Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
DİL BİLİM TARTIŞMALARI zeka göstergesi değil rünler" olarak işin içine katılmış olabilirler. Biyolojik "yan ürün" kavramını açıklamak için kemikleri örnek olarak gösterebiliriz; kemikler beyazdır ama bu beyazlığın aslında bir önemi yoktur, yeşil de olabilirlerdi. Kemiklerin beyazlığı, sağlam olmalarını sağlayan kalsiyumun beyaz olmasından kaynaklanır; burada beyazlık sadece bir yan üründür. Tabii dil, kemiklerden çok daha karmaşık bir yapıdır ve bence Chomsky'nin aksine, bir dil adaptasyonu her zaman söz konusudur. Bazı davranışbilimciler şempanzeler ve diğer hayvanlann insan dilini anlayabildiklerini gösterebilmek için yıllarını harcıyorlar ve onlar da sizin gibi, bir dil içgüdüsünün vaıiığını savunuyorlar. Peki kitabınızda neden bu araştırmacılan olumsuz olarak eleştiriyorsunuz ? PINKER: Hayvanlarla yapılmaya çalışılan araştırmalar anlamsız bir hedefe yöneldi. Evet, şempanzelerin yaptıkları şeylerle insan dili arasında benzerlikler kurmanız mümkündür ama bunun bizim "dil" diye adlandırdığımız şeye dayandığını söyleyemezsiniz. Hayvanlar üzerinde çalışılacaksa, bu araştırmaların şempanzelerin dilinin (aynı atalan paylaşmamız nedeniyle) bizimkine karşılık gelip gelmediği sorusuna yanıt aramaları gerekir. Bu şimdiye kadar hiç araştırılmadı ayrıca ben de böyle bir bağın varolduğunu sanmıyorum. Aynca, bazılannın maymunların bizim iletişim sistemimizi kullanabilme kuvvetlerini hayvanların statüsünü yükseltmek için kullanmalarını komik buluyorum. Eğer dil gerçekten bir içgüdüyse bebeklerin konuşmayı öğrenmeleri neden üç yıl sürüyor ? PINKER: Bu soruyu aslında şöyle sormalıydınız: Çocuklar neden doğarken konuşmuyorlar? Birinci neden, beyinin bütün yapılarının doğumda henüz birleşmemiş ve gelişmemiş olmasıdır. Bebekler, kafaları fazla büyümeden dışarı çıkarlar (büyük bir kafayla bu iş zor olurdul). Ikinci neden ise öğrenmenin, doğası gereği, dilin temellerinden biri olmasıdır. öğrenme devresinde çocuğun dil yetenekleriyle çevredekilerinki arasında bir uyum sağlanır. Bazı kuşlar daha doğarken değişik bir melodi çıkanrlar ve bu melodi genetik olarak belirlenmiştir; hiçbir dış etki söz konusu değildir. Fakat bizim dili miz kuşlarınkiyle karşılaştırılamayacak kadar karmaşıktır ve bu kadar basit olarak kuşaktan kuşağa geçmesi tabii imkansızdır. öte yandan diile ilgili olan genler sabit değildirler ve bir sürü etken tarafından değiştirilirler. Kelime bilgisini öğrenmek şarttır zira bir lise öğrencisinin bildiği 60.000 kelime için 50.000 ile 100.000 arası gene ihtiyaç vardır. Konuyu karmaşıklaştıran bir diğer etken ise değişik toplumlann zaman boyunca değişik diller geliştirmeleri. Dillerde meydana gelen değişiklikler bir bölgeden diğerine yayılmıyor. Eğer dil öğrenme işlemi kusursuz olsaydı dilde hiç değişim olmazdı. Dildeki değişiklikler büyük olasılıkla anne ve babalannın kullandıklan dili çözümleyerek çelişkili noktalar keşfeden çocuklar sayesinde gerçekleşiyor. Yabancı ülkeleri ziyaret eden insanlar genellikle, ziyaret ettikleri yerlerde yaşayan in8anlann ora insanının diliyle "düşündüğünü" ileri sürerter. Gerçekten de Ingilizler Ingilizce ve Japonlar da Japonca mı düşünüyorlar? Siz, düşüncenin dilden oldukça bağımsız olduğunu söylüyorsunuz, aynntılan açıklarmısınız? NoamChomsky PINKER: Birçok neden var. Sağduyu konusunda bilgisayar modelleri hazırlamaya çalışan ilk bilim adamlannın hepsinin anadili Ingilizce olduğu için bu işi Ingilizce olarak denediler ve başarılı olamadılar, çünkü Ingilizce çok belirsiz dil, aynı şeyin birden fazla anlamı olduğu durumlarla dolu. Şimdi sizle konuşurken, aslında söylemek istemediğim bir süıü şeyin sizin tarafınızdan öyle söylemek istemişim gibi algılandığını biliyorum. Dolayısıyla, doğru olan anlamı seçmeniz konusunda size ne derece güvenebilirim ? Işte bu nedenle düşüncenin herhangi bir dilden çok daha kesin olduğu görüşünü benimsiyorum. Birçok insan, özel bir dilde düşündüğünü kabul etmek istemiyor. Peki düşünce kelimeler ve cümleler kapsamıyorsa ne kapsıyor ? PINKER: Bir çok ortamda düşünürüz, bir çok düşünsel araç kullanınz. Sesler, resimler, sesli resimler, grafikler ve daha bir yığın araç vardır elimizin altında. DUşüncemiz aslında sanal bir mantık ortamındadır; dil ise bunu, bizi dinleyen kişinin anlayabileceği hale getirir, yani bir anlamda dışarı çıkarır. Sizin de tahmin edebileceğiniz gibi, arkasında bir düşünce olmaksızın ortaya yeni bir kelime çıkaramazsınız çünkü kelimelerin ifade ettiği şeylerle olan hesaplaşmayı kafamızda yapanz. Peki ya eğitim ? Eğer dil, düşünceyi etkilemiyorsa üniversitedeki bir öğretmen nasıl olup da "öğrenciye düşünmeyi öğretme" görevine soyunabilir? PINKER: Üniversiteden önce ve üniversitede öğrendiğiniz şeyler binlerce yılın birikimidir. Herhangi bir içgüdüsel kaynağı olmayan düşünsel yeteneklerimiz her kuşakta yenilenir. Evrim yönünden konuşacak olursak; okumak, yeni bir kültürel gelişimdir ve öğrenilmelidir. Okulda okumayı öğreniriz, düşüncelere ve fıkiriere sahip olmayı değil. Düşünce ve dilin birbirlerinden ayn şeyler olduğunu ispatlamak için dilbilgisini etkilediği halde, zekayı etkilemeyen genler keşfedilmeli. Dört yıl kadar önce tamamen bu türmüş gibi gözüken bir bulguyla yer yerinden oynamıştı. Montreal'deki McGill Universitesi'nden Myma Gopnik ve arkadaşlan, Londra'da yaşayan bir ailede karşılaşılan bir dil bozulması durumunu incelemişlerdi. Ailenin problemli üyelerinin çoğunun normal bir IQ seviyesi vardı fakat bu insanlar yavaş konuşuyorlardı; kelime takıları ve zamiıieri yanlış kullanıyorlardı; geçmiş zamanlı cümlelerde sürekli hata yapıyoıiardı; en büyük dertleri ise kelimeleri çoğullaştırarnamalarıydı. Durumun bir genle ilişkili olduğu söylenebilir. Durum bu kadar basit mi? PINKER: Bu ailenin üyeleri kesinlikle WUG testinden geçirilmişlerdir. WUG, anlamı olmayan öylesine bir yaratıktır. Dört veya beş yaşındaki herhangi bir çocuktan VVUG'u çoğullaştırmasını isterseniz size VVUG'lar diyecektir. Ama bu ailede zeka yönünden sorunu olmayan yetişkinler bile böyle basit bir işlemi yapamıyorlar. Büyük olasılıkla kelime haznesi sorunları da vardır. Söylediğiniz bu aileden daha iyi dilbilimsel bozukluk örnekleri de vardır. Zeka yönünden normalin çok üstünde bilgisayar diline hakim olan 15 yaşlarında bir çocuğun WUG testinde takıldığı tespit edildi. Doğumdan gelen dilbilgisi bozukluklarının varlığı kesin, bunlar bazen dilbilgisiyle kavramsal bağlantısı olan başka haller olarak da ortaya çıkabiliyorlar ama genlerle taşınıp taşınmadıkları hala tam olarak bilinmiyor. Bu araştırmanın sonucunda onbinlerce genden birindeki bir bozukluğun bizim dil yeteneğimizi etkileyebildiği ortaya çıktı; durum gerçekten böyle mi ? PINKER: Bu oldukça mantıklı, çünkü dil gibi karmaşık bir makine birçok parçasından birindeki bir arıza nedeniyle durabilir. Fakat aynı gen tarafından bozuluyorlar diye dil ve dilbilgisinin tek bir gen kökenli olduklarını söyleyemezsiniz. Kitabınızda, dünyadaki yaklaşık 5000 dilin yüzde 90'ının yok olmak üzere olduğunu söylüyorsunuz. Telekomünikasyonun geldiği son durumda bunun yorumu nasıl olacak? Ingilizce gibi çok kullanılan dillerin durumu ne? Bu dillerin yok olması önemli mi ? PINKER: Dillerin yok olmast önemlidir. Kültür, gelenek gibi konular açısından olan önemi açık, biz burda bunu tartışmıyoruz. Sadece edebiyat yönünden değil, bilgi kaynağı olarak da çok önemlidir diller. Insanlık tarihine diller ışık tutmuştur, büyük göçler bu yolla anlaşılmıştır. Değişik diller kullanıcılarına değişik olanaklar tanır; böylece evrensel dilbilgisinin sınırlarını belirleyebiliriz. Peki dilleri kurtarmak için yapabileceğimiz şeyler var mı ? PINKER: Çocuklara anadillerinin yanında yerli dillerini öğretmek o kadar zor değildir. MIT'den bir arkadaşım şakayla kanşık, "eğer evrensel dilbilgisinin ne olduğunu anlayabilirsek anne babaların çocuklarıyla olan konuşmalarının band kayıtları yeterli olurdu" dedi. Bu aşamaya gelmemiz için çok uzun zaman gerekiyor herhalde. Türkçeleştiren: Sinan özeren