Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21. yüzyılda Dünya ve Türkiye nereye? Yirmibirinci yüzyılda insanlığın sürdürebilir büyüme yerine daha da zor bir problemle, yaşanabilir bir çevreyi oluşturma ve koruma ile başetme durumunda kalmasından korkuluyor. Prof. Dr. Türker Gürkan, ODTÜ Kimya Müh. Böl.; tgurkan@metu.edu.tr B azı araştırmacı ve düşünürler yirmibirinci yüzyılın insanlık için çok kritik bir dönem olacağını ileri sürüyor12. Bu görüşün sahiplerine göre, süregelen ekonomik büyüme paradigmaları nedeniyle, dünyanın sınırlı kaynakları hızla tüketiliyor ve ekosistemler, insanoğlunun etkinlikleri nedeniyle tarihte ilk defa insan yaşamının sürdürebilmesi için gerekli koşulları küresel düzeyde sağlayamayacak bir yönde geriliyor. Bu olumsuz sarmalın yakın gelecekte deniz ve atmosfer dengelerini dramatik bir biçimde değiştireceği, iklim değişikliklerinin dünyanın pek çok bölgesinde yeterli temiz su bulunamamasına, mevcut tarım arazilerinin kaybına ya da tarım veriminin azalmasına neden olacağı öngörülüyor. Küresel ısınma, yeraltı sularının azalışı, kirlenme vb nedenlerle dünya üzerinde yaşanabilen alanlarda daralma bekleniyor. Bu olumsuzlukların küresel düzeyde zorluklar yaratacağı ve bu zorlukların en çok zaten geri kalmış bölgeleri (örneğin Afrika) etkileyeceği öngörülüyor. Diğer yandan, nanobilim alanındaki gelişmeler ile bilişimin çok büyük işlem hacmine ve hıza erişeceği, insan zekasını destekleyecek bir tür yeni yapay zekanın geliştirileceği, bu sayede insanoğlunun yerküredeki her türlü hareketi ve gelişmeyi yakından ve anında izleyip, gerekli davranış biçimlerini ve önlemleri belirleyebilecek yeteneğe ulaşacağı öngörülüyor. Bu yeteneğin, biyobilimlerdeki gelişmelerle birlikte yaşanabilir çevrenin oluşturulması ve korunmasında; doğal yaşam koşullarında beklenen olumsuzluklarla başedilmesinde başarının anahtarı olacağı bekleniyor. Biyobilim ve nörobilimlerdeki gelişmelerle ise, tarihte ilk kez insanoğlunun, kendi doğasını değiştirebileceği; nanobilimdeki gelişmelerle birlikte insan zekası ve yapay zeka birliktelikleri yaratılabileceği, bunun zaten en önemli üretim faktörü ve zenginleşme aracı haline gelmiş olan inovasyon yeteneğinde sonsuz gelişmeler sağlayabileceği düşünülüyor. Yirmibirinci yüzyılın ilk yarısında güvenli dördüncü nesil parçalanma (fisyon) reaktörlerinden elde edilecek enerjinin fosil kaynaklara bağımlılığı azaltacağı, yüzyılın ortalarında ise birleşme (füzyon) reaktörlerinden elde edilebilecek neredeyse sonsuz enerji ile insan lık için yepyeni bir dönemin başlayacağı ümit ediliyor. FIRSATLAR VE TEHDİTLER Böylece yirmibirinci yüzyılın insanlık için çok büyük zorlukları ve çok büyük olanakları birlikte barındıracağı anlaşılıyor. Bu günden başlayarak insanların, devletlerin ve devletlerarası kuruluşların yapılması gerekenleri sorumlu bir biçimde üstlenmeleri halinde, insanlığın yirmibirinci yüzyılın ortalarından başlayarak yerkürede yeni bir yüksek medeniyet yaratma şansı bulunuyor. Buna karşın, yeni teknolojilerin zamanında geliştirilememesi, ya da karşılaşılacak büyük sorunların üstesinden gelinmesinde bu teknolojilerden yerküredeki değişik insan topluluklarının yararlanmasına olanak vermeyen türdeki ekonomik ve sosyal düzenlerin değişmeden varlığını sürdürmesi halinde, yirmibirinci yüzyıl büyük insanlık dramlarına (açlıktan ya da hastalıktan kitlesel ölümler gibi), kargaşa ve savaşlara (azalan kaynakların paylaşımı) gebe görünüyor. Yirmibirinci yüzyılda insanlığın kaderinin kendi elinde olacağı ve değişimlerin ya yüksek bir medeniyete erişmekle, ya da karanlık çağlar benzeri bir yapıya gerilemekle sonuçlanabileceği anlaşılıyor. Yüksek bir medeniyete erişmede uluslararası işbirliğine büyük gereksinim duyuluyor. Yeni geliştirilen teknolojilerin tehlikelerinden korunma; küresel ısınma, çevre kirliliği ve küresel terörizmle başedebilme; tüm insan topluluklarının geleceklerine ümitle bakabilmeleri için yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayacak bir ahlak anlayışını benimseme; ancak tüm devletlerin işbirliği ve gelişmiş ülkelerin yoğun katkıları ile gerçekleşebilir. Bu konuda insanlığın karnesi pek de iç açıcı değil. İş işten geçmeden, ve küresel düzeyde büyük felaketlerle karşılaşılmadan gerekli önlemlerin alınacağı bir bilinç düzeyine erişilmesi zorunlu. kemiz tarımsal üretimini nasıl etkileyebileceği; çok olumsuz senaryoların gerçekleşmesi durumunda, dışarıdan hiç destek ve yardım alınmadığı durumlarda dahi yurttaşların besin ihtiyaçlarının nasıl karşılanabileceği; ülkemizin mikro iklim çeşitliliğinin sağlayacağı olanaklar; gibi konular dikkate alınarak stratejik planlar yapılması zorunlu görünüyor. Planlar hazırlanırken yeni teknolojilerin bu alanda nasıl kullanılabileceği, özgün teknolojilerden hangilerinin ülkemizde geliştirilmesinin en yüksek yararı sağlayacağı, küresel düzeyde beklenen olumsuzlukların ülkemizin rekabet gücünü arttıracak biçimde nasıl fırsatlara dönüştürülebileceği dikkate alınmalı. Stratejik planların başta imalat sanayi olmak üzere bir çok değişik alaDiğer yandan yirminı kapsaması ve ülkemiz ile ilgibirinci yüzyılın, nali bütünleştirici bir vizyon etnobilim, biyobilim ve rafında şekillendirilmesi zorunlu görünüyor. nörobilim alanındaki KALKINMA PLANI NELER YAPILABİLİR? Yeni yüzyılın bilimsel ve teknolojik olanaklarından en iyi şekilde yararlanabilmek ve küresel sorunların yerel yansımalarının olumsuz etkilerini en alt düzeye indirebilmek için, devletlerin tek başına yapabilecekleri de bulunuyor. Örneğin olası iklim değişikliklerinin ül Ülkemizi geleceğe hazırlamak için uygulanan kalkınma planları (9. Kalkınma Planı, 20072013 yıllarını kapsayacak) çeşitli açılardan, yirmibirinci yüzyıldaki gereksinimlerimizi karşılamaktan uzak görünüyor. Bu planlar, uzun bir zaman dilimindeki (elli yıl, yüz yıl) olası baskın gelişmeleri, fırsat ve tehditleri dikkate almıyor. İlgililerin katılımı ve büyük bir emekle hazırlanan özel ihtisas komisyonu raporlarının hangi kısımlarının planın bir parçası ve devlet politikası olarak resmen benimsendiği de belli olmuyor. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararları doğrultusunda 20012004 yıllarında TÜBİTAK koordinasyonunda yürütülen Vizyon 2023 projesi kapsamında ülkemiz için bir stratejik planlama çabasına girişilmişti. Projeye katkıda bulunan kamu, özel ve üçüncü sektör temsilcileri ile kamuoyunda büyük bir ümit ve heyecan yaratan ülkemiz açısından hayati öneme sahip bu proje ne yazık ki gündemden tümüyle düşmüş görünüyor. Projenin daha da zengin bir içerik ve daha da uzun bir zaman dilimini (örneğin 2050) kapsayacak şekilde bir an önce canlandırılması ülkemizin geleceğinin şansa bırakılmaması açısından zorunlu görünüyor. gelişmelere dayalı olarak örneği görülmemiş teknolojik olanaklar sunacağı da bekleniyor. 1 Collapse, Jared Diamond, Viking Books, 2005 2 The Meaning of the 21st Century, James Martin, Penguin Books, 2006 CBT1025/21 10 Kasım 2006 Şimdi de yukarıdaki makalelere yapılan atıf sayısına göre hesaplanan, Türkiye’nin ve diğer birkaç ülkenin durumuna bakalım. Türkiye; • Klinik tıpta 43. sırada (USA 1; İsviçre 2; Yunanistan 27; Mısır 40; İran 42.) • Biyotıpta 38. sırada (İsviçre 1; Yunanistan 29; Hırvatistan 36.) • Biyolojide ilk 45 ülke arasında yok (İsviçre 1;Yunanistan 37; Bulgaristan 42)) • Kimyada ilk 45 arasında yok (Hong Kong 1.; İsviçre 3; Yunanistan 24; Malezya 43) • Fizikte 44. sırada (İsviçre 1.; Yunanistan 27.; Romanya 41.) • Yer ve uzay Bilimlerinde 42. (Hollanda1; İsviç re 4; Yunanistan 28; Bulgaristan 36.) • Mühendislik+teknolojide ilk 45 arasında yok. (İsviçre 1; Yunanistan 32; Bulgaristan 35.) • Matematikte ilk 45 arasında yok (Hong Kong 1.; İsviçre 2; Yunanistan 23; Bulgaristan 28.) • Sosyal bilimler 37. (İsviçre 1; Macaristan 27; Yunanistan 32.) • Psikiyatride 32. (Kanada 1; İsviçre 13; Japonya 31; Yunanistan 34.) Yani biyoloji, kimya, mühendislik ve teknoloji ve matematik gibi en önemli alanlarda Türkiye çok aşağılarda. • Bütün alanlarda, RCI yani bilim ve teknolojide gerçek kalite bakımından, Türkiye 44. (İsviçre 1.; Yunanistan 27.Hırvatistan 43. Suudi Arabistan 45.) İlk ismi Türk adresli olan ve Amerika patentine yapılan müracaat sayısı: 2003 yılında 28. Bazı ülkelerin aynı yılda başvuru sayıları: Japonya 60 350; Almanya 18 890; G. Kore 10 411, İsrail 2 539, İsviçre 2 275, Çin 1 034, Yunanistan 50 Triadic yani üçlü (USA, Avrupa ve Japon) patentine ise 1991 ve 2000 yıllarında Türkiye’den bir başvuru yok. 2005 yılında ziyaret edilen yerler, Türkler: kütüphane % 18, hayvanat Bahçesi % 20, sanat Galerisi % 11, B+T müzesi % 7 Bir dahaki yazıda Türkiye ile OECD ülkelerini ele almayı planlıyorum. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP