Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
TartışmaEditöre Mektup nlamını çok sevdiğim ve günlük hayatımızda karşımıza çıkan birçok olayda geçerli olan başlıktaki atasözü, Cumhuriyet Bilim Teknik'in son haftalardaki gündemini oluşturan bilim etiği tartışmalarının temelinde yatan gerçeklere de çok yakışıyor. İnsan topluluklarının bulunduğu her ortamda sevgihoşgörüiyi niyetpaylaşma gibi olumlu duygu, davranış ve tutumlar sergileyenler olduğu kadar, nefretkötü niyethırsızlık gibi olumsuz duygu, davranış ve tutumlar sergileyenler de söz konusu. İnsan doğasında yer alan bu duygu ve davranışların akademik ortamlarda ortaya çıkması arzu edilmeyen, ancak zaman zaman karşılaşılan bir durum. İşte bu aşamada yani etiğin ve ahlaki değerlerin tükendiği yerde hukuk süreci başlıyor. Ancak bundan önce, görev ve sorumlulukları gereği bilime ve etik değerlere sahip çıkması, etik dışı davranışları önlemesi gerekenler yok mu? Esas sorumlular kimler? Etiğin çiğnenmeye başladığı ilk adımlardan itibaren duruma el koymayan, en hafifînden "aman < idare edelim" aymazlığı ile duruma seyirci kalan, "dostlar alışverişte görsün" mantığıyla göstermelik jüriler kurarak istenilen sonuçların elde edileceği raporlar yazılmasını sağlayan, bilim ve etiğe aykırı davranışlara itiraz edenleri "ekip dışı" ve "huzur bozucular" olarak ilan edip onları yok sayan, sorunları gündeme getiren ve çözülmesini talep eden bireysel karşı çıkışların, en sağduyulu ve doğru yöntemlerle yapılsa bile, "kişisel sorun" olarak algılanmasını sağlamak için mutlak bir sessizliğe bürünen yönetim anlayışının sahipleri değil mi? Etler kokarsa Aşçıoğlu'na eleştiri tuzlanz, tuzlar ve avukatlığı anlamak kokarsa neyleriz? B A ilimTeknik ekinin 6 Ağustos 2005 tarihinde yayımlanan sayısında; Yargıtay Onursal Üyesi Çetin Aşçıoğlu'nun; "Hakimler Yasası'ndaki Değişiklikler ve Bitmeyen Yargı Bağımsızlığı Tartışması" başlıklı yazısını büyük bir üzüntüyle okudum. Yazıda, "Hakimler Yasası'nda yapılan değişiklikleri" eleştirmek adı altında; avukatlık mesleğini ve avukatları küçümseyen yorumlara yer veriyor, anlaşılamayan bir biçimde yargıçavukat karşılaştırması yapılarak, yargıçların üstün niteliklere ve erdemlere sahip olduğu, avukatların ise "mesleklerin niteliği" gereği bundan yoksun oldukları biçiminde son derece yanlı, subjektif iddialarda bulunuyordu. Çok uzun yıllar yargıçlık yapmış, hukuk alanında birçok incelemesi, yayını, kitabı bulunan, hukuk çevrelerinde ve Baro'lardaki etkinliklere en başta çağrılan, Yargıtay onursal üyesi sıfatını taşıyan, yaşı nedeniyle de keskinliklerden uzaklaşması beklenen bir hukuk adamının yazısında bu saldırıyı görmek, yadırgatıcıdır. Çetin Aşçıoğlu'nun yazısındaki savları kısaca özetlersek; • "Avukat, hakkını savunduğu kimavukatlık mesleğine suçlamalar yöneltmeden yapması gerekirdi. Yazımn sonuna doğru yer alan "avukatlık mesleğinin yargının olmazsa olmaz koşulu olduğu", "bilgili ve etik değerlere saygılı avukatlar da vardır" anlatımları; yapılan saldırıyı toparlamaya yetmemiştir. Avukatlar gerek birey olarak, gerekse meslek kuruluşları Barolar aracılığıyla; yargının sorunlarını bir bütün olarak göriip, belki de kendi meslek sorunlarından daha çok; "yargıçların bağımsızlığı", "yargıçların ekonomik durumu", "Adliyenin ve mahkemelerin personel, mekân vb. eksiklikleri" gibi yargıçlara yakın sorunları gündeme getirirken; deneyimli bir yargıçtan avukatlara yönelik böyle suçlamalarla karşılaşmak, gerçekten üzücü ve düşündürücüdür. Burada, avukatlık mesleğinin tarihsel gelişimini, otoriteye karşı özgürlüğü, savunmayı, bağımsızlığı simgelediğini, otoriteden, iktidardan, devletten bağımsızlığı anlamında bireyin yanında olduğunu, iktidarın gücünü sınırlayan bir işlevinin bulunduğunu uzun uzun anlatacak değiliz, basit örnekler vermekle yetineceğiz. nı da bulmak, düşünmek, savunmasını baştan karşı yana göre ayarlamak, karşı yana savunma olanağı yaratmaktan kaçınmak zorundadır. Bu durum da avukata çok boyutlu düşünme (muhakeme) yeteneği kazandırır. * Avukatlar yargılamaya yansımayan pek çok konuda da danışmanlık yapan, insanlara düşünce veren kimlikleri ile; hukuktaki değişiklikleri çok yakından takip etmek zorundadırlar. ÖZNELYAKLAŞIMLAR Bir hukukçuda bilgi birikimini oluşturmakta, deneyimin, bakılan iş sayısının önemi mutlaka vardır, ama hukuk gibi çok boyutlu bir işte hangi işin bir hukukçuya neler öğreteceği önceden belirlenemez, hele hele elde hiçbir veri, bilgi ve araştırma olmadan, "bilgi birikimi yargıçlarda fazladır", "avukatlıktan yargıçlığa geçenler başarısızdır" demek, yazar bakımından kendi nıesleği lehine subjektif bir yaklaşımdan ibarettir. Saym Çetin Aşçıoğlu, yazısında esasen "avukatlar yargıçlık yapamaz" düşüncesini aktarmak istemekte. Ülkemizde pek çok emekli veya meslekten ayrılmış yargıcın avukatlık yaptığını da yazara anımsatmak gerek. Her zaman söylenen, artık laçkalaşmış bir söz vardır: "yargının üç ayağı vardır, İddiasavunmayargı, bunlar eşittir". Ülkemizdeki sosyal yapının konuma, hiyerarşiye ve otoriteye verdiği önemden gelen ve bir dogma niteliği kazanmış; bireyleri konumlarına göre nitelendirme olgusundan, Adliye'nin kaçamadığını hepimiz biliyoruz. Avukatların/savunmanm Adliye'den dışlanmak istenmesi, yargıdan uzaklaşürmak istenmesi; sadece yasalarla, hukuksal metinlerle olmaz, bu konuda esas belirleyici devlet görevlilerinin Adliye dahil bakış açılarıdır. Zaten ülkemizin temel sorunu da budur. Meslek yaşamımda, "karar vermenin ayrıcalığını, farklılığını" yargıçlarda izledim, gördüm ve saygı duydum, ama bir de verilen kararı oluşturmak için çalışmanın, bu çalışmaya uygun bir karar oluşunca duyulan hazzı da yaşadım. Aralarında bir ayrım yapmaya kalkmadım, çünkü yargıçlarla farklı mesleklerden de olsak, aynı kökenden geliyoruz, hepimiz hukukçuyuz. Avukatlığı anlamak ve anlatmak için mesleğin ünlü sözüyle yazıyı bitirmek doğru olacak: "Görevimizi yaparken, kimseye, ÖRNEKLER * Avukat, yargıç tarafından verilen HÜKÜMET ETMENÎN ANLAMI Konfüçyüs'ün binlerce yıl önce söylediği gibi: "Hükümet etmek doğruluk demektir. Eğer doğru yönetirsen, doğru olmarnaya kim cesaret edebilir?" Üniversite yöneticileri, YÖK, ÜAK ve TÜBİTAK eğer bu olaylarda baştan itibaren örnek olabilecek düzeyde objektifsağ duyulu ve etik bir yakla,. şım sergileyebilselerdi ne genç akademisyenler bilim etiğine aykırı yollara sapabilecekler, ne haklarında intihal kanıtları bulunanlar dekanlık seçimlerinde "yönetimin adayı" olarak yer alabilecekler, ne de bilimsel aşırmacılıkları kanıtlanmış kişiler YÖK başkanlığı, Başbakan müsteşarlığı gibi ödül niteliğinde unvanlar kazanabileceklerdi. Ne de etik kurullar tarafından ceza alan kişiler bilim etiği kurullarına üye olarak atanabilecek, hatta fakültelerin fonlarıyla desteklenecek projeler bu kişilerin onayına ve kontrolüne teslim edilecekti.. "Etik Değerlere Saygılı Üniversite" kavramı; ne yazık ki, böylesi ortamlara izin veren üniversitelerin değil; etik davranışın içselleştiği, herkesin ortak doğrusu olduğu, gelişmesi için her türlü akademik özgürlük ortamının yaratıldığı ve kollandığı üniversitelerin hak ettiği bir unvan. Dileriz üniversitelerimiz bu görüşe inanan ve sindiren yöneticilere sahip olurlar ve böylelerini seçecek bir yapıya kavuşurlar. Doç. Dr. Ferhan G. Sağın ferhan.sagin@ege.edu. tr ^ "Görevimizi yaparken kimseye, ne müvekkile, ne HÂKİME hele ne iktidara tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz" senin vekili olarak olaylara at gözlüğü ile bakmak ve yanlı olmak zorundadır, yargıçlar ise konumları gereği yansızdır" • "Avukatlık, akçalı (parasal) sorunlarla iç içe olan bir meslek dalıdır." • " Ülkemizde avukatlık çeşitli nedenlerle etik açısından büyük yaralar almış ve güven yitiren bir duruma gelmiştir. • "Yargıçlar, avukatlara göre daha fazla işe bakarlar, böylece bilgi, beceri kazanırlar, avukat olaylara tek yanlı bakarken yargıç farklı görüşleri değerlendirerek karar verir, bu nedenlerle de yargıcın bilgi düzeyi avukatlara göre üst düzeydedir." • "Avukatlıktan yargıçlığa geçenlerin başarı durumları düşüktür." kararın ve yapılan yargılamanın arkasını görür, bu kararın birey üzerindeki etkisini, sosyal ve psikolojik sonuçlarını görür, yakından yaşar, çoğu zaman da, bir yargıca hiçbir zaman sorulmayan kararın hukuksal ve vicdani gerekçesini açıklamak zorunda kalır. Çünkü birey açısından hukukta ve yargıda muhatap avukattır. Sadece bu durum bile avukatlığın sosyal işlevini göstermeye yeter. * Avukat, özellikle hukuk davalannda hukuksal nitelendirmeyi yapan, uyuşmazlığı çözüme hazır biçimde yargıcın önüne koyan, yeni hukuksal kurumları ve değişiklikleri yaşama geçirecek yolları bulan ve başlatan kişidir, yargıç her iki yanın dayanaklarını ve hukuksal nitelendirmesini görerek, okuyarak, çoğu zaman da ikisinden birini seçerek kararını verir. Bu nedenle de avukatların hukuksal nitelendirme ve sezgi yeteneklerinin yüksek olması gerekir. * Avukat, savunmasının başarıya ulaşması için, karşı yanın olası savunmaları ne müvekkile, ne HÂKİME hele ne iktidara BİREYİN YANINDA Saym Çetin Aşçıoğlu, yazısının diğer kısmından anladığımız kadarıyla; "Hakimler Yasası'nda yapılan değişiklikle yargıda politik kadrolaşma tehlikesine" dikkat çekmek ve bu konuyu eleştirmek istiyorsa, bunu tabiyiz. Bizim aşağımızda kişilerin varlığı iddiasında değiliz. Fakat hiçbir hiyerarşik üst de tanımıyoruz. En kıdemsizin, en kıdemliden veya isim yapmış olandan farkı yoktur. Avukatlar esir kullanmadılar, fakat efendileri de olmadı." Av. Murat Fatih Ülkü mfulku@hotmail.com 966/20 24 Eylül 2005