24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NOBELFİZİK AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan 2006 Nobel Fizik Ödülü: Üst kattaki komşular Bu yılki NOBEL Fizik Ödülü’nü kazanan John Mater ve George Smoot'u NASA'da çalıştığım yıllardan tanıyorum... Mehmet Emin Özel, ÇOMÜ Fizik Bölümü (m.e.ozel@comu.edu.tr) dönemde, üyesi olduğum Yüksek EnerJi Astrofiziği Grubu, Mater ve Smoot'un grubu ile aynı binada çalışıyorduk. Biz zemin katta Compton gama ışınları teleskopu (CGRO) uydusunun verilerini incelerken, onlar bizden bir üst katta deneyŞEKİL 1: Mater ve Smoot’un Baş Araştırıcılar olduğu NASA COsmic Background Explorer (COBE) uydusu. Araç farklı türde mikrodalga lerini uçuşa yeni haalıcılarına ve sistemi dünyanın bu dalgaboylarındaki ışımalarından zırlıyorlardı. koruyacak bir koruyucuya (RF/Thermal Shield) ve soğutucu sistemleFarklı hedeflerire (DEWAR) sahipti. miz, konularımız ve sonuçlarımız hakkında, tüm gruplar, birbirimize bilgi ve seminerler veriyorduk. Onların uydusu COBE (Şekil 1) ben yurda döndükten sonra (1989) atıldı ve kozmolojide çığır açan bulgularını 1990’lı yıllar boyunca tüm dünya heyecanla izledi ve tartıştı. Sansasyon peşindeki gazeteciler elde edilen temel sonucu, (ki bu, Evren'in büyük patlamadan 380 bin yıl sonraki halini gösteriyordu, Şekil 2), 'Tanrının şifresi' veya 'Tanrı’nın gerçek mesajı' gibi tanımlarla abartma yarışındaydılar. Bence de gerçekten çok önemli bir sonuçtu buldukları. Ancak buna yeni bir buluş dememek gerek. Aslında o, yeni bir buluştan çok (çünkü böyle bir ışıma ta 1948’de öngörülmüş ve kısmen de parça parça ölçülmüştü; şeklen de ‘karacisim’ denilen türden bir ışıma olduğu tahmin ediliyordu) beklenen ışımanın tüm uzayda tekdüze (uniform) olduğunu ve spektrumu bakımından da mükemmel bir karacisim (blackbody) ışıması olduğunun çok büyük duyarlık ve kesinlikle kanıtlanması oldu, öyle ki herkes kesinlikle şunu kabul etmek durumunda kaldı: Büyük Patlama gerçekten olmuştur ve bugünkü evrenin kökeninde çok yoğun, çok sıcak bir başlangıç vardır. Tamamen düzgün hiçbir yıldız ve engebenin olmadığı bir gökyüzünde, parlaklığın 100 binde biri küçüklükte dalgalanmaların bulunması (resim 2), çok düzgün ve yapısız bir evrenden, bugünkü gökadalar, yıldızlar, gezegenler ve hayatla dolu evrene nasıl geçildiğinin inkâr edilemez ipuçlarını büyük bir duyarlılıkla vermektedir. Bu sonuca ulaşmada ölçülerin bu derece hassas olması yatmaktadır. Özellikle bu yönüyle, gerçekten çok önemli ve takdire ŞEKİL 2: COBE uydusu ile elde edilen 3K ışıması tüm uzay dağılımın değer bir çalışmadır da gözlenen şiddet farklılıkları. Buradaki ton ve renk farklılıkları düz ve grup liderleri Magün bir dağılımda 100 binde birkaç n, mertebesindedir. Bugün ev ter ve Smoot Nobel'i rende gözlenen tüm yapının (Samanyolu, gökadalar, yıldızlar, güneş çoktan haketmişlersistemi, dünya, sen ve ben, her şeyin) başlangıcı bu küçük farklılık dir. lar olmaktadır. www.crsm.net Memelilerin savunma amaçlı "dövüş ya da kaç (fight or flight)" sistemi vardır. Geçirdiğimiz evrimsel değişiklik nedeniyle hastalık endemileri (Bir mıntıkada yoğun olan hastalık) gösteriyoruz. İçimizde sırt ağrısı çekmeyen yoktur, çoğumuzda bel fıtığı bugün yoksa yarın olacaktır. Istırabın Aslı Bedensel Uyumsuzluk mu? Gördüğüm veterinere sorarım, "Sığırlar insanlar gibi fıtık oluyor ya da sırt ağrısı çekiyor mu?" diye. Onlar da, "Eğer sığırı, arka ayakları üzerine kaldırıp iki buçuk milyar gün boyunca (İnsanın dört ayaklıdan kopuşu yedi milyon yıl önce oldu) ayakta tutarsan, o zaman hastalığı hayvanlığından yukarı olur, fıtık olmayanı kalmaz" diye cevap verirler. Konuyu ilerletelim. Bir sığır için çakal tarafından kabadan ısırılmakla, insan için beldeki ağrıdan kıvranıp kalmak arasında fark var mıdır? Bana göre yoktur. O halde diyebiliriz ki, bedenimizin uğradığı muazzam değişiklik, hayvan için ara sıra olan tehdidi, insan için devamlı hale getirmiş ve bir stres aracı olan "dövüşkaç" sistemini hepimizde sürgit açık bırakmaya itmiştir. "Dövüş ya da kaç", az buz iş değil, bir gerilimdir. Hayvanı daha iyi dövüşmeye hazırlamak için kalp hızı, solunum, vücut ısısı, kas gerginliği artar, kısa sürede iş göremeyen sindirim ve immün sistem çalışmaz durur. Bu sürdürülebilir bir durum değildir, uzun sürede organizmayı yok edebilir, kavganın sonunda barışın gelmesinden anlıyoruz bunu. Hatta kavgada taraflardan biri bazen yenilerek barışmayı, kazanmadan sürgit dövüşmeye tercih ediyor. Ceylanlar mesela bazen boynuzunu dikip gelen sürü üyesine karşı, boynuzunu eğerek ya da kurtlarda birinin ağzına öteki ağzını yanaştırıp, yavrusu gibi yiyecek dilenerek barış isterler. Sonuç olarak henüz yerine oturmamış bedensel değişiklikler "dövüşkaç" sistemimizi dur durak bilmeden açık tutuyor demektir bu. Biz de aşktan, işten ıstırap duyduğumuzu zannediyoruz; oysa onlar sadece tetik çekiyor. Kanıt mı istersiniz, işten memnuniyetsizliğin hemencecik sırt ağrısına neden olduğunu bildiren araştırmalar var (Bigos S., Spine 161, 91). Istırap, sözlükte pek bir fiziksel tanımlanmış: Ağrı ve acı içinde kıvranmak. Mesela herkesin birbirinin gözünü oyduğu ticarette, ortak kazık attı diye ıstırap içinde debelenmenin anlamı nedir? Bunun cevabını şunu hatırlarsak sanırım kolay veririz: Geyikler, yavrularını kaplana kaptırdıkları zaman, üzüntüleri yüz saniye sürmez, az ileride yavruları yenirken kafalarını şöyle bir sallayıp, kendileri de beride ot yemeye devam ederler. O yüzden, insan için yasın aylar süren anlamı, gizli bedensel sancının gün yüzüne çıkmasıdır. Avusturyalı romancı H. Broch, "Dünya üzüntü dönemlerinde ilerler" gibi bir laf etmişti. Gerçekten de Picasso, "Kiss" adlı tabloda, birbirini dilleriyle bıçaklar gibi öpüşen iki kişiyi resmetmiş ve sıkıntısını hem tuvale yansıttığı bedensel şiddetle gidermiş, hem de kübizme melankolisiyle sınıf atlatmıştı. Sıkıntıyı şiddete çevirmek anlamında, herkesin kendi köyünün Picasso’su olduğu günümüzde, kendini dillendirmekte güçlük çekenlerde derdini bedene vurdurmayı somut biçimde görürüz. Kocasıyla yatamayan kadınlar başım dönüyor, erkekliği gitmiş adamlar göğsüm ağrıyor, bir utancın içindeki çocuklar midem bulanıyor diye yakınırlar. Gövdenin evrimin getirdiği koşullara uyma çabası, her psikolojik sorunda bedensel bir yakınmanın hortlamasına neden oluyor. Bu konuda bir çalışmaya rastlamadım, ama kişisel gözlemim, farklı iklimlere göç edenlerin psikolojik sorunları bedensel yakınmaya döndürmesinin kolay olduğu yönündedir; iklim bedeni zorluyor, altta hazır duran bedensel ıstırap psikolojik ıstırapla tetikleniyor. Şunu da söylemeden geçmemek lazım ki, ıstırap çeken bazı hastaların, regresyonla (gerileme) dört ayak üstüne gelip, hayvanlar gibi yürüyerek sıkıntı giderdiği psikiyatri kliniklerinde görülmemiş şey değildir. Bedensel regresyon psikolojik rehabilitasyon yaratıyor demek ki! Aşk ıstırabına bir örnek: Goethe, nişanlı bir kız Charlotte’a umutsuzlukla yazdığı "Genç Werther’in Acıları’nda, bir insanın duyabileceği en büyük sıkıntıyı yenmek için bedende damar yırtmaktan bahseder; sanırım Goethe her şeye yeter! O CBT 1026/15 17 Kasım 2006
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle