Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bilim Tarihi Evrim: Biyolojideki En Önemli Kuram Konuşmacı: Prof. Douglas Futuyama Yer: ODTÜ KültürKongre Merkezi Tarih: 9 Mayıs 2006 Saat 14:00 Tanınmış bilim adamı Prof. Dr. Douglas J. Futuyma, 9 Mayıs 2006 tarihinde "Evrim: Biyolojideki En Önemli Kuram" başlıklı bir konferans vermek üzere ülkemize gelecektir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan konferansa tüm ilgililer davetlidir. Dr. Futuyma, New York Eyalet Üniversitesi (Stony Brook, A.B.D.), Evrim ve Ekoloji Bölümü’nde "Distinguished Professor" ünvanıyla araştırma ve eğitim faaliyetlerini sürdürmektedir. Çağdaş evrimsel biyolojinin önemli bilim adamları arasında yer alan Dr. Futuyma, temel olarak "türleşme" ve "türler arasındaki ekolojik ilişkilerin evrimi" konularında araştırma yapmaktadır. Çok sayıda bilimsel makaleye ve biyolojik evrim konusunda çalışan her bilim insanının başucu kitabı olan Evrimsel Biyoloji’nin de dahil olduğu dört kitaba imzasını atmıştır. "Society for the Study of Evolution" ve "American Society of Naturalists"in başkanlıklarını yapmış; Sewall Wright, Guggenheim ve Fulbright ödüllerine layık görülmüştür. Ayrıca, alanının önemli bilimsel dergilerinden olan Evolution ve Annual Review of Ecology and Systematics’in editörlüklerini yapmıştır. Uluslararası üne sahip bu bilim adamının evrim kuramına ilişkin gerçekleştireceği konferans konuya ilgi duyan herkesin katılmak isteyeceği bir etkinlik. Bir fakülte marşından yansıyanlar Osman Bahadır ilim, aydınlatır ve güç verir. Geri, yoksul, gelenekçi ve karanlıklar içindeki bir imparatorluğun kalıntılarından yeni ve modern bir ulus yaratmak isteyen genç Cumhuriyet, bu yüksek idealini gerçekleştirmek için bilimi temel aldı. Genç Cumhuriyet’in kurucuları, ancak bilimin ışığıyla ve onun yaratacağı kuvvet kaynaklarıyla bu karanlığın ve sefaletin üstesinden gelinebileceğini biliyorlardı. Cumhuriyet’in ilk on yılındaki, özellikle sağlık, eğitim, ulaşım, haberleşme ve elektrifikasyon alanlarında girişilen büyük atılımlar ve elde edilen olağanüstü sonuçlar, bu stratejik tesbitlerin ve girişimlerin ne kadar doğru olduğunu göstermiştir. Bilimsel çalışma, mutlaka tutkuyla yapılan bir çalışmadır. Tarihte büyük bilimsel keşiflere ve başarılara imza atmış bilimcilerin istisnasız hepsinin yaşamında bu tutkuyu görüyoruz. Hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmadan heyecanla gerçeğin peşinde koşmuşlar ve sonunda hedeflerine ulaşarak geleceği yaratmışlardır. Ülkemizde Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk yıllarında, bilime dayanarak yeni bir ulus ve uygar bir ülke yaratma düşüncesi, ulusal bir tutku düzeyine yükselmişti. Dünya tarihinde benzeri görülmemiş bir biçimde, asker veya sivil, ülkenin bilim insanları, entelektüelleri, aydınları, gençleri bilimin öncülüğünde geleceklerini kurma ülküsünü, ulusal bir ülkü, ideal haline getirmişlerdi. Toplumsal yaşamın her alanında bu ülkünün izlerini görmek mümkündür ve nitekim geçmişe baktığımızda bunun B binlerce örneğini bugün görebiliyoruz. Çeşitli meslek yeminleri ve marşları, erken Cumhuriyet dönemindeki bilimin öncülügünde toplumsal ilerleme yüksek idealini ve tutkusunu açık olarak yansıtan örnekler arasındadır. 1930’lu yılların Veteriner Fakültesi marşı da bunun tipik örneklerinden biridir. Veteriner Fakültesi marşının güftesi VETERİNER MARŞI Seviniriz çünkü biz Veteriner gençleriz Fikir aydınlatmaktır Her zaman hedefimiz Veteriner gençleriz Göğsümüz kabararak Deriz ki, alnımız ak Kalbimiz sudan berrak Işıktan daha temiz Veteriner gençleriz Ömür kısa, zaman dar Yapacak çok işler var Durmayın arkadaşlar! Çalışalım hepimiz Veteriner gençleriz Profesörler başta Gaye bir her savaşta Genç ihtiyar her yaşta El ele beraberiz Veteriner gençleriz Bilim bizim ışığımız Bu meslek onurumuz Çok değil gururumuz Meydanda eserimiz Veteriner gençleriz Bilir bizleri bilen Çünkü sever sevilen Göğüste hissedilen Kalbimiz=Fakültemiz Veteriner gençleriz Veteriner Fakültesi marşının bestesi Kaynak: Veteriner Tarihi, Muzaffer Bekman (Ziraat Vekaleti Veteriner Mütehassıs Müşaviri), Ankara Basım ve Ciltevi , 1940, sayfa; 228229. (Güfte metnindeki bazı sözcükler günümüz diline uyarlanmıştır). bahadirosman@hotmail.com Piref H. Ökkeş karet faslından sonra bilimle sınanmanın rahatlığını yaşıyorlardı. Bilimin halkı böyle muhakeme edeceğini kırk yıl düşünsem aklıma getiremezdim. Ah Ökkeş hocam, inanın bütün salondakiler gibi ben de yerin dibine girdim. O yüce bilimcilerimizin böylesi zorluklar yaşadığını bilseydim her sabah kendi kendime sorardım; "Ey fani, bu gün Patara için ne yaptın?" Ve o gün kafama dank etti hocam. Ne kadar cahil cühela bir halk olmuşuz biz. Düşünün taa Amerikalardan, Washingtonlardan elin oğlu Patara’yı keşfediyor, "Burası bizim atalarımızın demokrasi mabedidir" diye methiyeler düzüyor... Biz şuracıkta burnumuzun dibindeki bu değerin farkına varamıyoruz. Meğer konferans –bu nasıl konferanssa artıkbunun için yapılıyormuş. Lakin çocukların yüzlerini görmeliydiniz Ökkeş hocam. Hepsi korktu; gözlerinden, Patara’nın nasıl bir demokrasiye kaynaklık ettiğini görmenin üzüntüsünü okurdunuz. Benim asıl sorum şu: Bir dostum Patara adının, tepeden bakınca bir hançeri andıran yapısından dolayı "Batar ha!" sözcüğünden türeyerek Patara’ya dönüştüğünü anlattıydı. Doğru mu hocam? Biz fani kullarınızı bu konuda aydınlatırsanız sevineceğiz. Bu patırtının durup dururken Patara ile ilgisi niye? Ellerinizden pattadanak öperim hocam. İmza: Hüdai Nabit kulunuz B a t a rh a ! Sayın Piref Ökkeş Hocam: Kaç zamandır kafamı kurcalayan bir sorun yüzünden yemeden içmeden kesildim. Şöyle birkaç günlüğüne kafamı dinleyeyim diye Kaş kıyılarına doğru bir yolculuk yapayım dedim. Hem birkaç kitap karıştırır hem de çay bahçelerinde avarelik eder, şu bahar yorgunluğunu atarım, diye düşündüm. Hay demez olaydım! Efendim lafı uzatmadan maruzatıma geleyim. Kaş’ın henüz patates kızartması kokmayan sokaklarında gezinirken, Belediye hoparlöründen gelen metalik sesle irkildim: Turizm Haftası’nı şenliklerle, kutlamalarla karşılayan yöneticiler, bir de bilimsel konferans tertip etmişler. Ne de güzel düşünmüşler. İşte bu bilimsel konferansın anonsunu Belediye hoparlöründen duyunca elime kağıt kalem alıp Belediye Salonu’nun yolunu tuttum. Salonu cıvıl cıvıl çocuklar, gençler, bakımlı hanımlar ve Kaşlı beyefendiler doldurmuş. Patara’da filizlenen ve taa Amerikalara kadar uzandığı savlanan demokrasi ve kültür hakkında konuşmak üzere büyük bir incelik içinde kürsüye gelen hanım konuşmacı (kendisine "bilimadamı" dedi nedense?) salondakileri selamladıktan sonra avaz avaz bağırmaya başlamaz mı? Bütün salonda bir patırtı, şaşkınlık... Allah sizi inandırsın ben böyle bilimci görmedim hocam. Elindeki mikrofonu arada bir salonda oturanlardan birine doğru sallıyor; "Şerefsizler, namussuzlar!" diye haşladıktan sonra "Ey Kaş halkı, bugün Patara için ne yaptınız ha!" gibi cümleler kuruyordu. Sonra slayt makinesine doğru sesleniyor "değiştir çocuğum" komutları veriyor ve Desen: Sunder Erdoğan DörtKöşe 997/18 29 Nisan 2006 DörtKöşe elinde kazma kürek çalışan insanların olduğu bir takım resimleri duvara yansıtıyor ve bağırışını sürdürüyordu: "Ey cahiller, siz nasıl yüce Herodot’un adını ağzınıza alıyorsunuz? Siz kim oluyorsunuz da Runik alfabeden söz ediyorsunuz? İşte ispatı, şu fotoğraflara iyi bakın da utanın. Siz daha dünyada yokken biz buralarda taş taşıyor, kum çekiyorduk!" Salonu dolduran tüm faniler gibi ben de o biçim tırstım haliyle. Bağırçağır, bir saatlik hışımdan sonra tam "bilimle iyice terbiye olduk, yüce rabbim kimseyi bilimle terbiye etmesin" derken ikinci konuşmacı geldi kürsüye. İkinci bilimci hoca da öncekinin kaldığı yerden sürdürdü haşlamasını: "Benim duvarlarım Atatürk resimleriyle doludur, siz kim oluyorsunuz da bilimden bahsediyorsunuz? Sizi gidi faniler sizi!" Salondakilerin bir çoğu garip hareketlerle bu haşlama faslına alkışlarıyla eşlik ediyor, ne olup bittiğini anlamadan her ha DörtKöşe DörtKöşe