24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DUYURULAR ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör Türkiye'de Üniversite Anlayışının Gelişimi (18611961) Bugün İTÜ Avrasya Yerbilimleri Enstitüsü lisansüstü öğrencilerinden Erkan Gün, Nature'da yeni yayımlanan bir habere dikkatimi çekti (Nature, cilt 444, 9 Kasım 2006 sayısı, s. 184186). T ürkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) yarın cumartesi günü İTÜ Maçka Kampusu Yabancı Diller Yüksekokulu’nda (Bilgi: 0212219 16 60) Türkiye’de üniversite anlayışının gelişimini konu alan önemli bir toplantı düzenledi. Açıklama şöyle: Osmanlı yönetiminde 1780’lerden başlayarak gelişen modernleşme sürecinde ilk olarak Mühendishane, Tıbbiye, Harbiye, Mülkiye gibi meslek yüksekokulları kuruldu. Üniversite fikrinin yaşama geçirilmesine yönelik ancak 1860’lardan itibaren gerçekleşmeye başlayan somut girişimler ise Darülfünun kurulmasıyla sonuçlandı. Üniversite anlayışının ülkemizde daha sonra hız kazanan gelişmesi önce Darülfünu’nu yenileme arayışlarına, çok daha belirgin biçimde ise Cumhuriyet döneminde 1933 Üniversite Reformu’na yansıdı. Bu arayışlar, 1933 yılından sonra da devam etti. 1946 ve 1961 yıllarında çıkarılan üniversite yasaları 1933 yılında ilk kez çağdaş anlayışla yapılandırılan üniversite bağlamında günümüze dek süregelen arayışların ilk ürünleridir. "Türkiye’de Üniversite Anlayışının Gelişimi (18611961)" başlığı altında düzenlenen bu toplantı ülkemizde üniversite kavramının gelişim sürecinin ilk yüz yıllık evresini ele alacak. Toplantıda bu önemli evreye ilişkin olarak yapılmış çalışmaların tartışmaya açılmasının ülkemizin üniversite tarihinin ve günümüz üniversitesinin bu tarihin derinliklerinden gelen sorunlarının daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması beklenmekte. 18 Kasım 2006 Cumartesi, Saat: 09.0017.30 arkası yapılacak toplantı açılışından sonra Prof. İlhan Tekeli "Cumhuriyet öncesinde üniversite kavramının gelişmesi ve uygulaması", Osman Bahadır "Üniversite Reformu niçin yapıldı?"; Emre Dölen "Darülfünun ve Üniversite’de yabancı öğretim elemanları ve etkileri"; Feza Günergun "Üniversite Reformu sonrasında araştırmanın kurumsallaşması: 193346 arası doktoralar"; Nuran Yıldırım "On dokuzuncu yüzyıldan günümüze tıp eğitiminde model değişimler"; Günsel Koptagel İlal "1933 Üniversite Reformu'nda Alman hekimler ve sonrası"; Regine Erıchsen "193344 yılları arasında Türkiye'de Alman bilim insanları: Türk bilimine katkıları ve politik koşulların etkisi"; Mete Tunçay "1946 ve sonrasında üniversite" konularında bildiriler sunacak. Ay'da Genç İç Kökenli Jeolojik Olaylar ve Şengör Kuralı Peter H. Schultz, Matthew I. Staid ve Carlé M.Pieters tarafından yayımlanan «Lunar activity from recent gas release» (Yeni gaz çıkışına bağlı Ay faaliyeti) başlıklı makalede, Ay üzerindeki Ina yapısının çok genç, belki de hâlâ sürmekte olan gaz çıkışları nedeniyle oluşmuş bir kaldera (yani volkanik kökenli çöküntü yapısı) olduğu öne sürülüyor. Bu sonuca varmak için kullanılan teknikler son derece yeni: Yapının yaşı üzerinde sayılabilen ve boyları 30 metre civarında olan çarpma kraterlerinin yoğunluğunun, yaşı bilinen yüzeylerdeki krater yoğunluğu ile karşılaştırılmasından çıkartılıyor. Ay'ın atmosferi olmadığı için en küçücük gök cisimleri bile büyük bir hızla yüzeye düşüp krater ve kratercikler oluşturabiliyorlar. Bir yüzeyin üzerindeki krater yoğunluğ ne denli fazlaysa, doğal olarak o yüzey o kadar yaşlı olmalı. Apollo uçuşları değişik yüzeylerin yaşını doğrudan oradan malzeme alarak belirleyebildiği için, yaşı bilinen yüzeylerle, yaşı bilinmeyen yüzeylerin istatistiki bir karşılaştırması bize yaşı bilinmeyen yüzeylerin yaşını belli bir hatâ payı içinde verebiliyor. Üstelik, uzaktan algılama yöntemleriyle belli bir yüzeydeki malzemenin kabaca bileşimi bile çıkarılabiliyor. Ina'daki malzemenin Ay'dan bilinen ve içinde bol demir bulunan bir volkanik kayaç olan bazalt olduğu, ancak bu bazaltların yüzeylerinin çok genç olduğu ortaya çıktı. Sonuç: Ina yapısı içinde görülen yer şekillerini oluşturan ve bazaltları çok yakın bir zamanda (belki birkaç milyon yıl, veya daha az) satha ulaştırmış bir şeyler oluyor. Yer şekillerini inceleyen jeologlar, Ay'ın içinden gaz kaçışı olduğuna karar vermiş. Bu gaz belki karbondiyoksit belki de su buharı! Bu müthiş bir haber! Ay üzerinde yaygın volkanizmanın 3,5 milyar yıl önce durduğu, en son volkanik faaliyetin de aşağı yukarı bir milyar yıl önce olduğu sanılıyordu. Bu tarihten itibaren Ay'da Ay'ın kendi iç enerjisine bağlı olaylar olmuyor sanılıyordu. Ancak bu yeni bulgular, Ay'ın içinden yüzeye hâlâ malzeme geldiğini gösteriyor. Alexander von Humboldt'un volkanizma tanımını hatırlayalım: Gezegenin içinin, yüzeyiyle yaptığı tepkileşim. Bu tanıma göre, Ay'da volkanizma sürüyor. Ay'ın 4 milyar yıl gibi bir süre önce dünyadan kopup gittiğini düşünürseniz, bu yeni bulgular bize o zamanki dünya içerisinde ne tür uçucuların ne kadar bulunduğu hakkında değerli bilgiler verecek durumda. Bu haber bana, daha öğrencilik yıllarımda geliştirdiğim bir kuralı da hatırlattı: Bir arazideki kayaçlar ve jeolojik yapılar, yaş tayini veya fosil yoksa, genellikle sanıldığından daha gençtir ve daha deformedir. O zaman bunu arkadaşlarıma «Şengör'ün arazi jeolojisinde iki altın kuralı» diye anlatırdım. 2001'de Caltech'te misafir araştırıcıyken, oradaki genç doktora sonrası araştırıcı Nadine McQuarie (şimdi Princeton'da profesör) bana Zagros'taki kabuk daralmasını uzun bir çalışmadan sonra 80 km olarak hesap ettiğini söylediydi. «Nadine» dedim, «ikiyle çarp, inanayım». Nadine önce çok kızdı; sonra ona niçin böyle düşündüğümü anlattım. Arazideki jeolog, her zaman gerçekten bulunandan daha az yapı görebilir. Bu da otomatikman deformasyonu olduğundan az sanmasına neden olur. Örneğin, kireçtaşı tabakaları kıvrımlanmaya başlamadan önce basınç nedeniyle iç erime sonucu, en az %1015 kısalabilirler. Bunu hesaba katmadan kısalmayı sırf kıvrımlardan ölçmeye kalkan jeolog en az % 10'luk kısalmayı atlamış olur. Kıvrımlı alanlarda en çok gözden kaçan yapılar çok büyük atımlı, tabakaya paralel gelişen bindirme faylarıdır. Bunlar örneğin Fransa ve İsviçre'deki Jura dağlarında ancak yaygın sondajlar yapıldıktan sonra keşfedilerek, bu dağ kuşağındaki kısalmanın % 1520 değil, % 50'ye vardığını gösterdiler. Jeolog, milyonlarca yıl ölçeğinde düşünmeğe alıştığından ve çok kısa zamanda ne büyük deformasyonların olabileceğini düşünmediği için, gördüğü kayaçları da genellikle olduklarından yaşlı sanır. Bu yanılgıyı literatürde defaatla gördüm. Ay'dan yeni gelen haberler, Güneş Sistemindeki taş gezegenlerin yüzeylerinin yaşları hakkındaki yüksek tahminlere Şengör kuralı çerçevesinde dikkatle yaklaşmamızı gerektiriyor. Mobilya tasarım Yarışması’nda 25 ödül Türkiye mobilya sektörünün en büyük kuruluşlarının oluşturduğu Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) tarafından düzenlenen II. Ulusal Tasarım Yarışması’nın sonuçları açıklandı. "Ev mobilyası için yeni tasarımlar" konulu yarışmaya yatak odası takımı, yemek odası takımı, oturma grubu, genç odası ve kanepe olmak üzere, beş ayrı kategoride 147 proje başvurusu gelmişti. Endüstri Ürünleri Tasarımı, İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı bölümlerinden gelen projelerin hafiflik, taşınabilirlik, kolay sökülüp takılabilirlik, yaşam tarzı ve koşullarına uygunluk gibi ilkeler çerçevesinde değerlendirildiği yarışma sonucunda, beş kategoride, toplam 25 proje ödüllendirildi. Kategori birincileri ise şöyle sıralandı: * Kanepe: Ayrılabilir sehpa, puf ve kolçaklarıyla, tek bir kanepede birçok işlev sunan tasarımıyla: Mehmet Kındı, İstanbul Teknik Üniversitesi * Yatak Odası Takımı: Duvarın içerisine gömülebilen yatak ve dolap tasarımıyla: Kadir Peker, Mimar Sinan Üniversitesi * Genç Odası: Öğrencilerin çalışma ve dinlenme alanlarını bir platform üzerinde toplayan tasarımıyla Muhammed Kıran, Marmara Üniversitesi * Yemek Odası Takımı: Geleneksel Osmanlı yerde yemek yeme tarzını modernize eden tasarımıyla: Lütfi Büyüktopbaş, Mimar Sinan Üniversitesi * Oturma Grubu: Lale motifinin her bir yaprağını koltuk olarak işleyen tasarımıyla Kadir Peker, Mimar Sinan Üniversitesi Tören’in açılış konuşmasını yapan MOSDER Başkanı Memduh Boydak, tasarımın marka kimliğine kazandırdığı katma değerin altını çizdi. Boydak, tasarım arayışında süreklilik ve arge ilişkisine dikkat çekerek, tüketici beklentilerinin iyi anlaşılması ve günün değişen yaşam şekillerine yanıt veren yaklaşımlar sergilenmesi gerektiğini vurguladı. CBT 1026/5 17 Kasım 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle