Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Fizik GönüldenBilime Yürek Burkuntuları Ahmet İnam YUMURTA PROBLEMİ Katı yumurta dönerken zıplıyor Japon bilim adamları, katı pişmiş yumurtanın döndürülerek zıplatılabildiğini kanıtladılar. Bunun için masanın üzerinde yatay durumda bulunan yumurtanın dakikada en az 1800 kez dikey eksende döndürülmesi gerekiyor. Bu hızda, yumurta dik konuma gelmekle kalmayıp minik zıplayışlar da yapıyor. Teorik olarak açıklanmış olan fenomen şimdi Japon fizikçiler tarafından laboratuvar deneyleriyle ilk kez kanıtlandı. utaka Shimomura, aslında 2002 yılında İngiliz meslektaşı Keith Moffat ile birlikte, katı pişmiş yumurtanın hızla döndürülmesi halinde dikey konuma geldiğini bulmuştu. Bu fenomenin açıklanması, yumurta kabuğu ve zeminin yüzeyi arasındaki sürtün Y Bilim adamları, hareketleri mikrofon, yüksek hız kamerası ve elektrik kapasitesini kontrol eden ölçüm aletleriyle izlenen alüminyum yumurta modeli kullanmışlar. 0.08 MM’LİK BOŞLUK Dakikada 1448’den fazla döndürüldüğünde alüminyum yumurtalar gerçekten de saniyeden daha kısa süreler için zeminden yükselmişler. Ancak zıplayışlar çok yüksek değildi, diyor bilim adamları. Zıplayışlar sırasına yumurta ve zemin arasında sadece 0.08mm’lik bir boşluk oluşmuş. Katı pişmiş yumurtanın da bu şekilde zıplaması için dakikada en az 1800 kez döndürülmesi gerekiyor. Bundan sonraki araştırmada aynı deney çiğ yumurtalarla tekrarlanarak, sıvının minik zıplayışlar üzerindeki etkisi kontrol edilecek. Bilim adamları bu makineyi geliştirebilmek için iki yıl uğraştılar. Yumurta (veya yumurta biçiminde bir obje) yatay olarak kola yerleştirildikten sonra hızla döndürülüyor. Yumurtanın hareketleri yüksek çözünürlüklü kamera, elektronik sensörler ve mikrofonlarla takip edilmekte. Adı "Yürek Burkuntuları" olan bir kitaba başlayalı aylar oluyor. Nedense hiç ilerleyemiyorum. Yüreğin serüvenlerini, tedirginliklerini, yıkıntılarını yazmak çok zor. Duygular dünyasının fırtınalarına kapılıp, göz gözü görmeyen uçsuz bucaksız çöller ve okyanuslarla dolu bir diyarda nasıl yürüyebilirdim ki, uçurumlardan düşmeden, bataklıklarına batmadan? Aklın, mantığın, ölçünün, gramerin, hatta şiirin bile düzleştirip yumuşattığı güvenilir topraklarda yürümek varken, duyguları incelemek, yorumlamaya kalkmak neden? Biz düşünmeye çalışanlar, ürküyoruz duygularımızdan; saklıyoruz, örtüyoruz onları. Doğrusu onlarla nasıl yaşayacağımızı bilmiyoruz. Eski Yunan akılcılığı var kökeninde, bu tutumumuzun. Oysa beni duygular dünyası çekiyor; Zaten yaşadığım, yaşamakta olduğum, yaşayacağım bir dünya. İçinde yitip gittiğim bir dünya, (hangimiz yitip gitmiyoruz ki!). Düşüncelerimi, teorilerimi, kararlarımı etkiliyor. Üstüme üstüme geliyor. Üstüne üstüne gideceğim. O dehşet ormanını aralayacak, betimleyeceğim. Korkmayacağım. Küçük görmeyeceğim. Abartmayacağım. Duygularımla bütünleşmeyi, onları anlamayı deneyeceğim. Kolay mı? Herakleitos usta, ruhun ne denli uğraşırsak uğraşalım, ucunu bucağını bulamayacağımızı söylüyor. Logos’u çok derinmiş. Düzeni. Yapısı. Mantığı. Duyguların mantığı var mıdır? Bu sorunun yanıtını bilmiyorum. "Yürek Burkuntuları" kitabını yazmak istiyorum. Elbette kaynağım öncelikle kendi yüreğimdir. Yüreği burkulmuş dostlarımdan yardım istediğim de oldu. Biri (oldukça deneyimli, yüreği yanıktı) yardım edecekti. Koptuk. Kalakaldım. (Sonradan düşündüm ve kitabı yazmaktan vazgeçtim.Burkuntular kitaplaştırılınca anlamsız olabiliyor. Yazdığım sayfaları yırtıp denize attım.) Burkulmak, kırılmak değil. Ondan fazla bir duygu yükü. Bizden bir örnek vereyim. Bir türkü: Çarşambayı sel aldı Bir yâr sevdim el aldı Keşke sevmez olaydım Elim böğrümde kaldı. Kalakalmak, eli böğründe kalmaktır. Çarşamba’yı sel alınca duyulur. Hayal kırıklığı değil, demiştik. Beklentilerin boşa çıkması da. Burkuntuyu ayrı, belki de ayrıcalıklı kılan özelliği bağrımızdan geliyor: Bağrımıza bastığımız bir şey, bağrımızı delmelidir ki burkulsun yüreğimiz. Burkulsun ve yansın bağrımız. Yürek burkuntuları yaşayan, yaşamış birinin bağrı tüter. Yanmıştır. Yanıktır. Yitirdiğiniz değerli değilse, onu bağrınıza basmamışsanız, delinmiyor, bağrınız. Kalakalmıyorsunuz. Burkuntu derin bir yaşantı. Çok derin. Bağrınıza bastığınız, saygı duyduğunuz, farklılığını kavradığınız birinden geliyor. Sevdiğinizi adamdan saymıyorsanız, yitirince burkulmazsınız. Kendinize saygınız yoksa eliniz böğrünüzde kalmaz. Sanırım, çağımız insanının yüreği çok az burkuluyor. mede meydana gelen minik düzensizliklerin kinetik momenti değiştirmesine dayanıyordu. Bilim adamları şimdi bu minik düzensizliklerin, yumurtayı kısa sürelerle yüzeyden uzaklaştırdığını saptadılar. Minik zıplayışların kanıtlanabilmesi için yumurta biçimindeki objeleri büyük bir hızla döndürülebilen bir sistem geliştirilmiş. Duyuru AŞK SARHOŞLUK DEĞİL Evrim Bilim Eğitim Üniversite Konseyleri Derneği tarafından 27 Mayıs 2006 tarihinde İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi Oditoryumu’nda "Evrim, Bilim ve Eğitim" konulu bir sempozyum düzenlenecektir. Sempozyumda aşağıda yer alan başlıklar altında bireysel sunumlar gerçekleştirilecektir. Sempozyumda gerçekleştirilecek olan sunumlar, yazılı bildiri halinde sempozyum öncesinde kitaplaştırılacaktır. Sempozyuma ve hazırlanacak sempozyum kitabına katkı koymak için en geç 15 Mayıs tarihine kadar ilgili konudaki yazılı sunuşunuzu aşağıda yer alan iletişim adresine gönderebilirsiniz. rim kuramının ele alınması Bilimsel çalışmaların gelişimine evrim kuramının katkıları Evrim kuramı ışığında biyoloji ve tıp bilimlerinin gelişimi Evrim kuramına karşı çıkışın öyküsü 21. yüzyılda evrim kuramına saldırının nedenleri ve kökenleri 2. Bölüm Ortaçağdan günümüze bilimin gelişimi Tarih boyunca gericilik karşısında bilim ve bilim insanlarının mücadelesi Türkiye’de bilim üretimi Türkiye’de bilim kurumları ve bu kurumların bilim üretimindeki rolleri Bilimin toplumun gelişimine etkisi 3. Bölüm Bilim eğitiminin eğitim/öğretim faaliyetindeki yeri İlköğretim ve ortaöğretim kurumlarında fen ve bilim eğitimi Türkiye’de ve Dünya’da bilim ve fen eğitiminin tarihi Bilim ve fen eğitimi konusunda güncel yaklaşımlar KONULAR 1. Bölüm Evrim kuramının ortaya çıkışı Darwin ve evrim kuramı Darwin’den sonra evrim kuramının evrimi 20.yüzyılda yaşanan bilimsel devrimler ışığında evrim kuramının gelişimi Farklı bilimsel disiplinler üzerinden ev Sevdiğiniz, ötekidir. Ötededir. Sizden farklıdır. Ulaşırsınız ona. Kolay değildir, ötekine ulaşmak. Genellikle, ötekini yanımıza çeker, yok etmeye çalışırız. Ötekinin bizden farklı olmasına katlanamayız. Onu içimize alıp, sindirip, yok ederek severiz. Sevgide "içimize sindirmek" yoktur, yok etmek anlamında. Yoksa, hep sindirdiğimizi, kendimize katıp, yok ettiğimizi severiz: Kendimizi. Ötekini sevmenin çetin oluşu buradan geliyor: Yabancıdır o. İçimizde bir yabancı. Yaşarız onunla. Birlikte yaşarız. O söyler. Kendini söyler. Bizim istediğimizi değil. Onu şaşırtmak, sarhoş etmek, büyülemek, hipnotize etmek (filmlerde: İçkisine uyku ilacı koymak ondaki ötekiyi öldürür. Kaçtır söylüyorum: Aşk sarhoşluk değildir. Böyle yaşayanlar var elbette, ötekini yok edenler: "Bak canım sana aşkı öğreteyim" diyenler. Aşkı öğretip, karşılarındakini kendilerine bağlarlar. "Bana deli oluyor, bu kız". Size deli olan kız kim peki? Kimdir aşkınızda karşınızdaki? Öteki? Duruyor mu öteki? Bağrınıza basabiliyor musunuz? Delilikte siz ve öteki, "öyle" kalıyorsa, "bağıra basmadan" söz edebilirsiniz. Siz hâlâ aşkların binlerce yıldan beri yaşanan "deli olmalara" dayandığını mı düşünüyorsunuz? Aşk değişmektedir. Değişecektir. Değişmelidir. Denir ki ünlü şair Safo, kendine yüz vermeyen aşığı için atmış kendini uçurumdan. Bence atmamıştır. Safo, aşkı, insanlık tarihinde ilk bilenlerdendir. Aşk tanrısı Eros’a tarihte ilk kez "acıtatlı Eros" demiştir. Aşkın çetrefilliğini, sevgilinin ötekiliğini, ulaşılmazlığını görmüş, yine de onu bağrına basmıştır. Bağrına taş basmıştır. Yüreği burkulmuştur. Yanmıştır. Ötekiyle aramızdaki sonsuz uçurumu aşmaya çalıştıkça yüreğimiz yanar, burkulur: Ama aşkı yaşarız. Ötekini, bizden farklı olanı. Dünyamız büyür, genişler, zenginleşir, derinleşir. Çarşambayı sel alır. Almalıdır. İçimizdeki tufan, Nuh tufanı olmalıdır. Sevgili yok olacak, bizim sevgiye gönül vermiş yaşam enerjimizle oluşturduğumuz tufan gemisine alınacak, orada, yeniden, dokunacaktır yüreğimize. Sevgili ölür. Sevgililer asla. Dokunaklı yüreğe dokunan, elbette bulunur. 997/17 22 Nisan 2006