13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam kışların ve güçlü duygu patlamalarının bilişsel sorunlardan çok daha öne çıktığı görülüyor. Kaliforniya Üniversitesi sinirbilimcilerinden Bruce Mil ler daha önce sanatla hiç ilgileri olmayıp ansızın beste ya da resim yapmaya başlayan, ancak bu arada öteki tüm yetileri giderek yok olan bu kişilerle ilgili bir rapor yayımladı. Söz konusu kişilerdeki bu ani yaratıcılık patlamalarında zarar görmeyen frontal lob da en az hasarlı temporal loblar denli etkili olabilir. Bunama belirtisi göstermeyen sağlıklı kişiler üzerinde yaptıkları bir araştırmada İsveçli Ingegard Carlsson ve arkadaşları yaratıcı olan deneklerde frontal loblardaki etkinliğin yaratıcı olmayanlara kıyasla çok daha fazla olduğunu ortaya koydular. Felsefede müthiş bir içtenlik var, taklit yapamazsınız. Bir insan felsefeci taklidi yapabilir ama filozof taklidi yapamaz. Bazıları yer ama herkese yutturamazsınız. Felsefe Üstüne Söyleşi Örnekleri (2) Siz edebiyat ve duygu felsefesi üzerine ders veriyorsunuz. Türkiye’de insanlar bir şeyin biraz derinine indiği zaman bunun için iki tane kelime kullanırlar: Ya "felsefe yapıyor" denir onlar için ya da "edebiyat paralıyor". Siz ikisini birden yapıyorsunuz bu durumda. Felsefeye niye bu kadar uzağız gerçekten? Bu yalnız bize özgü bir konu değil. Bizdeki kadar çok değil ama bir anlamda Batı kültürlerinde de var. Bizdeki Anadolu kültürü daha çok pragmatik bir kültürdür. Yani iş bitirici, sonuç alıcı... Onun için laflar çok önemli değil. Göçebe bir kültürdür bizimki ve insan o anda doğayla başetmek zorundadır. Laftan çok işe ihtiyacı vardır. Hikmetli sözler belki ancak bir yere yerleşildiği zaman, işte akşam vakti veya bayram günlerinde, törenlerde edilebilir. İş sırasında edilmez. Dolayısıyla bizde o anlamda bir felsefe kültürü yok. Felsefi bakış biçimi değil bilgelik vardır. Tasavvuf var ama tasavvuf felsefe değil. Felsefe daha eleştirel, zaman zaman daha yıkıcı, daha altüst edici ve aslında sinir bozucu bir şeydir. Argo deyimle söylersek "gıcık" öğeler taşır içinde. Çekilmesi zor, berbat bir şeydir. Şimdi bizim kültürümüz uyum arayan bir kültür olduğu, çok fazla eleştiri, tartışma götürmeyen bir şey olduğu için bu tip parlak sözler söylemeye kalkanlara "edebiyat yapma, felsefe yapma" denir. İkisi de hayatla ilgili olmadığı için söylenir. O yüzden bizim politikacılarımız bu ikisini de yapmaya kalkarlar. Kürsüye çıktıkları zaman cilalı sözlerle karşılarındakileri ikna edebileceklerini düşünürler. Aslında bu çok da fazla etkili olmaz çünkü işe bakılır. Bir de Eski Yunan’da felsefenin beşiğinde edebiyat da vardı, palavra da vardı. Sofistler edebiyat yaparak etkilemeye çalışırlardı. Çünkü Akdenizli bir ülke olduğu için sürekli kavga ederlerdi eski Yunanlılar, belki hâlâ öyle ya... Bunun sonucunda mahkemeye düşerlerdi. Orada jüriyi ikna edebilmek için iyi konuşmak lazım. Bu yüzden çok da hatip çıkmıştır. Hitabet sosyal konumu yükselten bir şeydir. Ağzınız iyi laf yapıyorsa sizi hem mahkemelerde, günlük tartışmalarda önemli görüyorlar hem de saygın bir insan oluyorsunuz. "Ben oldum" demek felsefenin doğasına mı aykırıdır? Felsefede müthiş bir içtenlik var, taklit yapamazsınız. Bir insan felsefeci taklidi yapabilir ama filozof taklidi yapamaz. Bazıları yer ama herkese yutturamazsınız. Sinir sisteminiz, bakışınız, tavrınız sizi ele verir. O yüzden felsefe derin bir hesaplaşmayı ve yüzleşmeyi gerektirir. Cahilseniz "biliyorum" diye ortaya çıkmanız filozof olmanızı engelleyen bir şeydir. Filozof olmak alçakgönüllülüktür. Hiçbir filozof bilgeyim demez ama. Çünkü bilgeliği seviyorum demek (felsefenin Eski Yunandaki sözcük anlamı!) henüz bilge olmadım, bilgeliğin yolunda yürüyorum demektir. Felsefede yol çok kullanılan bir deyimdir ve felsefe bir anlamda "yolda olmaktır". (Jaspers) Yani sürekli yürüyeceksiniz, handa yaşamayacaksınız. Menzil yolun kendisi. Gidilecek yol bitmiyor. Siz ölebilirsiniz, sizden sonra yolunuzu devam ettirenler olabilir ve bu anlamda siz de yürümeye devam edersiniz. Felsefeyi fildişi kulesinden halka indirme fikrini gerçekçi buluyor musunuz? Belki felsefenin neden varolduğu, neden bir yürüyüş olduğu anlatılarak sokağa indirilebilir ama sokakta herkesin ilgisini çekmez. Birkaç kişinin ilgisini çekebilir. Felsefe dükkanı açsak müşterisi diğer dükkanlara göre az olacaktır. Öyle dükkanlar vardır ya sadece erbabı gelir, anlayanlar... Antikacı dükkanı gibi, hem orada satılanlar biraz pahalıdır hem herkesin ilgisini çekmeyebilir. Felsefe de Platon’un söylediği gibi kalabalıkların, yığınların işi değildir zaten. Cümbür cemaat, maaile, bütün mahalle olarak kamyonun arkasına doluşup pikniğe gider gibi felsefe DEPRESYON VE YARATICILIK Frontal ve temporal lob etkinliğini etkileyen başka bozukluklar da yaratıcılıkta önemli bir yer tutuyor. Manik depresif bozukluk bunların en başında geliyor. Manik durum, ya da daha ılımlı enerji patlamalarında yazma dürtüsünün epilepsiye kıyasla çok daha körüklendiği görülüyor. Dahası, işlevsel beyin görüntüleme ve beyin elektrosu verileri de manik depresif hastalarda temporal lobun çok daha etkin olduğunu gözler önüne seriyor. Depresyon ile yaratıcılık arasında bir bağlantı olduğuna inanılsa da, bu bağlantı depresyonun genellikle hafif kızışma ya da ruh durumundaki çıkışlarla ilintili olmasından kaynaklanabilir. Elde edilen son kanıtlar depresyonun, yaratıcılıkta bir patlamadan çok, yazarın tıkanma dönemiyle yakından ilintili olduğunu gösteriyor. Depresyon iletişimde bir azalmayı, yaşamın ve sözcüklerin anlamını yitirdiği duygusunu da beraberinde getiriyor. Depresyonda olan ve yaratıcılıkta tıkanma yaşayan kişilerle frontal lobları zarar görenler arasında şaşırtıcı benzerliklere tanık olunuyor. NORMAL İNSANLAR VE YARATICILIK Bu koşutluklara eklenebilecek bir başka önemli unsur da, frontal lobdaki bir hasara bağlı olarak ortaya çıkan söz yitimi (afazi) ile temporal lobdaki bozukluktan kaynaklanan afazi araYaratıcılıktan yoksun sındaki farklılık. Frontal lobdaki hasar genellikle Broca olma, kişisel ölçekte, afazisi adıyla bilinen ve hastaların konuşişgücünü tehlikeye ma güçlüğü çekip bunun bilincinde olatabilir. Dünya çapındukları bir duruma yol açıyor. Öte yandan, temporal lobun zarar görmesi Werda ele alacak olursak nicke afazisi adıyla bilinen ve hastaların da, yaratıcı çözümler genellikle bilincinde olmadıkları bir dubekleyen onca sorunu ruma neden oluyor. Daha canlı ve hareketli olan bu kişiler boş konuşsalar şöyle bir aklımızdan bile, konuşmaları akıcı oluyor. Oysa, Broca afazisi tanısı konanlar genellikle geçirmek bile durubunalımlı, içlerine kapanık kişiler mun ciddiyetini açıkoluyorlar. ça ortaya koyabilir. "Normal" insanlarda yaratıcılığın körüklenmesi yönünde bir yığın girişimde bulunuldu. Söz gelimi, meslektaşım Shelley Carson ve ben beynin günlerin kısaldığı kış mevsimine gösterdiği tepkinin dizginlenebileceği ve her sabah yarım saat boyunca gün ışığına çıkmak suretiyle yaratıcılığın arttırılabileceği görüşünü inceliyoruz. Esin perilerini manyetik atımlar ya da ilaçlarla devinime geçirmeye çalışmak rahatsız edici bir durum. Ne var ki, standart eğitimsel ve davranışsal seçenekler de pek iç açıcı değil. Bunlar çok daha pahalı ve çok daha uzun erimli oldukları gibi, yaratıcılığı körüklemekten çok bilgi vermeye yarıyor. Yaratıcılığı körüklemeyi hedefleyen son girişimler insana çok yabancı ve ürkütücüymüş gibi gelseler de, yaratıcılık bir lüks değil, temel bir gereksinimdir. Yaratıcılıktan yoksun olma, kişisel ölçekte, işgücünü tehlikeye atabilir. Dünya çapında ele alacak olursak da, yaratıcı çözümler bekleyen onca sorunu şöyle bir aklımızdan geçirmek bile durumun ciddiyetini açıkça ortaya koyabilir. Kaynak: New Scientist, 25 Şubat. Harvard Tıp Fakültesi sinirbilim profesörü olan Alice Flaherty’nin "The Midnight Disease" adlı kitabı 2004 yılında Houghton Mifflin tarafından yayımlandı. Türkçesi Rita Urgan CBT 1014/11 25 Ağustos 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle