15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Sağnak 10 6 OCAK 2019 PAZAR Yanan atlar ve kafası koparılan kurt  Yılın ilk günü Büyükada’da fayton atlarının tutulduğu ahırlarda yangın çıktı. Resmi bilgiye göre 9, bölgeden gelen bilgilere göre 12 at yanarak can verdi. Facia, gazetelerde ufak bir haber olarak yer aldı; medya, ölen atların da duyarlı canlı olduğunu yine görmezden gelip “telef oldular” diye haber yaptı. Faytoncular Odası Başkanı, TV’lere çıkıp “hem acımız hem zararımız büyük” dedi. Söylediğine göre, imar planı olmayan Adalar’daki faytoncular, kendi olanaklarıyla derme çatma ahırlar yapmış; onlar da zor durumdaymış... Ölen atların sahibi ise, “Bunların hepsi bizim evlatlarımızdı” dedi! Medya, böylece taraflı haberleriyle, olayı tamamen “atların olumsuz barınma koşullarına” bağladı ve asıl sorunun üstünü örttü.  Acaba olanlar atlar açısından nasıl görünüyor? Ben, daima, toplumda “mal” olarak görülen ve yok sayılan hayvanların tarafındayım. Bilinç sahibi duyarlı varlıklar olan hayvanların beden ve hayatları üzerinde insanların inisiyatifinin olmaması gerektiğini düşünüyorum ve hayvan özgürlüğü için mücadele ediyorum.  Şimdi bu satırları okuyup, “Bir bu mu kaldı derdimiz!” diyenler olabilir ama bu dünyadaki tüm kötülükler, birinin canının diğerinin canından daha az değerli olduğunu düşünmekle başladı. Ayrıca toplumsal adalet ve özgürlük, bütünlüklü bir mücadele gerektirir. Hem insan hem de hayvan için aynı anda aynı mücadele verilmek zorunda. Çünkü biri diğerinin engeli değil; tersine tamamlayıcısı!  Hayvanların gözlerine yeterince bakıp, beden dillerini incelerseniz, ne hissettikleri anlaşılır. Yangından zor kurtulan atların videosunu sosyal medyada defalarca izledim. Tüm bedeni kan ve yanıklar içinde kalmış bir at vardı. Karbonmonoksit zehirlenmesi geçirdiği için ayaklarının altına yayılan idrarı da kanlıydı. Acı doluydu gözleri, ürkmüştü...  Özgürlüğün ve gücün simgesi olarak gördüğümüz atlara bunca eziyet niye? Bu çağda ekolojik modern çözümler varken, niye atlar hâlâ köleleştirilip zevk ve para için çalıştırılıyor? Ahırlar derme çatma değil de daha iyi koşullarda olsaydı, bu muhteşem hayvanların özgürlükleri ellerinden alınmış olmayacak mıydı?  Bir insan, “evladım” dediği canlıyı öldüresiye sömürür mü? Onu bir arabaya bağlayıp, sırtına kamçı ile vurup yük taşıtır mı? Duyarlı canlılara yapılan sistematik zulümle para kazanılması hakça mıdır? Bir insan evladını kaybettiğinde, aynı zamanda ticari zararının büyük olduğundan söz edebilir mi?  Hayvan hakları savunucuları olarak yıllardır atlı faytonları protesto ediyoruz. Turistik faaliyet, nostalji sevdası, “ekmek teknesi”, “Adalar imara açılır” vb. argümanlar, bu işkenceyi sürdürmek için gerekçe olamaz! Adalar’daki ve diğer illerdeki atlı faytonlar derhal kaldırılıp yerine çevre ile uyumlu çözümler sunan yöntemler uygulanmalı. (Bunları 30 Eylül 2018 tarihli yazımda anlatmıştım. Dileyen o yazıya bakabilir.)   Bir atın, insan dilini konuşmayan masum bir hayvanın, gözlerinden ayaklarına kadar kana bulandığı, işkence görerek can verdiği bir dünyada kimse huzur bulamaz! Atlı faytonları kaldırın! Bunu seçim vaadi yapıp sonra unutmayın! Dehşet verici bir manzara! Siyasi tarihimize korkunç bir fotoğraf daha eklendi. Devlet Bahçeli, kendisine hediye olarak verilen doldurulmuş kurt kafasını kabul etmiş. Bununla da kalmamış; camekân içindeki kurt kafası, parti binasının girişinde sergileniyormuş.  Bu vahşet hakkında birkaç sorum var. Geçen yıl hayvana yönelik şiddete hapis cezası gelmesi için yasa tasarısı hazırlatan Bahçeli değil miydi? Hayvan derken sadece kedi ve köpekleri mi kastediyordu, yoksa hemen her konuda olduğu gibi bu konuda da kendi sözünün tam tersini mi yaptı? Partisinin simgesi olan bir hayvanın kafasının koparılması ne anlama geliyor?  EDİTÖR: GÜRER MUT TASARIM: İLKNUR FİLİZ hafta sonu Siyasi öf ke artık tabandaTürkiye’de her geçen gün artan şiddet sarmalı tartışmaya açıldı Üniversiteler her yıl yüz binlerce lira harcamalarına karşın güvenliği sağlayamıyor… Ceren Damar Güvenlik var ama ‘göstermelik’ OZAN ÇEPNİ Çankaya Üniversitesi’nde genç akademisyen Ceren Damar’ın silahla katledilmesinin ardından üniversitelerdeki güvenlik açıkları dikkat çekti. Kampus girişlerinde güvenlik cihazları olmasına karşın çalışmaması, çalışsa bile üniversitelere sokulan silahlara engel olamaması özel güvenlikçilere yönelik soru işaretlerini de beraberinde getirdi. YÖK ile İçişleri Bakanlığı yükseköğretim kurumlarının güvenliğine ilişkin ortak komisyon kurma kararı aldı. Üniversitelerin kampus güvenliklerini sağlayamaması tartışması büyüyor. Nisan 2018’de Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde 4 akademisyenin silahlı saldırıda yaşamını yitirmesi ile büyüyen tartışmalar unutulsa da son olarak Çankaya Üniversitesi’nde 27 yaşındaki genç araştırma görevlisinin bir öğrenci tarafından tabanca ve bıçakla canice katledilmesi sonrası akademideki ‘güvenlik açıkları’ yeniden gündeme geldi. Aramak zorundalar Üniversitelerdeki özel güvenlik birimleri kampus içi etkinliklerde ‘düzeni’ sağlamakla görevli. Ancak kanuna göre “Koruma ve güvenliğini sağladıkları alanlara girmek isteyenleri Xray cihazından veya benzeri güvenlik sistemlerinden geçirmek” ile sorumlu olsalar da öğrencilerinin tecrübeleri aksini söylüyor. Öğrenciler, devlet ve vakıf üniversitelerinde farklı güvenlik uygulamalarının yapıldığını, devlet üniversitelerinde kampus çevrelerin de polis olmasına karşın ‘odak noktanın’ farklı olduğunu belirtiyorlar. Vakıf üniversitelerinde ise güvenlik uygulamalarının yapılmadığı aktarılıyor. Damar’ın katledildiği Çankaya Üniversitesi’nde 10 bine yakın öğrenci olmasına karşın biri şube müdürü, biri şef, 16’sı güvenlik görevlisi olmak üzere sadece 18 personelin olması saldırı günü yaşananların engellenemediğini ve kampusa nasıl silah sokulabildiğini de gözler önüne serdi. Devlette farklı, vakıfta farklı Öğrencilerin aktardığına göre Ankara’daki devlet üniversitelerinde hem memur, hem de sözleşme ile istihdam edilmiş özel güvenlik görevlileri çalıştırılıyor. Sözleşmeli özel güvenlikler ‘iş güvenliği’ tehditleri ile öğrencilerle karşı karşıya getirilmekten çekiniyor. Ama dikkat çeken, üniversitelere birçok silah sokulabilmesine karşın bunların görmezden gelinmesi. Son yıllarda kimlik denetimlerinin artırıldığını belirten öğrenciler, güvenliğin kullandığı dedektörlerin çalışmadığını savundu. Ayrıca öğrenciler, kampus girişlerindeki arama ve müdahale uygulamalarının da “terörle mücadele” konsepti kapsamında yapıldığını birçok olayda hem polis hem de kampus güvenliğinin yaşananlara seyirci kaldığını anlattı. Vakıf üniversitelerindeki öğrenciler ise kampus girişlerinde XRay cihazları bulunduğunu, kimlik kontrollerinin kampus girişlerinde uygulanmadığını, kendilerinin “müşteri” olarak görüldüklerini ve güvenlik tedbirlerinin ‘göstermelik’ olarak uygulandığını aktardı. Akademisyen Ceren Damar’ın öğrencisi tarafından öldürülmesi, limlerinin patoloji ve psikolojik eğilimleriyle açıklanabilir olmayacağına dikkat çeken Baş önceki gün ise Avcılar’da bir pınar, “Şiddet eğilimi toplum ortaokulda öğrenciler arasında çıkan bıçaklı kavga, her SEYHAN AVŞAR sal bir boyut almış durumda. Toplumsal bir boyut aldığı için gün öldürülen birkaç kadın... de sistemin bireyler üzerinde Yaşanan bu olaylar Türkiye’de her ki etkisi üzerinden tartışılması gere geçen gün artan şiddet sarmalını ken bir mesele. İnsanların kültürel tartışmaya açtı. Umut Vakfı Yönetim değerlerinin (aidiyet ve bir arada ol Kurulu Üyesi psikiyatrist Dr. Ayhan mak) parçalanması, insanların eko Akcan Türkiye’de siyasetin en te nomik özgürlükleri, eğitim sistemi pesinde agresyon ve öfke olduğuna içerisindeki yapboz tahtası ile gele dikkat çekerek, “Çok ciddi karşılık cek yaratma konusundaki umutsuz lı atışmalar var. Bu tabana yansıyor. luk, adalet duygularının adalet dağıt Güç eşittir agresyon” açıklamasını ması gereken kurumlar tarafından yaparken, Eğitim Sen Genel Başkanı yıpratılması ve toplumsal kurumla Feray Aytekin Aydoğan ise bilim in ra olan güvenlerini yitirdikleri za sanlarını hedef alan bir dilin hâkim man bireysel çözümlere başvuruyor olduğuna dikkat çekti. lar. Bu bireysel çözümlerde genel Umut Vakfı Yönetim Kurulu Üye likle gücünü bir yetene mantığı üze si psikiyatrist Dr. Ayhan Akcan, go rinden kurgulanıyor. Psikolojik ola balleşme ile beraber insanların her rak ve sosyolojik olarak tartışabile istediklerini yaptığına dikkat çe ceğimiz olaylar ortaya çıkıyor” dedi. kerek, “Şiddet sürekli olarak var. Şiddetin şu an sadece Türkiye’ye öz Ancak gündeme gelmiyordu. Te gü bir mesele olmadığını da vurgu mel faktör insanlar çok hızlı yaşı layan Başpınar, “Şiddet şu an içinde yor. Tüm dünyada globalleşme ile bulunduğumuz dünya konjektörüyle beraber, insanlar haz doğrultusun çok alakalı bir durum” dedi. Göste da tüm istediklerini yapmak isti rimdeki diziler, filmlerin de yurttaş yor. Engellendiklerinde ise maale lar için bir rol model teşkil ettiğine sef bir reaksiyon gösteriyor. Öfke değinen Başpınar, “Bireyselleşme ve yok etmek... Buradaki en büyük nin ve örgütlü yaşamın küçümsen risk grupları gençler. Yetiştirilme diği, insanların bir aradalığının kü tarzı, internet oyunları ve kendisi çümsendiği, özgürlüğün sadece yal ne sunulan idöller psikopatik tipler. nız başına elde edilebilecek bir ütop Yasayı kendisi koyan, kafasına gö ya olarak sunulduğu bir dünyada in re hareket eden tipler. Bu gençlerin sanlar kendi rol modellerini temas davranışlarını etkiliyor” dedi. ettikleri araçlarla oluşturmaya çalışı “Bizler bunun farkındaydık. Bir yorlar” ifadelerini kullandı. türlü düzenleme yapamadık. Şiddetten bir nesli koruyamadık” di ‘Bilim insanları yen Akcan, “Japonya, Güney Kore hedef alınıyor’ bir nesli şiddetten arındırdı. Dünya markaları geliştirdi. Bizde de bir genç nüfus var ancak aktivitelerini, enerjileri abuk subuk işlere harcıyorlar” diye konuştu. Türkiye’de siyasetin en tepesinde agresyon ve öfke var olduğuna dikkat çeken Akcan, “Çok ciddi karşılıklı atışmalar var. Bu tabana yansıyor. Güç eşittir agresyon. Yerel seçimlerde de keşke seçilecek olan kişilerin CV’lerinde şiddete karşı çalışmalar olsa” dedi. Eğitim Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan ise bilimi, sanatı, demokrasiyi, özgürlüğü, barışı savunanların ihraç edildiği, mahkemelerde yargılandığı günlerden geçtiklerini belirterek şu ifadeleri kullandı: “Eğitim ve bilim emekçilerini, bilim insanlarını hedef alan dilin sonucu yıllarca binbir emekle kazandığımız mesleklerimiz elimizden hukuksuzca alınıyor. Üretilen dilin sonucu artık sadece mesleklerimiz değil, yaşam ‘Şiddet dünya konjönktürüyle alakalı’ hakkımız da tehdit altında. Bilim insanlarına, eğitim ve bilim emekçilerine yönelik oluşan bu ideolojik di Sosyoloji Mezunları Derneği le karşı mesleğimizi, haklarımızı, ya (SOMDER) Başkan Yardımcısı ve şamımızı, hayallerimizi savunma uzman sosyolog Özgür Başpınar ise ya devam edeceğiz. Hayatının baha şiddet meselesinin sistemden ba rında Ceren Damar’ın katledilmesine ğımsız tartışılmasını doğru bulma neden olan yarattığınız bu karanlığa dığını söyledi. Kişilerin şiddet eği teslim olmayacağız.” l İSTANBUL Geçmişe özlem duymam ama...BULUTSUZLUK ÖZLEMİ’NİN SOLİSTİ NEJAT YAVAŞOĞULLARI YENİ ŞARKILARINI ANLATTI DENİZ ÜLKÜTEKİN Kısa süre önce yeni şarkısı Hayat Geçerken/ Mücella’yı Türk rock müziğinin efsanesi Bulutsuzluk Özlemi, Hayat Geçerken/ yayımlayan Bulutsuzluk Özlemi’nin solisti Nejat Yavaşoğulları, müzik sahnesinde geçen onca yıla rağmen melankolik bir Mücella isimli tekli şarkısını kısa sü insan olmadığını söylüyor. Şarkıda yer alan nostalji ve re önce dinleyicilerin beğenisine sundu. Birkaç yıl önce Mimarlar Odası İstanbul Şubesi yöneticilerinden Mücel geçmişe özlemin ise siyasi kutuplaşma içinde boğulan toplumun eski değerleri arayışını yansıttığı görüşünde. la Yapıcı’nın kızı ile birlikte gözaltı na alınmasından esinlenerek yaptık ları şarkının ilgi çekici kısımlarından biri, geçmişe özlemi anlatan bölümde ismi geçen Metin Akpınar’ın şarkının çıktığı günlerde gözaltına alınmasıydı. Grubun solisti müzisyen Nejat Yava şoğuları ile hem yeni şarkılarını hem de şarkıya ilham veren ülkenin ve sa nat ortamını konuştuk. n Hayat Geçerken/ Mücella adlı yeni teklinizle kısa sürede büyük il gi gördünüz. Sanırım içinde bulun duğumuz zamanı yakalamanın da önemi var bu şarkıda. Şarkı nasıl or taya çıktı? Şarkı birden ortaya çıkmadı aslında. Üç yıl önce konsere giderken tur mini büsünün içinde tematik kısa bir kay dımız var. Şarkıyı söylerken bir yan dan telefonum çalıyor falan. Sanırım grubun İnstagram hesabında yayım n Mücella Yapıcı’nın gözaltına Aslında ahh... diyerek geçmişe öz landı. Hatta yıllar önce mimarlar oda alınmasının ülkenin içinde bulun lem duyacak birisi olmadığımı düşü sından tanıdığım Mücella Yapıcı bu duğu süreçteki sembolik önemi, si nürüm. Ancak toplum o kadar ayrıştı kaydı dinleyince “Nejatcığım bana ilk zin açınızdan nasıl özetlenebilir? rıcı söylemlere maruz kaldı ki, toplu defa birisi şarkı yapmış” diyerek esp Evet o döneme rastlıyor. Kız erkek mumuzun ortak değerleri olarak her rili bir şekilde aramıştı. Daha son dolaşmanın iyi bir şey olmadığının kategorideki insanların hayatında yer ra eksik olan kısımları tamamladım. söylendiği, saatlerin geri alınarak sa etmiş unsurlar söz olarak şarkıya bir Tekli olarak çıkartacaktık. İşlerimiz bah sekizde zifiri karanlıkta çocukla anda geçiverdi. Aynı zamanda hâlâ ve Ada Stüdyo’nun yoğunluğu yüzün rın okul yollarında olduğu bir ortam kaybetmediğimiz, ama aşağılanan or den sonuçlanması zaman aldı. Bu ara ve tabii ki başka şeyler bu sözlerin tak değerlerdi bunlar. Apartman şek da Aynı anda Şeyh Bedreddin kayıtla oluşmasına neden oluyor haliyle. lindeki vapur denemeyecek vapurla rının sürmesi de bu gecikmede etkili oldu. Tam yayına hazır olduğu haf Ortak değerler şarkılarda rın dolaştığı, Kabataş’ta bütün uyarılara rağmen sahil doldurularak yapılan ta da rastlantı sonucu Metin Akpınar n Şarkıda eskiye özlem var. Ha “Martı” isimli projelere, betonlaşma olayı yaşandı. Mastering ve son anda babam Sınıfı, Adile Naşit’le birlikte ya karşı bir tavır da var şarkıda. Ço ki indirgeme çalışması tekrar yapıl hakkında soruşturma açılan Metin cukluğumdan beri yakın zamana ka masaydı bir hafta on gün önce çıkar Akpınar da şarkıda yer alıyor. Bu dar yaşadığımız kenti, kentimiz yapan dı aslında. durum da doğal olarak çok ilgi çekti. kimliğini veren tahta iskeleler, iske Toplum ayrıştırılıyor n Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi atmosfer alternatif sanat üretimini sizce nasıl etkiledi? Olumsuz yönde etkilediğini söylemek gerekiyor. En ufak bir şeyden dolayı soruşturma açıldığını, sinema, tiyatro ve konserlerin engellendiğini görüyoruz. Toplum ayrıştırılıyor, topluma mal olmuş sanatçılar suçlanıyor. Yaşananlar sebebiyle “başıma bir şey gelir mi” düşüncesi kendini hissettiriyor. Medyanın nerdeyse tamamı siyasi iktidarın çizgisinde. Bu şartlarda hangi müzik kanalı rahat hareket edebilir ki? n Toplumsal dertler, bireysel hikâyelerin önüne mi geçti? Yoksa tam tersi mi yaşandı? Toplumsal dertlerin bireysel hikâyelerin önüne geçmesi zor. Aksine bireysel temalar toplumsal hikâyelerin önüne geçiyor. Aslında böyle net ikiye ayıracak bir durum olmamalıydı. Ortam nedeniyle toplumun yaşadığı sorunların alternatif sanat üretimine taşınması zorlaşıyor. le çıkışındaki büyük çınar ağaçları ve gölgesindeki çay bahçelerini, çeşmeleri arıyordu insan. n Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı? Epeydir üzerinde çalıştığımız Şeyh Bedreddin Destanı bitmek üzere. Tüm şiirin bestelendiği bir çalışma. Düzenlemelerini başarılı genç arkadaşımız Murat Cem Orhan’ın yaptığı, senfonik orkestra ve koronun katıldığı büyük bir yapıt olduğunu düşünmekteyim. Konserlerinin de çok güzel olacağını düşünüyorum. Bu arada konserlerimiz olanca hızıyla devam ediyor. Bulutsuzluk Özlemi olarak müziğimizi paylaştığımız tüm dinleyenlerimize sevgiler ve “bulutsuz bir dünya” diliyorum. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle