24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KÜLTÜR EDİTÖR: ÖZNUR OĞRAŞ ÇOLAK TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘O takımla 1312 EYLÜL 2019 PERŞEMBE büyüdüm ben’ Siyah beyazlı formaya gönül verenleri salonlara çekecek “Kolej Havası” adlı belgesel Beşiktaş’ın Metin, Feyyaz ve Alili efsane kadrosu anlatıyor. Filmin yönetmeni Sertan Ünver ile konuştuk. Rock müziğimizin iki efsane ve trajik figürü Kerim Çaplı ve Yavuz Çetin’i konu edinen “Blue” belgeselinin yönetmeni Sertan Ünver bu kez spor tarihimizin unutulmazla rından birini anlatan “Kolej Havası” ile çıkageldi. Yaşı tutanlar hatırlayacak tır, 19891992 yılları arasında üç şam piyonluk kazanan Beşik taş futbol takımının efsa ne kadrosunu... Metin, Ali ve Feyyaz üçlüsünde sim emrah kolukısa geleşen o efsane takımın hikâyesini belgeleyen Ünver, elbette ki kendisi de bir Beşiktaşlı. Ünver ile filminin arka planını konuştuk. n Futbol tarihimiz sayısız hikâyeyle dolu şüphesiz.. Bunlar dandır biri de “Kolej Havası”na konu olan ve Beşiktaş’ın efsane kadrosuy la şampiyon olduğu dönemi anlatan hikâye.. Neden özellikle bu döneme odaklandınız? Futbolun ve sporun da ötesinde, ha yata dair çok fazla hikâye barındıran bir dönem “Kolej Takımı” dönemi. Bugüne uyarlayabileceğimiz çok fazla detaya sahip. Takım çalışması üzerin den ilerleyen her oluşumun faydala nabileceği bir formül hatta. Toplumu muzda tek ihtiyaç olarak algılanan “birlikberaberlik”in yanına aklı, bili mi, planı ekleyerek başarıya ulaşabil miş ve bunu uzun vadeli hale getire bilmiş bir ekibin öyküsü. Bir Beşiktaş taraftarı olarak başka bir dönemi an latmam düşünülemezdi. Yönetmen Sertan Ünver, Feyyaz Uçar ve proje danışmanı İlhan Özgen (soldan sağa) n Arşiv görüntülerine ya da kimi belgelere ulaşmakta bir zorluk yaşadınız mı? Malum ülkemizde arşiv her daim bir sıkıntı.. Özellikle Beşiktaş JK Müzesi’nin desteği çok önemliydi bizim için, kendilerine ne kadar teşekkür etsek az. Ama arşiv konusu, tüm kurumların ve dönemlerin ötesinde bir mesele. Türkiyeliler olarak böyle bir alışkanlığımız yok, bu kültürle yetiştirilmiyoruz. Ben, “Aman evladım, dikkat et, şahit yazarlar” nasihatlarıyla büyütülen bir kuşağın üyesiyim. Geçmişimizin, tarihimizin değeri bize yeterince öğretilmiyor maalesef. Aradaki uçurumu görmek için yurtdışında yapılan belgesellere bakmamız yeterli. n Bazı isimlerle söyleşi yapılmamış olmasının özel bir sebebi var mı? Aklıma ilk gelenler Ali ve Sergen örneğin.. Onlara ek olarak Gordon Milne, Recep Çetin, Zeki Önatlı vb. isimlerin hepsi listemizde mevcuttu tabii ki. Ancak bazen onların yoğunlukları bir araya gelmemize engel, bazen de bizim imkânlarımız. Şu noktanın altını da bu vesileyle çizmek isterim: Bu belgesel hiçbir sponsor desteği olmadan, tamamen Güverte Film’in çabasıyla yapılmış bağımsız bir proje. Bir de şöyle bir gerçek var: 100 kişiyle de röportaj yapabilirsiniz, ama günün sonunda ya birçoğunu atmak zorunda kalırsınız ya da 200 dk’lık bir film yapar ve bunu hiçbir sinemada gösterime sokamazsınız. n Filmin hazırlık ve çekim süreci ne kadarlık bir süreyi kapsadı? Az önce bahsettiğim finansal yapıdan ötürü projenin tamamlanması 2 yılı buldu. Bu süreçte büyük fedakârlıkla çalışan tüm ekibimize teşekkür ediyorum. Zor oldu, uzun sürdü ama önemli olan koşullar ne olursa olsun bitirebilmekti ve biz de iyisiyle kötüsüyle bunu başardık. n “Blue” belgeseliniz de bir hayli ses getirmişti.. Bizde belgesellerin ticari vizyona girmesi nadir rastlanan bir durum. “Blue” ile arzu ettiğiniz izleyici ilgisine ulaşmış mıydınız ve bu sefer Kolej Havası ile gişede nasıl bir geri dönüş umuyorsunuz? “Blue” daha spesifik bir kitleye hitap eden bir filmdi. Bizi manevi açıdan çok mutlu etti, izleyicilerin tepkisi beklediğimizin de ötesine geçti ve bizim de kendimizi görmemizi sağladı açıkçası. Hatta yakında filmde kullanamadığımız bölümlerden kurgulayarak oluşturduğumuz 2 saatlik “Blue Ekstra”yı da paylaşacağız, onu da belirtmiş olayım. “Kolej Havası” ile net bir gişe beklentimiz yok aslında, biz de merak ediyoruz. İnsanların film izleme alışkanlıkları değişti ve sonuçta belgesele karşı mevcut bir önyargı da var. Ama şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; ülkemizde “ticari belgesel” gibi bir tabir kullanmamız komik kaçar. Zaten öyle bir zihniyette olsak sponsor olmadan böyle bir işe kalkışmazdık. Dolayısıyla ilk etapta umduğumuz sonuç, filmin kendi masraflarını çıkarabilmesi. n Kişisel bir soru soralım, futbolla aranız nasıl ve o efsane takımı izleme fırsatı bulmuş muydunuz? Ben, 1980 doğumlu bir Beşiktaş taraftarıyım. O takımla büyüdüm ve benim ilk Beşiktaşım, ilk kahramanlarım onlardı. Yani ülke futbolundan olduğu kadar benim kişisel tarihimden de bir parça aslında bu film. Ve hâlâ aynı zevk ve ilgiyle takımımı takip etmeyi sürdürüyorum. n Sırada yeni bir proje var mı, onu da soralım.. Belgesel dışında bir film de olabilir mi belki? Sıradaki proje üzerine henüz düşünmedik. Tabii ki kafamızda birçok fikir var, ama hangisiyle yola devam edeceğimize karar vermedik. “Kolej Havası” yolculuğunu tamamlasın, biz de biraz dinlenip sakinleşelim, sonrasında hemen harekete geçeceğiz. Belgesel dışında projeler olması da mümkün, o yönde de fikirlerimiz var. İstanbul Bienali’nin açılışı yapıldı... İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Koç Holding sponsorluğunda düzenlenen 16. İstanbul Bienali’nin açılış töreni, önceki akşam Fransa Sarayı Bahçesi’nde yapıldı. İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç, Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Charles Fries ve İstanbul Başkonsolosu Bertrand Buchwalter ev sahipliğinde yapılan törene, sanat ve iş dünyasından ünlü isimlerin yanı sıra Türkiye’den ve uluslararası sanat çevrelerinden bienali takip etmek üzere gelen konuklar katıldı. Sunuculuğunu Yetkin Dikinciler’in üstlendiği tören, Fransa’nın Türkiye Büyükelçisi Charles Fries’in hoş geldiniz konuşmasıyla başladı. 16. İstanbul Bienali açış konuşmasını yapan İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı, “Bu bienalde sanat aracılığıyla günümüzün en önemli meselelerinden birine odaklanıyoruz. Bienalde göreceğiniz yapıtlar, içinde yaşadığımız çağı ve tüm canlıları nasıl etkilediğimizi, şekillendirdiğimizi araştırıyor” dedi. Törende 20072026 yılları arasında bienal sponsorluğunu üstlenen Koç Holding’e bir teşekkür plaketi takdim edildi. Koç Holding AŞ adına teşekkür plaketini Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer M. Koç aldı. 16. İstanbul Bienali, bu yıl “Yedinci Kıta” temasıyla 14 Eylül’de ücretsiz olarak kapılarını açıyor. Bienal, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin Tophane’deki yeni binasının yanı sıra Pera Müzesi ve Büyükada’da 10 Kasım’a kadar ziyaret edelebilecek. l Kültür Servisi 75. yıla ‘Abrakadabra’ Yapı Kredi, kuruluşunun 75. yılını Türkiye güncel sanatının öncü isimlerinden Halil Altındere’nin “Abrakadabra” isimli solo sergisi ile taçlandırdı. Küratörlüğünü dünyaca ünlü bağımsız küratör ve eleştirmen Hou Hanru’nun üstlendiği Halil Altındere’nin “Abrakadabra” sergisi 3 Kasım’a kadar ziyaret edilebilecek. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Genel Müdürü Tülay Güngen, serginin açılışında yaptığı konuşmada, bankanın ilk kuruluş yıllarından bu yana gerçekleştirdiği öncü çalışmalarla Türkiye’de sanatın gelişimine büyük katkıda bulunduğunu belirtti. Halil Altındere ise sergi ile ilgili olarak, “Abrakadabra’, yaratıcılık ve absürdün bir arada bulunduğu sokak ve popüler kültürden öğeler taşıyor. Yapı Kredi’nin 75. yılı dolayısıyla açılan bu sergiyi gezecek herkes, serginin içinde yer alan eserlerle kendisi arasında bir ilişki kurabilir. Gündelik hayatın içinden bir nesne, olağan bir durum ya da bizim için sıradanlaşmış olan herhangi bir olay aslında oldukça ilginç olabilir. İşte bu sergide kimi sıradan nesnelere, durumlara küçük müdahalelerde bulundum ve abrakadabra! Bu sıradan nesneler artık sıradışı. Bu sergiyi hareketin asla azalmadığı İstiklal Caddesi’nin tam kalbinde gerçekleştirmekten dolayı mutluyum” dedi. l Kültür Servisi Dyeılmtuirrknaensi,n1d5e. Türk rock müziğin önemli isimlerinden Demir Demirkan, “2004 İstanbul’’ albümünün 15. yılı dolayısıyla ekim ayında konser turnesine çıkıyor. Sanatçının rotası 16 Ekim’de Eskişehir’de (If Performance Hall) başlayacak. Konser programı şöyle: 17 Ekim 6:45 KK Ankara, 18 Ekim Pikap Sahne Çorlu, 19 Ekim Pikap Sahne Tekirdağ, 23 Ekim Pena Edirne, 24 Ekim Hayal Kahvesi Kocaeli, 25 Ekim Moda Kayıkhane İstanbul. Zeynep Bastık Zorlu’da Son dönemde yaptığı cover çalışmalarıyla adından söz ettiren şarkıcı Zeynep Bastık, yarın akşam saat 20.00’de Zorlu Center Meydan Katı Park alanında konser verecek. Özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği müzisyen, kendi şarkılarını ve akustik cover’ları Zorlu Center misafirleri için seslendirecek. Konser ücretsiz olacak. l Kültür Servisi Babylon 20 yaşında! Bu yıl 20. senesini kutlayan Babylon, yeni sezonun kapılarını 14 Eylül Cumartesi günü açıyor. bomontiada Avlu’da saat 18.00 itibarıyla başlayacak açılış etkinliğinde KU Orkestra, 994 The Kites ve Fakı Baba sahneye çıkacak. Ardından saat 19.30’da konser verecek isimler ise 994, Akın Sevgör, Cava Grande, Ayyuka ve Afyonbando. Etkinlikler ücretsiz olacak. l Kültür Servisi Okay Temiz: Bir fenomen Eylül ayı kıyıların boşalmaya başladığı aylar... Yaz bitmiştir. Güneş ateşini kısmıştır. Okullar açılmıştır. Çocuklu aileler dönmüştür. Yazlıkçı siteler boşalmıştır. Terk edilmiş hayvanlar yeni sahipler edinmiştir. “İkoncanlar” ve “paparazziler” yorgun düşmüştür. Magazinciler yeni mekânlar bulmuştur. Bronzlaşmak değerini yitirmiştir... Ve sonunda Bodrum’a eylül gelmiştir... Ama Bodrum’da iş bitmemiştir. Asıl şimdi “Herkes kendi Bodrum’unu seçer” zamanı gelmiştir. Eylülde Bodrum’da sanatsal olaylar hız kesmiyor. Gümüşlük Müzik Festivali Gülsin Onay’ın Dibeklihan’daki resitaliyle sona ererken; Bodrum Caz Festivali dolu dizgin devam ediyordu. Caz Derneği’nin Bodrum Belediyesi’nin desteğiyle farklı mekânlarda (en çok Bodrum Kalesi ve Off Gümüşlük’te) gerçekleştirdiği Bodrum Caz Festivali bu yıl 3. kez yapılıyordu ve teması “Saz ve Caz” diye belirlenmişti. “Saz” sözcüğü festivalin etnik dokunuşlarına göz kırpıyordu elbet. Rodos’tan gelen Dimitri Vassilakis Dörtlüsü’nden, İsrail’den gelen “Kula Baraka”ya; Hüsnü Şenlendirici, Ayhan Sicimoğlu, Buzuki Orhan’dan Burhan Öçal’a, birbirinden değerli ve renkli topluluklar, sanatçılar... Benim kısmetime Off Gümüşlük’teki Okay Temiz ve arkadaşlarının konseri düştü... Evrim Demirel (piyano), Andreas Metzler (bas), Riccardo Marenghi (davul) üçlüsünün oluşturduğu “Stanpolites Project”... Ve adını bildiğim ya da bilmediğim tüm vurmalı çalgılarda Okay Temiz. 80 yaşında bir Çınar Ne zamandır dinlememiştim Okay Temiz’i... Kendini her daim yenileme kapasitesine sahip bir sanatçı... Bu kez onu dinlerken kendimi doğanın içinde buldum. Sanki doğanın seslerini duyuyordum. Ağaçların, bitkilerin, rüzgârın, suların, Afrika’nın, Hindistan’ın ya da Bozkırların Anadolu’nun sesini... Ve bu sesler, müzisyenlerin ritimleriyle buluştuğunda farklı, geniş bir yelpazeye yayılan, çok çarpıcı anlatımlara dönüşüyordu. Okay Temiz 80 yaşında ve 1516 yaşından beri profesyonel müzisyen... Her fırsatta vurgulamaktan geri kalmadığı bir nokta ilk müzik eğitimini annesinden aldığı... Ankara Klasik Müzik Devlet Konservatuvarı’nda eğitim alması da onun iteklemesi... Sık sık “Ondan ne çok şey öğrendim” diyor. Ut çalan annesi Naciye Temiz’le kimi dünya sahnelerini paylaşmanın yaşamında özel bir yeri var... Ancak hiç kuşku yok Okay Temiz’i, Okay Temiz yapan İsveç yılları... İskandinavya’da kendi deyişiyle “dünyanın en iyi müzisyenlerini” tanıdı ve onlarla çaldı. Dexter Gorden, George Russell, Clark Terry ve daha niceleri... Avrupa, Amerika ve Asya’da verdiği binlerce konser... Katıldığı yüzlerce festival... Farklı kültürlerle çalgılarıyla haşır neşir olması... Çalgıları toplamakla yetinmeyip kendi çalgılarını yapması... Egosunu silen sanatçı Bodrum konserinden sonra neydi o çaldığın acayip çalgı diye soruyorum: “Afrika kökenli; oradan Brezilya’ya geçmiş bir çalgı. Kapueyra dansı için üretilmiş... Ben o çalgıyı geliştirip kendime göre elektronik olarak yaptım” diyor... Böyle kendi yapımı nice enstrümanı var... Yıllar önce kendi el yapımı bakır davullarını dinlediğimde de büyülenmiştim... Bir de 70’ler sonuydu kurduğu İsveç Türk caz grubu Oriental Wind ile Batı’nın çalgılarıyla zurna, ney, kaval, ut, saz, gayda gibi bizim çalgılarımızı bir araya getirişi hâlâ aklımda ve yüreğimde... Doğa seslerini de konuşuyoruz. Sorumlu, bilinçli bir aydın olarak doğayı katletmemize dikkati çekiyor: “Söz konusu olan doğanın seslerini kopyalamak değil... Önemli olan onları yeniden yaratmak...” Caz sanatının sorunları ise bir derya: “Cazın deformasyonu ve dejenere olması...”, “Cazı bilmeden caz varyasyonları yapılması...”, “Şarkı sözlerinin motivasyon ve moral yoksunluğu...”, “Ve en kötüsü duygu sömürüsü ve yalakalık...” Bunca yıl kendini yenileyerek sürdürmesinin sırrını ise şöyle özetleyiverdi: “Bu işi yapıyorsan, egon olmayacak!” Yeryüzünün belki de bu en alçak gönüllü sanatçısına alkışlar! NOT: Bodrum’da bir kültür merkezi işlevi gören büyülü bahçe Zai’de 15 Eylül Pazar akşamı 19.00’da “O Güzel ve Büyülü İnsanlar” sohbetim var. Yolu düşenleri beklerim. Eskişehir’de senfoni rüzgârı esecek Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Senfoni Orkestrası, Ender Sakpınar şefliğinde yarın saat 20.00’de Atatürk Kültür Sanat ve Kongre Merkezi’nde konser verecek. Flütte Bülent Evcil’in, piyanoda Can Çakmur’un olduğu konserde; Fazıl Say’ın Flüt Konçertosu Eskişehir Promiyeri, F. Chopin’in Piyano Konçertosu No 1 ve A. Dvorak’ın Senfoni No 8 “Yeni Dünya”sı dinleyici ile buluşacak. l ESKİŞEHİR/Cumhuriyet
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle