, lisans eğitimlerinin iki yılını Türkiye’de, iki yılını da SUNY’de geçiriyorlar. Sonunda da bu öğrencilere çift diploma veriliyor. Şengör, şöyle diyor: "NY Eyalet Üniversitesi ile yapılan ortaklık anlaşması Türk üniversitelerinin son yıllarda yaptığı en verimli işlerden biri. Bunu başaran Kemal Gürüz’e Türkiye büyük bir teşekkür borçludur. Tüm üniversitelerimiz bu ortaklığa destek vermeli ve çocuklarımızın en az biriki yıl gerçek üniversiteler görerek okumalarını sağlamalı!" Tam tersini düşünüyorum: SUNY programı bazı üniversitelerimizin yaptığı en yanlış, haksız ve verimsiz işlerden biridir. Bunu başımıza saran Kemal Gürüz, özür ve düzeltme borçludur. Üniversitelerimiz bu ortaklıktan uzak durmalı, var olanlar da en kısa zamanda çıkmalıdırlar! SUNY projesi, elemanı olduğum Boğaziçi Üniversitesinde uzun uzun tartışıldığı için, epey biliyorum. 1 NEDEN YANLIŞ VE ZARARLI? SUNY projesine başta Boğaziçi Üniversitesi de katılmıştı. YÖK ‘ruhuna’ uygun olarak, kurullarımızda tartışılmadan, program tepeden inme pişirilmişti. Ama sonradan, Boğaziçi ciddi bir ‘üniversite olmak’ sınavından geçti ve kapsamlı bir analiz ve tartışma yaşandı. Sonunda, aşağıdanyukarı öğretim üyeleri ve kurulların kararıyla, SUNY Programının kaldırılmasına karar verildi. Programın temel yanlışlarını aşağıda özetliyorum. a SUNY programı ‘ücretli’dir. Sadece ücreti ödeyebilenlere açıktır. Halbuki yasalara göre, devlet üniversitelerinde birinci (gündüz) lisans programlarında ücretli öğretim yapılamaz. SUNY’nin uluslararası niteliği bahane edilerek, üniversiteye girişte saf başarı ölçütü kalkmış, ‘ücret ödeyebilenler’ için bir yan kapı açılmıştır. Örneğin; diyelim Boğaziçi’nin bir mühendislik bölümüne ÖSS’de en düşük Türkiye 1000’si girebiliyor. 1001. öğrenci başka fakülteye ya da başka üniversiteye gitmek zorunda; ücretsiz sistem böyle. SUNY için ayrıca ücretli kontenjan açılınca ve para verebilen öğrenci talebi düşük olduğundan, diyelim 8000. öğrenci, BoğaziçiSUNY ortak mühendislik programına girebiliyor! Şimdi siz bu durumu, daha fazla puan almış ama para veremeyen aradaki 7000 öğrenciye/veliye nasıl anlatabilirsiniz? Bu program adaletsizdir, meşru olamaz ve kanımca yasalara da aykırıdır. b SUNY öğrencileri, ücretsiz öğrencilere göre daha zayıf olduklarından, üniversitede aynı/ortak sınavlara/değerlendirmelere tabi olamıyorlar. Eğer olurlarsa, kalma oranı çok yüksek olacaktır, ki bu da programın devamlılığını olanaksız kılacaktır. (Bunu c’de açacağım). Dolayısıyla, SUNY öğrencileri için ayrı sınıflar oluşturmak gerekmektedir. Ama bu kez de, ücretsiz öğrenciler 200 kişilik matematik, fizik, Türkçe dersleri alırken, SUNY öğrencileri 20’şer kişilik küçük, itinalı sınıflarda ders almış olacaklardır. Bu hem haksızdır, hem öğrenciler arasında çok tatsız ikilik yaratır. c SUNY programında bir öğrenci dört yıl boyunca bir yıl burada bir yıl ABD’de… okumaktadır ve her üniversitenin uzman olduğu dersleri o okuldan almaktadır. Şimdi diyelim ki bir öğrenci SUNY’de ya da Boğaziçi’nde iki dersten kaldı. Normal eğitimde, öğrenci o dersleri bir yıl sonra alır, ama bu programda bir yıl sonra diğer üniversitede olacağından, o dersleri o okulda bulamama olasılığı yüksektir. Dolayısıyla, ‘dersten kalma’ durumunda, SUNY eğitimini sürdürmek çok zordur; program öğrencilerin her dersten geçeceği varsayımına dayanmaktadır. Ciddi bir üniversitenin kabul edebileceği bir akademik yapısı yoktur. d) SUNY öğrencilerine dört senelik eğitim sonunda çift diploma sunulmaktadır. Aynı süre eğitim ve aynı sayıda kredi ile normal öğrenci bir diploma alırken, SUNY öğrencisi nasıl iki diploma alabilir? Çelişki/tutarsızlık açıktır. (Bunu da, kredili sistemin beşiği olan ABD’li SUNY yöneticilerinin en çabuk anlaması beklenirdi!) e) Bu program, SUNY için özünde bir ‘gelir’ yaratma, ‘globalleşen öğrenci pazarından pay alma’ projesidir. Program, uzun dönemde SUNY için kaliteli (ÖSS eleğinden geçmiş) ve ‘garanti edilmiş’ yılda birkaç bin öğNew York renci anlamına gelir ve SUNY gözüyle Eyalet Üniçok değerlidir. İşin ilginci, eğitimin yarısı orada yarısı burada olmasına karversitesi şın, ücretin yaklaşık 4/3’ünü SUNY al(SUNY) ile maktadır! Dahası, Türk üniversitesine ortak lisans bırakılan payın da nasıl alınacağı, nasıl kullanılacağı bile yasa ve yönetmelikprogramları, lerde belirsizdir. bazı üniver ELİTLİK ÖNEMLİ AMA... Yukarıdakilere bakıldığında, SUNY ortak programının bir hilkat garibesi olduğunu görmek zor değildir. Prof. Şengör de, Kemal Gürüz de nesnel bakarlarsa, hemen göreceklerdir. (Anladığım kadarıyla, Şengör bir SUNY mezunu olduğundan, bu nesnel bakışın özel bir değeri olacaktır. Gürüz için durumun incelikleri başkadır: Bildiğim kadarıyla, birkac yıl önce kendisine SUNY tarafından bir onursal doktora verilmiştir. Ayrıca kendisinden TV’de duyduğuma göre, SUNY’de bir yıllık John W. Ryan Fellowship almıştır). Biz Boğaziçi üniversitesi olarak yukarıdaki sorunları öğrenip, inceleyip, tartışıp, sonunda kurullarımızda özgür kararımızı aldık, SUNY programlarını durdurduk. Tüm üniversitelere de aynı süreci –özellikle sürecin kendisini hararetle öneririm. Şengör’ün sık sözünü ettiği ‘elit rolü’ bence de önemli. Elit kesim sorunları halkın yararı açısından, özgün ve nesnel irdelerse, bu sınıf çok yararlı, hatta yaşamsaldır. sitelerimizin yaptığı en yanlış, haksız ve verimsiz işlerden biridir… ÖLÇÜTLER GEREKİR Türkiye'de bilim, felsefe ve sanat yapılabilmesini ölçebilmemiz için her şeyden önce ölçütle CBT1016/21 8 Eylül 2006 nin ilk, orta ve yüksek eğitim sisteminin çalışmadığı ve arzulanan öğrenme ortamının yaratılamadığı, üniversitelerin evrensel anlamda birer bilim sanat felsefe ortamı oluşturamadıkları aşikâr. Bilim politikalarının olmaması nedeniyle üniversiteler vizyonsuz, misyonsuz ve hedefsiz okyanuslarda kürek çekmekte. Bu nedenle, üniversitelerimizde performansa dayalı verimlilik analizi yapılmıyor. Ders işleyişi ile ilgili hiçbir geri bildirim alınmıyor; eğitim öğretim, öğretme merkezli ve ek ders anlayışı ile okul düzeyine indirgenmiş durumdadır. Varsa yoksa yurtdışı yayın yönünden ilerliyoruz. Türkiye, endeksli yayın sıralamasında 20 sırada. Çok güzel, ancak bilime olan katkımız % 1 çıvarında. Akademik aşamaya endeksli yayın anlayışı bilim etiğini artık zorlar duruma geldi. rimiz olması uygun olacaktır. Bu ölçütler arasında ilk aklıma gelenler; a. Yayın sayısı, b. Yayınlara atıf sayısı, c. Yayınların teknolojiye dönüşmesi, d. Patent sayısı, e. Yetiştirilen öğrenci sayısı, f. Bilim kişilerinin toplumu aydınlatma düzeyi, g. Yayınlanan kitap ve diğer yayınlar toplamı, h. Düzenlenen konferanslar vb. etkinlikler düzeyi, i. Yetiştirdiği öğrencilerin uluslararası alanda iş bulma şansı, j. Bilimsel buluşların ve araştırmalarla toplumsal sorunların çözülmesi ve kalkınma arasındaki ilişki. Hepsinden önemlisi Sayın Baysal tarafından "töre" olarak adlandırılan ancak doğrusu üniversite ortamı ve geleneğinin hızla kaybolduğu görülüyor. Bugün üniversitelerde başlıca değer; okumak, bilimsel makale üretmek, yeni bir düşünce oluşturmak değil, aksine idari bir kadroya gelmek, bir komisyona seçilmek, yöneticilerin etrafından küçük çıkarları için pervane olmak, lojmana girmek, asistan kadrosu almak. Bunun nedeni de maalesef bilim ve düşünce yerine "adama ve güce" oynamak ve bunların yarattığı zincirleme bozunumlardır. Bugün artık çok az istisna dışında, kimi yönetim kadrolarınca, eğitim ve bilim kurumları küçük birer padişahlık zihniyetiyle yönetiliyor. Ben de bu ülkenin içine sürüklendiği sürecin bir yansıması olan her bir yanlışı, yaşım ve bilgimin müsaade ettiği günden bu yana, akıl ve deneyimlere dayalı olarak anlatmaya çalışıyorum. Üniversiteleri ortaokula dönüştüren hiçbir süreci alkışlamadım. Sayın hocam diğer yandan da "Tarım Fakültesi" ve "Toprağa atılan bazı gübreler" diyerek çalıştığım bilimsel alanı küçümsüyor. Yaşam bir bütündür ve her alan bilimsel olarak çalışmaya değer niteliktedir. Sonuçta sebebini tek tek tartışabiliriz ama eğer soru "Türkiye'de bilim yapılabiliyor mu?" ise, yanıtı pek parlak bulunmuyor. Sorumlularını ise ülke ve üniversite üst yönetimlerinden başlayarak tek tek ortaya koymamız gerekiyor. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle