18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
OLAYLAR VE GÖRÜŞ[email protected] eposta: [email protected] Pazar 9 Aralık 2018 2 TASARIM: BAHADIR AKTAŞ 95. yılındaCsuağmlıhk udreiyvertim’iniisKçaoiğnrlueıkydudüceşuvürlsieamnğilanıkceınarnaılhlaamsyııedştıunorkıunumttaeCnmubemlirthaguşerıliiayşşmeıtl’eaidnmira.da 5 yıl sonra Dr. Ceyhun BALCI Doksan beşinci yıldönümünde Cumhuriyet’in gölgelenmesi çabası ilginç manzaralarla karşılaşmamıza yol açıyor. Cumhuriyet’le hesaplaşmaya ant içmiş iktidar sahipleri (farkına vararak ya da varmayarak) çıtayı iyice alçaltmış olmaktadır. Bu durumu kendilerine yakıştırabilirler. Ancak, Cumhuriyet’e yakışmadığı kesindir. Cam, çelik, beton yığınından oluşan havaalanı ile Cumhuriyet’i gölgelemeye çalışmak hiç de akıllıca bir yöntem değildir. Olsa olsa 29 Ekim’de Anıt Kabir’e gitmekten kurtarır bu değerli ve anlamlı eylemi kendilerine eziyet sayanları. Kocaman bir Cumhuriyet kalıtını mirasyedi pişkinliğiyle tüketenlerin Cumhuriyet’ten ve onun eşsiz eserlerinden öğrenecekleri çok şey olduğunu bir kez daha anımsa(t)makta yarar var. Akıldışı ve savurganca Günümüz iktidarı yaklaşık 15 yıldır pek çok şeyi ve özellikle de sağlıkta yaptıklarını övünç kaynağı olarak görmektedir. Sağlıkta Dönüşüm adı altında uygulamaya konanlar, öncesindeki yanlışlık ve eksikliklerin yarattığı yokluğun üzerine eklediği niteliksiz çoklukla insanlarımızı etkileyebilmiştir. Sözcüğün tam anlamıyla çokluk üzerine kurulu; akıldışı ve savurganca olarak da nitelenebilecek Sağlıkta Dönüşüm Programı tel tel dökülmektedir gerçekte. Ülke nüfusundan daha fazlasının bir yıl boyunca acil servisleri doldurmuş olmasına Türk vatandaşlarının yılda ortalama 10 kez doktor muayenesine gitmişliği eklendiğinde niteliksiz çokluk tanımı daha iyi anlaşılabilecektir. Çokluğun kaçınılmaz şekilde değersizleşmeye yol açtığı ortamda doktora ve sağlık çalışanlarına sövme, onları dövme ve hatta yaşamlarını sonlandırma fırsatının kitlelere cömertçe Cumhuriyetin ilk ve en uzun süre görev yapmış Sağlık Bakanı Refik Saydam, Atatürk’le. sunulduğu XXI. Yüzyıl Türkiyesi’nde Cumhuriyet’in Sağlık Devrimi’ne göz atmanın tam da sırasıdır. Batılıların I. Dünya Savaşı’na “Büyük Savaş” nitelemesi yaptığını düşünürsek; 1911’de başlayan 1922’de silahlı bölümü sonlanan Türklerin üç anakarada, yedi düvele karşı verdiği savaşa nasıl bir nitelemeyi uygun göreceklerini bilmek isterdim! Yoksul ve yoksun olmanın yanı sıra bilisiz ve sağlıksız bir Türk toplumunun Anadolu’nun geriye kalan biricik varlığı olduğu gerçeği gün gibi ortadadır. Savaş yorgunu, çiçeği burnunda Cumhuriyet’in sağlık alanında gözler önüne serilen hiçliğe eşdeğer durumunu ana başlıklarıyla özetlemek gerekirse: n Milyonlarca kişi frengili, sıtmalı ve trahomluydu. Tüberküloz, tifüs ve tifo salgını da cabasıydı! n Bebek ölüm oranları değil bindelik yüzdelik sayılarla ifade edilecek denli yüksekti. n Bebekler ölür de anneler hayatta kalır mı? Onların da beşte biri sonsuzluğa göçmekteydi doğum gibi do ğal bir eylem sonrasında. n Ortalama yaşam süresi 40 yıl do layındaydı. n Ülkedeki doktor sayısı 337’ydi. (üçyüz otuz yedi) Eczacı sayısı yalnızca 60’tı. n İlaç mı dediniz? Ona ne gerek vardı? Egemenliğin henüz yere inmediği zamanda yazgıya teslim olmaktan başka seçeneği olabilir miydi Türk insanının! Silahsız savaş Tabloya bakıldığında görülen, düşmandan kurtarılmış vatanda hastalıklardan kurtarılmayı bekleyen vatandaşların varlığıdır! Silahlı savaşı başarıyla tamamlayan bir milletin buna sevinmeye zamanı yoktu. Bir an önce silahsız savaşa başlanması ivedi görevdi. O zamanki Türkiye nüfusunun 10 milyon dolayında olduğu düşünüldüğünde nüfusun yarısının hastalardan, geri kalan yarısının da çocuk, kadın ve yaşlılardan oluştuğu anlaşılabilirdi. Az önce adları anılan, günümüzde büyük ölçüde sorun olmaktan çık mış hastalıklar XX. yüzyılın başında önemli yaşamsal sayrılıklardı. Yeni doğmuş Cumhuriyet bir yandan bağımsızlığını güvence altına alma göreviyle baş başa kalmışken; diğer yandan da, ülkeyi var edecek ve ayakta tutacak olan insanlarını bir an önce sağlıklı kılma zorunluluğu içindeydi. Koruyucu hekimlik Büyük Millet Meclisi hükümetinin Sağlık Bakanı Dr. Adnan Adıvar’la başlayan ve Cumhuriyet’in ilk ve en uzun süre görev yapmış aynı zamanda Bandırma vapurunda Mustafa Kemal’e eşlik etme onuru kazanmış Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’la süren ivedi görev süreci zamanın yokluk ve yoksunluk koşulları da göz önüne alındığında eşsiz bir başarıyla tamamlanmıştır. Hastalıkları sağaltılan milyonların ülke işgücüne katılımı Cumhuriyet’in bugün de dillere destan olan ekonomik sıçramasının önde gelen itici gücü olmuştur. Bir yandan hastalıklı milyonları sağaltma kaygısı içinde olan Cumhuriyet, diğer yandan akılcılık anlamına da gelen koruyucu hekimlik anlayışını yaşama geçirme görevini ertelemedi. Sonraki yıllarda Dr. Refik Saydam’ın adını taşıyacak olan Hıfzıssıhha Enstitüsü aşı üretimiyle öne çıkarak koruyucu hekimlik çabalarının başat lokomotifi oldu. Sağlık hizmeti sunumunda geçmişte yaşanan kıtlık ve kısıtlılık üzerine eklenen savurgan ve akıldışı çoklukla kitleleri kendinden geçiren iktidar aşı üretimiyle öne çıkmış, bu bağlamda değerli deneyimler biriktirmiş olan Dr. Refik Saydam Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün kapısına kilit vurarak çağdışı anlayışını ve bilim karşıtlığını anıtlaştırdığının farkında mıydı? Bunu bilmemiz güç! Ama, günümüzde “yerli ve milli” savsözünü diline dolayanların aşı ve ilaç karşılığında milyarlarca doları dışarıya aktararak bu önemli alanda ülkemizin dışa bağımlılığını pekiştirmeleri gerçeğini gördüğümüzde sağlıkta savurganlığın sonlanması gibi bir beklenti içinde olmamız da güç görünmektedir. ‘Aşı reddi’ İsteyenin istediği kuruma başvurup istediği görüntülemeyi ve laboratuvar incelemesini hiçbir engelle karşılaşmaksızın yaptırabildiği güncel koşullarda koruyucu sağlık anlayışının temel taşı olan aşılamada içine düşülen acınılası durum Cumhuriyet’in sağlık devrimine rahmet okutan bir gelişmedir. Türkiye’de Cumhuriyet’in 95. yılında “Aşı reddi” gibi bir kavramın konuşuluyor oluşu ve buna karşın siyasi iktidarın bu konuda parmağını kımıldatmama kararlılığı çağdaşlık ve halk sağlığını koruma sınavında sınıfta kaldığının kanıtıdır. Sağlık alanında savurganlığı ve akıldışılığı, özendiren; bu yolla iktidarını pekiştirenlerin aşı konusundaki edilgenlikleri ironik olmanın ötesinde ürperticidir. Bu son derece duyarlı ve önemli konuda kendisini gösteren gamsız ve duyarsız yaklaşım var olmayı sürdürecek olursa; korkarız ki; Cumhuriyet’in 100. yıldönümünde bulaşıcı hastalıkların hortlamasıyla kendisini gösterecek olan ürkü ve korku birkaç yıl sonranın yazı konusu olacaktır. Yaklaşık 3 çeyrek yüzyıldır baltalanan ve son 15 yılda yıkılması için gerekenin açıktan yapıldığı Cumhuriyetimizin 95. yılı kutlu olsun! Cumhuriyeti kuranlar, devrimleri yaşama geçirenler ve elbette Cumhuriyet’in sağlık devriminin gerçekleşmesi yolunda canla başla çalışanların yüce anısı önünde saygıyla eğilme görevini yerine getiriyoruz... Gezi Direnişi? Gezi Direnişi’nin, beş yıl sonra neden gündeme getirildiğine ve insanların bu gerekçeyle neden hapse atıldığına ilişkin bir anket yapılsa aşağıdaki sorular sorulurdu sanıyorum. 1) Gezi Direnişi’nin yeniden canlanacağından, tekrarlanacağından mı korkuluyor? 2) Gezi Direnişi bahane edilerek, tüm muhalifler susturulmak mı isteniyor? 3) Hep çatışma stratejisi uygulayan iktidar, yerel seçimler öncesinde elinde başka koz kalmadığı için Gezi üzerinden mi gerilim yaratmaya çalışıyor? 4) Gezi Direnişi’nin yeniden gündeme getirilmesi için yeni yasal girişimler, hazırlıklar mı var; yoksa böyle hazırlıklar yok da, sanki böyle girişimler varmış ve üstelik bunlar yasadışıymış gibi hayali düşmanlar yaratılmak ve bunlara karşı yeni baskı tedbirleri getirilmek mi isteniyor? 5) Topluma uygulanan siyasal baskının artık tahammül sınırlarını aştığı görülüyor ve bunun sonuçlarından mı endişe ediliyor? 6) Ekonomi çöktüğü için, geçim sıkıntısı çeken geniş kitlelerin toplumsal direniş ve protesto olaylarına yöneleceğinden mi korkuluyor? 7) Yöneticilerin Gezi olayları konusunda bir türlü kurtulamadıkları, haksızlık, hukuksuzluk, beceriksizlik yaptıkları ve yenildikleri gibi duyguları var da onlar mı tamir edilmeye çalışılıyor? 8) Her otoriter iktidarın, güçsüzleştikçe daha baskıcı yöntemlere başvurması olayı mı yaşanıyor? 9) Eski devlet yıkıldığı halde, yeni devletin temelleri atılamadığı ve etkin işleyişi sağlanamadığı için bu kaosun yarattığı tepkilerden mi korkuluyor? 10) Hepsi mi? 11) Hiçbiri mi? (Düşündüğünüz nedeni yazınız.) HHH İçişleri Bakanlığı’nın Eylül 2013 tarihli bir raporunda, 80 ilde 3 milyon 545 bin kişinin eylemlere katıldığı, 4 bin 725 gösterinin düzenlendiği, 5 bin 341 kişinin gözaltına alındığı, Twitter’da 150 konu başlığı (hashtag) altında 39 milyon tvit atıldığı belirtiliyor. Bu bilgiler ışığında, belki böyle bir anketin son sorusu da şu olabilir: Bu kadar geniş katılımlı bir olayı, herhangi bir örgüt, parti veya kişi organize edebilir mi? HHH Bu yazıyı Anayasa’nın 34’üncü maddesiyle bitirmek istiyorum: “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.” HHH DİREN ANAYASA... DİREN HUKUK DEVLETİ... DİREN ADALET... DİREN DEMOKRASİ! İMECE’de son 6 gün Bu kampanya; CUMOK’un (Cumhuriyet Okurları), Atatürk devrimlerine inanmış Atatürkçü Düşünce Derneği, kadın kuruluşları ve sivil toplum örgütlerinin çağrısıdır. Bu tüm halkımıza, “son kale”nin korunması için önemli, içten ve açık yürekli bir çağrıdır. Bu çağrıya Atatürkçü sivil toplum örgütleri, kuruluşlar destek vereceklerini Cumhuriyet Vakfı’na bildirmişlerdir. Vakıf senedimize göre, CUMOK’ların çağrısıyla başlayan kampanyayla bağış almaya vakfımız yetkilidir. CUMOK ve sivil toplum örgütlerinin isteği doğrultusunda kampanyamız 14 Aralık 2018 Cuma gününe kadar uzatılmıştır. Bağışlarınızı 14 Aralık’a kadar gazetemizden ve internet sitemizden duyurulan hesap numaralarına yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet ve Atatürk aydınlanmasının kalesi Cumhuriyet gazetesini yaşatalım. l Cumhuriyet’in kimseye muhtaç olmadan yayınını kesintisiz sürdürmesini sağlamak için destek verin. l Cumhuriyet gazetesi bir direniş mevziidir. Bu harekete bir tuğla da siz koyun. l TL Iban numarası: TR67 0006 4000 0011 3980 0074 52 l USD Iban numarası: TR69 0006 4000 0021 3980 0112 91 l Euro Iban numarası: TR28 0006 4000 0021 3980 0118 35  l Bağışlarınızı IBAN hesapları dışında ayrıca Türkiye İş Bankası Şişli Ticari Şube, Şube Kodu: 1398 Hesap No: 7452 No’lu hesaba da yatırabilirsiniz. l Cumhuriyet Vakfı’nın web sitesi www.cumhuriyetvakfi.org.tr adresi üzerinden de bağış yapabilirsiniz. Uğur Dündar’dan destek çağrısı Halk TV’de Uğur Dündar’ın sunduğu Halk Arenası’nda gazetemiz için başlatılan “Cumhuriyet İmecesi” kampanyasına destek çağrısında bulunuldu. Dündar, “Cumhuriyet gazetesine bağışta bulunabilirsiniz. Gazete nin her gün ikinci sayfasında banka hesap numaralarını veriyor. Sizin katkılarınızı bekliyor. Ayrıca Tele 1, Birgün gazetesi, KRT televizyonu da var” dedi. l İSTANBUL / Cumhuriyet C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle