25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Türkiye’de Kanser Eğitiminin Geleceği Kanser ülkemizin önemli sağlık sorunlarından birisidir. Önümüzdeki 20 30 yılda yaşlı nüfusun oranının daha da artacağı göz önünde bulundurulduğunda kanserin toplumumuzun en başta gelen sağlık sorunlarından birisi olması kaçınılmazdır. Acaba ülkemizde yetişen hekimlerimiz bu önemli sağlık sorunu konusunda ne kadar donanımlı yetişmektedirler? Doktorlarımız tıp fakültelerinden mezun olurken kanser konusunda yeterli eğitim alıyorlar mı? Tıp fakültelerindenmezun olduktan sonra uzman olmak için devam ettikleri uzmanlık programlarında kanser konusunda eğitimleri nasıldır? İlgili uzmanlık alanlarında hekimlerimizin tüm meslek yaşamları süresince kanser konusunda nasıl bir sürekli eğitim programı uygulanmalıdır? Ülkemizde mezuniyet öncesi onkoloji eğitimi değişik disiplinlerde farklı şekillerde verilmektedir. Eğitim programlarında kanser konusuna yer veren bilim dalları arasında çoğu zaman bir eşgüdüm bulunmamaktadır. Ayrıca ülkemizdeki Tıp Fakülteleri arasında da hem mezuniyet öncesi ve hem de mezuniyet sonrası onkoloji eğitimi için çok farklı uygulamalar vardır. Tıp fakültelerimizde son yıllarda yaygınlaşmaya başlayan yeni eğitim programı (müfredat) değişikliklerini (PDÖ vb.) onkoloji eğitiminde daha fazla bir karmaşaya yol açtığına dair yakınmalar da artmaktadır. Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Kanser Çalışma Grubu, mezuniyet öncesi kanser eğitiminin hem pratisyen hekimlerin günlük uygulamalarında gereken bilgi, beceri ve tutumların kazanılmasına yönelik ve hem de öğrencilerin araştırmacı olma isteklerini canlı tutacak birşekilde organize edilmesinde yarar olduğuna inanmaktadır. Ayrıca mezuniyet sonrası onkoloji eğitim programlarının da ilgili branşlarında büyük yarar görmektedir. Bu amaçla TÜBA Kanser Çalışma Grubu, 6 Nisan 2006 tarihinde Ankara'da ülkemizdeki onkoloji eğitimini tüm yönleri ile ele alan bir sempozyum düzenlendi. Sempozyuma ülkemizin değişik fakültelerinden ve eğitim hastanelerinden eğitim konusuna gönül vermiş yaklaşık 80 bilim adamı katıldı. Sempozyumun sabah oturumunda ülkemizde onkoloji eğitimikonusunda yaşanan sorunlar 4 ana onkoloji branşı (Temel Onkoloji, Tıbbi Onkoloji, Radyasyon onkoloji) adına ilgili uzmanlık dernekleri temsilcikleri tarafından dile getirildi. Konuşmacılar ülke çapında yapmış oldukları eğitim anketleri ile ilgili çarpıcı sonuçlar sunmuşlar ve gelişmiş ülkelerdeki onkoloji eğitimleri ile karşılaştırarak ülkemizdeki mevcut olan eğitim programlarının ne kadar yetersiz olduklarını ortaya koydu. Örneğin, ‘‘kanserin biyolojisi anlaşılmadan kanserin yenilmesinin mümkün olamayacağı'' gerçeğine rağmen temel onkoloji araştırmaları ve eğitim konusunda üniversitelerimizin çok yetersiz olduğu getirildi. ZümrüttenAkisler A.M. Celal Şengör “Jeolojist’ 100 Dolarlık Bağış ve Türkiye’nin İstikbali Geçen gün İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörü, muhterem dostum Prof. Dr. Faruk Karadoğan ile üniversitenin sıkıntılarını konuşuyorduk. Faruk Bey inşaat mühendisidir, yani hesap adamıdır. "Celalciğim" dedi, 60.000 mezunumuz var, her biri yalnızca 100 dolarlık bir bağış yapsa, 6 milyon dolar eder ki şu anda üniversitemizin pek çok derdini bir çırpıda hallediverir. Rektörümün bu sözleri bana 2000 yılında Caltech'de otururken oradaki rektörün bir elektronik posta mesajıyla bizlere duyurduğu bir haberi hatırlattı: Gordon W. Moore, mezun olduğu Caltech'e 600 milyon dolarlık bir bağış yapmıştı!!!! Caltech her yıl 2000 öğrencisi için 3 milyar dolar harcıyor. Bu konuşmanın sonunda Faruk Bey'e Haziran ayında üniversiteden ayrılmak istediğimi söyledim. Hoca şiddetle karşı çıktı, izin vermeyeceğini söyledi, ben de kendisine elimizdeki öğrenci kalitesizliğinin beni bu karara ittiğini söyledim. "Mücadele edeceğiz, Celâl" dedi. "Öyle havlu atmak yok". İYİ DE NASIL? Geçen akşam National Geographic kanalını seyrediyoruz. Türkçesini seyretmek asabımı bozduğu için İngilizcesini seyrediyoruz. Türkçesi niçin asabını bozuyor diye soracaksınız: Biz İngilizcesini seyrederken uzaktan kumanda aletinde kazayla bir tuşa bastım ve program Türkçeye dönüverdi ve o anda Türkçe konuşan ses "jeolojiistlerin düşündüklerine göre...." deyiverdi! "Jeolojist?!?" Türkçe'de böyle bir kelime yok ki! Jeolog var, jeolojist yok. Bilimsel bir programın tercümesinden sorumlu her kim ise hayatında hiç jeolog kelimesini duymamış!!! Bu adam Afrika'da veya Papua Yeni Gine'de ilkel bir kabile içinde mi yaşıyor? Düşünün ki, bilimsel bir programın tercümesinden sorumlu bu zatın hayatında okuduğu hiçbirşeyin içinde jeolog kelimesi geçmemiş! Bu zat acaba ömrü boyu ne okumuş, kaç kitap okumuş, ne tür kitap okumuş? Biz bu zata deprem ve tehlikelerini anlatmaya çalışıyoruz! Sonra da imam mektebi mezunu politikacılarımızın bilimden anlamadığından şikâyet ediyoruz! Üstelik ben aynı kanalı daha önce aynı nedenle bu sütunda örnekler vererek eleştirmiştim. Boşa yazmışım. Netice sıfır oldu! Nasıl asabım bozulmasın? Türkiye'de ipin ucu öyle bir kaçmıştır ki, bu toplum dünyadaki en düşük kültür seviyeli toplumlar düzeyine yuvarlanmıştır. En küçük bir dünya bilgisi yoktur. Tüm eğlencesi ilkel hayvan hislerinin dürttüğü türdendir. Çocuklarını aile içinde uygar yaşama hazırlamaktan acizdir. Okulları, bu kelimenin ifade ettiği her türlü anlamla alay eder bir mahiyettedir. Türkiye'nin dünyada (askerlik dışında) hiçbir dalda uzun soluklu bir rekabete girmesi mümkün değildir. Dünyanın en muhteşem kültür merkezlerinden biri olabilecek İstanbul, kırsal kökenli cahil yönetimler elinde haksız para ve mal edinme peşinde paçavraya çevrilmiştir ve dünya kültür mirasından çıkarılma tehdidiyle karşı karşıyadır. Zavallı İstanbul, uygarlık birikimiyle binlerce yılda elde ettiklerini yüz yıldan çok daha az bir zamanda uygarlıktan hiç nasiplenememişler elinde kaybetmiştir ve etmektedir (ve ülkenin en ileri gelen mimarları bir araya gelip bu şehrin belediyesinin "projelerinin" ne denli bilgisizce hazırlandığını anlatan bir kitap yazmak ihtiyacını hissetmişlerdir!). daha ayrıntılı bir şekilde incelenmesi sonucunda, bilim adamları oksijen yetersizliği sorunları yaşayan veya yükseklik korkusu bulunan hastalar için yeni tedavi olanakları geliştirebilmeyi umuyorlar. Kozmik çarpışmalarla olağanüstü manyetik alanlar oluşuyor İki nötron yıldızı çarpıştığında, Güneş’in milyarlarca yıl içinde yansıttığından daha fazla enerji açığa çıka ran muazzam enerji yüklü flaşlar oluşmakta. Bremen Enternasyonal Üniversitesi’nden Stephan Rosswog ve Exeter Üniversitesi’nden Daniel Price, süper bilgisayar simülasyonları sayesinde bu şekilde meydana gelen manyetik alanların, dünyanın manyetik alanından yaklaşık olarak yüz bilyon kez daha güçlü olduğunu buldu. Nötron yıldızları, Süpernova patlamalarıyla oluşan ve çok yoğun kütleli cisimlerdir. Nötron yıldızının yoğunluğunu anlamak için şöyle bir karşılaştırma yapabiliriz: Bir Güneş’in kütlesine sahip bir nötron yıldızının çapı aşağı yukarı on kilometre, yani Güneş’ten 70.000 misli küçük olurdu. Bu tür iki nötron yıldızından oluşan çift yıldız sistemleri, birbirleri nin etrafında yavaş yavaş spiral biçiminde dönerler ve en sonunda çarpışırlar. GammaRayBursts olarak adlandırılan bu flaşların, ilk patlamadan sonraki en güçlü kozmik patlamalar olduğu düşünülmekte. Bu patlamalar sırasında Güneşimizin var oluşundan bu yana açığa çıktığından daha fazla enerji yayılmakta. İki astrofizikçi gelişkin simülasyonlarla,nötron yıldızlarının varolan manyetik alanları, patlamanın ilk milisaniyesinde 10 üstü 15 Gaus güçlendirdiklerini hesaplamışlar. Simülasyonlar, bir yıl önce çalıştırılmaya başlanan IUB süper bilgisayarı ile yapılmış. 24 işlemcili sistem, türünün en gelişkini ve paralel işlemlere izin vermekte. SORUN, KİŞİLER Düşününüz ki dünyanın en büyük el yazması kütüphanelerinden birinin müdürü olan kişinin maaşı 900 liradır! Fedakâr ve kaliteli bir kütüphaneci olan bu kişi, oturduğu basit lojman nedeniyle devlet tarafından haksız yere mahkemeye verilmiş, kısa bir süre önce kendisine küçücük bir ek gelir sağlayacak terfii önlenmiştir. Bu kişi, tüm dünyaya hizmet veren bir insandır. Kendisine azıcık bir rahatlama sağlayabilecek terfiinin önlenmiş olmasını tüm dünyadaki şarkiyatçılar öğrendiklerinde ağızları bir karış açılmıştır. Türkiye'de sorun sistem değil, kişiler olduğu için çözüm çok zordur; ödün vermez kat'i ve ne yazık ki zecrî tedbirler gerektirir. Bu nedenle ben de pek sevgili dostum ve muhterem Rektörüme bana "uğraşacağız"ın dışında somut ne önerebileceğini sordum. Baktım ki benden daha uzun bir öğretim üyeliği tecrübesi olan Faruk Bey de en az benim kadar dertlidir. Bana, bundan önceki tüm İTÜ rektörleri gibi, elinden gelen her türlü desteği her zaman vermiş olan Faruk Hocamı yalnız bırakmamak için elimden geleni yapacağım. Ama tüm ulusumuzun da bizleri yalnız bırakmaması gerekir. Zaman cehalete karşı topyekun seferberlik zamanıdır. Hazırlayan: Nilgün Özbaşaran Dede 997/5 29 Nisan 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle