24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TartışmaEditöre Mektup İnsan özgürlüğü tartışması Filozofların ‘‘Tanrı’nın yarattığı insan’’ kavramından kendilerini kurtarıp ‘‘bilginin getirdiği özgürlük’’ düşüncesini kabul etmeleri gerekir. Bu anlayış özellikle hukuk alanında adaletli bir sistemin oluşturulabilmesinin zorunlu koşuludur. Vehbi Hacıkadiroğlu umhuriyet Bilim Teknik’in 29 Ekim 2005 tarihli 971. sayısıyla 26 Kasım 2005 tarihli 975. sayısında insan özgürlüğüyle ilgili iki yazı çıktı. Bu yazılardan, Der Spiegel’den alınan birincisi insanda özgür iradenin sınırlılığını, Spiegel Online’den alınan ikincisi ise özgür iradenin sınırsızlığını öne sürmektedir. Yazıların ikisini de Sayın Nilgün Özbaşaran Dede Türkçe’ye çevirmiştir. Çağdaş felsefede henüz tam bir açıklığa kavuşmamış olan insan özgürlüğü konusuyla ilgili bu yazılardan özellikle ikincisindeki büyük yanlışlıkları açıklamaya geçmeden önce iki yazıda ortak olan bu terim yanlışlığını düzeltmenin uygun olacağını sanıyorum. Bu yazıların konusunu oluşturan ‘‘istenç özgürlüğü’’ terimi anlamsız bir terimdir. Buradaki yanlışlık bir çeviri yanlışlığı değil, olaylardan söz eden düşünürlerin kavramlar üzerinde yeterince düşünmemiş olmalarından kaynaklanan bir kavram yanlışlığıdır. Gerçekten ünlü düşünü Locke insan özgürlüğünü kabul etmesine karşın, bir güç anlatan ‘‘istenç’’ sözcüğüne bir sıfat eklenemeyeceğini belirtmiştir. Locke’a göre ‘‘Bir insanın istencinin özgür olup olmadığını sormanın, onun uykusunun çevik ya da erdeminin kare olup olmadığını sormak kadar anlamsızdır’’. Onun için ben yazımda ‘‘istenç özgürlüğü’’ deyimi yerine ‘‘insan özgürlüğü’’ deyimini kullanıyorum. İnsanlar özellikle son zamanlarda özgürlük konusuna büyük önem vermektedirler. En az 200 yıldan beri insan haklarıyla ilgili olarak değişik kuruluşlarca yayımlanan bildirilerde özgürlüğe büyük önem verilmekte ve bunun yanında insanın özgür doğduğu belirtilmektedir. Bu, insanın özgür doğduğu konusu yalnızca bir takım kuruluşlarca yayımlanan bildirilerde görülmekle de kalmıyor. Ünlü filozoflar da bu görüşü ortaya atmışlardır. Sözgelişi J. J. Rousseau ‘‘İnsan özgür doğar fakat her yerde zincirlenmiştir’’ demiştir. Kant da, biri fiziksel öteki de düşünsel olan iki varlıktan oluşan insanın, düşünsel yanıyla nedensellikle bağı olmadığını yani tam bir özgürlük içinde bulunduğunu öne sürmüştür. ceklerdir. Bu durumda bir günah işlediği için ceza görecek olan bir insan şöyle diyebilir: Ne yaptımsa Ulu Tanrı’nın bilgisi içinde ve orun iradesine bağlı olarak yapmadım mı, öyleyse niçin cezalandırılıyorum? Dinlere göre böyle söyleyen bir kimseye ‘‘Her şey Tanrı’nın iradesine bağlı olarak ortaya çıkarsa da Tanrı yalnızca insanlara özgür irade vermiştir. Sen de insan olarak özgür iradeyle yaratıldın, yaptıklarından sorumlusun’’ denebilecektir. Tanrının bütün canlıları bugün nasılsalar öyle yarattığına inanıldığı dönemlerde bu ‘‘özgür yaratılmış insan’’ kavramının da inandırıcılıktan uzak görülmesi için bir neden yoktur. Ancak Darwin’in Evrim Kuramını ortaya atışından sonra eğer insanda hayvanlarda bulunmayan türden bir özgürlük varsa böyle bir özgürlüğün nereden geldiğinin araştırılması gerekir. Bu araştırmanın bilim insanlarınca yapılması gerekirmiş gibi görünse de, bilim insanlarının buna yanaşmadıkları, bundan sonra da buna kolay kolay yanaşmayacakları anlaşılmaktadır. Çünkü bilimde deneyle doğrulanabilir olmak bilginin vazgeçilmez niteliği sayılmakta, deneyle doğrulanamayacak türden konulara yaklaşılmamaktadır. Bu durumda insanlıkla ilgili konular bilimsel araştırmanın dışında kalmaktadır. Çünkü bunlar hem doğaları hem de etik bakımından üzerinde deney yapılamayan insanla ilgilidir. Ancak bu, deneye dayanmayan fakat bilimsellikten de ayrılmayan bir takım varsayımlarla konunun aydınlatılamayacağı anlamına gelmez. Biz de bu yoldan giderek, insan özgürlüğünün nasıl ortaya çıktığını araştıracağız. C varsayalım. Hayvanlardan uçabilenler uçarak tırmanabilenler de tırmanarak meyveye ulaşmaya çalışacaktır. İnsan ise, tırmanabilecek durumda olmasına karşın, ucu çatallı bir değnekle dalı kendisine çekerek ya da bir taşınır merdiven kullanarak da meyveye ulaşabilir. Bu durumda insanın üç davranış türünden birini seçme özgürlüğü vardır. Demek ki insan, özgürlüğü bilgisiyle kazanmakta ve herhangi bir konuda ne kadar bilgiliyse o kadar çok sayıda davranış türü arasında seçim yapmakta yani o kadar özgür olmaktadır. Bu durumda özgürlüğün nasıl kazanıldığını anlamak için bilginin nasıl elde edildiğini araştırmak gerekiyor. nik’te çıkan yazılardan birincisinde Roth’un burada bir takım yanlış anlamalara yol açacak bir anlatım kullandığı söylenebilir. Gerçekten Roth insanın kendi düşüncesinin etkisi altında verdiği kararlarda bile özgür olmadığını belirtmektedir. Oysa böyle bir anlatım, dış etkilere karşı otomatik bir tepki göstermekten öteye gidemeyen bir hayvanla, davranışlarını kendi düşüncesine göre düzenleyen insan arasındaki özgürlük farkını gözden kaçırmaktadır. Bu bakımdan bu düşünür, insanın özgür olmadığını söleyecek yerde, insan özgürlüğünün doğuştan gelmeyip bilgiyle kazanıldığını ve özgürlük düzeyinin bilgi düzeyi ile sınırlı olduğunu belirtmiş olsaydı durumu daha iyi açıklamış olurdu. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ Bilim Teknik’in 26 Kasım 2005 tarihli 975. sayısındaki yazıya gelince, burada Bieri adlı filozof irade özgürlüğünün kesinliğini öne sürmektedir. Yukarıda sözünü ettiğimiz terim yanlışlığını bir yana bıraksak bile insan özgürlüğü konusunda dinlerdeki ‘‘yaratılmış insan’’ kavramının günümüz filozofları üzerinde de böylesine etkili olması gerçekten şaşırtıcıdır. Üstelik bu yanlış özgürlük anlayışının yalnızca birkaç filozofta değil, hemen bütün filozoflarda etkisini sürdürdüğünü görüyoruz. Nitekim burada eleştirdiğimiz iki yazıda adı geçen Schockenhoff ve Peter Bieri adlı filozoflardan ikisinin de ödünsüz birer insan özgürlüğü yanlısı olduğunu görüyoruz. Böylece bu yanlış özgürlük anlayışı felsefenin her alanına yayılmaktadır. Nitekim günümüzde harhangi bir felsefe sözlüğünde özgürlüğün dış baskılarla kısıldığı öne sürülür. Bununla demek istenen şudur: İnsan gerçekte özgür olarak yaratılmıştır, bu özgürlük ancak dış baskılarla kısılabilir. Yani bu anlayışa göre tam insan özgürlüğü tek başına yaşayan insanda kendini gösterir. Toplumsal yaşam insan özgürlüğünün kısıldığı yaşamdır. Toplumsal yaşamda her insanın özgürlüğü en azından başka insanların özgürlüğüyle sınırlıdır. Burada tek başına yaşayan insanın bu özgürlüğü nereden kazandığı üzerinde durulmamaktadır. doğduktan hemen sonra bir ormanda yitirildiği ve bir hayvanın besleyip büyüttüğü varsayılan bir insan yavrusu özgür olabilir mi? BİLGİNİN KAYNAKLARI Bir insan bilgili olarak doğmadığına göre doğuştan özgürlüğün olanaksız olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bilgi deneyle kazanıldığına göre bir insan bir ömür boyunca, hayvanlardaki gibi yaşamı kolaylaştıran alışkanlıklar dışında ancak bir bilgi kı İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜ NE? Önce insan özgürlüğünün ne olduğu üzerinde dtüşünelim. Bilim, hayvan davranışlarının dış etkiler karşısında otomatik tepkilerden oluştuğunu bildirmektedir. Oysa insanların dış etkiler karşısında nasıl davranacaklarına genellikle kendilerinin karar verdiğini hem kendi deneylerimizden hem de başka insanlar üzerindeki gözlemlerimizden biliyoruz. İşte özgürlük bu, dış etkiler karşısında nasıl davranacağına insanın kendisinin karar vermesi anlamına geliyor. İnsan nasıl oluyor da dış etkiler karşısında nasıl davranacağına kendisi karar verebiliyor? Nasıl davranacağına kendi karar veren insan nasıl davrandığında nasıl bir sonuç alacağını bildiği için bunu yapabilmektedir. Demek ki insan, özgürlüğünü bilgisiyle kazanmaktadır. Bunu bir örnekle şöyle anlatabiliriz: Bir ağaçta hem insanların hem de bir takım hayvanların elde etmek isteyecekleri türden bir meyvenin bulunduğunu KAYNAK: DİNLER Filozofların bu özgür doğma konusunu dinlerden aldıkları söylenebilir (nitekim özgür irade deyimi de oradan alınmıştır). Donyanın büyük bir bölümünde yaygın olan Musevi, Hıristiyan ve İslam dinlerine göre Tanrı insanlara belli türden davranışları yasaklamıştır. Bu davranışlarda bulunan insanlar günah işlemiş olacaklar ve ceza göre rıntısı kazanabilir. O insanın ölümüyle o kırıntı da yok olacağından, doğumdan hemen sonra bir ormanda yitirilip bir hayvan tarafından beslenip büyütüldüğü varsayılan bir insanda bilgi birikimi gerçekleşemez. Demek ki bilgili olmak için insanların bir toplum içinde başka insanlarla bilgi alışverişinde bulunarak yetişmesi gerekiyor. Böyle bir alışveriş için de konuşmanın ve konuşmayı gerekli kılan işbirliğinin ortaya çıkması gerekiyor. Bu durumda insanı insan yapan özgürlüğün ortaya çıkması için önce bir takım insanlar işbirliği yapma amacıyla birlikte yaşamaya başlayacaklar. İşbirliği yapan insanların bilgilerini birbirine aktarmasıyla toplumda bir bilgi birikimi başlayacak. Her kuşağın bilgi birikiminin gelecek kuşağa aktarılmasıyla bilgi ve buna bağlı olarak da özgürlük gittikçe artacak, böylece insan toplulukları sürekli bir gelişme durumunda bulunacaktır. Buna göre Cumhuriyet Bilim Tek ÖZGÜRLÜK VE HUKUK Bu yanlış özgürlük anlayışının hukuk alanındaki tutarsızlıklarını da belirterek yazıma son vereceğim. Hukukta genellikle suç işleyenler cezalandırılır. Suçluya verilen ceza onun bu suçtan sorumlu olmasındandır. Sorumluluk da özgürlüğe bağlıdır. Bu durumda yanı suçu işleyenlere aynı cezanın verilmesi her suçlunun aynı derecede özgür olduğunun kabul edilmesindendir. Yani genel kurala göre her insan aynı derecede özgürdür ve davranışlarından aynı derecede sorumludur. Bu durumda belli yaşın altındakiler cezalarının hafifletilmesinin, daha da küçük yaştakilere hiç ceza verilmemesinin nedeni ne olabilir? Doğuştan özgür olduğu öne sürülen insan özgürlüğünü doğuştan değil de belli yaştan sonra mı kazanmaktadır? Devamı 22. sayfada 987/20 18 Şubat 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle