Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ooof off line Editöre Mektup Tanol Türkoğlu ([email protected]) "Başka Dünyalar" kitabı üzerine tartışma Gates’in Türkiye Seferi Bill Gates’i ilk kez 1995 yılında Las Vegas ABD’deki Comdex Konferansı’nda izleme imkânım olmuştu. Internete bir yıl geç girmenin farkını kapatmak üzere bir yandan Internet Explorer’i anlatıyordu, diğer yandan da MS Office imkânlarını kullanarak gündelik hayatın nasıl kolaylaştırılabileceğini. Geçtiğimiz günlerde Gates bu kez İstanbul’daydı ve "Canlı yazılımdan" tutun da dijital uçuruma kadar pek çok konuda bilgi sundu; yön almak isteyenlere ipuçları verdi. Ben bu konuşmadan iki şey çıkardım: Birincisi Gates’in sorulan soruları, kendi bakış açısına göre cevaplama yeteneği diğeri ise stratejik olarak önem verdiği temel noktanın ne olduğu. Sabahtan beri bazı Istanbul gazetelerinden arıyorlar, telefonda dedikodu yapacaklar, daha kitabı okumamışlar, oradan buradan laf kapıp yarınki baskıya gazetelere ucuz sansasyon yetiştirecekler. 005 yılının son günleriydi. İstanbul'daki evimize uğrayan Macar bir tarih profesörünün gözüne sohbet sırasında Tolkien'in Noel Baba’dan Mektuplar kitabı ilişti. Kitabı İngilizceden Türkçeye Leyla (Roksan Çağlar)'ın çevirdiğini, kitabın 10 gün önce piyasaya çıkmış olduğunu söyledim. "Ben de 15 yaşında İngilizceden Macarcaya bir kitap çevirmiştim" dedi. "Bir akşam babamın arkadaşı Leo bize uğramıştı, konuşma sırasında babama yayımladığı çocuk romanının birinci cildini çeviren tanınmış yaşlı çevirmenin ikinci cildi çeviremeden pek zamansız öldüğünü, şimdi ne yapacağını bilemediğini, anlatıyordu. Tesadüfen kulak misafiri olduğum bu konuşmaya hemen "izin verirseniz çeviriyi ben yapayım" diye katıldım. Leo’nun matbaası ve yayınevi vardı, öneriye çok sevindi, "yapabilir misin, haydi bakalım, dene" dedi. Çok sevinmiştim. Hemen çeviriye başladım." KİTABI OKUMADILAR Leyla'nın 16 yaşında yaptığı ve yayımlanan bu ilk çevirisine Janos'un tepkisi kendisinin 15 yaşında yapmış olduğu bir çeviriyi hatırlamak oldu. Olaylar karşısında verilen ilk tepki, davranış şekli, olayı algılayış, kendi hayatıyla ölçüp örneklendiriş, akıl ve duyguyla yoğrulup verilen bu refleks insanın sahip olduğu kültürün dışavurumu oluyor, onun kültürü oluyor. Sabahtan beri bazı İstanbul gazetelerinden arıyorlar, telefonda dedikodu yapacaklar, daha kitabı okumamışlar, oradan buradan laf kapıp yarınki baskıya gazetelere ucuz sansasyon yetiştirecekler. Milliyet gazetesinde bir haber çıkmış, sansür varmış, üstelik çeviriyi 16 yaşında bir kız yapmış v.s., v.s. Çeviri yaşı üzerine ahkâm kesiliyor, olamaz deniliyor, bir dehâyla mı karşılaştık gibi saçmalıklar yazılıyor. Oysa ne sansür var, ne dehâ var, ama ne beis, kitap ve kültür dünyasıyla ilgili olduğu kabul edilen bir takım insanlar ilk reflekslerini gösteriyorlar. 2 STRATEJİK ÖNEMDEKİ NOKTA Önce ikincisi. Görünen o ki Gates şu an bireyleri bilgisayarlandırmak, internetlendirmekten öte bunu bireylerin yapacağı doğal bir refleks haline getirmek istiyor. Yani öyle bir şeyin yapılmasını sağlayayım ki birey bilgisayar sahibi olma, hızlı internet erişimi sahibi olma gerekliliği konusunda herhangi bir pazarlama satış faaliyetiyle beyninin yıkanmasına gereksinim duymasın. Nedir o? Ülkelerin en ucra köşelerine dahi telekom altyapısının götü rülmesi. Katılımcıların soruları her ne kadar bilgisayarların, internet erişiminin nispeten pahalı olması, bunun da dijital uçurumu açma konusunda olumsuz etkiye sahip olacağı noktalarında dönse de, Gates’in bakış açısına göre daha kritik olan konu telekom altyapısının ülkenin her noktasına ulaşabilmesi. Ki bireyler internete erişmek zorunda hissetsinler kendilerini. Ki böylece bunun için gerekli olan aracı (bilgisayar) alsınlar. Bu açıdan bakıldığında telekom altyapılarının (kablolu, kablosuz, vb) ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha algılıyoruz. Bu durumda gelecek dönemde bu alanda ciddi yatırımların artarak devam edeceğini bekleyebilir miyiz? Göreceğiz. Diğer temel nokta olan Gates’in sorulara verdiği cevaplardaki dehası müthişti. Bir tür şu hissi uyandırdı: Gates’i hiçbir soru ile köşeye sıkıştıramazsınız. Sorduğunuz sorunun içerdiği konu hakkında mutlaka kendi lehine olabilecek bir nokta bulacaktır ve cevabını bunun çevresine kuracaktır. Örneğin katılımcılardan bir tanesi, Negreponte’nin, bu köşede de ya yınlanan, 100 dolara laptop projesini sordu. Gates de konuyu alıp, kolla çalışan bir cihazın ne kadar faydalı olabileceği noktasına düğümledi. Öyle bir imaj yarattı ki sanki cihaz sadece çevirmeli kol marifetiyle çalışacak ve kullanıcı bir süre kolu çevirerek enerji üretecek, sonra da o enerji bitmeden hızla yapması gerekeni yapacak (oysa o imkân, elektriğin kesilme durumuna karşı geliştirilmiş, alternatif enerji üretim modeli – yoksa cihaz elektrik ile çalışacak!) Gates’in iki aşamalı Türkiye çıkarması sonucunda elle tutulur ne gibi sonuçlar aldık ülke olarak? Bunu henüz bilmiyorum. Yakın gelecekte medyaya yansıyan konular hakkında ne gibi gelişmeler olacağını izleyip göreceğiz. Bu etkileşimden ümit edelim ki Türkiye’nin istifade edeceği olumlu sonuçlar doğsun. BÜYÜMÜŞLERİN DÜNYASINDA BİR ÇOCUK Kültürle, kitapla ilgili tanıdıklarımızdan hiçbiri Leyla'nın çevirisine böyle acaip bir tepki göstermedi. Çok yaygın birşey değildir ama normal bir şeydir, olmayacak bir şey değildir, okumuş yazmış insanların dünyasında 16 yaşında genç bir insanın çeviri yapması, konser vermesi, tiyatroda oynaması, hikâye yazması v.s. Hayır, bunların hiçbirinin sahne müsameresi değil, herkesin ciddiye aldığı şekilde gençlerin kültür dünyasına katılmasının istendiği ve normal hal olarak görüldüğü ülkeler kültüre değer veren ülkelerdir. Janos'un İstanbulda gösterdiği tepki bu tür insanların yaşadığı dünyalarda normal olan tepkidir. Gün gelecek ülkemizde de kültür insanlarının, gazetecilerin ilk reflekslerinden nihayet bir kültür ülkesinde yaşadığımızı göreceğiz. Onlar da önce hakkında yazı yazdıkları kitapları, konuları araştıracaklar, yazdıklarında, söylediklerinde tahrifat, ucuz sansasyon, bozuk Türkçe ve cehalet olmayacak. Sabahtan beri telefon eden kimi gazetecilerin söylediklerine bakıyorum da, daha hiçbiri kitabın çevirisinde ne incelikler olduğunun farkında değil. Zaten kitap yayınlandığından beri çıkan yazıların çoğunda sadece yayınevinin gönderdiği reklam metni değişik şekillerde tekrarlanıp duruyordu. Şöyle ya da böyle ahkam kesenlerin hiçbiri kitabı okuyacak zaman bulamadı zaar; hayret ve dehşet içinde seyrediyorum. Arif Çağlar İLK ÇEVİRİ BOMBALANIYOR Ne tuhaf, İstanbul'da oturmuşuz, ortaçağ tarihi uzmanı Janos Bak Sabancı Üniversitesi'nde doktora öğrencileriyle çalışmak için bir sömestirliğine geldiği bu şehirde Tolkien'in Türkçeye çevrilmiş bir kitabı yüzünden bir anda 65 yıl öncesine, Budapeşte’ye kaydı gitti. Yıl 1944. Naziler Macaristan’ı işgal etmişler, faşist "Oklu Haç" partisinin macar milliyetçileri Nazilerle birlikte şehirde Yahudi kovalıyor. Avrupa'daki en büyük Yahudi nüfusun bulundu kentlerden biri olan Budapeşte'de Museviler sürekli bir evden bir eve taşınarak iz kaybettirmeye çalışıyorlar, komşu ve arkadaşlarının arka odalarında saklanıyorlar. Bu arada hiçbir şey olmamış gibi günlük hayat devam ediyor, Janos Bak heyecanla hayatının ilk çevirisini bitirmeye çalışıyor. "Pekiyi kitap yayınlandı mı?" diye sordum. "Hayır" dedi, "çeviriyi bitirip yayınevine teslim ettim, yayıneviyle matbaa zaten aynı yer, çeviri basılamadan matbaaya bir bomba isabet etti, ne matbaa kaldı, ne yayınevi. Çeviriyi el yazısıyla yapmıştım, daktilo makinesi yok, kopya yok, o zamanlar zaten fotokopi de yok. Çeviri tek nüshaydı. Leo’yu da zaten Naziler alıp götürdü, kendisini bir daha görmedik." Devam hfaktörüne eleştiri Baştarafı 21. sayfadan yapan çok sayıda bilim adamı bulunmaktadır. Bu listelerdeki h sayısı 20’li rakamlarda olan bir bilim adamının kendi kendine verdiği atıflar çıkarıldığında h sayısının 12’ye düştüğü hesaplanmıştır (listelerden rastgele seçilen bir bilim adamı için). Bazı bilim adamlarında ise bu sayı ya hiç değişmemekte ya da 12 puan oynamaktadır. Kendi kendine atıf belli bir oranı aşmadıkça h sayısını etkilememektedir. Bu bilim adamları isim verilerek aynı listede sıralanmaktadır. Burada adaletten söz etmiyorum ama genç bilim adamlarına gösterilen yanlış hedef önemlidir. Birkaç sene içinde h indeksine dayalı bir araştırma yapılırsa kendi kendine atıflı ve 20’li h indeksli bilim adamlarının h indekslerinin 40’lı rakamlara çıktığı ve pek çok genç bilim adamının 20‘li rakamlara tırmandığı gözlenebilir ve Türk biliminin bir 20 yıl daha kalitesiz yayınlarla sayı arttırmayla duraklamasının nedeni olabilir. Prof. Dr. F. Bedia Erim Berker İ.T.Ü. Kimya Bölümü TÜRKİYE’DE SİLİKON VADİSİ Elbette ki bu sadece Microsoft’tan ya da Gates’ten beklenecek bir şey değil. Türkiye’nin de kendi üstüne düşen şeyleri yerine getirmesi gerekir. Bunu yaparken de kendisi için en uygun olan koşullara göre karar vermek zorunda. Yoksa Gates ya da başkası, sonuçta bunlar ticari firmalar; mahalle arasında ya da global anlamda kâr etmek için var. Devletlerin var olma amacı ise daha farklı. Çokça konuşulan iki konu ülkemizde Silikon Vadisi benzeri bir oluşumun hazırlanması (ki bunun sadece Microsoft firması ile ne ilgisi var anlamadım), diğeri ise Microsoft’ta daha çok Türkün çalışması (tercihan Türkiye sınırları içinde Microsoft’un yapacağı yatırımlarda). Yıllar önce Microsoft, Türkiye’de yeni mezun üniversite öğrencileri ile mülakatlar yapmaya başlamıştı; firma standardlarına uyan kalibredeki gençlere ABD’de iş imkânı yaratmak için. Bildiğim kadarıyla sonuçta alınan verimin düşüklüğü nedeniyle bundan vazgeçildi. Yani bir yandan eğitim şart derken, diğer yandan Microsoft’u Türkiye’de yatırım yapmaya davet etmek bana çelişkili geliyor. Daha Türk firmaları ülkemizin her bir şehrinde ticari yatırımlar yapma konusunda tereddütteyken. Bu tür ilişkiler küçük adımlarla başlar ve giderek büyüyerek ses getirici başarılara dönüşür. Bu silsilenin bu şekilde olması her ne kadar bizim bakış açımıza uymasa da daha çok verim bu modeli izlemekle alınmakta – global dünyada. İnsan özgürlüğü tartışması Baştarafı 20. sayfadan Eğer insanın doğuştan özgür olduğu kabul ediliyorsa bu onun her yaşta özgür olduğu anlamına gelmez mi?Çelişki bu kadarla da kalmıyor. İyi bir eğitim ve öğretim görememiş olan insanlar ‘‘namus cinayeti’’ adı altında bir takım insanlık dışı davranışlarda bulunduklarında cezaları azaltılmaktadır. Bu, o insanların o cinayetleri bir takım inançlar yani yanlış bilgiler yüzünden işlediklerinin yani o insanların o konudaki özgürlüklerinin yetersiz ol987/22 18 Şubat 2006 duğunun kabul edildiği anlamına gelmez mi? Özetlersek, filozofların ‘‘Tanrı’nın yarattığı insan’’ kavramından kendilerini kurtarıp ‘‘bilginin getirdiği özgürlük’’ düşüncesini kabul etmeleri gerekir. Bu anlayış özellikle hukuk alanında adaletli bir sistemin oluşturulabilmesinin zorunlu koşuludur. Cumhuriyet Bilim Teknik’in bu konudaki yayınları Batı’nın gelişmiş toplumlarının bile özgürlük konusunda ‘‘Tanrı’nın yarattığı insan’’ kavramından kurtulamadığını açıkça göstermektedir. Türk felsefecilerinin de, insanın ortaya çıkışıyla ilgili bu yaşamsal önemdeki konuya gerekli ilgiyi göstermelerinin gerektiği söylenebilir.