Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BilimDüşünce Tarihi Sanat ve Felsefe Felsefe eserinde anlaşılması gereken önemli gerçek, fikirler, hayaller, cümleler değil, filozofun bakış açısı, evreni anlama tarzıdır. Sanat eseri ise kalp ile duyulmalıdır. İsmayıl Hakkı (Baltacıoğlu) ir felsefe sistemini bir sanat eserine benzetmek kadar uygun bir benzetme olamaz. Çünkü felsefe sistemi de sanat eseri gibi bir tür sentezdir. Her sanat eseri birtakım renkler, çizgiler, cisimler veya seslerden oluşur, her felsefe sistemi de birtakım fikirlerden, muhakemelerden, hayallerden oluşur. Sanat eseri birtakım unsurlardan oluşmakla beraber, onu vücuda getiren faaliyet ve unsurların gelişigüzel karışması değildir, belki özel ve anlamlı bir tarzda kaynaşmasıdır. İşte sanatkârın asıl icadı bu anlamdır. İşte felsefe sistemini de vücuda getiren, fikirlerin, hayallerin yan yana gelmesi değil, bunların bir anlamla mutlak fikirlere aracılık edecek şekilde birleşmesi, anlaşmasıdır. B ismayıl Hakkı Baltacıoğlu (I88&1978) İstanbul'da doğan İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu, 1908'de Darülfünun Tabiiye Bölümü'nü bitirdi. Bir süre Darülmuallimin'de öğretmenlik yaptıktan sonra pedagoji öğrenimini incelemesi için Fransa'ya gönderildi (1910). Türkiye'ye döndükten sonra Darülmuallimin'i Batı öğretim sistemine göre yeniden düzenlemekle görevlendirilenler ara'^h 1913'te Darülfünun'da pedagoji dersi vermeye başladı. Ayrıca Maarif Nezareti'nde görevler alarak ortaöğretim ve yükseköğretim müdürlüklerinde bulundu. 1917'de Edebiyat Fakültesi dekanı oldu, 19231925 arasında da Darülfünun rektörlüğü yaptı. 1933 Üniversite Reformu'nda kadro dışı bırakıldı. 19341940 yıllarında o dö'nemin önemli yayın organlarından biri olan Yeni Adam dergisini yayımladı. 1939'da Ankara Üniversitesi Dil ve TarihCoğrafya Fakültesi'ne öğretim üyesi oldu. 1943'te Afyonkarahisar, 1946'da da Kırşehir milletvekili seçildi. 194257 arasında Türk Dil Kurumu Terim Kolu başkanlığı yaptı. Pedagoji, sosyoloji ve felsefe konusunda çok sayıda makalesi olan Baltacıoğlu, roman, öykü ve oyun da yazdı. Eğitim konusundaki görüşlerini İş Pedagojisi (1930), lctimai Mektep (1932), Toplu Tedris (1938) ve Rüyamdaki Okullar (1944) adlı eserlerinde topladı. Halbuki bilim adamının işi bunun aksidir; bilim unsurlar aracılığıyla anlamlar ifade edecek yerde, hiçbir anlamı olmayan cansız maddeleri parçalıyor, onları hesaplanabilir ve yararlanılabilir birtakım parçalara ayırıyor. uğraşmaz. Sanat ve felsefenin sentezciliğine karşılık bilimin çalışması analizcidir. İki çalışmanın yönleri, amaçları da ayrıdır; hatta bir sanat, bilime uyumlu, bazen uyumsuz da olabilir. Çünkü sanatın görevi, dış alemin eşyasını, manzaralarını doğru öğretmek değildir. Nasıl ki felsefenin görevi evren hakkında bilimin yaptığı gibi müsbet fikirleri, objektif gerçekleri bildirmek değilse. Şimdi bir bilim eserini, bir bilim adamının davasını anlamak için başvurulacak usül şüphesiz ki tekdir; zekayı bu esere uygulamak, eseri parçalamak s m ve her parçasını bin türlü tecrübe etmektir. Nihayet dış âlemdeki gerçekliğe uygunluğunu aramaktır. Halbuki bir sanat eserini anlamak için başvurulacak usül bunun aynı değildir. SANAT ESERİNÎ TOPTAN KAVRAMAK GEREKİR Sanatkârın eserini parçalayacak yerde toptan kavramak, anlamaktan ziyade duymak lazımdır. Çünkü burada bilim eserinde olduğu gibi çizgileri, şekilleri, cisimleri ayrı ayrı analiz etmek değil, asıl bu unsurların yarattığı ahengi, deruni lisanı keşfetmek lazımdır. Sanatkârın eseri bilim eseri gibi anlaşılmak istendikçe anlaşılmaz bir hale gelir. Bir felsefe sistemi, bir sanat eseri gibi değerlendirmek lazım gelir. Yani bilim eseri gibi zekâ ile analiz edilecek yerde bir sanat eseri gibi kalb ile duyulmalıdır. ^a v e r a SANAT ESERiNİN ANLAMI ESTETİK DEĞER TAŞIR tki tür sentez arasında yalnız şu fark vardır: Sanat eserinin ifade ettiği anlam estetik bir kıymettir, sanat ancak hayale kadar varır. Halbuki felsefe eserinin ifade ettiği anlam, fikri bir kıymettir, felsefe en soyut kavramlara kadar varabilir. Şu halde sanat da, felsefe de, dış âlemden, maddeden, fıkirden, bilimden aldıkları unsurlarla birtakım yeni yeni kıymetleri yaratan orijinal eserlerdir. Ancak bir sanat eserini sanat eseri yapan asıl gerçek, ne başvurduğu çizgiler, ne de taşlardır, belki sanatkârın hayatından aldığı ve bu çizgiler, taşlar aracılığıyla ifade edebildiği anlamdır. Çizgiler, taşlar sanat eseri için nasıl bir araç ise, fikirler, bilimler de felsefe sistemi için sadece bir araçtır. Sanatkâr gibi filozof da bunları yalnız araç olarak kullanır. BİLİMÎN ÇALIŞMASI ANALİZCİDİR Bilim, sanat ve felsefe gibi doğayı duymak veya anlamak için çalışmaz, sadece gördüğünü kaydeder ve açıklar, bir hadiseyi diğerine bağlar. Bilim yalnız "nasıl oluyor?" sorusuna cevap verir, fakat "nedir?" sorusuna cevap vermeye Felsefe eserinde anlaşılması lazım gelen önemli gerçek, fikirler, hayaller, cümleler değil, filozofun bakış açısı, evreni anlama tarzıdır. Bunun için eseri parçalamayıp toplamak, toptan kavramak lazımdır. Her gerçekliğin birliği kendinden olur. Madem ki bilimin konusu olan madde ile sanatın ve felsefenin konusu olan anlam ayrı gerçekliklerdir, onların anlaşılması için kullanılacak şeylerin de ayrı cinsten ve kendi cinslerine uygun gerçeklikler olması zorunludur. Bilimin melekesi zekâ, sanat ile felsefenin melekesi ise sezgidir. Sayı 8, 20 Kanunisani (Ocak) 1927, Birind Cilt, Ankara. 4. Anadolu Adli Bilimler Kongresi Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı, Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı; Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Daire Başkanlığı; Emniyet Genel Müdürlüğü Asayiş Daire BaşkanlığıSASEM ve Adli Bilimciler Derneği, 2225 Eylül 2005 tarihinde Denizli'de 4. Anadolu Adli Bilimler Kongresi düzenliyor. Bildiri son gönderme tarihi: 26 Ağustos 2005. Kongredeki konulardan bazıları: Çocuk İstismarı ve Ülkemizde Bu Konudaki Örgütlenme; Molekuler Biyolojideki Yenilikler ve Adli Bilimler, Ülkemizdeki Yeni Hukuk Düzenlemelerinde Karşılaşılan Adli Tıp Sorunları; Trafik Psikolojisi; Dijital (Sayısal) Delile Ulaşmada 'Veri Madenciliği' ve Bilişim Suçlarıyla Teknik Mücadelenin Esasları; Şiddet ve Vandalizm. Ankara Atatürk Lisesi Ödül aldı TÜBİTAK, Bilim Adamı Yetiştirme Grubu'nun düzenlediği Araştırma Projeleri Yarışması'nda Ankara Atatürk Lisesi'nde iki öğrenci ödül aldı. Bilgisayar, biyoloji, fizik, kimya, matematik ve yer bilimi alanlarında düzenlenen yarışmada bu yıl, Ankara Atatürk Lisesi'nden iki öğrenci Yer Bilimi ve Kimya dallarında ödül aldı. Yer Bilimi dalında ödül alan ve 11FA sınıfından Cemil Baki Kıyak ile Yaprak Servi'nin hazırladığı "Paslanarak Yıkılan Binalara Son" isimli proje bu yıl Yer BiJimj dalında yarışmaya katılan tek proje idi. 10FM Sınıfından Rüçhan Yapar'ın hazırladığı "Organik Yakıt" isimli proje ise Kimya dalında ödül kazandı. Geçmişi 1800'lü yıllara dayanan Ankara Atatürk Lisesi Türkiye'de spordan bilime pek çok alanda başanlı öğrenci yetiştiren okullardan biri. 955/15 9 Temmuz 2005