18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Cuma 6 Nisan 2018 14 haber TASARIM: BAHADIR AKTAŞ ‘Don Kişot’lar! Günümüzde, yardımcıları “Şanso Panso”lar ile birlikte, “Don Kişot”lar pek çoğaldı. İspanya’ya, başkent Madrid’e gidenler görmüşlerdir, “atı ile Don Kişot ve Şanso Panso ile eşeğinden” oluşan “dörtlünün” yontusunu. “Plaza de Espana”da bulunan ve ünlü anıta götüren özel giriş yolunda adım adım ilerlerken, dörtlünün güldüren, gülümseten görüntüleri, yaklaştıkça, insanı düşündüren bir görüntüye dönüşebiliyor, kuşkusuz onları tanıyanlar için. Hemen hemen her ülkenin, dünyayı “da” düzenlediklerini sanan “Don Kişot”ları, yardımcıları “Şanso Panso”ları olmuştur kuşkusuz; eh, bugün de vardır; genellikle de, ilkin ülkelerinin halkına Don Kişot’luk yaptıkları, ardından da dışarıya, dış dünyaya yöneldiklerinden söz edilip, yazılır. Uzak Batı’nın, “ABD”nin, günümüzdeki dörtdörtlük Don Kişot’undan önce, yakın Batı’nın “AB” bağlamındakine, Avusturya’nın Başbakanı Sebastian Kurz’a bir değinsek diyorum. Başbakan Kurz, Avusturya’da yaşayan, “Türk” ya da Türkiye kökenli, “18 bin 500” göçmene takmış kafasını saldırıyor, tam da “Don Kişot”ça. Şöyle, “Avusturya” pasaportuna sahip bu kişilerin, ‘Türk vatandaşı’ olmadıklarını kanıtlamalarını istiyor; üstelik “çifte pasaport”, Avusturya’da yasak olmasına karşın... Ne ki, Türk vatandaşı olmadıklarını ispat edememeleri durumunda, “sınır dışı edilme” tehlikesiyle karşı karşıyalar... İnsan ister istemez, “üstün ırk” temizliğini mi başlattı Başbakan Kurz?” diye sormak istiyor... Ne de olsa “Hitler” Avusturyalı! “Hitler”den söz edildiğinde de, bu diktatörün, ünlü “Heil Hitler!” selamı sıraya giriyor; çünkü Hitler özellikle gençleri stadyumlara toplar, elini kaldırıp onları selamlayınca, tüm stadyumu dolduranlar da, ellerini kaldırıp, “Heil Hitler!” diye haykırarak Diktatör’ü selamlarlardı... Ne ki, Hitler’in, “Haydi gençler!” diye bir çağrısı olmazdı. Almanya’nın, o dönemdeki ünlü film yapımcısı “FOX”un, “Dünya Haberleri” kuşağında, kesintisiz yer alırdı; dünya sinemaları bu haberlerle başlardı; kuşkusuz bizim sinemalar da. Ne ki, sinemaya gitmezsen, görmezdin, ne “Hitler’i, ne “Mussolini”yi... Günümüzde bu bağlamda pek acınacak durumdayız; evimizin başköşesine kurulup oturan “TV” nedeniyle; her gün, her an evimizdeler yerli yabancı artık iyice Don Kişot’laşan diktatörler... Bilmem ki katılır mısınız? Evet, konuyu sürdürelim, Avusturya’dan sonra yine “AB”nin bir üyesi olan Fransa’ya bakalım; Cumhurbaşkanı Macron, Elysêe Sarayı’nda “terör örgütleri”nin temsilcilerini ağırladıktan sonra, bize sesleniyor: “Ben, terör örgütleriyle aranızı bulabilirim!” diyor kenarından köşesinden olsa da Don Kişot’ça bir çalımla... Eh, yanıt da aynı “bağlamda” olacaktır; öyle de olur; Erdoğan: “Siz kim oluyorsunuz?” diye başlar, bilinen “biçemiyle” (üslup) sürdürür, götürür. Öte yanda, İsrail Başbakanı Netanyahu da “Ben de varım!” der gibi “Afrin’de askerlerimizin, mazlumlara zulmettiğini” söyleyince, Erdoğan dayanamaz, “Eyy Netanyahu! Bir defa kendine çekidüzen ver (...) Senin, dünyada sevenin yok. Nükleer silahın var diye hava atma!” yanıtı; ne yazık ki bu konuda, ileri sürdüğü görüşlerini, “Sen terör devletisin; terör devleti olarak, Gazze’de, Kudüs’te yaptıkların ortada...” söyleminin haklılığını gölgelemiyor mu? Ayrıca, Kosova’daki FETÖ’cüleri, “MİT’in toplayıp Türkiye’ye getirmesinin ardından, “Kosova Başbakanı”nın, bu olayı önlemesi gereken, başta ülkesinin “İçişleri Bakanı” olmak üzere sorumluları görevden almasına çok kızan(!) Erdoğan, Başbakan Haradinay’ı eleştirip, “Yazıklar olsun sana!” diye seslenir. Ne ki o sırada, Kosova’da bulunan “Türkiye Barolar Birliği” Başkanı Metin Feyzioğlu da, “bu konuda” görüşünü soran Kosovalı gazetecilere “Size ‘çıkar’ esaslı dostluk yapanları bize tercih etmeyin!” dedikten sonra: “FETÖ’nün sadece Türkiyi’ye tehdit olmadığını, bir proje olarak Balkanlar’ı da tehdit ettiğini” belirtip; “Bunlar, isteklerini yaptığınız sürece size dost görünürler...” diye de uyarmış. Aynı konudaki bu iki demeci karşılaştırdığımızda, “Don Kişot”luğun anlamı, ülkemiz için ne denli üzücü olduğu ortaya çıkıyor... Ülkemizin, “Şanso Panso”larının tutumu ise büsbütün iç burkucu... Haftaya onlarla da bir buluşalım diyorum!.. 6 Nisan 2018 SAYI: 33784 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Haber Koordinatörü Bülent Özdoğan Faruk Eren Aykut Küçükkaya Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel l Görsel Yönetmen: Hakan Akarsu l Ekonomi: Olcay Büyüktaş l Dış Haberler: Mine Esen l Spor: Arif Kızılyalın l Gece: Ayça Bilgin Demir l Yurt Haberler: Selin Görgüner l Fotoğraf: Uğur Demir l Düzeltme: Mustafa Çolak Web Koordinatörü: Oğuz Güven [email protected] Ankara Temsilcisi: Erdem Gül Güvenevler Mah. Güneş Cad. No: 8/1 Çankaya 06690 Ankara Tel: (0312) 442 30 50 İzmir Reklam Tel: (0232) 441 12 20 0530 430 74 17 Okur Temsilcisi: Güray Öz [email protected] Yayın Kurulu: Orhan Erinç (Başkan), Güray Öz (Bşk. Yrd.), Ali Sirmen, Hikmet Çetinkaya, Emre Kongar, Şükran Soner, Hakan Kara. l Muhasebe Müdürü: Günseli Özaltay l Satış Dağıtım Müdürü: Tunca Çinkaya Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul Cumhuriyet’te yer alan haber, yazı ve fotoğrafların yeniden yayım hakkı saklı tutulmuştur. İzin alınmadan ve kaynak göstermeksizin yayımlamak Basın Kanunu gereğince hukuki ve cezai yaptırıma tabidir. İstanbul Ankara İzmir İmsak 05:04 04:52 05:18 NAMAZ VAKİTLERİ Güneş Öğle İkindi 06:33 13:13 16:48 06:18 12:57 16:33 06:42 13:20 16:55 Akşam 19:40 19:24 19:46 Yatsı 21:03 20:45 21:05 Aİktidar körleştiriyor KP Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, 2 Nisan akşamı CNN Türk’teki “Ne oluyor?” programında Şirin Payzın’ın konuğuydu. Özellikle ülkemizdeki basın özgürlüğü konusundaki görüşleri çarpıcı ve bir o kadar da şaşırtıcıydı. Ona göre “Medyada tekelleşme bitmişti ve Türkiye’de artık çoksesli bir medya vardı”. Payzın’ın “Bugün itibarıyla hâlâ medyada çokseslilik olduğunu söyleyebiliyor musunuz” sorusuna yanıtı da aynı açıklıkta ve şaşırtıcılıktaydı: “Kesinlikle söylüyorum. Geçmişe göre çoksesli bir Türkiye var.” Bunu söylerken daha bir hafta önce Doğan Medya Grubu’nun Demirören Grubu’na satıldığını, böylelikle iktidar yandaşı medyanın pazar payının yüzde 90’lara ulaştığını görmezden/bilmezden geliyordu. Yerinde herhangi bir AKP’li siyasetçi olsaydı “Yandaşlık işte!” deyip geçerdiniz. Fakat o “herhangi bir” siyasetçi değildi. 