16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
kültür EDİTÖR: EMRAH KOLUKISA TASARIM: ŞÜKRAN İŞCAN 176 OCAK 2019 PAZAR Benzersiz tasarımTasarımcıUtkuLomlu’nuntasarladığıözelbaskılı‘1984’ikifarklıkapağıylaokurlabuluştu Utku Lomlu adını grafik dünyasına aşina olanlar iyi bilir. Özellikle yaptığı kitap kapağı tasarımlarıyla adını duyuran ve son yıllarda yurtdışında bu konudaki önemli ödüllerin bir kısmını alan Lomlu ülkemizde bu alandaki en üretken isimlerden biri. Yılın son günlerinde Can Yayınları etiketiyle basılan ve farklı tasarımıyla hemen öne çıkan “1984” onun muhtemelen en iddialı tasarımlarından. Lomlu ile hem “1984”ü hem de tasarımın inceliklerini konuştuk. n “1984” için özel bir tasarım yapma fikri nasıl gelişti? Tasarımcı olarak, kitapla fazla içli dışlı olunca sadece kapak tasarımı değil, bütün olarak bir kitabı ele alıp tasarlama arzusu, isteği ve hatta ihtiyacını ister istemez içinizde hissediyorsunuz. Yaklaşık 34 yıl önce, her sene bir tasarım kitap yapalım fikrini yayınevine götürmüştüm. Tasarlanmış, koleksiyon değeri olan kitaplar sanatçı kitabı olarak mevcut fakat edebiyat dünyasında yok denecek kadar az. O dönem, yayın programı ve farklı yoğunluklardan dolayı proje biraz havada kaldı. Bunu bu sene gerçekleştirebildiğimiz için ve aynı zamanda bunun romanın yazılışının da 70. yılına denk gelmiş olması sebebiyle mutluyum. Bildiğim kadarıyla 1984’ün dünyada özel olarak tasarlanmış başka bir edisyonu yok. n Bu özel baskıyı tasarlarken neleri referans aldınız?  Metnin kendisini tabii. “1984”ü tekrardan farklı bir gözle okumak ayrı bir deneyimdi. Kitabı altını çize çize, üzerine notlar alarak, kurarak yıkarak tekrar tekrar okudum. İçinde yer alan, kitap için tasarladığım afişlerle, bu afişlerde yer alan mevcut bir yazı karakterini deforme ederek kendi oluşturduğum yeni yazı tipiyle birlikte tutarlı bir dil yaratmaya çalıştım. Kitapta bahsedilen partinin dilini. “Çiftdüşün” sözcük lerini ve Winston’un güncesini ise ayrı bir okuma biçimi olarak ele aldım. Kapakta yer alan metal plaka ise, kitabın sinema uyarlamasında mevcut, kitaba dair ikonik bir simge. n Böylesi özel baskıları (ciltli, renkli, kutulu) Türkiye’de basmak fazladan bir maliyet getiriyor mu? Bazı özel baskıların yurtdışında yapıldığını da biliyoruz... Özel baskı, tabii ki ek bir maliyet getiriyor. Bu Türkiye’ye özgü bir durum değil, yurtdışında da aynı. Tasarımı, kâğıdı, cildi, işçiliği... Bunların hepsi ek bir maliyet. Özel tasarım ya da nesne kitapla, bildiğimiz anlamda Utku Lomlu, ‘1984’ için yaptığı özel tasarımda kitabın içinde farklı görsel unsurlara da yer vermiş. Bazı sayfalarda el yazısı karakterler de kullanmış. seri şekilde fabrikasyon olarak üretilen kitabın tasarım ve üretim süreçleri tamamen birbiriden farklı. Sanırım sizin bahsettiğiniz, birçok dilin sadece siyah plakanın değişmesiyle Çin gibi ülkelerde aynı anda basılması ve bu sayede ortaya çıkan yüksek tirajın üretim maliyetini düşürmesi durumu. Her şeyden önce bu tip kitaplar genelde üretim safhasında el işçiliği gerektirmeyen kitaplar. Ülkemizdeki okur sayısı artmadığı sürece, yüksek tirajları, daha uygun fiyat ve maliyetleri de yakalamak pek mümkün değil. n Kitap ve kitap kapağı tasarımı son yıllarda ülkemizde gelişen bir alan. Okurların bu tasarımlara ilgisi nasıl sizce? Dünyadaki tüm okurlar için kitap kapağının önemli olduğunu düşünüyorum. Bunu ticari manada, bir satın alma eğilimi olarak değil, okurun kitapla kurduğu bağ üzerinden söylüyorum. Bu bağı ilk kuran, daha sayfasını çevirmeden ilk gördüğünüz, ilk izleniminizi oluşturan şeydir kapak. Belki, sevgiliyle ilk karşılaşma anı, ilk tanışma ya da çıkılan ilk randevu gibi. n Siz Can Yayınları için tasarladığınız kapaklarla yurtdışında birçok ödül aldınız. Dünyada bu konuda ileri bir noktada olduğumuzu düşünüyor musunuz ve öyleyse bunun özel bir sebebi var mı? Sadece kitap kapağı tasarımı konusunda değil, sanat ve tasarımın her alanında dünyayla kıyasladığımızda iyi bir noktada olduğumuzu düşünüyorum. Bu her şeyden önce işini severek yapmanın bir sonucu. Burası özelinde de, toplumun büyük çoğunluğu için tasarımın önemsiz oluşu ya da lüks olarak olarak görülmesi her ne kadar gündelik hayat içinde iyi tasarımın izlerini görmemimizi zorlaştırıyor olsa da tasarımcı açısından da bu görünmezlik, tasarımının başka coğrafyalarda görünmesi, fark edilmesi arzusunu kamçılıyor. Bu da çıtayı hep yüksek tutmamızı sağlıyor. Belki şunu da atlamamamız gerekiyor... Biz duygusal bir toplumuz ve bu ister istemez düşünme biçimimize ve üretimlerimize de artı bir değer olarak yansıyor. n Çeviri bir kitaba kapak tasarlarken kitabın yurtdışındaki yayıncısından izin almak gerekiyor mu? Böyle bir gereklilik her kitap için var mı bilmiyorum fakat biz izin alıyoruz. Yayınevi kapak taslaklarını mutlaka yurtdışına, yazara, ajansına ya da yayınevinde gönderip onayını alıyor. n Bir de şu var tabii; Türk bir yazarın kitabına kapak yaparken onunla bir araya gelip fikir alışverişi yapar mısınız, yoksa siz bir tasarım yapıp gerisini yayınevine mi bırakırsınız?  Elbette, ekseriyetle yazarla bir araya gelmeye, kitabı ondan dinlemeye ve kapak konusunda fikirlerini duymaya çalışırım. Sonuçta kitap her şeyden önce, yayımlanıncaya kadar olan süreçte yazara ait ve onun fikri önemli. AUFF için son başvuru tarihi 1 Şubat Bu yıl 30.’su gerçekleşecek “Ankara Uluslararası Film Festivali” için son başvuru tarihi 1 Şubat olarak açıklandı. Festival bu yıl da Ulusal Uzun, Belgesel ve Kısa Film Yarışmalarının yanı sıra, ilk veya ikinci filmini çekecek olan yönetmenlerin, senaryo aşamasındaki uzun kurmaca yapımlarıyla başvurabileceği “Proje Geliştirme Desteği” ile Türkiye Sinemasının gelişimine katkı sağlayan yapımları teşvik etmeye devam ediyor. “30. Ankara Uluslararası Film Festivali”ne başvurmak isteyen sinemacılar, yarışma ve gösterim şartlarının yer aldığı yönetmeliklere ve başvuru sayfasına http://basvuru.filmfestankara.org.tr/ adresinden ulaşabilir. Sena Şener IF Beşiktaş sahnesinde! Son dönem alternatif müziğin bilinen isimlerinden Sena Şener, 2019 yılının ilk konseri için 12 Ocak Cu martesi günü If Performance Hall Beşiktaş sahnesinde. İlk solo albümü “İnsan Gelir İnsan Geçer”i Pasaj Müzik etiketiyle yayımlanan Şener, albüm şarkılarının yanı sıra Mahmut Orhan’la yayımladığı “Feel” ve Julius Abel’la çalıştığı “Waiting on the Shore” , “Survivor” gibi parçaları da seslendi riyor. ‘Türk Beşleri’nden Saygun anılacak Türkiye Cumhuriyeti tarihinin İlk Devlet Sanatçısı Ahmet Adnan Saygun, ölümünün 28. yılında anılacak. Ulvi Cemal Erkin, Cemal Reşit Rey, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses’in de aralarında bulunduğu “Türk Beşleri”nin içerisinde yer alan Saygun, bugün saat 10.00’da Zincirlikuyu’daki kabri başında anılacak. Klasik Batı müziğinde yapıtlar vermiş; evrensel kültüre, sanata katkılarda bulunan, besteci, eğitimci ve Türk Müziği Bilimcisi Saygun’un kabri, Zincirlikuyu A adasında yer almaktadır. Yavuz Akyazıcı Project’ten yeni albüm Yavuz Akyazıcı Project’in “Turkish Standards Vol. 3” albümü, Esen Müzik etiketiyle müzik marketlerde ve tüm dijital müzik platformlarında yerini aldı. Vokalinde Funda Akyazıcı’nın yer aldığı topluluk, albümün ilk konserini ise 15 Ocak’ta Sainte Pulcherie’de verecek. Son yılların popüler şarkılarını caz müziğine uyarlayan toplulukta, gitarda Yavuz Akyazıcı, basta Enver Muhammedi, davulda ise Derin Bayhan yer alıyor. Saat 20:30’da başlayacak konserin biletlerini Biletix’ten ve konser günü girişten temin edebilirsiniz. ‘Çoban Herkül’ü Yordu’ Gazetemiz yazarı Özgen Acar’ın yeni kitabı “Çoban Herkül’ü Yordu” Arkadaş Yayıncılık etiketiyle raflardaki yerini aldı. Kitapta Antalya’da ünlü heykelcilik okuluna sahip Perge antik kentinde, son yarım yüzyılda yaşanan, uluslararası boyutlardaki “tarihsel miras kaçakçılığı olayları” anlatılıyor. Özgen Acar kitapla ilgili şunları söylüyor: “Bu olayların başında, ulusal ve uluslararası düzeyde, 31 yıl süren çabalarımla geri kazanılan, “Yorgun (Heracles) Herkül” heykeli geliyor. Mermer heykel, altı ile birleştirildikten sonra, artık Antalya Müzesinde sergileniyor. Bir başka Perge yapıtı ise ABD’de 11 milyon dolarlık değere ulaşan, ulusal ve uluslararası 5 yıllık uğraşılarımdan sonra geri getirttiğim “Çelenkli (Gir land) Lahit” de yine Antalya Müzesinde sergileniyor. Bunları Perge’de bulan, kaçırılmalarının mimarı olan, kitabın adına da soyadı yansıyan Süleyman Çoban, mitolojik bir yaratık değil! Perge’deki çeşitli Herkül ve öteki tarihsel yapıtları bulup antika dünyasına pazarlayan bir köylü olup kitapta ilginç maceraları anlatılıyor. Her olayla bağlantılı ulusal ve uluslararası hukuki belgeler de ilk kez kitapta açıklanıyor. Ayrıca ulusal ve uluslararası yayımlanmamış bazı söyleşilerim de ilk kez burada okura sunuluyor.” Özgen Acar 12 Ocak Cumartesi günü saat 15.00’te Ankara’daki Türk Hukuk Kurumu’nda kitapla ilgili bir de söyleşi yapacak. Söyleşinin ardından bir de imza günü düzenlenecek. Şiddeti besleme kılavuzu Ceren Damar. Ankara Çankaya Üniversitesi Hukuk Fakültesi araştırma görevlisi. 27 yaşında. Kopya çeken öğrencisi tarafından öldürüldü. Önce iki kurşun sonra 18 bıçak darbesi... Katil Hasan İsmail, 23 yaşında. Savunması şöyle: “Sınavdan geçmek için kopya çekmem gerekiyordu.” Yakalanınca, kopya çektiği tutanağa geçirilince, kendini tutamamış, sinirlenmiş, önce 2 el ateş sonra 18 bıçak darbesi... Yaşadığımız, yıllardır içinde yaşadığımız, her daim kışkırtılan, çare aranmayan şiddet sarmalının son tezahürü... Hepimiz derinden etkilendik. Hiç kuşkunuz olmasın, bir süre daha konuşup sonra yine herkes bildiğini okur... Şiddetin sıradanlaşması Bu şiddet gökten zembille inmedi, inmiyor. Bu şiddet adım adım beslendi, topluma adeta enjekte edildi. Sıradanlaştırıldı. Olağandır diye benimsendi. Cezasız bırakıldı. Cezalandırılanlar bile iyi halden, mazeret ve bahanelerden “yırttı”... Bu şiddet, bileşik kaplar teorisine uygun olarak, yaşamakta olduğumuz politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel tercihlerin, seçimlerin bir sonucudur. İşte adım adım şiddeti besleme kılavuzu: Yasaları yok say. Anayasaya karşı gel. Adalete güveni yok et ki, herkes kendi raconunu kessin! Sokaktan Meclis’e, önceliği kaba güce ver. Kaba güç karşısında aklı, bilimi, ilimi gerilet. En çok bağıran, en çok haykıran, en çok korkutan, en çok tehdit eden, en çok manipüle edebilen, hep haklıdır algısını yerleştir. Erkek, zaten kadına karşı her zaman üstündür, hep haklıdır. Kadınları asla birey olarak görme. Öğretim üyesi ya da sağlık görevlisi olması fark etmiyor. Ancak anne, eş, ev işlerini yapan hizmetçi olarak değerlendir. (149 ülkeyi kapsayan Dünya Ekonomi Forumu’nun Cinsiyet Eşitsizliği Raporu’nda işgücüne katılımda en sonlarda 133. sırada; ama ücretsiz ev işlerinde birinci olduğumuzu bilmelisiniz!) Aydın olma, işini iyi yapma, sorumluluğunu yerine getirme, emeğe saygı... Bunları değer olmaktan çıkar. Yalan söylemek, çalıp çırpmak, kopya, ahlaksızlık, riya ve sahtekârlık... Bunları millete genel doğrular olarak tanıt. Nefesine güveneni borazan başı kıl. Muhalefet edeni, işinden et, süründür, hapset, yok et! Cehaleti yücelt. Sakın eleştirel bakışa, hesap sorulmasına izin verme. Barış istemeyi, eşitlik istemeyi, düşünceni açıklamayı yasakla! Bireysel silahlanmayı teşvik et! (Ülkemizde her yıl ortalama 4500 kişi bireysel silahlarla ölmekte: Umut Vakfı Raporu) Devletin suç işlemesine göz yum... Ama bunu açıklayanın canına oku. (Bakınız: Bülent Şık’ın durumu: öğretim üyesi. Gıda mühendisi. Akdaniz Üniversitesi’nde görevliyken Sağlık Bakanlığı için rapor hazırlanması isteniyor. Görevi yerine getiriyor... Sonuç: ‘Türkiye’yi kanser eden ürünler’ ortaya çıkıyor. Vay sen misin açıklayan... 12 yıl hapis cezası isteniyor.) Ve bir ders: 2018 yılında erkekler tarafından; 440 kadın öldürüldü; 317 kadına cinsel şiddet uygulandı. 2018 yılında 1217 çocuk istismarı basına yansıdı, 26 çocuk öldürüldü. 2018 yılında kadına karşı cinayetlerin yüzde 40’ı bireysel ateşli silahlarla işlendi. Yüzde 27’si evli olduğu erkek tarafından işlendi... Bu sayılar, bütün bu söylediklerim Türkiye’yi yönetenlerin umurunda değil... Bunları umursayacakları seçimleri yapmak, vatandaşa düşüyor... Olaydan alınacak dersi veren ise öldürülen öğretim görevlisi Ceren Damar Şenel’in eşi Levent Şenel oldu. Görevini hakkıyla yapmaya çalışırken öldürüldüğünü vurgulayarak, şöyle dedi: “İyi bir hukukçu, iyi bir mühendis, iyi bir doktor değil iyi bir insan olmaya çalışın. En önemlisi bu. İnsanları sevin ve hiçbir zaman kötülüğe kötülükle cevap vermeyin.” İşimiz zor, çok zor... ‘Delilik, Siyaset ve Toplum’ ANAMED Kütüphanesi’nde gerçekleşen, Tarih Vakfı ortaklığında düzenlenen Kütüphane Konuşmaları’nın yeni konuğu Fatih Artvinli olacak. Artvinli, 8 Ocak Salı günü 18.00’da gerçekleşecek etkinlikte Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi tarafından yayımlanan “Delilik, Siyaset ve Toplum: Toptaşı Bimarhanesi (18731927)” başlıklı kitabı ekseninde konuşacak. Akif Ercihan Yerlioğlu’nun moderatörlüğünü yapacağı konuşmada, psikiyatri tarihinin farklı yönleri ele alınacak. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle