28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
2 12 EYLÜL 2019 PERŞEMBE gorus@cumhuriyet.com.tr olaylar ve görüşler Hukuk bu olamaz AV. Erol Ertuğrul Ben Ankara Hukuk Fakültesi çıkışlıyım. Bizim fakültenin girişinde Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bu kurumun açılışında duyduğum mutluluğu hiçbir yerde duymadım “sözü yazılıdır. Prof. Dr. İlhan Arsel bizim anayasa hukuku hocamızdı. Medeni hukuk dersinde Prof. Dr. Hıfzi Veldet Veli Dedeoğlu’nun kitabını okurduk. Sevgili Bahriye Üçok’un eşi Prof. Dr. Coşkun Üçok siyasi tarih dersimizin hocasıydı. Roma hukuku dersimize Prof. Dr. Kudret Ayiter gelirdi. Biz hukuk bilgimizi bugün tümü yaşamlarını yitirmiş bu değerli hocalarımızdan almıştık. Hukuk ile yasanın farkını biliyoruz. Her yasa hukuka uygun olmayabilir. Asıl olan hukuktur ve yasaların öncelikle hukuka uygun olması gerekir. Olağanüstü dönemlerde geçerli olan KHK’ler ise kesinlikle hukuk dışıdır. Bir kişinin akşam düşünüp, sabah çıkardığı KHK ler uygar, çağdaş ve hukuk devleti olduğunu savlayan bir ülkede geçerli olamaz. Ne acı ki güzel yurdumuz bir süredir KHK’lerle yönetiliyor. Öyle ki TBMM’nin çıkarması gereken türden yasalar bile Bay Erdoğan’ın imzası ile KHK olarak çıkarılıyor. Yaşamsal önemdeki birçok konuda TBMM devre dışı bırakılarak KHK çıkarılıyor. Hukuk çiğneniyor, hukuk devletinin yalnızca adı var. Gazeteciler hapiste. Yönetime kar Eğer terör örgütüne destek vermek suçu devrede ise önce Habur’da çadır mahkemeleri kurarak örgüt üyelerini aklayanlar yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. şı olanlar ya hapiste, ya da yargı ğı sözcükler nedeni ile dokuz lanıyorlar. Cumhuriyet gazetesi yıl sekiz ay ceza verildi. Bu ce nin bazı yazarları cezaevindeler. Sözcü gazetesinin bazı yazarları yargılanıyorlar. Atılı suç FETÖ örgütüne üye olmamakla birlikte, örgüte yardım ve yataklık etmek. Bu yazarların tümünün ortak yanları aydınlanmacı olmak. AKP yönetimi aydınlanmacı olan ve AKP’ye karşı olan kişi ve yazarları böyle cezalandırmaya çalışıyor. zalandırma İstanbul yerel seçiminde alınmış sonuçtan ötürü Kaftancıoğlu’ndan ve CHP’den öç almaktır. Eğer yedi yıl önce söylenmiş sözler nedeni ile insanlara cezalar verilecekse o zaman tüm AKP yöneticileri ve milletvekilleri de sorgulanacaklardır demektir. Kaftancıoğlu’na yüklenen suçlar arasında terör örgütüne destek vermek, Yargı eliyle hukuksuzluk Üzülerek söylemek gerekiyor ki bu cezalar, bu hukuk dışılıklar bazı savcı ve yargıçlar eli ile yapılıyor. Dün bir cemaatin elinde olan yargı bu kez AKP nin elindedir. Öyle olmasa adli yıl açılışı 52 baronun karşı çıkmasına karşın Beştepe’de Cumhurbaşkanı’nın emri altında tüm yüksek yargı üyelerinin katılımı ile yapılmazdı. Gerçek FETÖ’cüler bu cemaate yol veren, bu cemaat üyelerini orduya, yargıya ve güvenlik birimlerine , öteki kamu kurumlarına yerleş Cumhurbaşkanı’na hakaret de var. Oslo’dan başlansın Eğer terör örgütüne destek vermek suçu devrede ise önce Oslo’da bir yabancı devletin gözetiminde terör örgütü ile Bay Erdoğan’ın talimatı ile görüşenler yargılanmalıdır. Açılım süreci, analar ağlamasın aldatmacaları ile terör örgütünü görmezden gelenler, Habur’da çadır mahkemeleri kurarak örgüt üyelerini aklayanlar yargılanmalı ve cezalandırılmalıdır. Terör örgütü Güneydoğu illerimizde hendekler kazıp bombalar yerleştirirken on tirenlerdir. Bu cemaatle geçmiş lara ilişmeyin talimatı verenler te kol kola olan AKP yönetici ve yargılanıp cezalandırılmalıdır. milletvekilleridir. İstanbul CHP İl Başkanı Ca HDP’nin aldatmacası nan Kaftancıoğlu’na yedi yıl ön Diyarbakır’da HDP binası ce sosyal medyada kullandı önünde örgüte zorla katılmala rı sağlanan çocukların annelerinin çığlıkları da bu yaşananların sonucudur. Bu duruma AKP’nin yanlış politikaları sonucunda gelinmiştir. HDP’nin dağa çıkacak gençleri örgütlediği ve Kandil’e gönderdiği, teslim olan örgüt üyelerinin anlatımlarından anlaşılmaktadır. Şimdi bu noktada HDP örgütünün bu sorunun çözümü için bir komisyon toplansın, durumu görüşüp çözüm üretsin açıklaması da tam bir aldatmacadır. Ne görüşülecektir o komisyonda, örgütün düşünceleri mi anlatılıp yayılacaktır. Gerçek suçlular ortada iken nasıl olur da İstanbul CHP İl Başkanı böyle bir nedenle cezalandırılabilir. Günümüzde en önemli suçlardan birisi de cumhurbaşkanına hakaret. Bu suç ancak anayasanın belirttiği gibi ettiği tarafsızlık andına uygun davranan, vatandaşları kucaklayan gerçek bir cumhurbaşkanı’na hakaret için geçerli olmalıdır. Ancak Bay Erdoğan AKP genel başkanıdır. Öyle olunca yalnızca AKP’lilerin cumhurbaşkanıdır. Yeni öğretim yılının açılışında bay Erdoğan “Eğitim alt yapısını yeniden inşa ettik” diyor. Onun inşa ettiği altyapı aydınlanmaya ters bir imamlaştırma altyapısıdır. Ve bu yapı ülkemizi ileriye değil geriye götürecektir. Nitekim bundan bir süre önce Emine Erdoğan yaptığı bir konuşmada “Bizim yönümüz Mekke Medine olmalıdır.” demişti. Bu yön ulusumuzu ileriye değil geriye götürür. Bu ulus bunlara katlanmaz. Ecevit’e yapılan haksızlık Prof. Dr. Hikmet Sami TÜRK R1. Giriş essamyazar Bedri Baykam, 22.8.2019 tarihli Cumhuriyet’te yayımlanan “Bülent Ecevit ve Emre Belözoğlu” başlıklı yazısında Emre’nin Fenerbahçe’ye dönüşünü kulübün “FETÖ direnci üzerine temellendirerek” eleştiren, buna karşılık Bülent Ecevit’i “kendisinden hep ‘dürüst lider’ olarak söz edip CHP’nin simgesi haline” getiren “sosyal demokratAtatürkçü kesimlere” cevap vererek, özetle, Ecevit’in “1970’lerde altın devrini” yaşadığını, “KaraoğlanKıbrıs Fatihi lakaplarıyla tarihimize damga vuran başbakan” olduğunu ifade ediyor; fakat 12 Eylül [1980] darbesinden sonra “CHP’lilerle tüm ilişkilerini” kestiğini, “eşiyle DSP’yi kurduğunu”, kimsenin onu “solu birleştirip başına geçmeye” ikna edemediğini, solu böldüğünü; 19982002 arasında 2. [!] başbakanlık dönemini” yaşadığını; Atatürk’ten daha ılımlı bir laik Cumhuriyet anlayışı olduğunu; tarikatlara ve Gülen’e en sıcak, en dayanışmacı mesajları” verdiğini, “başbakan oluşunun gücü ve yönlendiriciliği ile yurtiçinde ve yurtdışında Gülen’e tüm kapıları” açtığını iddia ediyor; yazısının sonunda “sol kesimden tutarlı” olmasını rica ederek şöyle diyor: “Emre’yi hâlâ ‘suçlu’ görecekseniz tepkinizin 500 mislini Ecevit’e gösterin...” Baykam’ın futbol dünyası ile siyaset dünyası arasında siyasi anlamda sol açısından paralellik kuran yazısında dikkati çeken yanlışlar var. Başlıcaları ile ilgili doğrular şöyle sıralanabilir: 2. Ecevit’in görev yaptığı ve kurduğu hükümetler 1961 Anayasası döneminde 15 Ekim 1961 günü yapılan milletvekili genel seçiminden sonra CHP Genel Başkanı Malatya Milletvekili İsmet İnönü’nün başbakanlığında Türkiye’nin ilk koalisyon hükümetleri olarak kurulan CHPAP (20 Kasım 196125 Haziran 1962), CHPYTPCKMP (25 Haziran 196225 Aralık 1963) ve CHPBağımsızlar (25 Aralık 196320 Şubat 1965) hükümetlerinde çalışma bakanı olarak yer alan CHP Ankara Milletvekili Bülent Ecevit, İnönü’nün genel başkanlıktan istifası üzerine 14 Mayıs 1972 günü toplanan CHP 6. Olağanüstü Kurultayında genel başkan,14 Ekim 1973 ve 5 Haziran 1977 günleri yapılan milletvekili genel seçimlerinde CHP Zonguldak milletvekili seçilmiş ve Başbakan olarak 15. yasama döneminde CHPMSP Koalisyon Hükümetini (26 Ocak17 Kasım 1974), 16. dönemde önce güvenoyu alamayan CHP azınlık hükümetini (21 Haziran21 Temmuz 1977), sonra CHPCGPDPBağımsızlar koalisyon hükümetini (5 Ocak 197812 Kasım 1979) kurmuştur. 1982 Anayasası döneminde 24 Aralık 1995 günü yapılan milletve kili genel seçiminden sonra ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında kurulan ANAPDYP ve RP Genel Başkanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın başbakanlığında kurulan RPDYP koalisyon hükümetlerinden sonra; Rize Milletvekili Mesut Yılmaz’ın başbakanlığında kurulan ANAPDSPDTP koalisyon hükümetinde (30 Haziran 199711 Ocak 1999) DSP Genel Başkanı olarak Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı sıfatıyla yer alan İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit, bu hükümetin güvensizlik oyuyla düşürülmesinden sonra TBMM’nin onun dürüst siyasi kişiliğine duyduğu inancı yansıtan güvenoyunda ifadesini bulan desteği ile ülkeyi 18 Nisan 1999 günü yapılan milletvekili genel seçimine götüren DSP azınlık hükümetini kurmuştur (11 Ocak28 Mayıs 1999). Oyların beş parti arasında dağıldığı bu seçimden 136 milletvekili ile 1. parti olarak çıkan DSP Genel Başkanı Ecevit’in başbakanlığında kurulan DSPMHPANAP koalisyon hükümeti, 3 Kasım 2002 günü yapılan milletvekili genel seçiminin getirdiği iktidar değişikliğine kadar bir seçim dönemi boyunca bazı bakan değişiklikleriyle de olsa ülkeyi yöneten tek koalisyon hükümeti olma başarısını göstermiştir (28 Mayıs 199918 Kasım 2002). Görüldüğü gibi Bülent Ecevit, 2 kez değil, 3’ü CHP Genel Başkanı sıfatıyla 1961, 2’si DSP Genel Başkanı sıfatıyla 1982 Anayasası döneminde olmak üzere 5 kez başbakanlık görevini yürütmüştür. 3. Ecevit’in inançlara saygılı laiklik anlayışı Atatürk ve İnönü’den sonra Ecevit’in üçüncü genel başkan olduğu CHP’nin “Altı Ok”la simgelenen 6 temel ilkesinden biri laikliktir. Laiklik, Ecevit’in 1982 Anayasası dönemindeki partisi DSP’nin de temel ilkelerindendir. DSP programında laiklik konusunda şu satırlara yer verilmiştir: “DEMOKRATİK SOL, Türkiye için laikliği, çağdaşlaşmanın, düşünce ve inanç özgürlüğünün ve demokrasinin kesin gereklerinden biri olduğu kadar, ulusal birliğin ve bağımsızlığın bir temel koşulu olarak da görür. Bu anlayış içinde, dinsel inançlara en geniş özgürlüğü tanır ve ayrımsız saygı gösterir.”(1) DSP’nin 2003’te Bülent Ecevit’in kaleminden güncellenen programında laiklik konusunda “inançlara saygılı” boyutuyla şu tamamlayıcı açıklama yapılmıştır: “Laiklik, aslında inançlara saygıyı da öngörmektedir. Ancak inançlara saygı göstermeyenler de olduğu için DSP, ‘inançlara saygılı laiklik’ ifadesini özellikle kullanmaktadır. DSP, bu ilkesiyle dindarların da solcu olabileceğini; aynı şekilde solcuların da dindar olabileceğini; ayrıca dindarlığın, laik olmanın önünde bir engel oluşturmadığını vurgulamak istemiştir.”(2) Ecevit’in tarikatlar konusundaki yaklaşımı felsefî plânda tasavvufla ilgilidir. 4. Ecevit’in Gülen konusundaki tutumu Baykam’ın “19982002 arasında... Ecevit[in]... Gülen’e en sıcak, en dayanışmacı mesajları” verdiği, “başbakan oluşunun gücü ve yönlendiriciliği ile yurtiçinde ve yurtdışında Gülen’e tüm kapıları” açtığı iddiaları herhangi bir dayanaktan yoksundur. 11 Ocak28 Mayıs 1999 tarihleri arasında DSP azınlık hükümetinin, 28 Mayıs 199918 Kasım 2002 tarihleri arasında DSPMHPANAP koalisyon hükümetin başbakanı Ecevit’in, 21 Mart 1999 tarihinde yurtdışına çıkan ve o tarihten beri Türkiye’ye dönmeyen Gülen’e “tüm kapıları” açtığı iddiası, tam bir iftiradır. Türkiye’de bulunduğu yıllarda Gülen, çeşitli vesilelerle bütün siyasi parti liderleri gibi Ecevit’i de ziyaret etmiştir. Ama Ecevit’in Gülen’e yurt içinde ve dışında kurulmasına öncülük ettiği okullar dolayısıyla teşekkür etmesi dışında bir “mesaj” vermesi söz konusu değildir. Gülen’in düzenlediği çeşitli etkinlik ve toplantılara tanınmış birçok siyasetçi, yazar ve sanatçı adeta koşarak gittiği halde; bunlara ne Ecevit, ne onun bakanları katılmamıştır. Başbakan Ecevit’in kurduğu DSPMHPANAP koalisyon hükümetinin görev başında olduğu dönemde Gülen’in 18 Haziran 1999 günü bazı ulusal televizyon kanallarında yayımlanan videolardaki konuşmaları dolayısıyla Ankara DGM Başsavcılığı’nca başlatılan soruşturma sonucunda 22 Ağustos 2000 tarihinde Gülen hakkında “laik devlet yapısını değiştirerek dini kurallara dayalı bir devlet kurmak amacıyla terör örgütü kurmak” suçlamasıyla dava açılmıştır. Çeşitli aşamalardan geçen bu davada Mart 2007’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nce arada değişikliğe uğrayan Terörle Mücadele Kanunu’na göre cebir ve şiddet kullanarak terör örgütü kurma konusunda kanıt elde edilemediği için suçun oluşmadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş; karar, Haziran 2008’de Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca onanmıştır(3). 5. Ecevit’in solda birleşme konusundaki tutumu Türkiye’de bugünkü çok partili siyasal yapılanma, 12 Eylül 1980 döneminin izlerini taşır. O dönemde mevcut tüm siyasi partiler, 16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Kanun’la feshedilmiş; 22.4.1983 tarih ve 2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu, ilk milletvekili genel seçimi sonucunun Yüksek Seçim Kurulu’nca ilanına kadar Milli Güvenlik Konseyi’ne siyasi parti kurmak üzere İçişleri Bakanlığı’na verilen kuruluş bildirisinde adları yazılı parti kurucuları üzerinde inceleme yapma yetkisi tanımış (geç. m. 4); bu yetki, 6 Kasım 1983 günü ya pılan ilk milletvekili genel seçimine ancak 3 partinin (MDP, HP, ANAP) katılmasına olanak verecek şekilde kullanılmıştır. MGK izniyle parti kurmamak için o dönemde herhangi bir girişimde bulunmayan ve zaten Anayasa’nın geçici 4. maddesi uyarınca siyasi yasaklı olan Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Ecevit’le birlikte 612 kurucu üye, 14 Kasım 1985 günü DSP’yi kurmuştur. CHP’nin yeniden açılması, 16.10.1981 tarih ve 2533 sayılı Kanun’un 19.6.1992 tarih ve 3821 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılmasından sonra olmuştur. CHP – DSP birleşmesi ise, DSP Genel Başkanı Ecevit’in devlet yardımı ve seçimlere katılma gibi kazanılmış hakların korunması için bunun DSP çatısı altında olmasını istemesine, 9 Eylül 1992 günü yapılan CHP Açılış Kurultayı’na gönderdiği mesajla “Demokratik Solda Yeni CHP” önerisini iletmesine karşılık (4), kurultayda bu yolda bir karar alınmamış; böylece solda Ecevit’in genel başkanlığında birleşme olasılığı ortadan kalkmıştır. Onun solu bölmesi, Türk siyasetinin bu yüzden sağa kayması söz konusu değildir. 6. Sonuç Baykam’ın eski kulübü Fenerbahçe’ye dönen Emre Belözoğlu’na gösterilen haksız tepkiyi eleştirerek; sol kesimi bu tepkinin 500 mislini 13 yıl önce kaybettiğimiz eski Başbakan Bülent Ecevit’e karşı göstermeye çağırması, ancak kendisinin kabul edebileceği bir haksızlık örneğidir. Vaktiyle Gülen’le aynı yolu birlikte yürüyen, daha sonra aldandıklarını söyleyenlerin iktidarda olduğu bir dönemde tepki gösterilecek başka insan bulamayan Baykam’ın bu çağrısı, anlaşılması güç, garip bir tavırdır. Siyasi mücadelelerde kendisine yöneltilen eleştirileri hoşgörü ile karşılayan Bülent Ecevit, yalnız CHP Genel Sekreteri ve Genel Başkanı, DSP Genel Başkanı olarak değil, her zaman farklı inanç ve düşünceden insanları kucaklayan ve geniş toplumsal uzlaşmaları sağlayan özgürlükçü demokratik sol siyasal çizgisiyle; yarım yüzyıla yaklaşan bir süre boyunca milletvekili, bakan, başbakan yardımcısı ve başbakan olarak Türkiye’ye yaptığı unutulmaz hizmetleriyle her zaman saygı ve sevgiyle anılacak büyük bir siyaset ve devlet adamıdır. (1) Demokratik Sol Parti Programı, (Ankara 1985), s. 149. (2) Değişen Dünya ve Türkiye. DSP’nin Güncelleşen Programı 2003, (Ankara 2003), s.34. (3) Bk. “Fethullah Gülen hakkındaki davalarda ne oldu?” (www.hurriyet.com. tr/gundem). (4) Bk. Erol Tuncer, CHP’nin Yeniden Açılış Öyküsü (21 Mart 19929 Eylül 1992), Ankara 2013 TESAV Yayınları No. 40), s. 131, 161, 220, 363 vd. İnternette sansür! Bugün kara bir gün: Türkiye’yi bugünkü iktidara teslim et Sitelerini öne çıkardı. HHH “Sayısal ve Sosyal menin altyapısını hazırla Medya”nın önemi ar yan 12 Eylül 1980 darbesi tınca, Orwell’ın “Büyük nin 39’uncu ve bu iktidarın Birader”inin herkesi, her yargıya el koyduğu yerde, her zaman, izleme, Halkoylamasının 9’uncu kaydetme ve cezalandır yıldönümü. ma gücü devreye girdi: Yeni teknolojiler ve top Yapılan Facebook pay lumsal değişmeler yeni bas laşımlarından veya atılan kılar ve yeni sansürler geti Twitter mesajlarından do riyor. layı, çocuklar sabaha kar HHH şı evlerinden alınmaya, yıl İnternetin, bilgisayarla lar öncesinde attıkları twe rın, tabletlerin ve akıllı cep et’lerden dolayı muhalif po telefonlarının yaygınlaş litikacılara hapis cezaları ve ması, “Sosyal Medya” de rilmeye ve hatta döviz fiyatı nilen, Twitter, Facebook, hakkında haber mesajı atan Instagram ve YouTube gi lar bile “terör örgütü” bağ bi insanların birbirleriyle lamında suçlanmaya baş iletişim ve ilişki kurması landı. na yönelik “Sayısal Ortam Mahkemeler bir yandan ların” (dijital platformların) iktidarın hoşuna gitmeyen ve İnternet Medyası’nın masum haberlere bile yasak (haber sitelerinin) önem kararları verirken, öte yan kazanmasına yol açtı. dan doğrudan doğruya Wi Bu internet haber sitele kipedia gibi evrensel ansik ri ve Sayısal Ortamlar top lopedik bilgiler veren sayısal lumsal vicdanı ve sansürsüz medya ortamlarına dahi eri haberleri de yansıtan yer şimi engellemeye başladı. ler oldu. HHH Ama eşitlikçi özelliklerin CHP milletvekili Murat den dolayı bu Sayısal Or Emir’in Adalet Bakanı Ab tamlarda doğruları yan dulhamit Gül’ün yanıtla lış, yanlışları da doğru ola ması için Meclis’e verdi rak savunmak da çok kolay ği soru önergesinde san laştı... sürün vahametini belirten Bu da, özellikle bazı sayılar var: sahtekârların, demagojik “Wordpress”e göre; politikacıların ve paralı trol 20142018 arasında, dün lerin buralara hücum etme ya genelinde 577 mahkeme sine yol açtı. kararının 541’i Türkiye’den Benim gibi “mesleki de gönderilmiş ve 755 içeriğin formasyon” yani “hocalığa kaldırılması istenmiş. bağlı kişilik sapması” yaşa “İfade Özgürlüğü yan bazı kullanıcılar da bu Derneği”ne göre; 2018 yılı ortamları, önemli bilgileri ve sonunda Türkiye’de 245 bin haberleri aktarmak, doğru 825 web sitesine erişim en yu, iyiyi, güzeli, demokrasi gellenmiş. yi, temel hak ve özgürlükleri, Emir, bu veriler üzerine, adaleti savunmak için kul haklı olarak, “Bu engelle lanmaya çalışıyorlar. meler, çok büyük oranda Bütün bu teknolojik geliş siyasi bir sansür mekaniz melere ek olarak, gençler ması olarak kullanılmakta deki okuma alışkanlıkları dır” demiş. nın azalması ve klasik med KAHROLSUN SAN ya üzerindeki baskı ve san SÜR.... sür uygulamaları “Sosyal YAŞASIN ÖZGÜR VE Medya”yı ve İnternet Haber BAĞIMSIZ MEDYA! Eğitimde başarı için Aylin GÖÇMEN Bilgi üretim ve paylaşım modeli, uzun zamandır ulusal zenginliğinin kaynaklarından biri olarak kabul ediliyor. Bunun bilincinde olan ülkeler doğru politikalarla sahip oldukları stratejik konumları korurken; bazı ülkeler de köklü stratejik değişimlerle bilginin 1. lig ülkeleri arasına girmeye çalışıyorlar. Peki, bilgi nasıl üretiliyor ve paylaşılıyor? Öncelikle bilgi paylaşımının temel fonksiyonunun adını yazalım: Eğitim. Başarılı eğitim sist§emlerine sahip ülkeler çağın ekonomik ve insani değerlerine uygun bilgi üretiyor sonra da bunu toplumlarıyla paylaşıyorlar. Bunu da eğitimde doğru stratejilerle gerçekleştiriyorlar. O zaman şöyle soralım. Bu ülkeleri başarıya taşıyan ortak strateji ve uygulamalar nelerdir? Devletlerin politik, ekonomik ya da sosyokültürel tercihleri ile eğitim performansları arasında bir bağ var mı? Ortak özellikleri mi var? OECD Eğitim ve Beceriler Direktörü Andreas Schleicher’ın liderliğinde hazırlanan “Dünya Standartlarında 21. Yüzyıl Okul Sistemi İnşa Etmek” adlı rapor başka soruların yanı sıra eğitimde yüksek performans sağlayan ülkelerin ortak özelliklerini de gözler önüne sermeyi amaçlıyor. Schleicher’e göre “başarılı eğitim sistemlerinin hayat bulduğu ekosistemlerin, tarihi ve sosyokültürel bağlamda ortak özgün yapıları var”. İşte bu özgün yapılar: Eğitim öncelikli yatırım alanıdır. Başarılı eğitim sistemlerine sahip ülkelerin en temel özelliği gerek yöneticiler gerekse toplumsal düzeyde en öncelikli yatırımın eğitim yatırımı olacağı konusunda bir uzlaşı olmasıdır. Bu ülkelerde kısa vadeli kazanımlar yerine niteliği artırmaya dönük uzun vadeli yatırım hedefleri önemsenir. Çalışan her çocuğun başarabileceğine dair ortak bir inanç ve kültür vardır. Böylece her çocuğun nitelikli eğitime ulaşabilme hakkı korunur. Bu inancın uzantısı olarak eğitim, toplumun belirli bir bölümüne ayrıca lık sağlayacak şekilde değil, herkese eşit olanaklar sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. Sistem, öğrencileri ölçmeye değil geliştirmeye odaklanır. Böylece öğrenciler ayrıcalıklı eğitimler almak için uğraşmak yerine yetenek ve bilgilerini geliştirmek için çalışırlar. Genel eğitim hedeflerinden taviz vermeden farklı öğretim seçenekleri de sunulur. Öğrencilere standart bir bilgi düzeyinin verilmesi önemlidir. Bununla birlikte öğrencilerin bireysel farklılıklarını da gözeten; farklı yetenek, eğilim ve ihtiyaçları olan öğrencilere de seçenekler sunan eğitim olanakları sağlanır. Öğretmenler sadece akademik başarıya odaklanmaz. Öğrencilerin akademik başarılarının yanı sıra kişilik gelişimlerine ve duygusal iyi olma halleri de önem verirler. Bu şekilde öğrenciler, sadece akademik düzeylerinin değil kişiliklerinin, sosyal gelişimlerinin, tutum ve davranışlarının da önemli olduğu mesajını alırlar. Öğretmen gelişimi ve mesleki koşulların iyileştirilmesi politik bir önceliktir. Başarılı eğitim sistemlerine sahip ülkelerde öğretmenlik mesleği gelişime açık bir kariyer mesleği olarak görülür. Öğretmenlerin gelişimine ve mesleğinin statüsünün korunmasına dair kararlar eğitim politikalarının belkemiğini oluşturur. Bir eğitim sisteminin, sahip olduğu öğretmenlerin kalitesinden daha iyi olamayacağı inancıyla tüm eğitimcilerin mesleki gelişimleri ve ekonomik koşulları dikkatle planlanır. Eğitimde başarı bir bütündür. Amaç nitelikli eğitimi ülkenin bütününe yaymak, bütün öğrencilere ulaştırmaktır. Bunu sağlamak için eğitim başarısının düşük olduğu bölgelere özel destekler verilir, deneyimli liderler görevlendirilir. Sonuç olarak eğitimde başarı yıldan yıla değişen uygulamalar, ideolojik tercihler, küçük bir zümreye iyi eğitim sunmak ya da başka ülkelerdeki uygulamaları ithal etmekle iyileştirilemeyecek kadar büyük bir stratejik alandır. Başarının en önemli koşulu etkili ve tutarlı liderliktir. Uzun dönemli başarı ise eğitimin bütün bileşenlerinin akılcı şekilde geliştirilmesinden geçer.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle