Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B İ L İ M KÜLTÜR Tiipkçe ve anlatım zenginliği Atasözümüz: "Balın olsun arısı Bağdat'tan gelir" der. Yazacak fikri olan için sözcük sorun değil. VehbiBelgil ilimizi gereksiz Arapça, Farsça sözcüklerden temizlemeye çalışanlar, 30' lu yıllarda adeta vatan lainl sayılmışlardı: Yüzyıllar içinde gelişip Dİgunlaşmış Türkçemizl faklrleştiriyor, <imsenin anlamadığı bir dile çevirıyorlardı. Amaç, eski kültürümüzle bağları koDarmaktı. Komünist yöntemi idi bu: Eski <ültür kalksın ki kendi kültürleri onun yeini alsın. Gerçek yanı vardı suçlamalaın. Arna dayanaksızdı. Shakespeare'lerimiz, Cervantes'lerimiz, Goetne'lerimiz, Mollere'lerimiz, rolstoy'larımız vardı da onlain yapıtlarını mı anlayamıyorduk? Filozoflanmızın, kontlanmızın, Ba:on'larımızın,Voltaire'lerimizin, Rousseau'larımızın yazdıklarını anlamakta mı güçlük çeki/orduk? Buharfler'imizin, Gazalfler'imizin... kitaplarını mı gençlerimize okutamıyorduk? Bakî'nin ünjü Mersiyesi'nin zevkine kaç kişi varabiliyordu şu blr tek dizesinden başka: 'Saldın demir kuşaklı cinan pehlivanları." Böylece, eski muazzam kültürümüzün yerine yenisini getirmek için dilimizin değiştırilmeye başlandığı savı bir kalemde havada kalıyor. eski nesri yazacak yetenekte adam değilsiniz" diyorlardı. Kemal, bunun üzerıne "Bârika'i Zafer" adlı, eskilerin bile kolay kaleme alamayacağı bir yapıtla yeteneğini gösterdi. Bir daha da, kimse, ona bu yandan saldıramadı. Birçokları, kelimeleri Tanrının yarattığını sanır. Bu yüzden, bir dilde bulunamayan sözcüklerin yerine başka bir dilden sözcük alınacağını söyler. Anlamsız bir görüştür bu. Her dilde, mevcutlardan söz üretmeye yarayan kurallar var. Dilimiz bu bakımdan çok zengin. Bu kurallara göre yapılan bir sözcük halkça benimsenirse sözcük ile verilmiş bir fikir değil mi? Ikinci Dünya Savaşı'nın zorlukları bize birçok kelime yaptırdı: Gecekondu, Dolmuş, Kuyruk, Akaryakrt. Bugünkü Anayasa'mızdaki kavramlar, savaş içinde Anayasa'mıza, oradan da bütün yasalarımıza girmisti. Bunlar dilimizin malı oldu. Dil başarısının temelindeki asıl başan medreselerin kapatılması başarısı oldu. 600 yıl, dilimizi, içinden çıkılmaz hale sokanlar hep medreseliler oldu. Medrese, çevresine bulaşıcı hastaltk saçan bataklık durumunda idi. Bilimsel bir terim mi bulunacak? Medrese el atıyordu konuya. Arapca'dan sözcükler yaratıyordu medrese. Türkçe yetersiz bir dildi ona göre. Bugün nasıl oldu da yeterli hale geldi dilimiz? Kim üretiyor yeni "tıp" kelimelerini? Arapça Tanrının dili idi. Onda her türlü kelime vardı: Bir hurma çekirdeğinin kırk türlü adı yok muydu? Çabalama kaptan 5060 yıl öncesine kadar yazarlar kelime bulamazlardı. Yazılannda hep çocukken öğrendikleri kelimeler gelirdi kalemlerinin ucuna. Bu yüzden tercüme yazılar yazılırdı: Osmanlıcadan türkçeye... Rahmetli hocam Ercüment Ekrem Talu, yazılannı eski dilden "uydurma" dile çevirerek yazdığını söylerdi. Cenap Şahabeddin'in Hac Yolunda'sından bir cümle: "Vâsi, tehi bir koy'un ka'rında karaya doğru uzanmış, malta renginde dağınık, basık hane yığınları aöründü". Burada, yazar, vâsi, tehî sözcüklerini kullanmaya kendinl mecbur sanıyordu. Oysa vasl geniş; tehî boş; "ka'r" dip, nîhayet; hâne ev demekti. Bu yabancı sözcükleri kullanmazsa san'at yapmış olmuyordu. Günümüzde durum Bugün buna gerek var mı? Kım yapıyor böyle bir şeyi, ideolojilerie kafalan kanşmamış ofanlardan başka? Adam kalp yerine yürek, beyaz yerine ak demeye zorluyor kendini. Oysa bunlar ayn anlamlarda kullanılıyor. "Beyaz peynlre" ak peynir diyemezsiniz. Clğerciden kediniz için kalp değil, yürek istersiniz. Istanbul'un ünlü semtine "beyaz saray" derseniz sizi kimse anlamaz. Halkın tepkisini her an düsünmeliyiz. Mektuplarda, zarfın üzerine "bay, bayan" diyemiyoruz, "sayın" diyoruz. Gündelik, haftalık, aylık, üç aylık gazeteler, dergilerde her istediğimizı yazabiliyoruz, sözlük kanştırmadan; atasözlerimizin zenginliği hiçbir dilde yok. Ya heleküfür nüansları?... Argo sözcükleri? En son buluşları yazdığım halde analarımızın konuştuğu dilden sözcükler kullanıyorum, kendimi zoriamadan... Atasözümüz: "Balın olsun, ansı Bağdat'tan gelir" diyor. Yazacak fikrin, bilgın olsun, sözcük sorun değil... Osmanlıda yüzölçümü ve nüfııs smanlı lUmparatorluğu'nun 3 krt'a üzerinde yayılmış geniş bir ülke olduğunu hep söyleriz. Fakat, işi rakama dökmek çok kez aklımızdan geçmez. Elimde bir Osmanlı coğrafyası krtabı var. 1907 (1325) de yayımlanmış. Adı şöyle "Memâlik'i Mahrusa'i Şahaneye Mahsus Mükemmel ve Mufassal Atlas." Basan ve yayınlayan: Kütüphanei Tefeyyüz, Dersaadet Bab'ı Ali caddesinde N.3638. Kitabı 3 askerimiz yazmış: Binbaşı Nasrullah Kolağası Mehmed Rüşdü, Mülazım (teğmen) Mehmet Eşref. Kolağası, yüzbaşı ile binbaşı arasında bir rütbe. Iste bu kitaba göre ülkemizin o zamanki yüzölçümü 7.338.05 kilometrekare. Nasıl bir büyüklük bu? Şu karşılaştırmalarta anlayabiliriz: Amerika Birleşik Devletleri 3.536.341 km. Şimdiki ABD'nin toprak yüzölçümünden iki kez büyük bir imparatorluğumuz varmış. Avustralya, bugün 7.682.300 km. Aşağı yukan Avustralya büyüklüğünde bir ülke imişiz. Ama Avustralya, bir kıta (anakara). Brezilya 8.511.957 km; Hindistan bugün 3.180.019 km. olduğuna göre iki Hindistan, bir Osmanlı ülkesi ediyor. Fransa'dan 12 kez, Ispanya'dan 12 kez büyükmüş İmparatorluğumuz. Nüfusumuz 54 milyon 100 bin. Peki, Istanbul'un yüzölçümü ve nüfusu ne kadarmış? Yüzölçümü 325.766 km. nüfus 1.788.000. Bugün kentimiz 5.773 km., nüfus 10 milyonun üzerinde. Her gün göçlerle gelenler nüfusu her gün arttınyor. Kentimizin nüfusu 250 yıl önce ne kadarmış, sonra ne olmuş? Bunu tahminlerie verebiliyoruz, ülkemizi o zaman gezmiş yabancılanna tahminlerine göre. Amerikalı Uygariık Tarihçisi VVİII Durant'ın Ruso ve Ihtilal adlı yapıtının 414. sayfasında (cilt 10) Istanbul'un nüfusunun 18. yüzyılda 2 milyon dolayında olduğu belirtiliyor. Üstad, bu rakamı, Prusya Kralı Ikinci Frederik'in anılarının 55. sayfasından aldığını söylüyor ve ekliyor: "Istanbul'un nüfusu o zamanki Londra'nınkinden 2 kez, Paris'in nüfusundan 3 kez, Rorna'nınkinden 6 kez fazla idi" Sonralan ne olmuş? 19. yüzyılda 3 kez genel istatistik denemesi olmuş. Fakat, fstanbul Iktisat Fakültesi'nde yıllarca istatistik hocalığı yapmış Prof. Dr. Haluk Cillov bunları sağlıklı saymıyor, şu nedenlerie: 1831 sayımında kadınlar sayılmadığı gibi sadece Anadolu ve Rumeli sancaklannda yapılmış sayım. Ortadoğu'daki, Arabistan'daki topraklarımız sayım dışı kalmış. 1844 sayımında askerlik korkusu ile birçok kimse yazılmamış. Üçüncü sayım 1874'te başlamış 1844 sayımında askerlik korkusu ile birçok kimse yazılmamış. Üçüncü sayım 1874'te başlamış, fakat, 93 harbinin (187778) araya girmesi ile 1884'e kadar sürmüş. Cumhuriyet döneminde ilk sayım 1927'de yapılmıştı. Bunda da vergi, askerlik suçluluk korkusu ile tam sonuç alınamamış. Ancak, sayın hocamız, gizlenenlerin 400.000 dolayında olabileceğini söylediğine göre 13.648.270 milyonluk nüfusumuzu. hacı baba usulü ile, 14 milyon sayabiliriz. Araştırma yapmak isteyenler için ipuçlan olsun diye verdim bu bilgileri: Sürçü lisan ettikse kusurumuz affola. O D Asıl suçlular Blzim Asya'dan getirdiğimiz bir kültürümüz ve dılimiz vardı. Osmanlı dili değildi bu. Işte o kültürü ve dili Osmanlı aydını bize unutturdu. An Türkçe böyle bir gereksinmeden dogdu. Bu yolda da birçok zorlamalar oldu. Kimi sivri akıllılar uydurdukları sözcükleri halkın kullanacağını sandı. Bu yüzden, dilimız bir ara çirkin kelimelerle doldu. Buna ben de karşı çıkmıştım bir yazımda: "Gerçekten de 'an' dil: sokuyor insanı" dlyerek... Osmanlı aydını dili edebiyat yapmak Için araç diye kullanmamış, ukalalık aracı olarak kullanmış. Kısa iki örnek vereylm: Anlaşılmazlığı ıle ün yapmış Nergisl (15921935) Kanun'ürreşad'ının 8. sayfasında şöyle diyor: "...buraya kadarki sözlerim fazla süslü olmadı, çünkü, kelime bulmak için kitap karıştıramadım, belleğimin dükkâncığındaki sözlerle yetindim. Nefi (15721635), Divanında olsun, Slham'ı Kaza'sında olsun, hemen her fırsatta "Var mı benim gibi şiir yazan?" diyordu. Bunda, önce, tabii, şiir yazmaktakı ustalığını, sonra da kullandıgı sözcükleri belirtmek istiyordu. Namık Kemal'in çabalan Dilimizin Arapça, Farsça sözcüklerden arınması yolunda Namık Kemal çok çalıştı. Eski kafahlar, bunu alaya alıyor, "Sız dil zengınleşir. Çağrışım, görüntü, yönetmen, yönetlci, Aralık, Ocak, Ekim, Kasım, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, dergi, büyüteç... bunlardan. Tek bir sözcükle karşılanamayacak düşünceler, her dilde, beşaltı sözcüğün ilk harfleri bir araya getirilerek ifade edilir: I.E.T.T., P.T.T., Laser, Maser, M.S.B., M.E.B., B.M.M gibi. Güneydoğu Asya, Kalkınmada öncelikli Yöreler, Bilgisayar Destekli Tomografi, Genişletilmiş Yönetim Kurulu Toplantısı, öğrenci Seçme ve Yerleştlrme Sınavı... gibi sözcük gruplan ise durumlara göre yaratılmış kavramlardır. Dlllmiz fakir ml? Yok böyle bir şey artık. Olmayan kelimeler yerine kelime bulma yönteminin kimi örneklerini yukarda verdik. "Olmaz! Olmazl deme, olmaz, olmaz." Tek bir 384 13