Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Zümrüt'ten akisler eskı donemlerının parlak ve şaşaak gorunuşlerınden çok kaybettüer Çogunun renklerı süınıdı ve gıttı Çın, heykellen kurtarmak ıçm Batı ulkelerıyle ışbırlıgı yapıyor 1993 yılında 70 Batüı bıhm adamıyla yapılan krız toplantısı sonunda ha zırlanan rapor ışığında çalışmalar başladı Getty Conservatıon Instıtute ılk kurtarma çalışmalarırıa gırıştı Bazı heykellerın bulundukldrı yerlere, nemlilıgı, karbondıoksıt mıktannı ve sıcaklığı olçecek olçu aletler yerleştırüdı Fıravunlann pıramıtlermden sonra, şınıdı de Dunya Buda'ları kurtarma peşınde A. M. C. Şengör Bilemeyeceğini bilmek... Bilim, bilmeyi gerektirmez mi? Türkçe'de bilim, bilmek sözcüğunden türerve I. Z. Eyuboğlu'nun etimoloji sözluğüne göre "bilinen, bellekte iz bırakan" anlamına gelir. Batı dillerinin pek çoğunda kullanılan science terimi bir HintAvrupa dil kökü olan ve "ayırabilmek, fark etmek" anlamlarına gelen skei'den türemiştir. Latince science Yunanca episteme'nin karşılığıdır ki, bu Yunanca kelime "anlayış, bilgi, bilim" anlamlarına gelir ve "bir şeyin onunde durmak, bir şeyle yuz yüzegelmek" anlamında bir kökten gelmiştir. Arapça 'ilm kelimesi bilmeyi belirttiği gibi, Çince "bilim" anlamına gelen xueshü aynı zamanda "bilgi, öğrenim" anlamındadır ve "öğrenmek, incelemek" anlamındaki xue'den uretilmiştır. Bu kısa listede gorulen, tum büyük kultür dillerinde "bilim" yerine kullanılan kelimenin olumlu bir anlamı olduğu ve bilmeyi simgelediğidir. Ancak bilim tarihine bir göz attığımızda, bunun belki daha doğru olarak bir yanılgılar tarihi olarak betimlenebileceğini görürüz. Bugun, ne eski Yunan'ın görkemli doğa kuramları, ne Ortaçağ'ın mutevazı keşifleri, ne de bize çok daha yakın olan Rönesans, Akıl çağı, hattâ 19. yüzyılın bilimsel teorileri, ilk ortaya çıktıkları şekilde ders kitaplarımızda yer almaktadır. Pek çok bilim dalında, örneğin benim ihtisas dalım olan jeolojide, bugun okutulan temel teorilerin pek çoğunun yaşı kırkı geçmemektedir. Kısacası, bilim sürekli bir yanılgılar silsilesi içinden geçerek günumuze gelmiştir. Ancak, günumuzde kendimiz, çevremiz, dünyamız, hatta evrenimiz hakkmda bildiklerimiz atalarımızın bildiklerinden o Metal Fırtına geliyor: Dakikada 1,6 milyon mermi! Avustralyalı bır araştırmacı, dakikada 1,6 milyon alış yapabüen bır süah gelıştırdı Askerlerın dune kadar ancak ruyalarında gorebüeceklerı sılahın yokedıcı gucu muthıs1 Sanıye sınde karşısmda demırden veya betondan duvar muvar ne varsa yerle bır, un ufak edıverıyor1 Insanlardan genye ıse , hayvan kadavralan uzerınde yaplm deneylerde goruldugu uzere bır bıüamaç kalıyor1 Ingüız Albay Mıke Crawshaw test sonuçlan hakkmda duşuncelennı belırtirken "Bloody good1" mızahı yorumunu yaptı Brıtısh Army Rewıew dergısı, bu super MG üe tek bır atışta bır kaç yuz kaşınm oldurulebılecegını belırttı Sılahı keşfeden 51 yaşındakı Mıke O'Dvvyer süahmı "metal fırtınası" olarak nıtelendırıyor \ ve her atışın sanıyenın onda birı zaman ıçınde gerçekleştıgıni belırtıyor Her kurşun 1600 ayn delıkten aynı zamanda uşkırıyor1 bır Amerıkalı Albay, John Metal fırtına Trester ıse "uçaklara, tanklara, uçan fuzelere, kullanılabılecek herşeye karşı çok venmlı1" dedı Kksık makrnelı tufekler dakikada 1000 atış yapabılıyor, 30 metre mesafeden adam olduruyor Ancak fızıksel sınırlan bellı Bundan fazlasını yapamıyorlar Geçmışte Rıchard Gatlıng, John Moses Brownmg veya Maxım gıbı ısımler, gelıştırdıklerı sılahldrld, dogrusu ınsanlann katledümelerıne buyuk kapüar açtılar ve bu da onlara şan şohretveparakazandırdı1 Altınamlulu "Gatlıng Gun" Amerıkan Iç Savaşrnda Kuzeylılerın Guneylılenn hakkından gelmelerınde onemlı rol oynadı 1898'de altı namlulu makmelıler develerın sırtlannda çol savaşlannm belırleyıcısı oldu Brovmıng Çın'de Bokserlerın sonunu getır dı ve Amenka'da da son Kızılderılilen yokettı1 Maxım MG'len ıse Bırıncı Dunya Savaşı'nda kan degırmenı gıbı çalıştı1 Hep boyledır ışte Şımdı de metal urtınanın gelıştırıcısı Avustalyalıya gore, yenı otomaügı sadece ve sadece banşın konınmasma hızmet 1 edecekmıs Ancak vıcdanını rahatlatmak ıçın buldugu bu gerekçe, onun çeşıtlı çevreler tara fından kıtle katüı olarak nıtelendınlmesını engellemıyor Metal fırtına "kutusu"nun ıçındekı namlularda mermıler bırbırı ardına dızılmış dumyor Elektronık ısaret ve rıhnce barut ateşlenıyor Sılahın yapım ılkesı, ateşlemenm zıncırleme bır reaksıyon Bilim, yalnız bilmediğini değil, bilemeyeceğini de bilmektir şeklınde gerçekleşmesıra onluyor Ne kadar, hangı serıde ve kaç ateş yapüabılecegı konusunda kullanana denetım verıyor. Tek tek aüştan butun mer* mılerı ateşlemeye vanncaya kadar bır dızı olasüık sunuyor sılah Sılahın defolu yonu Bır kez ateşlendıkten sonra butun namlulannın doldurulması epey zaman alıyor Ama sılah sanayıı bu defoyu kendı açısından olumlu değerlendınyor Boylece operasyon bolgesınde bır değıl daha çok metal fırtına bulundurulacak1 Çöl savaşlannda kullanılan deveye blndlrilmlş altı namlulu görülüyor. kadar çoktur ki, gunumuzde tum insan bilgisi en çok her bir yılda bir ikiye katlanmaktadırl Bu hız, daha geçen yüzyılın ortasında her yuz yılda bırdi. Şimdi şu soru karşımıza çıkmaktadır. Tum geçmişi bir yanılgılar tarihinden ibaret olan bir faaliyet nasıl oluyor da bu kadar olumlu işler yapabiliyor, bu kadar çok bilgi uretebiliyor? Bu soruya cevap verebilmek için bilginin nasıl edinildiğini tartışmamız gerekir. Bu da bizlere, insan uygarlığının, bizleri diğer canlılardan çok farklı yapan insan olma özelliğınin de özünü gösterecektir. Tekil nesneleri doğrudan duyularımızla bilebiliriz. Bu duyuların sık sık yanılması, tekil nesnelerin "bilinebilmesinde" tekılin dışına çıkan genel kavramların kullanılma zorunluluğu (orneğin cam bir bardağı "bilebilmek" duyularımızla algıladığımızın da ötesinde cam ve bardak kavramlarınm bilinmesinı gerektirir) guçlükler çıkarır ama bu güçlükler kolay aşılabilir. Ancak genel kavramları onları oluşturan tekil nesnelerden hareketle bilemeyiz, zira bunlann hepsini gozlemeye ömrümuz ve ımkânlanmız yetmez (bilimsel bir problem olarak tum evrenin evrimini düşünün!). Örneğin yerçekimi kanunlarını, dağ oluşumunun nedenlerini, canlılann evrim sureçlerini ancak kendi uydurduğumuz kuramlarla açıklayabilıriz. Bu kuramlar, uydurulduktan sonra eldeki gozlemlerle sınanırlar. Sınavı geçemeyen kuramlar derhal terkedilir, sınavı şimdilik geçenler bilimcinin bir aleti olarak kullanımda kalırlar; tâ ki ters bir gözlem, onu da geçersiz kılana kadar. O zaman bilimci, yanlışlanan kuramın açıkladığı tüm gözlemleri ve açıklayamadığı gözlemi de açıklayacak yeni bir kuram uydurmaya çalışır. Bu şekilde yeni uydurulan kuramlar giderek kendilennden öncekilerden daha zengin gözlem demetlerini açıklayan zengin zekâ ürünleri ve aynı zamanda evren yorumlan olarak insan bilgisini zenginleştirmeğe devam ederler. Ancak bilimci, bilimin başdondurücü başanlanna rağmen incelediği nesneler karşısmda kendi aczini bildiğinden hiçbir zaman son gerçeğe ulaştığmı iddia edemez; hatta buna tesadüfen ulaşmış olsa bile bunu fark edemeyeceğini bilir. Bilimi, insan bilgisine katkı yaptığmı iddia eden ve içinde kesinlik iddialan bulunan tum inanç sistemlerinden ayıran ve onların hepsinden daha başanlı kılan işte bu haddini bilirlik ve aynı zamanda inatçı sorgulamacılık/eleştiricilik özelliğidir. İnsan, ilk gunlerinden beri halk arasmda "denemeyanılma yontemi" de denilen bu yontemle bilgisini genişletmiş, kesin ve tartışılmaz bilgiye ulaştığmı iddia eden hiçbir otoriteyi ciddiye almayan, ancak her gördüğünü ve duyduğunu sürekli sorgulayıp eleştiren toplumlar tarihte uygar ve müreffeh olabilmişlerdir. 560/7