11 Haziran 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Boyumuz uzuyop, kabahatlen kaybı Insanoğlu, evrimî boyunca büyüme ve küçülmenin girdabı içinde. Bugünkü insan ilk atalanna kıyasla daha ufak tefek. Kabalığı yontulmuş. Ancak, iyi beslenme koşullarında insan boyu uzuyor. Peki, nereye kadar? r •• >?' S okakta oynayan çocuklar bize her zamankinden daha uzun boylu görünüyor; Japonlar elli yıl içinde sekiz on santim daha uzadı. Iskandlnav anababalar kızlarının giderek boy atmasından kaygı duyuyor. Tüm bunlar Homo sapienslerin yazgısında bir basketbol takımı oluşturmak olduğu yönünde bir görüşü destekliyor. Oysa ki gerçek çok daha karmaşık. Dünyanın gelişmiş yerlerinde gözlenen boy atma eğilimi daha iyi beslenme koşulları nedeniyle körükleniyor. Bu körüklenme olmadan önce insanlar tarih boyunca yaşayan insanlardan daha kısa, atalarımıza kıyasla çok daha ufak tefektiler. Hemen hemen tüm insanbilim uzmanları günümüz insanlarının atalanna kıyasla daha kısa ve ince yapılı oldukları, beyinlerinin ise 200.000 yıldan bu yana küçüldüğü görüşünde birleşiyor. Küçülme süreci 200.000 yıl önce başlamış, 10.000 yıl önce yaşanan Pleistosen buzul çağında doruğuna ulaşarak günümüze dek giderek azalan bir hızla sürmüştür. Şimdi ise bu egilimin tersine döndüğü görülüyor. Ancak bu tersine dönüş genetik değişimlerden çok beslenmeden kaynaklandığından sonsuza dek sürmesı olanaksızdır. Daha Şİmdiden Japonya gibi kimi yerlerde sürecin hızın yitirdigi yolunda belirtiler görülmeye başlanmıştır. Sürecin sona ermesi durumunda küçülme eğilimi yeniden egemen olup, önümüzdeki yüzyıllarda insanoğlu iyiden iyiye küçülecek mi? Bu soruya yanıt bulmak için tek çıkar yol geçmiş yıllarda görülen küçülmenin Kendimizi, ilk atalanmızla bir karşılaştırma yaptığımızda modern insanın bir dev'e benzediği görülür. Resimde görüldüğü üzere bulunan fosiller bu görüşü kuvvetlendirir. Homo Habilis, Homo erectus ve Neandertal insanı yapısal gellşmeye gösterir. Ancak bu gellşme 200 bin sene önce durdu. O günden sonra İnsanlar giderek küçüldu. Son yıllarda görülen gelişme düzenli beslenme ile açıklanabilir. kaynağına inmektir. Ancak küçülme konusunda birleşen insanbilim uzmanları bu noktada ayrılmakta, kımi ekinsel farklılıkları öne sürerken, kimi de bu etkiyi üreme sürecindeki değişikliklere, kötü beslenme koşullarına, ya da buzul çağını sona erdiren küresel ısınmaya bağlamaktadır. Onca farklı görüş arasında yol alabilmek için öncelikle farklı bir sorudan yola çıkmak gerekiyor: Günümüzde farklı çevrelerde farklı görünümlerde insanların yaşaması bedenin farklı koşullarına ayak uydurması konusunda ne gibi ipuçları veriyor? Oldukça uzun bir geçmişe sahip olan bu konu ile ilgili iki temel "kural" geliştirilmiş. Bunlardan bir tanesı, 1847 yılında Isveçli anatomi uzmanı C. Bergmann tarafından ortaya atılan ve coğrafik olarak geniş bir alana yayılan insan türlerinin, sıcak olan kesimlerde daha ufak tefek, soğuk kesimlerde ise daha iri yapılı olduklarını savunan görüştür. Bu savın ortaya atılmasından otuz yıl sonra, Ingiliz biyoloji uzmanı J.A. Allen da, sıcak iklimlerde yaşayan türlerin soğukta yaşayanlara kıyasla çok daha geniş bir alana yayıldığını ileri sürer. Bu iki görüşün deneylerle kanıtlanması, kökenıne inilmesı ve insanlığın tarihine uyarlanması süreci ne yazık ki çok ağır aksak gelişti. 60 ve 70'li yıllarda yaşanan ırksal antropoloji dalgası kimi araştırmacıları yıldırdı. Kimi de insan fosillerinin kıtlığı nedeniyle bu Kuzey insanları uzun hevesten vazgeçti. Son zamanlarda ise durum çok farklı. Araştırmacılar tarih boyunca insan bedeninde meydana gelen farklılıkların kaynağını bulmak amacıyla eskısine kıyasla iki kat daha fazla çaba gösteriyor. Bu çabalara önayak olanlardan biri de Johns Hopkins tlnıversıtesi insanbilim uzmanlarından Christopher Ruff. Incelemelerı şonucunda Ruff, insan bedenıne bir silindirrniş gibi yaklaşarak, kalça kemiği çevresini bu silindirin çapı, boyunu da yüksekliği olarak kabul etmiş. Ruff'a göre, gövdebilim (anatomi) ile iklim arasındaki ilinti insan bedeninin ısıyı üretme ve tüketme yeteneğine göre dengede tutulmaktadır. Ruff'ın terımiyle bu, silindirin hacmi ile yüzey alanı arasındaki orana bağlıdır. Sı cak ıklımlerde, bu oranın yüksek olmas ısı yitimini kolaylaştıracak, soğuk iklim lerde ise, düşük bir oran ısının bedend' tutulmasına olanak tanıyacaktır. Basit bı geometri bilgisı, silindir dar olduğund, alanhacim oranının yüksek, geniş oldu ğunda ise düşük olduğunu göstermeyı yeter. Bergmann kuralı işte bu görüşı dayanmaktadır. Bu görüşten yola çıkıldığında, kutup lara uzak olan düşük enlenmli yerlerdı yaşayanların ince uzun bir yapıya sahif olacakları, buna karşılık, yüksek enfeml yerlerde yaşayanların geniş ve oylumk bir yapıda olacakları açıktır. Ruff'ın dün ya üzerindeki 71 farklı halk topluluğu ilf yaptığı araştırmanın sonucu bu görüşı tıpatıp uymaktadır. Buna göre, ekvato run Nil bölgesınde yaşayanlarla Inuitle arasında farklı beden yapıları gö rülmektedir. Ruff'ın araştırmas Allen'ın savını da doğrulamış tropikal yörelerde yaşayanlarıı bacaklarının ısıyı kolaylıkla at mak amacıyla, yüksek enlemler de yaşayanlara kıyasla daha in ce ve uzun olduğu görülmüştür. Ruff'ın silindir örneği başka bi gerçeği de ortaya koydu: Ayn iklim kuşaklarında yaşayan in sanların beden genişliği, boylar ne olursa olsun hep aynı olmak ta, bu da alanhacim oranını ge nişliğin belirlenmesinden kay naklanmaktadır. Ruff'a göre bu sonuç uzur boylu Nil insanı ile bodur Pıgme ler arasındaki farkın nereder kaynaklandığmı açıkça ortay; koymaktadır. Insanoğlu serinle mek için terler. Nil insanı açıl alanlarda yaşadığından terlemel bu insanlar için son kerte etkil olmakta, nemli ormanlıklarda ya şayan Pigmeler için ise aynı etki yi yaratmamaktadır. Bu nedenle Pigmeler için en geçerli yol be den hacmini azaltarak ısı üretı mini kısmaktır. Silindir genişliğ 4348
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle