29 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Deprem Tartışmaları Uyumsuz Kullanımlar; 5. Üretkenlik Kaybı Riskleri; 6. Açık Alan Yetersizlik Riskleri; 7. Acil Durum Görevlisi Tesisler; 8. Yapı Stoku ve Altyapı Kaybı Riskleri; 9. Özel Risk Alanları/Yapılar (tarihi ve kültürel miras); 10. Acil Durum Senaryoları Özelinde Riskler; 11. Yönetsel Yetersizlikler. Bu sektörlerin her birinde geniş kesimleri harekete geçirecek politikalar ve uygulama yöntemleri geliştirmek, bunları sakınım planında entegre etmek, planlı yaklaşımın asıl etkinliğidir. İkinci bir etkinlik alanı ise, Zeytinburnu örneğindeki gibi, yüksek risk gösteren kent bölgelerinde öncelikli toplu kentsel yenileme girişimlerinde bulunmaktır. MEDUSA RİSKLERDEN CASSANDRA RİSKLERE: İstanbul’da Ne Tür Yatırımlar Yapılmalı? Toplumsal davranışlar açısından risklerin algılanması ve değerlendirmesinde çok farklı tutum ve tepkiler gözlenebilir. Bunlar, içinde yer aldıkları senaryolara göre sınıflanarak antik Yunan mitolojisi sembolizmiyle anılırlar. (3) Buna göre örneğin, toplumun aşırı duyarlılık gösterip tehlikeleri ‘olduğundan büyük görme’ eğiliminde bulunduğu, bunlarla kolay başetme yöntemleri varken, fevri ve aşırı davranışlar gösterdiği, ya da durumu kimi kesimlerin işine geldiği biçimlerde yorumlama yatkınlığı, Medusa ortamlarıdır. Karşıt bir senaryo ise, Cassandra riskleriyle tanımlanır. Bu kez toplum, belirsizlikler taşıyan ya da yakın olmayan tehlikeleri ‘küçümseme ve görmeme’ eğilimindedir. Cassandra’ya geleceği görme yetisi verilmiştir ama kimsenin kendisine inanmamasını sağlayan bir lanet ile birlikte! İstanbul’da nüfusun dışarı taşınmasının önerilmesi, yapı stokunun tartışmalı yöntemlerle tek tek taranması, orman ve su havza sınırlarına aldırmadan yeni konut alanları açarak firmalara iş yaratılması, bir ‘idrak’ grubunca hükümetten 60 milyar dolar talep edilmesi, Dünya Bankası’nın hepimizi borçlandırarak geçerliliği kuşkulu kimi projeler dikte etmesi, Medusa ortamına güzel örneklerdir. Medusa riskleri ile baş etmenin yolu ise, kent bütününde ya da yerel düzeyde yeni tehlike ve zararlara yol açmayan, sürdürülebilir yöntemler geliştiren projeler, toplumu bilgilendiren, katılımını sağlayan saydam süreçlerdir. yük bir karmaşaya, ciddi yanlışlara ve adı konulmamış çıkar çatışmalarına sahne yaratmaktadır. Günümüzde İstanbul’u deprem kayıplarından korumak için yapılanlarda dört temel yetersizlik gözlenmektedir: DÖRT TEMEL YETERSİZLİK 1. Çeşitli kuruluşlarca ‘proje’ tanımı altında yürütülen çalışmalar büyük ölçüde bağımsız ve kısmi girişimlerdir. Bunlar, birbirini inkâr eden, felsefe ve amaçlarda ters düşen projelerdir. 2. Bugün İstanbul’da deprem konusundaki girişimler, bir zamanlama öngörüsüne göre değil, tesadüflere, fırsat ve parasal olanaklara, iş yapar görünme ihtiyaçlarına, dışarıdan yapılan telkinlere göre gündeme gelmektedir. 3. Deprem konusunun ulusal savunma kadar yaşamsal olduğu çok kez dile getirilmekle birlikte, sakınım konusunda bir otorite oluşturulamamıştır. Sakınım önlemleri alınmasında siyasal hesap verme mekanizmaları yeterli bir yönlendirici olamamaktadır. Öte yandan, bu yaşamsal konudaki işlerin yabancı kuruluşlar tarafından dikte edilmesinde yanlış görülmemiştir. Farklı düzeylerdeki sakınım çalışmalarında bilimsel yöntemler, meşru ve yaptırımlı bir güç, saydam uygulama biçimleri geliştirmek gerekmektedir. 4. Toplumun sakınım girişimlerine paydaş kılınamaması, hazırlanan proje ve uygulamalarda ilgili kesimlere, yerel topluluklara ve katılım süreçlerine yer verilmemesi ciddi bir yetersizliktir. Deprem tehlikesine karşı önlemler almada ilgili kesimlerin temsil edildiği çalışma biçimleri henüz geliştirilebilmiş değildir. Yapılan proje ve uygulamalar eski alışkanlıklarla, yönetimlerce hazırlanıp ‘tepeden inme’ yürütülen, tek bakış açısına ait çalışmalardır. Oysa deprem ortak bir tehlikedir; Sorumluluk ve maliyetlerinde herkesin rol aldığı bir seferberliğe dönüştürülmesi temel bir gereksinmedir. Kısacası İstanbul depremden korunma çalışmaları, bir sakınım planı bulunmaksızın, gelişigüzel yürümektedir. Bu atalet ve yetersizliklerin gerisinde, uzlaşmaz görünen üç ayrı yaklaşım tanımlanabilir. Bunlar kısaca ‘teknik hizmet yaklaşımı’, ‘piyasa yaklaşımı’ ve ‘kapsamlı planlama yaklaşımı’dır. lir. Kenti karmaşık riskler içeren bir sistem olarak gören planlama yaklaşımı ise, bu yaklaşımları eleştirir. Riskli yapıları belirlemede izlenen yöntemlerin bilimselliği tartışmalı olduğu gibi, yakın çevrenin ve kentin bir bütün sistem olarak yarattığı riskler görmezden gelinmektedir. Kat mülkiyeti yasasını zorlayan uygulamalar ise yargıyı yorar ve çok sayıda davacı yaratır. Ayrıca, bu büyük ölçekli iş ortamının hangi ayrıcalıklı kesimler için yaratıldığına dikkat etmek gerekir. Piyasa aracılığıyla önlemler düşünmenin sakıncasına gelince, bu reçeteler "Parası Olan Korunur" önerisinden başka bir bilgelik taşımamaktadır. Plancı yaklaşım, çok sayıda kentsel ‘risk sektörü’ bulunduğunu ve bunların denetlenmesi gerektiğini savunur. Bu, yalnızca yönetimler tarafından doğrudan yerine getirilecek bir işlev değil, toplumu harekete geçirip ortaklıklar geliştirmekle yürütülecek bir etkinliktir. Dolayısıyla, her sektörde ilgili kesimler bir araya getirilerek risk azaltan uzlaşmalar ve protokoller düzenlenmesi özendirilir. İSTANBUL’DA ÇARPIŞAN ÜÇ KARŞIT TUTUM "İnsanları öldüren binalardır" özdeyişi ile çareyi yapıların güçlendirilmesinde gören yaklaşım, Türkiye’de üç koşulun yerine getirilmesini yeterli görür. Önce bir yapı güçlendirme yönetmeliği hazırlanmalı, ikinci olarak güçlendirme girişimlerini engelleyen kat mülkiyeti rejiminin ‘malikler oybirliği’ koşulu bertaraf edilmeli, taşınmaz ve bağımsız bölüm sahiplerine elverişli krediler sağlanmalıdır ki, güçlendirme teknik hizmetlerini verecek meslek grubuna yeterince geniş bir talep yaratılabilsin. Kimi lobiler bu koşulları bugün neredeyse tamamlama noktasına getirmişlerdir. Piyasa araç ve etkinlikleri ile çözümler arayan girişimciler ve özel kuruluşlar bir başka geniş cephe oluşturur. Erken uyarı sistemleri, yıkıntı altında kalanları tespit eden cihazlar, sismik izolatörler, çelik kafes yataklar, acil durum araç gereçleri, ‘güvenli’ yeni yapılar, piyasa eğilimlerine yanıt veren girişimlerdir. Algılanan riskler, piyasada yeni talepler demektir; bu taleplere piyasa cevap verecektir. Deprem sigortasını öneren anlayış da, temelde piyasa sisteminin deva sağlayabileceğini savunmaktadır. Dünya Bankası gibi kuruluşların hangi yetkinlikle geliştirdikleri belirsiz kimi proje ve hizmetleri de, kamu birimlerine kaynak sağlamakta bile olsalar, bu kapsamda görülebi İSTANBUL’DA BAŞLICA RİSK FAKTÖRLERİ İDMP bu sektörleri, ilgili tarafları ve gerekli girişim (proje) dizileri ile tanımlamıştır. Ekonomik yaşamda nasıl kendi iç işleyiş ve ilişkiler bütünlüğüne sahip faaliyet dallarını farklı sektörler olarak irdeliyor ve politikalar geliştiriyorsak, kentteki riskleri de işlevsel açıdan, yürütme ve uygulama açılarından, ilgililerini ve izlenecek politikaları belirlemek üzere, nedensellik bağlarını gözeterek risk sektörlerine ayırmak ihtiyacı vardır. İstanbul’da belirlenen başlıca risk sektörleri şunlar olmuştur: 1. MakroForm ve Büyüme Eğilimleri Riskleri; 2. Kentsel Doku Riskleri; 3. Tehlikeli Kullanımlar; 4. HASSAS ALANLAR Aşırı riskli yerler Medusahassas alanlardır. Bu alanlarda, mevcut yapılaşmanın toplu olarak yenilenmesini ve yerel toplulukların ortaklıklar oluşturmalarını özendiren projeler Medusa ile başedebilir. Zeytinburnu araştırmaları, kaçak apartmanlarla yapılaşmış yoğun bölgelerde bile toplu yenileme (yaklaşık bin konut) ile önemli mekân ekonomileri elde edilebileYazının devamı 22. sayfada 996/19 22 Nisan 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle