14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

YARATICILIK Yaratıcı zihinler: “Bunu yazıya dökmeliyim...” Alice Flaherty’nin yazdıkları bir ders kitabından pek de farklı olmayabilirdi. Gelgelelim, kafasındakileri ansızın kâğıda dökmeye iten bir dürtüyle işe koyulan sinirbilim uzmanı, ruhsal bozukluk ve yaratıcılık konusuna öylesine farklı bir yaklaşım getirdi ki, yapıtlarıyla bir anda çeşitli ödüllerin sahibi oldu. Aşağıda Flaherty, kendisini çılgınca yazmaya iten bu dürtünün ardında yatan farklı nedenleri irdeliyor... azma konusunda hep bir sorunum olmuştur. Ancak, yedi yıl önce, bir gün sanki benim için her şey ansızın değişiverdi. Tüm bu değişimler son derece önemliydi ve bunları kayda geçirmek zorundaydım. Bir gün kendimi sinirbilimci olarak çalıştığım binanın banyosunda yere çömelmiş, tuvalet kâğıdının üzerine bir şeyler karalarken buldum. Ansızın kafama üşüşenleri yazıya aktarmak için ofisime dönmeyi bekleyemezdim. Yere çömelip o anda elime geçirdiğim tuvalet kâğıdına yazmaya başladım. KafamdakiYazma dürtüm ler yoğunlaştıkça, hızımı alamayıp yakabardığında yazı zılar elime koluma yazmak bana da taşmaya başladı. insanoğluna Yazı yazma kobağışlanan en görkemli nusunda yaşadığım değişim, ikizleriyetiymiş gibi geliyor. min erken doğup ölmesinden Yazılarımı bir bilim on gün sonra insanı gibi kaleme meydana geldi. Bebeklerim mialdığımda, yazmak niciktiler ve bir beynin bir ürünüymüş... tanesi ölmeden önce parmağıma sımsıkı sarılmıştı. Eli öylesine küçüktü ki, parmağımı bile güç bela kavrayabilmişti. Dokuz gün boyunca yüreğimin kan ağlaması son derece doğaldı. Onuncu gün, kafamda patlamaya hazır yüzlerce fikirle uyandım. Y Sanki esin perilerim kalemime yön veriyorlardı. Yazıya dökülenlerin büyük bir bölümü beş para etmezdi, ama bunlardan ayıkladıklarımla ödüller kazanan iki kitabım yayımlandı, üçüncüsü baskıda, dördüncüsünü yazmam için de bir burs verildi. Yaratıcılıkla ilgili alışılagelmemiş sorunlar yaşayan yazar ve sanatçılar bana gelip fikir danışmaya başladılar. Bu da, yaratıcılığın ardındaki biyolojik etmenleri incelediğim kapsamlı bir araştırmanın başlatılmasına neden oldu. YİNELENEN YAZMA İSTEĞİ Böylesine bir toplumsal destek insana her zaman mutluluk verir. Ne var ki, benim gibi garip garip bir biçimde sancısız ve olaysız geçen bir doğumun ardından, yine prematüre ama son derece sağlıklı ikiz kızlarım dünyaya geldi. Doğumdan on gün sonra yazma çılgınlığım yine kabardı. Doktorum bu ruh durumumu dengeleyecek bir ilaç önerdi. İlki bir işe yaramadı. Ancak birkaç denemeden sonra yazı yazma konusundaki keskin iniş çıkışları dengelemenin bir yolunu bulduk. Neyse ki, bu yöntem yazma dürtümü tümden köreltmedi. Şimdilerde yazma coşkum mevsimsel bir seyir izleyerek yazları doruk noktasına ulaşıyor ve kışları uykuya geçiyor. Yazma dürtüm kabardığında yazı yazmak bana insanoğluna bağışlanan en görkemli yetiymiş gibi geliyor. Yazılarımı bir bilim insanı gibi kaleme aldığımda, yazmak beynin bir ürünüymüş gibi görünüyor. Yaygın inanış öyle gerektirdiğinden, bilimsel yazılarımla tutkulu yazılarımı ayrı tutmaya çalışıyorum. Ruhun katılmadığı yazı türü bilim insanının araştırması ardındaki gerçek güdüleri gizli tutsa da, bu tavır bana çok yapmacık geliyor. Yazma güdüsünü eşelemeye çalışıyorum, çünkü beynimdeki bu güdü insana azap çektiren ve ele alınıp çözüme ulaştırılması gereken bir duygu. HER ŞEY eğilimleri olan biri için, yaptığım işe çılgınlar gibi sarılışımı ancak deli olmadığımı herkese duyurabilmemde bu desteğin önemli bir payı var. Aradan dört ay geçmişti ki, yazı yazma çılgınlığım geldiği gibi ansızın gidiverdi. Bir ay boyunca kolumu bile kaldırmakta epey zorlandım. Tıkanma dönemindeki bir yazardan çok, sanki yazarlıkla hiç ilgim yokmuş gibi bir duyguya kapıldım. Onca fırtınalı bir dönemin ardından bu durgunluk bana huzur vermişti. Oysa, yazmaya yeltendiğimde boğulacak gibi oluyordum. İkizlerimin ölümünden bir yıl sonra, BEYNİMDE ACININ BÜYÜLÜ GÜCÜ Bunları yazıya dökmek üzere kendimi çalışma odama kapatınca, ailem ve dostlarım bunalıma girdiğimi düşünüp kaygılanmışlardı. Ancak bunalım ve cinnet karmaşık biçimlerde karşımıza çıkabilir. Benim ruh durumumun, çektiğim acılara karşılık, manik bir yanı da vardı. Acımın dinmesini istemiyordum; acılarım sanki de bana düşlerimi gerçek kılacak büyülü bir güç vermekteydi. Bu duyguda acıyla güzelliği birbirinden ayırmak olanaksızdı. Bu dönüşüm sürecinde her şey benim için bir anlam taşır oldu. Bu duygu yaşamıma renk kattığı kadar, acı da veriyordu. Her şey bir simgeye dönüşmüştü. Estetik bir deneyim miydi bu, yoksa deliriyor muydum? Yazmak kimi zaman beni ailemden ve dostlarımdan uzaklaştıran bir illet gibiydi. Kimi zaman da bana sonsuz bir keyif ve güç veriyordu. Sinirbilim uzmanı olduğumdan, içimde bulunduğum durumun bilim terminolojisindeki karşılığını hemen verebilirim: hipergrafi, ya da çılgınca yazma arzusu. Harvard Tıp Fakültesi sinirbilimcilerinden Norman Geschwind’e göre, bu durum beynin temporal loblarındaki bir değişimden kaynaklanıyor. İki kulağın arasında kalan bu beyin bölgeleri konuşmanın kavranması ve duygulara anlam yüklenmesinden sorumlu olan bölgeler. Geschwind temporal lob epilepsisi tanısı konan kimi hastalarda ortak birtakım kişilik özelliklerine tanık oldu. Ünlü yazar Dostoyevski’nin bu özelliklerin tümüne sahip olmasından yola çıkılarak, söz konusu duruma tıpta Dostoyevski sendromu adı verildi. Peki, temporal loblar yazınsal yaratıcılığın dışındaki yaratıcılığın da mı kaynağı? Ön temporal demans adı verilen bir tür bunama öyle olabileceğini ortaya koyuyor. Temporal lobu en çok zarar gören kişilerde hastalığın son evrelerine dek ruh durumundaki iniş çı CBT 1014/10 25 Ağustos 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle