Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KENT VE KÜLTÜR Kentlileşmemiş insan! Türkiyenin kentlerde oturan fakat kentlileşememiş insanların ülkesi olduğunu söylüyoruz. Kimileri buna kızıyorlar. Bunun bize özgü bir model olduğunu, Türkiyedeki toplumun Batıdaki toplum gibi gelişmediğini ve o modele uyması gerekmediğini söylüyorlar. Bu yanlış bir gözlem değil. Doğan KubanDeniz İncedayı CBT1026/20 17 Kasım 2006 ürk kentlerini, İstanbulu dolduran insanların örneğin Milano, Roma ve Amsterdam’da oturanlar gibi davranmasını bekleyemeyiz. Burada sorgulanması gereken şu: Bizim insanımız televizyon programlarını seyrederken, cep telefonu kullanırken, ya da araba tutkusu bağlamında kentleşememiş değil. Kırsal alandaki yaşam biçmini unutmuş. Gerçi kadınlar hâlâ okuma yazma bilmiyor, eve gazete girmiyor, kimse kitap okumuyor; fakat elektriksiz olamıyorlar, çamaşır makinesi satın almağa çalışıyorlar; telefon, televizyon istiyorlar, gecekondularını yarım yamalak da olsa apartmana çeviriyorlar. Teknolojinin en yeni ürünlerini istiyor, fakat bu teknolojiyi yaratan bilgi toplumunun düşünsel yapısına ve örgütlenmesine ulaşmakta zorluk çekiyorlar. Kentlileşemek dediğimiz şey, İstanbullunun Parisli ya da Romalı gibi davranmasını istemek değil, değişik bir yaşam örgütlenmesi ve üretim merkezi olan kentte onunla uyumlu bir davranış sahibi olması demek. Bu bağUygarlık denen, kültürlelamda uyumsuzlurin en üst düzeylerinden ğun adı ‘kentlileşememek’. süzülmüş düşünce, davİstanbul Avruranış ve sanat, toplum pa kentleri gibi öreğitiminin kaynağı kentgütlü, düzenli ve lerde toplanmıştır. Ostemiz değil. Yüzyılmanlı kültürü de İstanlarca kaldırım görmemiş insanlar bul’da ve bir kaç kent hâlâ kaldırım yapmerkezinde gelişmiştir. makta zorlanıyor. Bu süreç binlerce yıl çaİstanbul’un ulaşılışmıştır. Bugün ters bir mı, durmadan alt geçitler, köprüler, süreç yaşanıyor. çevre yolları yapılmasına karşın neredeyse durmak üzere. Türkiyenin hâlâ fakir bir toplum olmasının bir çok olumsuzluğun temel kaynaklarından biri olduğunu unutmamakla birlikte, gökdelen ya da büyük satış merkezleri yapmakta, otomobil imal etmekte, beyaz eşya üretmekte beceri gösteren toplumun doğal çevreyi, tarihi mirasını yoketmekte, ulaşımını çözmekte, kentin ortak yaşamını düzenleyen kurallara uymakta zorluk çekmesi; gürültüyü kentin karakteristik bir kirlenme öğesi haline getirmesi; yasadışı yapılaşmada, rüşvette, uyuşturucu kullanmakta dünya standartlarını kat kat geride bırakması; hiç bir etkinlikte estetik duyarlığı olmaması, planlı bir iş yapamaması; çağdaş kent imgesini yaratan evrensel öğelerle ve bu öğelerle yaşayan insanlar arasında bir T uyumsuzluk olduğunu kanıtlıyor. Bu durum büyük sosyal ve kişisel rahatsızlıklar doğuruyor. Türkiye ekonomisinin boğazını sıkıyor. TÜRKİYE KENTLER ÜLKESİ Türkiyenin son yarımyüzyıldaki olağanüstü gelişmesi, kent nüfusunun köyleri geçmesi bir uygarlık adımı olarak görülebilir. Türkiye artık bir kentler ülkesidir. Fiziksel görüntünün değişmesi okadar kökten olmuştur ki, bu gökdelenlerin, apartmanların, otomobillerin içindeki insanların bilgi ve davranışlarıyla hâlâ nasıl köylü gibi davrandıklarını anlamakta zorluk çekiyoruz. Ne var ki bu ikilem Türkiyedeki kent yaşamının saptayıcı özelliğidir. İnsanların İstanbulun her köşesine bir günde attıkları çöp, lüks otomobilinin penceresini açıp, koka kola şişesini kaldırıma fırlatan erkek veya kadın sürücü, tarihi çeşmenin üzerine çeşme büyüklüğünde reklam levhası asan kullanıcı, Sultanahmet meydanına minyatür Türk Sokağı tasarlayan belediye, davranış ve zevk olarak büyük kent imgesinin dışına düşüyorlar. Büyük bir otelin dünya standartlarındaki iç yaşamından sokağa çıktığınız zaman, bir dünya değiştirdiğinizi yüzünüze vuran bir nesne ya da olguyla karşılaşıyorsunuz. Bu ikilemleri gelişmekte olan bir toplum için doğal karşılayabiliriz. Bunda en büyük pay kozmopolit bir imparatorluğu batıran nedenleri hala anlayamamış, kendi tarihini bilmeyen, o tarihin sadece hikâyelerini mitos haline getirmiş, ve bütün bunları dinsel bir ortaçağ perspektifi içinde 21 yüzyıl toplumuna dayatmağa çalışan bir anlayıştır. Bu anlayış sözde demokrasinin kanatları altında Osmanlı kırsal kültürünü sürdüren az okumuş ya da okumamış halk kütlelerini temsil ediyor. KENTLİLEŞEMEMEK OLGUSU Kentlere dolmuş bu kütlelerin ithal eşyalar, ithal düşünceler, modern emperyalizmin yaydığı ithal imgelerle beyinleri yıkanıyor. Sözde globalizmin iç ortakları, bu beyin yıkanmasına aracı oluyorlar. Dışarıdan ithal edilen teknolojinin kolayca elde edilip kullanıldığı, fakat bilgi ve düşüncenin ithal edilemediğini biliyoruz. Bu çelişkilerle uzun zaman birlikte yaşamak zorunda olduğumuzu da kabul edebiliriz. Bir bilgisayardan randıman almak için onun sağladığı bütün olanakları kullanmakla, onu bir dak tilo gibi kullanmak arasında nasıl büyük bir fark varsa, kenti çağdaş batılı kentlerin bütün imgeleriyle doldurup içinde köylü gibi yaşamak da olasıdır. Bu gözlemlere neden olan toplumsal olguya ‘kentlileşememek’ diyoruz. Kentlileşmemek büyük bir enerji kaybıdır. Bizim müteahhitlerimizin kent içindeki çalışmalarının kaplumbağa hızlarına, Beyoğlu kaldırımlarını bir kaç kez yapılıp. yine çirkin olmasına, ulaşımın insan hayatını karartmasına ve toplumun yaşamından ve üretime harcaması gereken zamandan hergün milyonlarca saat çalmasına kadar herşey bu enerji kaybının göstergeleridir. Buna aldırış etmeyen, ya da bunu çözemeyen kent kurumları da insanlar gibi kentlileşememişlerdir. Kentli gibi yaşamanın, bir örgütlenme, bir bilgilenme, kenti bir uygarlık aracı gibi kullanma olduğunu bir kaç kuşakta öğrenemediğimizi deneyle biliyoruz. Kırsal alandan kentlere akım sürüyor. Bunları eğitme süreci, iktidarların en cahil sınıfları tarafından saptanması nedeniyle, gereken hızla ilerlemiyor. Toplumun çağdaşlaşmasını tersine çevirmeye çalışan politik akımlar iktidardalar. Kentler toplum enerjisini ve üretimini kontrol eden merkezler olarak, bütün bu çelişkileri de bünyelerinde barındırıyorlar. SÜREÇ TERS İŞLİYOR Kentler bünyelerinde toplanan olanaklarla,