1967 Bingöl doğumlu olan Yılmaz, ODTÜ Kamu Yönetimi Bölümü’nü birincilikle bitirmiş, yüksek lisansını ABD Denver Üniversitesi’nde, doktorasını Bilkent Üniversitesi’nde tamamlamıştı. Sonrasında Devlet Planlama Teşkilatı’nda planlama uzmanlığı, Avrupa Birliği ile İlişkiler Genel Müdürlüğü, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi İzleme ve Yönlendirme Komitesi Üyeliği gibi önemli görevlerde bulunduktan sonra 23. ve 24. yasama dönemlerinde AKP’den Bingöl SAPTAMALAR 2 milletvekili seçilmişti. TürkiyeAB Karma Parlamento Komisyonu üyeliği ve Parlamentolar Arası Birlik (PAB) Türk Grubu Başkanlığı yapmış, 60. Hükümette Devlet Bakanı, 61, 62 ve 64. hükümetlerde Kalkınma Bakanı, 63. Hükümette Başbakan Yardımcısı olarak görev aldı. Bir süredir AKP’nin Ekonomi İşleri’nden sorumlu Genel Başkan Yardımcısıdır. Cevdet Yılmaz’ın yukarıdaki sözleri gerçekten şaşırtıcıydı. İleri derecede bir öğrenim donanımına sahip, gerek devlet katlarında gerekse TBMM çatısı altında bunca deneyim kazanmış bir siyasetçinin 2018 yılının Türkiye’sinde “medyada tekelleşmenin bittiğini”, “medyanın artık çoksesli olduğunu” söylemesi iktidarın insanları körleştirdiğine ilişkin toplumda var olan genel kanaatin teyididir. İktidarın sonunu getirecek olanın da bu körleşme olduğunu unutmamak gerekir. Askere moral gezileri Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Hatay’a düzenlenen askere moral gezisine ilişkin süregelen polemiklere dünkü basın toplantısında bir “nokta” (!) koydu. Bu tür moral gezilerinin 1915 Çanakkale Zaferi, Ulusal Kurtuluş Savaşı, Kore Savaşı ve Kıbrıs Harekâtı sonrasında da düzenlendiğini ve Atatürk’ün de sofrasında çeşitli sanatçıları ağırlayarak onlarla fikir alışverişinde bulunduğunu anlattı. Bu gezilere ve Atatürk’ün sofrasına katılanların bazılarının adını verdi: şair Mehmet Emin Yurdakul, yazar Ahmet Ağaoğlu, şair Faruk Nafiz Çamlıbel, yazar Halide Edip Adıvar, ressam İbrahim Çallı, şair Orhan Seyfi Orhon, şair Enis Behiç Koryürek, gazeteciyazar Falih Rıfkı Atay, şair Hamdullah Suphi Tanrıöver, şair Celal Sahir Erozan, gazeteciyazar Hakkı Süha Gezgin, ses sanatçısı Safiye Ayla, ses sanatçısı Müzeyyen Senar… Bir de Sayın İbrahim Kalın’ın bu kişiliklerle kıyasladığı Hatay kafilesindeki adlara bakalım: İbrahim Tatlıses, Sibel Can, Yavuz Bingöl, Cengiz Kurdoğlu, Mustafa Sandal, Coşkun Sabah, Ahmet Şafak, Esat Kabaklı, Alişan, Seda Sayan, Altay, Deniz Seki, Arif Susam, Hande Yener, Muazzez Ersoy, Şafak Sezer, Hülya Koçyiğit, Elif Buse Doğan, Hakan Peker, Serkan Çağrı, Elif Karlı, Burcu Kıratlı, Emel Müftüoğlu, Ceyhun Çelikten, Necati Şaşmaz, Cahit Kahyaoğlu, Osman Albayrak, Ümit Yılmaz. Nasıl? Demokrasi bu mu? Tutuklu öğrencilerin aileleri, sonuna kadar çocuklarının yanında olduklarını söylediler Boğaziçi Üniversitesi olayında tutuklanan Ş.Y.T’nin annesi Özgür T, “Çocuklarımı zın hiçbir örgütle bağlantısı yok. Be nim çocuğum her zaman güçsüzün mazlumun yanında olan bir çocuk olarak büyüdü... Savaş kar şıtı düşünceler bü tün dünyada var” de di. Adli kontrolle ser ZEHRA ÖZDİLEK best bırakılan öğrencilerden birinin babası Mustafa Kök ise “ Kim ne derse desin biz çocuklarımı zın yanındayız. Suçsuz olduklarına inanıyoruz. Bugüne kadar yanınday dık bugünden sonra da yanında ola cağız” diye konuştu. Boğaziçi Üniversitesi’nde Afrin’de şehit düşen askerleri anmak için stant açarak lokum dağıtan öğrenci leri protesto ettikleri iddiasıyla tu tuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk edilen 15 öğrenciden 9’u “terör örgütü propagandası yapmak” su çundan tutuklanmıştı. Tutuklu öğ rencilerden Ş.Y.T’nin annesi Özgür T, yaratılmaya çalışılan algının ken dilerini çok şaşırttığını belirterek, “Ortamı kullanmaya çalışıyorlar. Bu nun altında ne yatıyor anlamıyoruz. 37 ÜLKEDEN 2011 İMZA Dünyaca ünlü akademisyenlerin gözaltındaki Boğaziçili öğrenciler için başlattığı ve gün geçtikçe büyüyen kampanyada imza sayısı 2011’e ulaştı. 37 farklı ülkede bulunan 100’ü aşkın kurumdan 2011 akademisyen, gözaltına alınan 16 Boğaziçi Üniversitesi öğrencisinin derhal serbest bırakılmasını talep etmişlerdi. İmza metninde, “Türkiye’de siyasi konuşmayı ve muhalifleri cezalandırmakta rahatsız edici bir eğilim sürdürülüyor. Recep Tayyip Erdoğan alaycı bir üslupla bu öğrencilerden ‘terörist’ diye bahsetti, onları okuldan atmak ve başka bir üniversitede eğitim almalarını engellemek için ant içti. Erdoğan’dan daha önce böyle sözel saldırılar görmüş tük ve bunlar binlerce akademisyenin, gazetecinin, sanatçının ve insan hakları savunucularının tutuklanmasıyla sonuçlanmıştı. Türkiye hükümetini gözaltına alınan öğrencileri derhal serbest bırakmaya çağırıyoruz” ifadeleri kullanılmıştı. İmzacılar arasında Angela Y. Davis, Judith Butler, Noam Chomsky, Alice Crary, Nancy Fraser, Marianne Hirsch, Michael Hardt, Etienne Balibar, Mary Marshall Clark, Seyla Benhabib, Jay M. Bernstein, Partha Chatterjee, Bertell Ollman, Susan BuckMorss, Pulitzer ödüllü Junot Diaz, Homi K. Bhabha, David Graeber, Todd Gitlin, Immanuel Ness, Eduard Brezin, Nobelli Eric Wieschaus ve Jack W. Szostak da bulunuyor. Aileler olarak çok perişanız. Mesela benim kızım daha 18 yaşında. Genç bunlar, kanları deli akar. Koca koca adamların bu çocukları hedef göstermesi olacak iş değil. Bu ülkede farklı düşüncelerini dile getiren üniversite gençliği hep vardı. Hep de var olacak. Bu çocuklar bilimi, fikirleri öğrenme aşamasındalar. Bu koskoca çirkinliğe alet edildiler. Çocuklarımız hepsi kurban seçildi. Bu kor kunç bir şey. Bu çocuklar yaralı sokak hayvanlarını toplayıp eve getiren vicdanlı, duyarlı çocuklar. Bir ağacın, bir böceğin canına kıymet veren insanlar” ifadelerini kullandı. ‘Düşmanlık yok’ “Özgürce evlerinde konuşabildikleri için sokaklarda da özgürce konuşabileceklerini zannettiler” diyen anne Özgür T. şöyle devam etti: “Çocuk ların düşüncelerinde bir tarafa düşmanlık yok. İnsan canına karşı bir hassasiyetleri var. Böyle düşündükleri için cezalandırılıyorlar. Ne yaptılar? Ellerine silah, top, mermi veya sapan mı almış. Bunu niye görmüyorlar. Benim çocuğum şoklar içerisinde. Çocukların hepsi sosyal demokrat çocuklar. Bu fikir özgürlüğü değil diyorlar. Amerika Irak’a savaş ilan ettiğinde orada öğrenciler, toplum ayağa kalkmadı mı? Orada da bir acı yaşandı. Bunların hepsini içeri mi attılar. Savaş karşıtı gösteriler bütün dünyada var. Türkiye’nin demokrasisi bu mu? Bu neyin kavgası” ‘Suç olmadığı açık’ Adli kontrolle serbest bırakılan öğrencilerden birisinin babası Mustafa Kök ise, “Arbede var diyorlar. Arbede iki taraflı olur. Karşıda hiç kimse yok. Alınan çocukların hepsi sol düşünceli öğrenciler. Bunlar birbirlerini dövecek, kavga edecek türden öğrenciler değil. Bu çocukların yaptıklarında suç olacak hiçbir şey yok. İfadelerinde de bir suç olmadığı açık. Benim oğlum dışarda ve ben kesinlikle diğer çocukların velileriyle ortak olarak ne yapılacaksa hepsinde varım” diye konuştu. Yerel medya ödülleri sahiplerini buldu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) ve Konrad Adenauer Stiftung Türkiye Temsilciliği’nin yerel medyayı desteklemek adına organize ettikleri “2017 Yerel Medya Ödülleri Töreni” Ankara Grand Otel’de düzenlendi. Ödül töreninde Zonguldak’taki Pusula gaze tesinden Aydın Arslanyılmaz haber ödülünü alırken, Antalya Hürriyet Gazetesi Akdeniz Eki’nden Ceren Deniz’in haberi övgüye değer görüldü. Trabzon Karadeniz’de Son Nokta gazetesinden İpek Cansel Şahin’e fotoğraf dalında ödül, Trabzon Karadeniz’den Günebakış ga zetesinden Ömer Salkı’ya ise sayfa düzeni dalında ödül verildi. TGC Başkanı Turgay Olcayto, “OHAL ilan edildiğinden beri yerel medya üzerinde büyük bir baskı var. ‘Gazetecilik suç değildir’ diyoruz ancak yasalarımız böyle demiyor. Çok sayıda gazeteci cezaevinde” dedi. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KAMİL MASARACI [email protected] Barış bildirisine iki hapis daha Barış Bildirisini imzalayan Prof. Dr. Tunçay ve Prof. Dr. Ongan’a 1’er yıl 3’er ay hapis cezası verildi CANAN COŞKUN Güneydoğu Anadolu’daki çatışmalı sürecin sonlandırılması için “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisine imza attığı için örgüt propagandası suçlamasıyla tekil davalarla yargılanan Marmara Üniversitesi’nden emekli kimya profesörü Melda Tunçay ve İstanbul Üniversitesi’nden ihraç edilen akademisyen Tevfik Hakan Ongan, 1’er yıl 3’er ay hapis cezasına çarptırıldı. Cezalar ertelendi. İstanbul 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dün görülen duruşmada Tunçay esas hakkındaki savunmasında, “Bildiriyi internette görüp barış sürecinin yeniden başlatılmasına katkı olacağı umuduyla internet ortamında imza attım. Süren çatışmaların, sivil ve asker ölümlerin son bulmasına dair bildiriyi imzalamanın suç olacağını düşünmedim” dedi. Tunçay’ın avukatı Arın Gül Yeniaras, “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı mahkumiyet kararı değil gibi görünse de akademisyenin kanunda suç sayılmayan eylem nedeniyle cezalandırılması baskı yaratacak, akademik özgürlük yer bulamayacaktır” dedi. Tunçay son söz olarak da, “Ben barış istediğim için, ülkeme huzurun gelmesini, ölümlerin durmasının istediğim için bildiriyi imzaladım” ifadelerini kullandı. Prof. Dr. Tevfik Hakan Ongan da, “İddianamede imzaladığım metinle ilgilenmekten çok birçok olay ve durum arka arkaya sıralanmıştır. Savcı iddianameyi tarihsel ve konjonktürel yaklaşımla hazırladığını ifade etmekte. Bu iddianamede tarihsel yaklaşım değil kronolojik analiz söz konusu. Pek çok olgu nedensellik ilişkisi olmadan sıralanmıştır. Tarihsel yaklaşımın olmazsa olmazı nedensellik ilişkisidir” dedi. Ongan, kendilerine yöneltilen suçlamayla ilgili olarak, “Ülkemiz deprem bölgesinde. Bir deprem uzmanı çıkıp da ‘önümüzdeki günlerde deprem olasılığı çok yüksek 200 bin kişi ölebilir, devlet hiçbir önlem almıyor’ dese toplumda panik yaratacaktır. Ama bu kişiye ‘emlak spekülatarörleriyle bunu söylüyorsun, kullandığın dil de onlarınkiyle aynı’ denebilir mi. Burada sanık konumunun olmamız bu anolojiye uygun” ifadelerini kullandı. Ongan, şöyle konuştu: “Benim ülkeye, topluma karşı görevim gerektiğinde kamu görevlilerini en ağır biçimde uyarmaktır. Suçsuz olduğumu düşünüyor ve beraatımı talep ediyorum” diye konuştu. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle